T. C. Erciyes üNİversitesi sosyal b


Download 1.24 Mb.
Pdf ko'rish
bet32/66
Sana23.04.2023
Hajmi1.24 Mb.
#1385861
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   66
Bog'liq
2ш3 сипат сабуни

 
4- MEVLÂNA’DA AKIL-İRADE İLİŞKİSİ 
Mevlâna’ya göre, insan için akıl; kol kanat gibidir
214
, hakîkat kapısının 
anahtarıdır,
215
insanı doyuran asıl sofra ve manevî yemek akıldır; ruhun gıdası da 
208
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2976 
209
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2984 
210
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3004 “Maslah budur ki, arz tutucu olan şeytan ve ruh, her ikisi de 
ihtiyârın tetimmesindendir.” 
211
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3020 
212
Konuk, Mesnevî Şerhi,c. 10, s. 286 
213
Emine YeniterziSeçkin Bir Peygamber Vârisi Mevlâna, İzmir, 2006, s. 8-10
214
Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 4073 “İnsan için akıl, kol kanat gibi; eğer akıl yoksa, bir akıl bulup 
rehber edinmeli” 


48 
akıl nurudur.
216
Mevlâna’ya göre iki türlü akıl vardır: Birincisi çalışılarak, 
uğraşarak kazanılan akıldır; onu okuldaki öğrenci nasıl çalışarak bir şeyler elde 
ediyorsa, onun gibi çalışarak elde edersin.
217
Diğeri ise Allah’ın ihsanı olan, 
kaynağı canda ve gönülde olan akıldır.
218
Mevlana, kazanılmış aklı, “cüz'î akıl” 
kavramıyla, Allah’ın ihsanı olan aklı da “küllî akıl” kavramıyla karşılar ve çoğu kez 
insanı dünya ile sınırlaması ve âhiret gerçeğini göremeyişi nedeniyle küllî akla 
perde olmasından dolayı, cüz’î aklı eleştirir.
219
Bir mutasavvıf olması, ilâhî aşkın 
neşesiyle meseleye yaklaşması ve kâinata ilâhî hikmetler ve marifetullah nazarıyla 
bakması nedeniyle Mevlâna’nın böyle bir ayrıma gittiğini söyleyebiliriz.
220
Zira 
O’na göre, temel hedef ilâhî hakikatlere erişmek olmalıdır ve bunun için “aklı 
Mustafa’nın önünde kurban etmek”
221
, vahiy kaynaklı bilgiye müracaat etmek 
gerekir. Burada bahsedilen akıl küllî akıldır ve Mevlâna’ya göre Peygamberlere ve 
onlara tâbî olan Allah dostlarına hastır. “Mevlânâ cüz’i ve külli akıldan bahseder. 
Külli akıl bütün âlemin suretidir, insanların atasıdır, ona uygun hareket edilmelidir. 
Cüz’i akılda veya akl-ı meaşda var olan bilgilerin kaynağı külli akıldır. Külli akıl 
öğretmen, cüz’i akıl öğrenci gibidir. Peygamberler akl-ı küllidir. Külli akıl, ilim ve 
marifetin kaynağı olan ve peygamberlere vahiy getiren Cebrail’dir. Evliya’nın bilgi 
kaynağı da odur. Bundan dolayı mutasavvıflar hakiki bilgi için o kaynağa 
yönelmek gerektiğini her fırsatta ifade ederler.”
222
Bu tasavvufî bir mesele olduğu 
için bu konuya girmeyeceğiz. Bizim için esas olan dünyadaki hayatımızı, 
yaşamımızı sürdürmekte bizim için önemli olan ve işlerimizi yönlendiren cüz’î 
irademizle bağlantılı olan cüz’î akıldır. 
215
Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 4075 “Akıl anahtarı yoksa, bu kapıyı açmak beyhudedir; boşa 
uğraştandır, doğru değildir.” 
216
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1953-54 “İnsan için asıl fora akıldır; ekmek ve kızartma değil; canın 
gıdası akıl nurudur ey oğul.”
217
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1959 
218
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1963 
219
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 464 “Ne yazık ki cüz’î akıl, aklın adını kötüye çıkarmıştır; dünyaya 
karşı beslenen şiddetli arzu, insanı ahiret muradından mahrum bırakır.”
220
“Akla farklı anlamlar verilmesiyle birlikte gerek kelimenin etimolojik kökeni, gerekse sufîlerin 
aklam yükledikleri anlam dikkate alındığında “bağlama” manasının daha ön plana çıktığını 
görmekteyiz.” Yüksel Göztepe, “Mevlâna Celâleddin Rûmî’nin Akla Eleştirel Bakışı”, Tasavvuf 
İ
lmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2005, y. 6, s. 14., s. 418.
221
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1407 
222
Süleyman Uludağ, Hz. Mevlâna’da Akıl, Nakil, Vahiy İlişkisi”
http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=892 


49 
Mevlâna aklı anlattığı konuya göre farklı izah eder. İnsanın insanla 
ilişkilerinde aklı göklere çıkarır ve dünya işlerimizdeki yerini ısrarla belirtir. Fakat 
konu insanın Tanrıyla ilişkisine gelince, erdem ve sevgiye dayalı keşif ve sezgi 
yolundan bahseder ve cüz’î aklın bu yolda tökezlemeye mahkûm olduğunun 
üzerinde durur.
223
“Akl-ı cüz’î öğrenmeyi kabul eder ve ta’lîme muhtacdır / akl-ı 
küll ise muallimdir, ta’lîme muhtac değildir. Ve cümle sanayi’i böylece ta’mîk 
etsen, aslı ve ibtidâsı vahy olmuştur; ve akl-ı kül olan enbiyâdan öğrenmişlerdir.”
224
diyerek Habil’i öldüren Kabil’in onu nasıl defnedeceğini bir kargadan öğrenmesi 
örneğini veren Mevlâna, aklın öğrenme ve kıyas yaparak doğru yolu bulma 
özelliğini vurgulamaktadır. Mevlâna’nın akla verdiği önemi ve saydığı özellikleri 
örneklerle kısaca izah etmeye çalışalım:
Öncelikle akıl ilâhî bir lütuftur
225
, bir cevherdir
226
, ebediyet ülkesine giden 
bir kılavuzdur
227
, arşa mensup bir nurdur
228
, kandil ışığıdır
229
, insan akıldan 
ibarettir
230
ve akıl canın gıdasıdır.
231
Mevlâna’ya göre aklın özelliği her işin sonunu hesap edebilmektir.
232
İ
radesiyle yapacağı şeye karar veren insana, akıl da yol gösterir, nefs de. Akıl nefse 
galip gediği sürece insan doğru yolu bulabilir, nefsin arzu ve isteklerine aklı yenik 
düşen kişinin başından ise belâ ve musibet eksik olmaz. Aklın nefs ile savaşını 
Mecnûn’un devesi ile savaşına
233
benzeten Mevlâna için “Akıl, insan için bir 
223
İbrahim Agâh Çubukçu“Mevlâna ve Felsefesi”, AÜİFD, c. 26, s. 111
224
Mevlâna, Fîhi Mâ Fîh, Konuk Terc. s. 130
225
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2820 “(Hakk’ın) lütfu ile cansızlarda akıl meydana geldi; kahrı ile de 
akilândan (akıllılardan) akıl kaçtı”
226
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 455 “Aklın cevherdir; bu ikisi (namaz ve oruç) ise araz; bu ikisi onun 
(aklın) tam olmasıyla farz olur” 
227
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3350 “Gül kokusu nedir? Aklın, zekanın nefesi, ebediyet ülkesine 
giden yolun kılavuzu.” 
228
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 619 “Akıl ve kalpler, arşa mensupturlar; hicab duyarak, bedenin içinde 
arşın nuru ile yaşarlar.”
229
Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 2613 “Bu akıllar, nur saçan kandiller gibidir; yirmi kandil bir 
kandilden fazla ışık verir.”
230
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 3610-11 Ey insan! Sen, bir şuurdan (akıldan) ibaretsin ki; geriye kalan 
her şey örtücü bir perdedir. Her şehvet, şaraba ve afyona benzer; şuuru örter ve akıl onunla tesiriyle 
ş
aşkınlaşır.”
231
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1953 “(İnsanı doyuracak asıl) sofra akıldır, ekmek ve kızartma değil; 
ey oğul! Canın gıdası akıl nurudur.”
232
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1540-41 “Aklın hassası, akıbeti görmektir; akıbeti görmeyen akıl 
nefsle aynıdır.”
233
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1532-1560 Hikâye şöyledir: Mecnun Leylâ’ya gitmek için bir dişi 
deveye biner. Mecnun’un aklı, devenin ise nefsi temsil ettiği hikâyede, Mecnûn kararlı davranıp 


50 
üstünlük vesilesi, bir meziyettir. Zira insanın sahip olduğu cüz’î akıl; melek ve ruh 
gibi latiftir ve akl-ı külden bir parçadır. Melek ve şeytan nasıl birbirine zıtsa; akıl ve 
nefis de aynı şekilde tezat oluştururlar.”
234
- Hem melek hem akıl Hakk’ı bulucudur; her ikisi de âdeme yardımcı ve 
sâciddirler, 
- Nefis ve şeytan evvelce bire (tevhîde) mensuptular; Âdem’e bir düşman ve 
hasîd (hasedçi) kesildiler, 
- O (şeytan-nefis) ki Âdem’i beden gördü ve ürktü; o (melek-akıl) ki Âdem’i 
mutemen (emin kılınmış) gördü, eğildi (secde etti), 
- O iki göz (melek ile aklın gözleri) münevver oldular; ve o ikisinin (şeytan ile 
nefsin) gözleri çamurdan başkasını görmediler.
235
Aklı bir cevher ve aynı zamanda kul olarak mes’ul tutulmanın gereği kabul 
eden Mevlâna’ya göre bir zerre akıl oruçtan da namazdan da yeğdir; onunla 
edeceğimiz ibadetler dolayısıyla kalbimiz safâ bulur.
236
- Hoş-cevâz olan Peygamber çok iyi söyledi: Zerre kadar aklın sana namaz ve 
oruçtan iyidir, 
- Çünkü aklın cevherdir; bu ikisi (namaz ve oruç) araz; bu ikisi onun (aklın) 
tam olmasıyla farz olur, 
- Muhakkak o âyineye cilâ oldukça der ki: sîneye tâattan safâ gelir, 
- Fakat ayna kökünden fâsid ise; saykal onu geç ele getirir, 
- Ve o makbûl ayna ki seçilmiştir; biraz cilâ ona kâfîdir.
237
Leylâ’ya yol almaya çalışır ama deve (nefis) de kurnazdır, Mecnun ne zaman yorulup uyuklamaya 
başlasa, geri dönüp yavrusuna doğru gitmeye başlar. Mecnun (akıl) kendine gelince devenin, 
bulundukları yerden çok daha geriye gittiğini fark eder ve şöyle seslenir: “Ey deve (yani nefs)! İkimiz 
de aşığız, fakat aşklarımız birbirine aykırı. Demek ki biz, yol arkadaşlığı yapmaya layık değiliz.”
234
Emine Yeniterzi, “Mevlâna’nın Tefekkür Dünyası ve İnsan”, Konya’dan Dünyaya Mevlâna ve 
Mevlevilik, İstanbul, 2002, s. 74
235
Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 3195-3198 
236
Can, Mesnevî Terc. c. 5-6, s. 49
237
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 454-458 


51 
“Allah’ın Rasûlünde sizin için pek güzel bir örnek vardır.”
238
ayetinden yola 
çıkarak Peygamber Efendimiz’i Hoş-cevâz (tarîk ve mesleği güzel olna kimse)
239
olarak gören Mevlâna aklın önemine işaret ettiği bu beyitlerinde cevher-araz ilişkisi 
açısından meseleyi değerlendirmekte, aklı cevher, namaz ve orucu araz olarak 
değerlendirmektedir. Beyitte geçen “Âyine”den kasıt akıldır
240
ve o akıl aynasına 
tâlîm ve terbiye ile cilâ verildikçe, ilim ve irfan ile tenvîr olundukça, insan 
ibâdetlerin ruhunu anlar ve kalbine safâ gelir, eğer ayna (akıl) kökünden 
bozulmuşsa, cilâ tutmaz, tutsa bile pek zor olur ve uzun zaman alır, seçilmiş (terbiye 
ve cila kabul edecek – hoş-mağrest) bir ayna ise, azıcık bir cila (saykalgerlik) ile pek 
güzel olur.
241
Dünya hayatında insana pratik değerler sunan ve kılavuzluk yapan aklın yol 
gösterici vasfında Mevlâna’ya göre bir sınır vardır ve o sınır aşktır. “Akıl, seni 
padişahın kapısının önüne götürecek kadar güzel bir matlubdur.” diyen Mevlâna 
ilâhî aşka vasıl olmuş kimsenin akla ihtiyaç duymayacağını, bu andan itibaren aklın 
yetersiz kalacağına inanmaktadır: “Onun kapısının önüne eriştiğin vakit, aklı salıver. 
Bu zamanda akıl senin zararın ve reh-zenindir. Ona (padişaha) vasıl olduğun vakit, 
kendini ona teslim et. Artık çûn ü çîra ile senin işin yoktur. Mesela dikilmemiş 
kumaşın var; onu setre veya cübbe yaptırmak istiyorsun. Akıl seni terzinin önüne 
götürür. İşte akıl seni terzinin önüne götürünceye kadar, işine yarar. Şimdi aklı 
salıverip, terzinin önünde tasarrufunu ve malumatını terk etmek lazım gelir. Ve keza 
akıl, hastanın kendisini tabibe gönderecek kadar faidelidir. Bundan sonra onun 
aklının başka işi yoktur. Artık kendisini tabibe teslim etmesi icab eder.”
242
“Mevlâna, insanın huylarının güzelleşmesinde, irade ve nefs terbiyesinde 
akla büyük önem verir… İradenin gelişmesi insana uygulanacak birtakım yasaklarla 
olur. Kişinin iradesi yasaklar karşısında kendisini tutmasıyla pekişir, iradesi 
pekişmeyen kişinin nefs terbiyesi de bir netice vermez.”
243
Nefsini yenmek 
238
Ahzâb 33/21 
239
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 9, s. 164 
240
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 9, s. 145 
241
Can, Mesnevî Terc., c. 5-6, s. 49 
242
Mevlâna, Fî hi Mâ Fîh Konuk Terc., Yirmi yedinci Fasıl, s. 103 
243
İsmail YakıtBatı Düşüncesi ve Mevlâna, Ötüken Yayınları, İstanbul 1993, s. 141-142 


52 
konusunda aklın gücüne ihtiyaç duyan insan, bu sayede iradesini güçlendirerek süflî 
arzularından kurtulmakta ve üstün bir varlık olabilmektedir.
244
Mevlâna cehdi aklın en mühim unsuru kabul eder. Akıl-irade ilişkisinde 
Mevlâna’ya göre, iradeyi cehd yönünde teşvik etmesi gereken akıl eğer bunu 
yapmazsa akıl değildir. “Akıl cehdi nasıl terk eder? Ve eğer akıl cehdi terk ederse, o 
akıl değildir. Akıl odur ki, her ne kadar Hak Teâla müdrek ve kabil-i idrak olmasa 
bile, yine Bârî Teâla’nın idraki hususunda tefekkür ve cehd ve ictihaddan gece ve 
gündüz daima muzdarib ve bi-karar ola. Akıl pervane ve maşuk dahi şem’ ve ışık 
gibidir”
245
Fakat akıl her insanda aynı tesirde bulunmayabilir. İnsanları akıl ışığndan 
faydalanma derecelerine göre sınıflandıran Mevlâna, kendi aklını kullanma 
nisbetine göre üç çeşit insandan bahseder. Buna göre kâmil müminlerde bulunan ve 
rehberlik yapabilen akıl, tam akıldır. Yarım akıllı kişi ise, kendine ışık olamayan ve 
başkasına uyma basiretini gösteren kişidir. Tam körler olarak nitelendirdiği zerre 
kadar aklı olmayan kişiler ise, ne kendilerine ışık olabilmiş, ne de bir ışık kaynağı 
bulup ona uyabilmiştir.
246
Buradan yola çıkarak Mevlâna’nın aklı yetersiz görmeyip 
bilakis yücelttiğini ve aklın ışığında doğru yolu bulmanın gerekliliğine inandığını 
söylemek mümkün görünmektedir.
İ
radenin cebir veya kaderi tercih etmesi noktasında Mevlâna, (eğer salt akılla 
değerlendirme yapılacak olursa) aklın cebre inanmaktansa kadere inanmasını yeğ 
tutar. Buna neden olarak da, cebre inanan kişinin kendi duygusunu da inkâr ettiğini 
düşünür: 
- Akılda cebir kaderden daha rüsvaydır; zira cebir kendi hissini münkirdir, 
- O kader adamı hissin münkiri değildir; Ey oğul! Hakk’ın fiili hissî olmaz, 
- Hakk’ın fiilini inkâr eden kişi, delilin medlûlünü (delalet ettiği şeyi) de inkâr 
eder.
247
Aklın nazarında, kendi irade ve ihtiyarını inkâr ederek, mukallid ve mecbur 
olduğunu söylemek, fiillerini yaratıcısı olduğunu söylemekten daha beterdir. Çünkü 
böyle yapmakla insan, kendi duygularını, hissiyatını inkâr etmektedir ve 
244
Can, Mevlâna, Hayatı-Şahsiyeti-Fikirleri, s.162 
245
Mevlâna, Fî hi Mâ Fîh, Onuncu Fasıl, s. 35-36 
246
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2187-2200 
247
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3009-3011 


53 
Mevlâna’ya göre mahsus olan bir şeyi inkâr etmek en büyük hamakattir. Buna 
karşın “ben kendi fiilimin yaratıcısıyım” diyen kişi, hiç değilse kendi vicdanını, 
iradesini inkâr etmiyor demektir.
248
Burada “medlûl- delalet ettiği şey”den murad 
Hakk, delil de O’nun fiilidir. Öyleyse Hakk’ın fiilini inkâr eden kimse, Hakk’ı da 
inkâr ediyor demektir.
249
Buna rağmen Mevlâna, kendi aklını, iradesini inkâr etmeyi 
Hakk’ın inkâr etmekten beter görmektedir. Bu da O’nun akla verdiği değeri ve irade 
üzerinde (olması gereken) etkisine dair fikrini açıkça ortaya koymaktadır. Bu 
doğrultuda, “Akıl, irade, cehd, tevekkül, cebir, kesb” gibi kavramların tutum ve 
davranış olarak yer aldığı “Arslan ve av hayvanları” hikayesiyle Mevlâna’nın 
konuya yaklaşımını ayrntılı olarak görelim:
Bu hikaye Mevlâna’nın da belirttiği gibi “Kelîle ve Dimme” adlı serden 
alınmış olup, aslen Sanskritçe olan, birçok dile çevrildiği halde Arapça neşri sadece 
elde kalan ve Arapçasından birçok dile tercüme edilmiş olan bu eserin Türkçesi 
Hümanyûnnâme’dir.
250
Hikâye kısaca şöyledir: Hoş bir vadide arslanın kendilerine 
saldırmasından bıkan ve rahatça çayırlarda gezemeyen av hayvanları arslana cazip 
bir teklifle giderler. Arslanın av zamanı geldiğinde hayvanlardan bir tanesi 
kendiliğinden arslanın yanına gidecek ve böylece hem arslan karnını doyuracak, 
hem de av hayvanları rahata erecektir. Av hayvanları “Hakk’ın hükmünün önünde 
ölmüş olmak lazımdır; ta ki Rabbü’l-felaktan yara gelmesin”
251
diyerek arslanı 
tevekküle davet ederler, lakin arslan; “evet, tevekkül rehberdir; ama bu sebep (say 
ve gayret) de peygamber sünnetidir”
252
diyerek onları reddeder. Arslan dünyayı bir 
sebepler âlemi olarak görür ve esbaba teşebbüs etmeden bir işin meydana 
gelmediğini ve bunun Peygamber sünneti olduğunu ifade eder. Ayrıca esbaba 
teşebbüs, tevekküle mani değildir.
253
Av hayvanları pes etmezler; “Kesb halkın 
zaafındandır; tezvir lokmasını boğazın mikdarı bil / Tevekkülden daha güzel bir 
kesb yoktur; teslimiyetten daha güzel sevgili olan nedir?”
254
, yani kesb (çalışıp 
gayret etmek) itikadın zayıflığındandır ve kesb insanın tezvîr lokmasıdır, ancak 
248
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 10, s. 282-283 
249
Mevlevî, Mesnevî, c. 16, s. 15
250
Mevlevî, Mesnevî, c. 2, s. 514 
251
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 912
252
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: b.: 913 
253
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 1, s. 302, Mevlevî, Mesnevî Şerhi, c. 2, s. 520 
254
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 916-917 


54 
itikadı zayıf olanlar çalışıp çabalarlar, uğraşmaları harislik yüzündendir; hırsı ne 
kadarsa insanın, kesbi de o miktarda olur. Hatta av hayvanları iddialı bir örnek de 
verirler ve “O kindâr Firavun yüzbinlerce çocuğu öldürttü; halbuki aradığı çocuk 
kendi sarayında idi.”
255
Bu mantıklı görünen iddiaya karşı arslan da iddialıdır: 
“Evet, Kulların rabbi, bizim ayağımızın önüne bir merdiven koydu/ Dam tarafına 
basamak basamak çıkmak lazım; orada cebrî olmak ham bir tamahtır.”
256
Bir 
sebebden diğerine teşebbüs ederek maksat tarafında ilerlemek gerektiğini ifade eden 
arslan, sebepler âleminde çalışmayı ve iradeyi bırakıp, mecbûrum düşüncesiyle 
oturmayı ham bir tamah saymaktadır.
257
Dikkat edilirse, iradenin tevekkül veya cehd 
yönünde tercihte bulunması için aklî deliller öne sürülmektedir.
Aklın iradeye yön vermekte oynayabileceği rolleri ortaya koyan Mevlâna, bir 
yandan cebrî ve kaderî itikadın yanlışlıklarına dikkatleri çekip, kaza-kader-cehd-
tevekkül bahsinde kendi benimsediği orta yolun güzelliğine doğru ilerlerken, bir 
yandan da tüm bu bakış açılarında aklın yönlendirici etkisini gözler önüne 
sermektedir. İnsan vücudunu bir gemiye, mal ve mülk sevdasını da suya benzeten 
Mevlâna, o meşhur beytini söyler: “Geminin içindeki su, gemiyi batırır; geminin 
altındaki su onu taşır.”
258
Mal ve mülk sevdası insanın içine işlerse, onun helakine 
sebep olur, ancak insan mal ve mülk sevdasını ayakları altına alarak kontrol 
edebilirse, bu onun güvenle yaşamasına vesile olur. Cehdi savunan arslanın getirdiği 
deliller, tevekkülü savunan av hayvanlarının delillerine galip gelir ve av hayvanları 
cehdi terk etmeye karar verirler.
259
Bir uzlaşma yolu bulunur; arslanın karnı acıkınca 
av hayvanlarından biri (kura ile belirlenerek) arslanın ayağına gider ve arslan 
karnını onunla doyurur, böylece av hayvanları da rahatça otlarlar. Günler böyle 
sürerken bir gün tavşan (sıra kendisine gelince) “Bu zulüm ne kadar sürecek?
260
255
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 921 
256
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 930-931 
257
Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 1, s. 307 
258
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 986 
259
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 993 “Arslan bu minvalde öyle burhanlar (deliller) gösterdi ki, o 
cebrîler (av hayvanları) bu yoldan vazgeçtiler” Yani arslanın irade ve ihtiyârın gerekliliğine dair 
gösterdiği deliller karşısında çaresiz kalıp mezheb-i cebirden vazgeçtiler. Konuk, Mesnevî Şerhi, c.1, 
s. 321, Ayrıca bkz.: Mevlevî, Mesnevî Şerhi, c. 2, s. 561
260
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 998 “Bu kadeh (yani kur’a) tavşana gelince, “Bu cevr ü cefa ne kadar 
sürecek?” diye bağırdı.”


55 
diyerek isyan eder.
261
Aklın dış düşmanlara karşı başarılı olabileceğine dikkat çeken 
Mevlâna, nefs düşmanının saldırılarına karşı (takva ve ibadetle gelen) ilâhî 
hikmetlerin yardımı olmadan muvaffak olunamayacağını belirterek cüz’î akıl-küllî 
akıl ayrımı yapmaktadır. “Her kimde akl-ı cüz’î var ise ta’lîme muhtacdır; akl-ı küll 
ise, her şeyin vâzı’ıdır ve onlar akl-ı cüz’îyi, akl-ı küllîye muttasıl kılıp müttehid 
olmuşlardır.”
262
diyen Mevlâna’ya göre ilâhî hakikatlere erişmek isteyen cüz’î aklın 
kılavuzu küllî akıl olmalıdır:
- Akl-ı küll’ü bir şehir bil, halkı da Nefs-i Küll; şu parça buçuk şeyler kervan 
sanki.
- Ne o mutlu o kervana ki sağ esen yurduna ulaşır; ganimet elde etmiştir;
sağlığa kavuşmuştur; baht da at başı beraberdir onunla.
- “Geri dön” emrini getiren elçi, yolda müjde verir ona; padişahın selamını 
getirir; can, eteğine sarılır onun.
- Akla gelenler atlılara benzerler, yurttan tezce gelir, ulaşır onlar; yahut da 
doğanlardır, kargalardır; yuvaları ikidir onların.
- Akla gelenler kılavuzlardır; kılavuzun doğansa, durağın bil ki padişahın, o 
padişahlar padişahının elidir, koludur.
- Yok, kılavuzun kargaysa gözü leştedir onun, kılavuzu karga olanın yolu 
mezarlığa çıkar: 
261
Hikâyenin devamı şöyledir: “Hikâyenin bu kısmından itibaren hayvanların vazifeleri değişir. Cehd 
ve gayreti temsil eden arslan tembellik yapmak isteyen nefs-i emmareyi, av hayvanları dış ve iç 
hisleri, isyan eden ve bulunduğu kötü durumdan kurtulmak için çareler arayan tavşan ise aklı temsil 
eder. Av hayvanları kalıbına bakarak tavşanı küçümserler, tavşan ise ilâhî hikmetlerden örnekler 
getirerek
261
kendini savunur ve mühlet ister ve hilesini ortaya koyar. Vakti gelmesine rağmen arslanın 
yanına bilerek gitmez ve gecikir. Geç bir vakit arslanın yanına vardığında, kızgın ve öfkeli arslana, 
bir tavşan arkadaşıyla yolda gelirken başka bir arslanın kendilerini esir ettiğini, öbür tavşanı rehin 
alarak kuyuya saklandığını, kendisini güç bela ona gelmesi için bıraktığını anlatır. Eğer arslan 
bundan sonra yine avının ayağına gelmesini istiyorsa rakibini yenmek zorundadır. Gurura kapılan 
arslan tavşanla beraber yola düşer ve bir kuyunun başına gelirler. Arslan kuyunun suyunda kendisinin 
ve tavşanın aksini görünce bunun bir hile olduğunu fark edemez ve büyük bir hışımla kuyuya atlar. 
Nefsi temsil eden arslan aklı temsil eden tavşanın zekâsıyla kendi kazdığı kuyuda mahvolur. 
Mevlâna’ya göre nefs arslanı tavşan aklıyla yenilecek değildir; tavşan sevinçten oynayıp eğlenen av 
hayvanlarına nasihat verir: “Ey şahlar; biz dışarıdaki düşmanı öldürdük; içeride ondan beter bir 
düşman kaldı.” Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 1009-1374 
262
Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Konuk Terc., Otuzsekizinci Fasıl, s. 130 


56 
- “Gözü kaymadı”
263
sırrının sahibine kaçarsan, kargan yüce doğan kesilir; 
çünkü onun ağzında her şeyi neşe haline sokan bir iksir vardır. 
- Kargaya da, doğana da şekli veren, bir tecelli ederse soy boy sahibi oldun 
gitti.
- Gam da, neşe de, o ışıktan ikiz doğar; bir soluk her şeyden yüz çevirseydi, 
her şey neşelere dalar giderdi.
- Bütün cüzler, her biri, her şey sensin, sen der; perde altında olmasalardı, 
hepsi de bunu derdi, bunu söylerdi.
264
Mevlâna’ya göre aklını Allah sevgisine adayan kimseye on misli, yedi yüz 
misli verilir.
265
Bu doğrultuda (Allah sevgisine mazhar olmuş kişiye bahşedilen) 
gerçek aklın kendisi Allah tarafından ilham edilen akıldır.
266
(Cüz’î) Akıl mezara 
kadar olanları görür, fakat mezardan ötesini sadece (Allah’ın kendilerine ilham 
ettiği) Peygamberler ve veliler görür.
267
Bu, Mevlâna’nın akla gereken değeri 
vermediği anlamına gelmez. Tam aksine Mevlâna’ya göre, bir şeyi kavramak, 
anlamak, öğrenmek, hatırlamak aklın işidir.
268
Ki, iradeyi harekete geçiren evsaf 
bunlardır. “Aklın olmayınca gaflet senin amirin olur; sana düşmanlık eder, tedbirini 
bozar”
269
Yine Mevlâna’ya göre, akıl şehvetin zıddıdır
270
, şehvet hayvanî 
arzularımızı harekete geçiren saik iken, akıl insanî vasıflarımızı ortaya koyan güçtür. 
Ş
ehvetine yenik düşen kimsede bulunanın akıl değil, vehim olduğuna
271
işaret 
ederek aklı nakit altın kadar değerli gören Mevlâna, vehmi Firavun ve benzerlerine, 
263
Necm 53/17 Âyet-i kerimede miraçtan bahsedilirken Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında “Gözü 
kaymadı ve haddini aşmadı” buyrulmaktadır.
264
Mevlâna, Divan-ı Kebîr, Terc.: Abdülbaki Gölpınarlı, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul, 2007, c. 
6, b.: 44-50, s. 9,
265
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3236 “Vaktaki aklını Samed’in (hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın) 
aşkında fedâ edersin; sana on yahud yedi yüz mislini verir.”
266
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 3309 “Hakikatte akıl Allah tarafından ilham edilendir; Utarid’in aklına 
akıl denmez.” 
267
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 3310 Bu akıl mezara kadar olanları görür; fakat gönül sahipleri sur’a 
üfleninceye kadar olanları görür”
268
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2292 “Zabt (kavramak), derk (anlamak), hıfz (hatırlamak) akıl ile olur; 
akıl bunların derecesini yükseltir.”
269
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2289 
270
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2300 “Ey pehlivan! Akıl şehvetin zıddıdır; kim ki şehvetine esidir, ona 
akıllı deme”
271
Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2301 “Şehvet dilencisi kimsede bulunan “Vehim” de; vehim nakit altın 
gibi olan akılların kalbıdır.” 


57 
aklı ise Musa ve Musa gibi olanlara benzetmektedir.
272
Hatta daha da ileri giderek 
Firavun’un “Sen kimsin?” sorusuna Musa (a.s.)’ın “Ey Firavun! Muhakkak ben, 
âlemlerin rabbi Allah’ın rasulüyüm”
273
cevabını “Ben akılım! Allah’ın elçisiyim, 
Allah deliliyim; insanı sapıklıktan kurtarır, aman veririm.”
274
Şeklinde 
yorumlamıştır. Aklın işlevselliği için “usturlab”
275
benzetmesini kullanan Mevlâna 
için akıl, hem bu dünya işlerimizi yürütmemizde en büyük rehberimiz, hem 
irademizi güçlendirerek kötü huylardan kurtularak üstün bir insan olmamızda en 
büyük desteğimiz, hem de ahirete dair işlerimizi öğrenmede bize yol gösterip bir 
rehber bulmamızı sağlayan kılavuzumuzdur.
Huyların güzelleşmesi, davranış ve fiillerimizin güzelleşmesi anlamındadır 
ki, bu da niyetlerimizin (iç dünyamızın) güzelleşmesiyle mümkündür. Bunun için de 
akılla kontrol edilen bir iradenin varlığı zorunludur.
276
Mevlâna’ya göre iradesine 
hâkim olamayıp tevbesini bozan kişi İblis’in maskarası olur, tevbe ettiği halde, 
tevbesini bozan ve yeniden günah işleyen kimseler aklını kullanamayan 
akılsızlardır.
277
Fakat aklını kullananlara ne mutlu: “Akıl, işin sonunu görmeye 
başladı mı aşktan bir sestir gelir; Ne olursa olsun, geç.”
278

Download 1.24 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling