Shahar transformatsiyasi va ijtimoiy adolat
Kentsel Mekânda Sosyal Adalet Sorunu ve
Download 102.88 Kb.
|
akbar tarjima 1
Kentsel Mekânda Sosyal Adalet Sorunu ve Gizli Mekanizmalar
Sosyal adalet konusunu ikincil öneme indirgeyen uygulamalar ışığında sürdürülen değişiklikler, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı bir etki göstermekten çok, bu adaleti bozucu etki gösteren “gizli mekanizmalara” dönüşmüşlerdir. Tecrübeler bu yönde olunca, kentsel mekânda bölgesel ama mutlak bir mekânsal dönüşüme işaret eden kentsel dönüşüm uygulamalarının o kentte sosyal adalete hizmet etmesini beklemek, artık bir politik söylemden öteye anlam taşımayacaktır. Kesin bir ifadeyle söylemek gerekirse, kentsel dönüşüm uygulamaları, gelir dağılımındaki adaletsizliği ve sosyal eşitsizlikleri azaltmaktan çok, bu adaletsizlik ve eşitsizlikleri artıran etkiye sahip bir “gizli mekanizma”ya dönüşmüştür. Kentsel dönüşüm uygulamaları, kent hayatını dezavantajlı kesimlere hiçbir zaman daha yaşanabilir kılmamıştır. Sadece yaşam tarzı itibariyle bu mekânlara alışık olanların sosyal ve kültürel hayatı görece daha da iyi olmuştur. Düşük gelirliler, göçmenler, kırsal bağları devam edenler, etnik-mezhepsel farklılıklar ve benzerlerinden oluşan kentin dezavantajlı kesimleri, bir düzelme ümidiyle sürekli mevzi kaybetmektedirler. Bu mevzi kaybetme, genellikle emlak değeri çok yüksek hale gelen şehir merkezinden, düzensizliği geçici olarak görmezden gelinebilecek şehir çeperine doğru uzaklaştırma şeklinde seyretmektedir. Bir kentsel mekânda siyasi rekabette olduğu gibi, ekonomik rekabette de oyun, Harvey (2003: 56)’in işaret ettiği üzere, birinin diğerinin durumunu kötüleştirmeden kendi durumunu iyileştiremeyeceğine işaret eden Pareto Optimumunun kurallarına uygun olarak ilerler. Kentsel mekânda öylesine bir ekonomik ve demografik sıkışma söz konusudur ki, burada ilişkiler ve çıkarlar piyasa şartları altında “kazan-kazan” formülüne imkân vermeyecek derecede birbirine girmiş ve girift hale gelmiştir. Artık burada birinin diğerini, bir sınıfın diğer sınıfı, bir politik cenahın diğer politik grubu, bir gelir grubunun başka gelir grubunu ezmeden, bertaraf etmeden veya en hafif ifadeyle yerini değiştirmeden kendi durumunu iyileştirmesi, zenginleşmesi, iktidar sahibi ve nihayet toplumsal onur sahibi olması mümkün değildir. Kentsel mekân, söylemi ve dahi ekonomik, siyasi, sosyal çıkarları belirleyen “iktidar” tarafından değişikliklere tâbi tutuldukça, kent toplumunun bir kısmı avantajlı kılınırken; diğer bir kesimi de dezavantajlı hale düşürülmektedir. Harvey (2003: 58) bu durumu şu ifadelerle dile getiriyor: “Eğer kentin mekânsal biçimini (konutları, taşıma ve ulaşım güzergâhlarını, iş olanaklarını, kirlilik kaynaklarını yeniden yerleştirerek) değiştirirsek, herhangi bir aile için erişebilirliğin fiyatını ve yakınlığın maliyetini de değiştireceğimiz açıktır.” Burada Erişebilirliğin fiyatı ve Yakınlığın maliyeti şeklinde son derece iki önemli kavram önerilir. Bunlardan ilki, kentsel mekândaki yapısal bir değişikliğin orada yaşayanlara getireceği maddi avantaj ve dezavantajları, ikincisi ise maddi koşullarla ölçülemeyecek dezavantajları temsil etmektedir. Basit bir örnekle, bir yerleşim bölgesine kurulan bir fabrika orada yaşayanlar için büyük bir iş kapısı olarak erişebilirliğin fiyatını düşürecektir. Hem yüksek bir maaş söz konusu olacak, hem de çok zaman kendi evinden yürüyerek işine gitmek mümkün olabilecektir. Erişebilirliğin fiyatı son derece düşecektir. Bu avantaj, bölgenin uzağında konumlanan yerleşim sakinleri için aynı olmayacaktır. Diğer yandan aynı fabrika yakından uzağa doğru çok ciddi bir çevre kirliliğine de sebep olacaktır. Bu durumda yakında bulunanlar için çok daha yüksek bir maliyet söz konusudur. Diğer yandan, bu mekânsal donatıların beraberinde birçok kentsel davranış örüntüleri getireceği veya belli davranışları kısıtlayıp zamanla yok edeceği de öngörülebilir. Başka bir örnekle, bir kasabanın ilçe ilân edilmesi, büyük oranda orada hayvancılığın yapılamamasına sebep olacaktır. Ekonomik döngüsünü hayvancılık üzerinden kurmuş olanlar, bu dönüşümden zararlı çıkacaklardır. Zaten ticaretle uğraşan azınlık bir grup ise, kârlı çıkacaktır. Mesela bir şehirde engelli sandalyelerine uygun kaldırım rampaları yoksa o şehirde yaşamak, bir engelli için çok daha zor olacaktır. Benzer şekilde ulaşımın özel otomobil esas alınarak düzenlendiği bir kentte, yayaların gündelik işlerini yürüyerek yapmaları zorlaşıp, duruma göre imkânsız hale de gelebilmektedir. Bu sistemden otomobili olmayan düşük gelirli zümreler olumsuz etkileneceklerdir. ABD kentlerinin hemen tamamı bu durumdadır ve göçmenler bu durumdan çoğunlukla olumsuz etkilenmektedirler (Alptekin 2014). Dolayısıyla kentsel mekânda gerçekleştirilen yapısal değişiklikler, toplumun küçük ve örgütlü bir kesimi için faydalı olmakta fakat geniş kitleler için olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Mekânsal dönüşümden olumlu veya olumsuz etkilenen her iki kesimin de gündelik rutinlerinde ve sosyal alışkanlıklarında değişiklikler yaşanacaktır. Mekânsal dönüşüm, bireyden topluma, insanların hayatını da dönüştürecektir. Harvey (2003: 58) bu duruma şöyle işaret etmektedir: “…bu fiyat ve maliyetlerin, psikolojik etkenlerin de bir rol oynadığını kabul edersek, yaygın toplumsal davranışların bir fonksiyonu olduğunu görebiliriz.” Kentsel mekânda gerçekleştirilen bu çift yönlü etkilere sahip değişikliklerin yanı sıra, zaman zaman tamamen olumlu yönleriyle öne çıkan ve yakınında bulunan şehir sakinlerine sırf avantajlar bahşeden uygulamalar da vardır. Bu uygulamalar bölge sakinleri için hem erişebilirliğin fiyatını düşürmekte, hem de yakınlığın maliyetini azaltmaktadır. Her yönüyle avantajlar sunan bu tür değişiklikler tümüyle planlı bir süreçte gelişmektedir. Böylece kent sistemi içindeki bu yer değiştirme süreçleri, beraberinde varlıklı kesimleri daha da avantajlı kılarken; gecekondu bölgelerinde yaşayan toplum kesimlerinin hareket alanını daraltmak ve seçeneklerini azaltmak suretiyle hayat standartlarının değişmesine ve daha da fakirleşmelerine sebep olabilmektedir. Bu hususa H. Yırtıcı (2005: 91) önemle işaret etmektedir. Ona göre bugünün kentleri büyük oranda küresel kapitalizmin mekânsal örgütlenmesinin bir ürünüdür ve bu süreçten kent planlama da büyük oranda etkilenmiştir. Ona göre; bu etkilenme, mekânın bütünselliği ile ilgilidir. Eskiden planlama mekânı bir bütün olarak ele alırken; bugün mekân işlevsel olarak birbirinden ayrılan yapılara bölünmüş ve parçacıl yaklaşım benimsenmiştir. Bu, plancıların yoğun biçimde eleştirdiği ve kentleri yok edebilecek kadar tehlikeli bir yaklaşımdır. Kentin bir bölgesinde yapılacak işlev değişikliği kentin tümünü etkiler. Siyaset ve sermaye tarafından maniple edilmiş olan kent politikası, en başından imar planını tavizsiz uygulamak yerine, önce imar planını ihlal edici aflarla çarpık bir kentleşmeye kapı açmak suretiyle buradan siyasi rant devşirmekte; ardından bu çarpık yapılaşma alanlarında, ikinci kez kent planını ihlal ederek, kentsel dönüşüm projeleri uygulamakta ve buradan da ekonomik rant elde etmektedir. Dolayısıyla kent yönetimleri, çarpık bir politika anlayışı ve ilkesizlikle hem başında ve hem de sonunda, önce siyasi ve ardından ekonomik rant elde ederek, dar gelirli ve dezavantajlı kent sakinlerini mağdur ederken; örgütlü ve güçlü azınlıklara ve siyasal elitlere de rant sağlama alanları oluşturmaktadırlar. Ahlâklı, ilkeli ve sosyal adaleti esas alan bir kent yönetimi kentsel politikanın temeli olmadıkça, birinciler kesinlikle piyasa koşullarında ikincilerle girdikleri rekabeti kaybedeceklerdir. İçli (2011: 47), bu duruma şöyle işaret etmektedir: “Neoliberal politikalar kentsel topraklardaki kullanım ve mülkiyet haklarında alt sınıflardan üst sınıflara doğru, kamusal mülkiyetten özel mülkiyete doğru bir transferin gerçekleşmesini mümkün kılmaktadır.” Dolayısıyla tamamen piyasa dinamiklerine teslim kentsel dönüşüm projelerinin uygulandığı kentler, bazı araştırmacıların (Kuban 2001: 70’ten akt. Aslan 2006: 106) da işaret ettiği gibi, “sermayenin sermayesi” olmaktan kurtulamayacak, nihayet kentsel ekonominin rantsal ekonomisine obje olmaya devam edeceklerdir. Piyasa dinamiklerine bağlı olarak gerçekleşen kentsel dönüşüm uygulamaları ve bunun bir sonucu olan mekânsal farklılaşma, şehir içinde yer alan ve farklı toplum kesimlerinin iradi olarak yaşamayı tercih ettiği kendi kültür çevresi anlamındaki “mahalle” olgusundan çok farklı ve bundan çok öte bir toplumsal ayrışmanın da kapısını aralayacaktır. Buralarda kentli kitleler, kültürüne göre ve iradi olarak ikamet etmekten öte, piyasa koşullarına teslim bir kentsel dönüşümü esas alan kentsel politikanın zorlamasıyla ve tamamen maddi imkânlara dayalı bir ötekileştirmenin muhatabı olabileceklerdir. Böylesi bir mekânsal ayrışmanın olası sonuçları bekleneceği üzere, eski “mahalle”nin getirdiği hane ve muhit huzurunun çok aksi istikametinde tezahür edecektir. Sefaletin artması, suç oranlarının yükselmesi, kitlesel bir toplumsal çöküntünün oluşması ve bunu bir takım sosyal patlamaların takip etmesi gündeme gelebilecektir. 2005 yılında Fransa’da gerçekleşen ve Paris’in banliyölerinde yaşayan ve topluma entegre olamamış Kuzey Afrika kökenlilerin çıkardığı kitlesel olayları, bu sosyal patlamaların bir türevi olarak görmek mümkündür. Download 102.88 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling