T. C. Erciyes üNİversitesi sosyal b
Download 1.24 Mb. Pdf ko'rish
|
2ш3 сипат сабуни
- Bu sahifa navigatsiya:
- Uluda ğ
- Çubukçu , “Mevlâna ve Felsefesi”
4- MEVLÂNA’DA AKIL-İRADE İLİŞKİSİ Mevlâna’ya göre, insan için akıl; kol kanat gibidir 214 , hakîkat kapısının anahtarıdır, 215 insanı doyuran asıl sofra ve manevî yemek akıldır; ruhun gıdası da 208 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2976 209 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2984 210 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3004 “Maslah budur ki, arz tutucu olan şeytan ve ruh, her ikisi de ihtiyârın tetimmesindendir.” 211 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3020 212 Konuk, Mesnevî Şerhi,c. 10, s. 286 213 Emine Yeniterzi, Seçkin Bir Peygamber Vârisi Mevlâna, İzmir, 2006, s. 8-10 214 Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 4073 “İnsan için akıl, kol kanat gibi; eğer akıl yoksa, bir akıl bulup rehber edinmeli” 48 akıl nurudur. 216 Mevlâna’ya göre iki türlü akıl vardır: Birincisi çalışılarak, uğraşarak kazanılan akıldır; onu okuldaki öğrenci nasıl çalışarak bir şeyler elde ediyorsa, onun gibi çalışarak elde edersin. 217 Diğeri ise Allah’ın ihsanı olan, kaynağı canda ve gönülde olan akıldır. 218 Mevlana, kazanılmış aklı, “cüz'î akıl” kavramıyla, Allah’ın ihsanı olan aklı da “küllî akıl” kavramıyla karşılar ve çoğu kez insanı dünya ile sınırlaması ve âhiret gerçeğini göremeyişi nedeniyle küllî akla perde olmasından dolayı, cüz’î aklı eleştirir. 219 Bir mutasavvıf olması, ilâhî aşkın neşesiyle meseleye yaklaşması ve kâinata ilâhî hikmetler ve marifetullah nazarıyla bakması nedeniyle Mevlâna’nın böyle bir ayrıma gittiğini söyleyebiliriz. 220 Zira O’na göre, temel hedef ilâhî hakikatlere erişmek olmalıdır ve bunun için “aklı Mustafa’nın önünde kurban etmek” 221 , vahiy kaynaklı bilgiye müracaat etmek gerekir. Burada bahsedilen akıl küllî akıldır ve Mevlâna’ya göre Peygamberlere ve onlara tâbî olan Allah dostlarına hastır. “Mevlânâ cüz’i ve külli akıldan bahseder. Külli akıl bütün âlemin suretidir, insanların atasıdır, ona uygun hareket edilmelidir. Cüz’i akılda veya akl-ı meaşda var olan bilgilerin kaynağı külli akıldır. Külli akıl öğretmen, cüz’i akıl öğrenci gibidir. Peygamberler akl-ı küllidir. Külli akıl, ilim ve marifetin kaynağı olan ve peygamberlere vahiy getiren Cebrail’dir. Evliya’nın bilgi kaynağı da odur. Bundan dolayı mutasavvıflar hakiki bilgi için o kaynağa yönelmek gerektiğini her fırsatta ifade ederler.” 222 Bu tasavvufî bir mesele olduğu için bu konuya girmeyeceğiz. Bizim için esas olan dünyadaki hayatımızı, yaşamımızı sürdürmekte bizim için önemli olan ve işlerimizi yönlendiren cüz’î irademizle bağlantılı olan cüz’î akıldır. 215 Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 4075 “Akıl anahtarı yoksa, bu kapıyı açmak beyhudedir; boşa uğraştandır, doğru değildir.” 216 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1953-54 “İnsan için asıl fora akıldır; ekmek ve kızartma değil; canın gıdası akıl nurudur ey oğul.” 217 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1959 218 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1963 219 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 464 “Ne yazık ki cüz’î akıl, aklın adını kötüye çıkarmıştır; dünyaya karşı beslenen şiddetli arzu, insanı ahiret muradından mahrum bırakır.” 220 “Akla farklı anlamlar verilmesiyle birlikte gerek kelimenin etimolojik kökeni, gerekse sufîlerin aklam yükledikleri anlam dikkate alındığında “bağlama” manasının daha ön plana çıktığını görmekteyiz.” Yüksel Göztepe, “Mevlâna Celâleddin Rûmî’nin Akla Eleştirel Bakışı”, Tasavvuf İ lmî ve Akademik Araştırma Dergisi, Ankara 2005, y. 6, s. 14., s. 418. 221 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1407 222 Süleyman Uludağ, Hz. Mevlâna’da Akıl, Nakil, Vahiy İlişkisi”, http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=892 49 Mevlâna aklı anlattığı konuya göre farklı izah eder. İnsanın insanla ilişkilerinde aklı göklere çıkarır ve dünya işlerimizdeki yerini ısrarla belirtir. Fakat konu insanın Tanrıyla ilişkisine gelince, erdem ve sevgiye dayalı keşif ve sezgi yolundan bahseder ve cüz’î aklın bu yolda tökezlemeye mahkûm olduğunun üzerinde durur. 223 “Akl-ı cüz’î öğrenmeyi kabul eder ve ta’lîme muhtacdır / akl-ı küll ise muallimdir, ta’lîme muhtac değildir. Ve cümle sanayi’i böylece ta’mîk etsen, aslı ve ibtidâsı vahy olmuştur; ve akl-ı kül olan enbiyâdan öğrenmişlerdir.” 224 diyerek Habil’i öldüren Kabil’in onu nasıl defnedeceğini bir kargadan öğrenmesi örneğini veren Mevlâna, aklın öğrenme ve kıyas yaparak doğru yolu bulma özelliğini vurgulamaktadır. Mevlâna’nın akla verdiği önemi ve saydığı özellikleri örneklerle kısaca izah etmeye çalışalım: Öncelikle akıl ilâhî bir lütuftur 225 , bir cevherdir 226 , ebediyet ülkesine giden bir kılavuzdur 227 , arşa mensup bir nurdur 228 , kandil ışığıdır 229 , insan akıldan ibarettir 230 ve akıl canın gıdasıdır. 231 Mevlâna’ya göre aklın özelliği her işin sonunu hesap edebilmektir. 232 İ radesiyle yapacağı şeye karar veren insana, akıl da yol gösterir, nefs de. Akıl nefse galip gediği sürece insan doğru yolu bulabilir, nefsin arzu ve isteklerine aklı yenik düşen kişinin başından ise belâ ve musibet eksik olmaz. Aklın nefs ile savaşını Mecnûn’un devesi ile savaşına 233 benzeten Mevlâna için “Akıl, insan için bir 223 İbrahim Agâh Çubukçu, “Mevlâna ve Felsefesi”, AÜİFD, c. 26, s. 111 224 Mevlâna, Fîhi Mâ Fîh, Konuk Terc. s. 130 225 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2820 “(Hakk’ın) lütfu ile cansızlarda akıl meydana geldi; kahrı ile de akilândan (akıllılardan) akıl kaçtı” 226 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 455 “Aklın cevherdir; bu ikisi (namaz ve oruç) ise araz; bu ikisi onun (aklın) tam olmasıyla farz olur” 227 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3350 “Gül kokusu nedir? Aklın, zekanın nefesi, ebediyet ülkesine giden yolun kılavuzu.” 228 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 619 “Akıl ve kalpler, arşa mensupturlar; hicab duyarak, bedenin içinde arşın nuru ile yaşarlar.” 229 Mevlâna, Mesnevî, c. 6, b.: 2613 “Bu akıllar, nur saçan kandiller gibidir; yirmi kandil bir kandilden fazla ışık verir.” 230 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 3610-11 Ey insan! Sen, bir şuurdan (akıldan) ibaretsin ki; geriye kalan her şey örtücü bir perdedir. Her şehvet, şaraba ve afyona benzer; şuuru örter ve akıl onunla tesiriyle ş aşkınlaşır.” 231 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1953 “(İnsanı doyuracak asıl) sofra akıldır, ekmek ve kızartma değil; ey oğul! Canın gıdası akıl nurudur.” 232 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 1540-41 “Aklın hassası, akıbeti görmektir; akıbeti görmeyen akıl nefsle aynıdır.” 233 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 1532-1560 Hikâye şöyledir: Mecnun Leylâ’ya gitmek için bir dişi deveye biner. Mecnun’un aklı, devenin ise nefsi temsil ettiği hikâyede, Mecnûn kararlı davranıp 50 üstünlük vesilesi, bir meziyettir. Zira insanın sahip olduğu cüz’î akıl; melek ve ruh gibi latiftir ve akl-ı külden bir parçadır. Melek ve şeytan nasıl birbirine zıtsa; akıl ve nefis de aynı şekilde tezat oluştururlar.” 234 - Hem melek hem akıl Hakk’ı bulucudur; her ikisi de âdeme yardımcı ve sâciddirler, - Nefis ve şeytan evvelce bire (tevhîde) mensuptular; Âdem’e bir düşman ve hasîd (hasedçi) kesildiler, - O (şeytan-nefis) ki Âdem’i beden gördü ve ürktü; o (melek-akıl) ki Âdem’i mutemen (emin kılınmış) gördü, eğildi (secde etti), - O iki göz (melek ile aklın gözleri) münevver oldular; ve o ikisinin (şeytan ile nefsin) gözleri çamurdan başkasını görmediler. 235 Aklı bir cevher ve aynı zamanda kul olarak mes’ul tutulmanın gereği kabul eden Mevlâna’ya göre bir zerre akıl oruçtan da namazdan da yeğdir; onunla edeceğimiz ibadetler dolayısıyla kalbimiz safâ bulur. 236 - Hoş-cevâz olan Peygamber çok iyi söyledi: Zerre kadar aklın sana namaz ve oruçtan iyidir, - Çünkü aklın cevherdir; bu ikisi (namaz ve oruç) araz; bu ikisi onun (aklın) tam olmasıyla farz olur, - Muhakkak o âyineye cilâ oldukça der ki: sîneye tâattan safâ gelir, - Fakat ayna kökünden fâsid ise; saykal onu geç ele getirir, - Ve o makbûl ayna ki seçilmiştir; biraz cilâ ona kâfîdir. 237 Leylâ’ya yol almaya çalışır ama deve (nefis) de kurnazdır, Mecnun ne zaman yorulup uyuklamaya başlasa, geri dönüp yavrusuna doğru gitmeye başlar. Mecnun (akıl) kendine gelince devenin, bulundukları yerden çok daha geriye gittiğini fark eder ve şöyle seslenir: “Ey deve (yani nefs)! İkimiz de aşığız, fakat aşklarımız birbirine aykırı. Demek ki biz, yol arkadaşlığı yapmaya layık değiliz.” 234 Emine Yeniterzi, “Mevlâna’nın Tefekkür Dünyası ve İnsan”, Konya’dan Dünyaya Mevlâna ve Mevlevilik, İstanbul, 2002, s. 74 235 Mevlâna, Mesnevî, c. 2, b.: 3195-3198 236 Can, Mesnevî Terc. c. 5-6, s. 49 237 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 454-458 51 “Allah’ın Rasûlünde sizin için pek güzel bir örnek vardır.” 238 ayetinden yola çıkarak Peygamber Efendimiz’i Hoş-cevâz (tarîk ve mesleği güzel olna kimse) 239 olarak gören Mevlâna aklın önemine işaret ettiği bu beyitlerinde cevher-araz ilişkisi açısından meseleyi değerlendirmekte, aklı cevher, namaz ve orucu araz olarak değerlendirmektedir. Beyitte geçen “Âyine”den kasıt akıldır 240 ve o akıl aynasına tâlîm ve terbiye ile cilâ verildikçe, ilim ve irfan ile tenvîr olundukça, insan ibâdetlerin ruhunu anlar ve kalbine safâ gelir, eğer ayna (akıl) kökünden bozulmuşsa, cilâ tutmaz, tutsa bile pek zor olur ve uzun zaman alır, seçilmiş (terbiye ve cila kabul edecek – hoş-mağrest) bir ayna ise, azıcık bir cila (saykalgerlik) ile pek güzel olur. 241 Dünya hayatında insana pratik değerler sunan ve kılavuzluk yapan aklın yol gösterici vasfında Mevlâna’ya göre bir sınır vardır ve o sınır aşktır. “Akıl, seni padişahın kapısının önüne götürecek kadar güzel bir matlubdur.” diyen Mevlâna ilâhî aşka vasıl olmuş kimsenin akla ihtiyaç duymayacağını, bu andan itibaren aklın yetersiz kalacağına inanmaktadır: “Onun kapısının önüne eriştiğin vakit, aklı salıver. Bu zamanda akıl senin zararın ve reh-zenindir. Ona (padişaha) vasıl olduğun vakit, kendini ona teslim et. Artık çûn ü çîra ile senin işin yoktur. Mesela dikilmemiş kumaşın var; onu setre veya cübbe yaptırmak istiyorsun. Akıl seni terzinin önüne götürür. İşte akıl seni terzinin önüne götürünceye kadar, işine yarar. Şimdi aklı salıverip, terzinin önünde tasarrufunu ve malumatını terk etmek lazım gelir. Ve keza akıl, hastanın kendisini tabibe gönderecek kadar faidelidir. Bundan sonra onun aklının başka işi yoktur. Artık kendisini tabibe teslim etmesi icab eder.” 242 “Mevlâna, insanın huylarının güzelleşmesinde, irade ve nefs terbiyesinde akla büyük önem verir… İradenin gelişmesi insana uygulanacak birtakım yasaklarla olur. Kişinin iradesi yasaklar karşısında kendisini tutmasıyla pekişir, iradesi pekişmeyen kişinin nefs terbiyesi de bir netice vermez.” 243 Nefsini yenmek 238 Ahzâb 33/21 239 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 9, s. 164 240 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 9, s. 145 241 Can, Mesnevî Terc., c. 5-6, s. 49 242 Mevlâna, Fî hi Mâ Fîh Konuk Terc., Yirmi yedinci Fasıl, s. 103 243 İsmail Yakıt, Batı Düşüncesi ve Mevlâna, Ötüken Yayınları, İstanbul 1993, s. 141-142 52 konusunda aklın gücüne ihtiyaç duyan insan, bu sayede iradesini güçlendirerek süflî arzularından kurtulmakta ve üstün bir varlık olabilmektedir. 244 Mevlâna cehdi aklın en mühim unsuru kabul eder. Akıl-irade ilişkisinde Mevlâna’ya göre, iradeyi cehd yönünde teşvik etmesi gereken akıl eğer bunu yapmazsa akıl değildir. “Akıl cehdi nasıl terk eder? Ve eğer akıl cehdi terk ederse, o akıl değildir. Akıl odur ki, her ne kadar Hak Teâla müdrek ve kabil-i idrak olmasa bile, yine Bârî Teâla’nın idraki hususunda tefekkür ve cehd ve ictihaddan gece ve gündüz daima muzdarib ve bi-karar ola. Akıl pervane ve maşuk dahi şem’ ve ışık gibidir” 245 Fakat akıl her insanda aynı tesirde bulunmayabilir. İnsanları akıl ışığndan faydalanma derecelerine göre sınıflandıran Mevlâna, kendi aklını kullanma nisbetine göre üç çeşit insandan bahseder. Buna göre kâmil müminlerde bulunan ve rehberlik yapabilen akıl, tam akıldır. Yarım akıllı kişi ise, kendine ışık olamayan ve başkasına uyma basiretini gösteren kişidir. Tam körler olarak nitelendirdiği zerre kadar aklı olmayan kişiler ise, ne kendilerine ışık olabilmiş, ne de bir ışık kaynağı bulup ona uyabilmiştir. 246 Buradan yola çıkarak Mevlâna’nın aklı yetersiz görmeyip bilakis yücelttiğini ve aklın ışığında doğru yolu bulmanın gerekliliğine inandığını söylemek mümkün görünmektedir. İ radenin cebir veya kaderi tercih etmesi noktasında Mevlâna, (eğer salt akılla değerlendirme yapılacak olursa) aklın cebre inanmaktansa kadere inanmasını yeğ tutar. Buna neden olarak da, cebre inanan kişinin kendi duygusunu da inkâr ettiğini düşünür: - Akılda cebir kaderden daha rüsvaydır; zira cebir kendi hissini münkirdir, - O kader adamı hissin münkiri değildir; Ey oğul! Hakk’ın fiili hissî olmaz, - Hakk’ın fiilini inkâr eden kişi, delilin medlûlünü (delalet ettiği şeyi) de inkâr eder. 247 Aklın nazarında, kendi irade ve ihtiyarını inkâr ederek, mukallid ve mecbur olduğunu söylemek, fiillerini yaratıcısı olduğunu söylemekten daha beterdir. Çünkü böyle yapmakla insan, kendi duygularını, hissiyatını inkâr etmektedir ve 244 Can, Mevlâna, Hayatı-Şahsiyeti-Fikirleri, s.162 245 Mevlâna, Fî hi Mâ Fîh, Onuncu Fasıl, s. 35-36 246 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2187-2200 247 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3009-3011 53 Mevlâna’ya göre mahsus olan bir şeyi inkâr etmek en büyük hamakattir. Buna karşın “ben kendi fiilimin yaratıcısıyım” diyen kişi, hiç değilse kendi vicdanını, iradesini inkâr etmiyor demektir. 248 Burada “medlûl- delalet ettiği şey”den murad Hakk, delil de O’nun fiilidir. Öyleyse Hakk’ın fiilini inkâr eden kimse, Hakk’ı da inkâr ediyor demektir. 249 Buna rağmen Mevlâna, kendi aklını, iradesini inkâr etmeyi Hakk’ın inkâr etmekten beter görmektedir. Bu da O’nun akla verdiği değeri ve irade üzerinde (olması gereken) etkisine dair fikrini açıkça ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda, “Akıl, irade, cehd, tevekkül, cebir, kesb” gibi kavramların tutum ve davranış olarak yer aldığı “Arslan ve av hayvanları” hikayesiyle Mevlâna’nın konuya yaklaşımını ayrntılı olarak görelim: Bu hikaye Mevlâna’nın da belirttiği gibi “Kelîle ve Dimme” adlı serden alınmış olup, aslen Sanskritçe olan, birçok dile çevrildiği halde Arapça neşri sadece elde kalan ve Arapçasından birçok dile tercüme edilmiş olan bu eserin Türkçesi Hümanyûnnâme’dir. 250 Hikâye kısaca şöyledir: Hoş bir vadide arslanın kendilerine saldırmasından bıkan ve rahatça çayırlarda gezemeyen av hayvanları arslana cazip bir teklifle giderler. Arslanın av zamanı geldiğinde hayvanlardan bir tanesi kendiliğinden arslanın yanına gidecek ve böylece hem arslan karnını doyuracak, hem de av hayvanları rahata erecektir. Av hayvanları “Hakk’ın hükmünün önünde ölmüş olmak lazımdır; ta ki Rabbü’l-felaktan yara gelmesin” 251 diyerek arslanı tevekküle davet ederler, lakin arslan; “evet, tevekkül rehberdir; ama bu sebep (say ve gayret) de peygamber sünnetidir” 252 diyerek onları reddeder. Arslan dünyayı bir sebepler âlemi olarak görür ve esbaba teşebbüs etmeden bir işin meydana gelmediğini ve bunun Peygamber sünneti olduğunu ifade eder. Ayrıca esbaba teşebbüs, tevekküle mani değildir. 253 Av hayvanları pes etmezler; “Kesb halkın zaafındandır; tezvir lokmasını boğazın mikdarı bil / Tevekkülden daha güzel bir kesb yoktur; teslimiyetten daha güzel sevgili olan nedir?” 254 , yani kesb (çalışıp gayret etmek) itikadın zayıflığındandır ve kesb insanın tezvîr lokmasıdır, ancak 248 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 10, s. 282-283 249 Mevlevî, Mesnevî, c. 16, s. 15 250 Mevlevî, Mesnevî, c. 2, s. 514 251 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 912 252 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: b.: 913 253 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 1, s. 302, Mevlevî, Mesnevî Şerhi, c. 2, s. 520 254 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 916-917 54 itikadı zayıf olanlar çalışıp çabalarlar, uğraşmaları harislik yüzündendir; hırsı ne kadarsa insanın, kesbi de o miktarda olur. Hatta av hayvanları iddialı bir örnek de verirler ve “O kindâr Firavun yüzbinlerce çocuğu öldürttü; halbuki aradığı çocuk kendi sarayında idi.” 255 Bu mantıklı görünen iddiaya karşı arslan da iddialıdır: “Evet, Kulların rabbi, bizim ayağımızın önüne bir merdiven koydu/ Dam tarafına basamak basamak çıkmak lazım; orada cebrî olmak ham bir tamahtır.” 256 Bir sebebden diğerine teşebbüs ederek maksat tarafında ilerlemek gerektiğini ifade eden arslan, sebepler âleminde çalışmayı ve iradeyi bırakıp, mecbûrum düşüncesiyle oturmayı ham bir tamah saymaktadır. 257 Dikkat edilirse, iradenin tevekkül veya cehd yönünde tercihte bulunması için aklî deliller öne sürülmektedir. Aklın iradeye yön vermekte oynayabileceği rolleri ortaya koyan Mevlâna, bir yandan cebrî ve kaderî itikadın yanlışlıklarına dikkatleri çekip, kaza-kader-cehd- tevekkül bahsinde kendi benimsediği orta yolun güzelliğine doğru ilerlerken, bir yandan da tüm bu bakış açılarında aklın yönlendirici etkisini gözler önüne sermektedir. İnsan vücudunu bir gemiye, mal ve mülk sevdasını da suya benzeten Mevlâna, o meşhur beytini söyler: “Geminin içindeki su, gemiyi batırır; geminin altındaki su onu taşır.” 258 Mal ve mülk sevdası insanın içine işlerse, onun helakine sebep olur, ancak insan mal ve mülk sevdasını ayakları altına alarak kontrol edebilirse, bu onun güvenle yaşamasına vesile olur. Cehdi savunan arslanın getirdiği deliller, tevekkülü savunan av hayvanlarının delillerine galip gelir ve av hayvanları cehdi terk etmeye karar verirler. 259 Bir uzlaşma yolu bulunur; arslanın karnı acıkınca av hayvanlarından biri (kura ile belirlenerek) arslanın ayağına gider ve arslan karnını onunla doyurur, böylece av hayvanları da rahatça otlarlar. Günler böyle sürerken bir gün tavşan (sıra kendisine gelince) “Bu zulüm ne kadar sürecek? 260 255 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 921 256 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 930-931 257 Konuk, Mesnevî Şerhi, c. 1, s. 307 258 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 986 259 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 993 “Arslan bu minvalde öyle burhanlar (deliller) gösterdi ki, o cebrîler (av hayvanları) bu yoldan vazgeçtiler” Yani arslanın irade ve ihtiyârın gerekliliğine dair gösterdiği deliller karşısında çaresiz kalıp mezheb-i cebirden vazgeçtiler. Konuk, Mesnevî Şerhi, c.1, s. 321, Ayrıca bkz.: Mevlevî, Mesnevî Şerhi, c. 2, s. 561 260 Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 998 “Bu kadeh (yani kur’a) tavşana gelince, “Bu cevr ü cefa ne kadar sürecek?” diye bağırdı.” 55 diyerek isyan eder. 261 Aklın dış düşmanlara karşı başarılı olabileceğine dikkat çeken Mevlâna, nefs düşmanının saldırılarına karşı (takva ve ibadetle gelen) ilâhî hikmetlerin yardımı olmadan muvaffak olunamayacağını belirterek cüz’î akıl-küllî akıl ayrımı yapmaktadır. “Her kimde akl-ı cüz’î var ise ta’lîme muhtacdır; akl-ı küll ise, her şeyin vâzı’ıdır ve onlar akl-ı cüz’îyi, akl-ı küllîye muttasıl kılıp müttehid olmuşlardır.” 262 diyen Mevlâna’ya göre ilâhî hakikatlere erişmek isteyen cüz’î aklın kılavuzu küllî akıl olmalıdır: - Akl-ı küll’ü bir şehir bil, halkı da Nefs-i Küll; şu parça buçuk şeyler kervan sanki. - Ne o mutlu o kervana ki sağ esen yurduna ulaşır; ganimet elde etmiştir; sağlığa kavuşmuştur; baht da at başı beraberdir onunla. - “Geri dön” emrini getiren elçi, yolda müjde verir ona; padişahın selamını getirir; can, eteğine sarılır onun. - Akla gelenler atlılara benzerler, yurttan tezce gelir, ulaşır onlar; yahut da doğanlardır, kargalardır; yuvaları ikidir onların. - Akla gelenler kılavuzlardır; kılavuzun doğansa, durağın bil ki padişahın, o padişahlar padişahının elidir, koludur. - Yok, kılavuzun kargaysa gözü leştedir onun, kılavuzu karga olanın yolu mezarlığa çıkar: 261 Hikâyenin devamı şöyledir: “Hikâyenin bu kısmından itibaren hayvanların vazifeleri değişir. Cehd ve gayreti temsil eden arslan tembellik yapmak isteyen nefs-i emmareyi, av hayvanları dış ve iç hisleri, isyan eden ve bulunduğu kötü durumdan kurtulmak için çareler arayan tavşan ise aklı temsil eder. Av hayvanları kalıbına bakarak tavşanı küçümserler, tavşan ise ilâhî hikmetlerden örnekler getirerek 261 kendini savunur ve mühlet ister ve hilesini ortaya koyar. Vakti gelmesine rağmen arslanın yanına bilerek gitmez ve gecikir. Geç bir vakit arslanın yanına vardığında, kızgın ve öfkeli arslana, bir tavşan arkadaşıyla yolda gelirken başka bir arslanın kendilerini esir ettiğini, öbür tavşanı rehin alarak kuyuya saklandığını, kendisini güç bela ona gelmesi için bıraktığını anlatır. Eğer arslan bundan sonra yine avının ayağına gelmesini istiyorsa rakibini yenmek zorundadır. Gurura kapılan arslan tavşanla beraber yola düşer ve bir kuyunun başına gelirler. Arslan kuyunun suyunda kendisinin ve tavşanın aksini görünce bunun bir hile olduğunu fark edemez ve büyük bir hışımla kuyuya atlar. Nefsi temsil eden arslan aklı temsil eden tavşanın zekâsıyla kendi kazdığı kuyuda mahvolur. Mevlâna’ya göre nefs arslanı tavşan aklıyla yenilecek değildir; tavşan sevinçten oynayıp eğlenen av hayvanlarına nasihat verir: “Ey şahlar; biz dışarıdaki düşmanı öldürdük; içeride ondan beter bir düşman kaldı.” Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 1009-1374 262 Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Konuk Terc., Otuzsekizinci Fasıl, s. 130 56 - “Gözü kaymadı” 263 sırrının sahibine kaçarsan, kargan yüce doğan kesilir; çünkü onun ağzında her şeyi neşe haline sokan bir iksir vardır. - Kargaya da, doğana da şekli veren, bir tecelli ederse soy boy sahibi oldun gitti. - Gam da, neşe de, o ışıktan ikiz doğar; bir soluk her şeyden yüz çevirseydi, her şey neşelere dalar giderdi. - Bütün cüzler, her biri, her şey sensin, sen der; perde altında olmasalardı, hepsi de bunu derdi, bunu söylerdi. 264 Mevlâna’ya göre aklını Allah sevgisine adayan kimseye on misli, yedi yüz misli verilir. 265 Bu doğrultuda (Allah sevgisine mazhar olmuş kişiye bahşedilen) gerçek aklın kendisi Allah tarafından ilham edilen akıldır. 266 (Cüz’î) Akıl mezara kadar olanları görür, fakat mezardan ötesini sadece (Allah’ın kendilerine ilham ettiği) Peygamberler ve veliler görür. 267 Bu, Mevlâna’nın akla gereken değeri vermediği anlamına gelmez. Tam aksine Mevlâna’ya göre, bir şeyi kavramak, anlamak, öğrenmek, hatırlamak aklın işidir. 268 Ki, iradeyi harekete geçiren evsaf bunlardır. “Aklın olmayınca gaflet senin amirin olur; sana düşmanlık eder, tedbirini bozar” 269 Yine Mevlâna’ya göre, akıl şehvetin zıddıdır 270 , şehvet hayvanî arzularımızı harekete geçiren saik iken, akıl insanî vasıflarımızı ortaya koyan güçtür. Ş ehvetine yenik düşen kimsede bulunanın akıl değil, vehim olduğuna 271 işaret ederek aklı nakit altın kadar değerli gören Mevlâna, vehmi Firavun ve benzerlerine, 263 Necm 53/17 Âyet-i kerimede miraçtan bahsedilirken Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında “Gözü kaymadı ve haddini aşmadı” buyrulmaktadır. 264 Mevlâna, Divan-ı Kebîr, Terc.: Abdülbaki Gölpınarlı, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul, 2007, c. 6, b.: 44-50, s. 9, 265 Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 3236 “Vaktaki aklını Samed’in (hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın) aşkında fedâ edersin; sana on yahud yedi yüz mislini verir.” 266 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 3309 “Hakikatte akıl Allah tarafından ilham edilendir; Utarid’in aklına akıl denmez.” 267 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 3310 Bu akıl mezara kadar olanları görür; fakat gönül sahipleri sur’a üfleninceye kadar olanları görür” 268 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2292 “Zabt (kavramak), derk (anlamak), hıfz (hatırlamak) akıl ile olur; akıl bunların derecesini yükseltir.” 269 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2289 270 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2300 “Ey pehlivan! Akıl şehvetin zıddıdır; kim ki şehvetine esidir, ona akıllı deme” 271 Mevlâna, Mesnevî, c. 4, b.: 2301 “Şehvet dilencisi kimsede bulunan “Vehim” de; vehim nakit altın gibi olan akılların kalbıdır.” 57 aklı ise Musa ve Musa gibi olanlara benzetmektedir. 272 Hatta daha da ileri giderek Firavun’un “Sen kimsin?” sorusuna Musa (a.s.)’ın “Ey Firavun! Muhakkak ben, âlemlerin rabbi Allah’ın rasulüyüm” 273 cevabını “Ben akılım! Allah’ın elçisiyim, Allah deliliyim; insanı sapıklıktan kurtarır, aman veririm.” 274 Şeklinde yorumlamıştır. Aklın işlevselliği için “usturlab” 275 benzetmesini kullanan Mevlâna için akıl, hem bu dünya işlerimizi yürütmemizde en büyük rehberimiz, hem irademizi güçlendirerek kötü huylardan kurtularak üstün bir insan olmamızda en büyük desteğimiz, hem de ahirete dair işlerimizi öğrenmede bize yol gösterip bir rehber bulmamızı sağlayan kılavuzumuzdur. Huyların güzelleşmesi, davranış ve fiillerimizin güzelleşmesi anlamındadır ki, bu da niyetlerimizin (iç dünyamızın) güzelleşmesiyle mümkündür. Bunun için de akılla kontrol edilen bir iradenin varlığı zorunludur. 276 Mevlâna’ya göre iradesine hâkim olamayıp tevbesini bozan kişi İblis’in maskarası olur, tevbe ettiği halde, tevbesini bozan ve yeniden günah işleyen kimseler aklını kullanamayan akılsızlardır. 277 Fakat aklını kullananlara ne mutlu: “Akıl, işin sonunu görmeye başladı mı aşktan bir sestir gelir; Ne olursa olsun, geç.” 278 Download 1.24 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling