T. C. Erciyes üNİversitesi sosyal b


Download 1.24 Mb.
Pdf ko'rish
bet34/66
Sana23.04.2023
Hajmi1.24 Mb.
#1385861
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   66
Bog'liq
2ш3 сипат сабуни

 
 
6- MEVLÂNA’NIN MUTEZİLEYE YÖNELİK ELEŞTİRİLERİ 
İ
rade hürriyeti konusu, Mutezile’nin beş temel ilkesinden “Adl” prensibi ile 
direkt alakalıdır.
344
İnsanın bütün fiillerinden kendisinin sorumlu olduğunu, bunun 
için de hür bir iradeye malik bulunduğunu iddia eden Mutezile, Allah’ın kudretinin, 
bizim hem gücümüz yeten hem de yetmeyen fiillere taallûk edebileceği görüşünü 
savunarak, insanların ihtiyarî fiillerinde tamamen serbest olduklarını, kulların 
fiillerinin yaratılmasında Allah’ın dahli bulunmadığını kabul etmektedir. Kulun 
hayır veya şer ile ilgili bütün fiillerinin yaratıcısının bizzat kendisi olduğunu, bunun 
sonucunda da ahrette sevap veya ceza ile karşılaşacağını savunan Mutezile, aklı 
önceleyen ve “insan kendi fiillerinin yaratıcısıdır”
345
düşüncesiyle hareket eden bir 
mezheptir. 
Mevlâna, “insan kaderini kendisi çizer (kul kendi fiillerinin yaratıcısıdır)” 
fikrine katılmaz ve kulun kendi iradesi dâhilinde olsun veya olmasın, bütün işlerinin 
yaratıcısının Allah olduğuna inanır.
346
“Fî Hi Mâ Fîh” adlı eserinde Mutezile’nin 
“Ef’alin hâlıkı kuldur” görüşünü şöyle eleştirir: “Mu’tezile: “Ef’alin hâlıkı kuldur ve 
kendisinden sâdır olan her fiilin hâlıkı o bendedir.” derler. Böyle olması caiz 
değildir. Zira o bendeden sâdır olan her bir fiil, ya akıl ve rûh ve kuvvet ve cisim 
gibi kendisinde olan alet vasıtasıyladır; yahut cemî’i ahvâlde bî-vâsıtadır. Vâsıta ile 
olunca onun hâlık-ı ef’âl olması câiz olmaz. Zira o bende bu vasıtaları cem’a kadir 
değildir. Binaenaleyh o kimse bu alet vasıtasıyla vücuda gelen bu fiilin hâlıkı olmaz; 
344
Yeprem, İrâde hürriyeti ve İmam Mâtürîdî, s. 182-83-84
345
Şehristanî, Milel ve Nihal, s. 57 
346
Can, Mevlâna, Hayatı-Şahsiyeti-Fikirleri, s. 284


73 
çünkü alet onun mahkumu değildir; ve aletsiz fiilin hâlıkı olmak câiz olmaz. Zira bu 
alet olmaksızın, ondan fiilin sudûru muhaldir. Öyletse, kesinlikle bilindi ki, ef’âlin 
hâlıkı (fiilleri yaratan) Hak’dır, bende (kul) değildir. Bendeden sadır olan her bir 
fiil, hayır olsun, şer olsun, o onu bir niyet ile meydana koyar. Ammâ o işlerin 
hikmeti, onun tasavvur ettiği ma’nâ ve hikmet kadar değildir. O işte ona görünen 
fâide, ondan vücuda gelen fiilin fâidesi kadar olur. Fakat onun fevâid-i külliyesini 
(bütün faydalarını), yâ’nî ondan ne semârât iktitaf (sonuçlar elde) edeceğini Hakk 
bilir. Meselâ, sevap ve dünyada emniyet kazanmak niyeti ile namaz kılarsın; fakat o 
namazın fâidesi ancak bu kadar olmayacaktır; yüz bin fâideler verilecektir ki, o 
senin vehminden geçmez. O hizmetler üzerine kazanılacak fâideleri Cenâb-ı Hak 
bilir.
Ş
imdi… İnsan ilâhî kudretin elindeki yay gibidir ve Hak Teâlâ hazretleri onu 
hizmetlerde kullanır; ve hakîkatte fâil, yay değil, Hak’dır. Yay, âlet ve vâsıtadır; 
lâkin Hak’dan habersiz ve gâfildir; ve onun güvencesi gaflettir. Görmez misin ki, bir 
kimseyi sıkıntıya düşürdükleri ettikleri vakit dünyadan şikâyetçi olur ve soğur ve 
ondan vazgeçer. İnsanın küçüklüğünden beri olan neşv ü neması gaflet 
vasıtasıyladır; ve illâ neşv ü nemâ bulmaz ve büyümez idi. Böylece o, gaflet 
vasıtasıyla vücut bulmuş ve cisîm olduğundan, onu gâfletlerden yıkayıp pâk etmek 
için Hak Teâlâ cebren ve ihtiyaren yine meşakkatleri ve mücahedeleri musallat kılar. 
Ondan sonra o âleme âşinâ olmak mümkin olur.”
347
Herhangi bir vasıta olmaksızın insanın fiilini gerçekleştiremeyeceğini ve bu 
yüzden de kendi fiilinin yaratıcısı olmayacağını düşünen Mevlâna kul ile Allah 
arasında “nakkaş-nakış” benzetmesi yaparak, nakış mesabesinde değerlendirdiği 
kulun fiillerinin nakkaş sayesinde ortaya çıktığını ve her şeyi yaratanın Allah 
olduğunu kaydeder. Her şey O’nun elindedir. Mutlak yaratıcı O’dur, kudret ve 
kuvvet sahibidir, bizim varlığımız O’nun lütuf ve ihsanı iledir, fiillerimizi yapma 
kudretini O’ndan alırız, O görünmeyen etkidir, yokluktan varlığa geçişimiz O’nun 
sayesindedir, varlığın tadını O’nunla aldık, O’nun (yarattığı) sağladığı imkânlarla 
347
Mevlâna, Fî Hi Mâ Fîh, Elliüçüncü Fasıl, s. 181 


74 
hayatımızı idâme ettiriyor, işlerimizi yürütüyoruz. O’na olan hasretimiz, O’nu bir 
Rab olarak arayışımız da yine O’nun verdiği nimettir.
- Ey cânımızın cânı; biz kim oluyoruz ki; Sen varken biz diye ortaya çıkalım, 
- Bizler ademleriz (yoklarız), bizim varlıklarımız da yoktur;
- Biz hep arslanlarız, fakat bayrak arslanı
348
; Dem be dem onların hamlesi 
rüzgârdan olur, 
- Onların hamlesi zâhirdir ve rüzgâr zâhir değildir; O zâhir olmayan asla eksik 
olmasın,
- Bizim rüzgârımız ve vücudumuz Sen’in ihsânındır; varlığımız hep Sen’in 
icâdındır, 
- Yoka varlık lezzetini gösterdin; yoku kendine âşık etmiş idin, 
- En’âmımızın lezzetini kesme; mezeni ve içkini ve kadehini esirgeme, 
- Eğer (o feyzi) esirger isen; seni kim (cüst-ü cû edebilir) arayabilir? Nakış 
nakkâşa nasıl mukabele edebilir?
349
Spinoza’nın “Havaya fırlatılan taş, eğer sorulsaydı, mutlaka kendi iradesiyle 
havalandığını söylerdi”
350
sözünü anımsatan bu beyitler, kulun fiillerinin Hakk’ın 
fiillerinin yaratması ile mümkün olduğuna bir örnek teşkil eder. Bu anlamda 
Mevlâna, yaratıcı gücün yaratılan her şey üzerindeki etkisine inanır.
İ
nsan aklının gücüne ve iradenin hürriyetine inanan ama ilâhî takdiri 
hepsinin üstünde gören Mevlâna, kaderin hükmünü esas kabul etmektedir. “Allah 
kuvvet ve kudretin yalnız kendisinde olduğunu anlatmak için insanların karar 
verdikleri şeyleri bozar, zıddını meydana getirir. Bazen da kararında azmetsin, 
yapacağı şeye tamah eylesin diye o kararı bozmaz da sonunda bozar, bu da tembih 
348
“Şimdiki İran bayraklarında olduğu gibi eskiden bazı sancaklara arslan resmi yaparlardı. 
Sancaklar rüzgâlı havalarda dalgalanınca üstlerindeki arslan resimleri hamle ediyormuş gibi 
görünürdü. Uzaktan bakılınca arslanın saldırışı müşahede olunur; fakat onları kımıldatan 
görünmezdi. Hz. Mevlâna, mahlûkların hareketlerini, sancak arslanının saldırılarına benzetiyor.” 
Mevlevî, Mesnevî Şerhi, c. 2, s. 379-80 
349
Mevlâna, Mesnevî, c. 1, b.: 602-609 
350
Baruch SpinozaEthica, Çev.: Hilmi Ziya Ülken, Dost Kitabevi, Ankara 2009, s. 64 


75 
üstüne tembih olur”
351
diyen Mevlâna’nın bu fikrini “Acayip bir hale düşerek 
gündüzleri elinde fenerle dolaşan rahibin hikâyesinde”
352
rahatlıkla görebiliriz. 
Rahip olarak kastettiği kişi, M. Ö. 324 senesinde doğan Sinoplu meşhur 
Diyojen’dir.
353
Birçok farklı senaryoyla anlatılan “Adam arıyorum” hikayesinin 
kaynağı olduğu düşünülen Diyojen, bir rahiptir ve güpegündüz elinde fenerle çarşı 
pazar dolaşırken onu gören bir boşboğaz
354
bu hareketinin nedenini sorunca, “her 
tarafta ilâhî nefesle diri olan adamı
355
, gönlü ilâhî marifetle dolu olan kişiyi 
arıyorum”
356
diye cevap verir. Boşboğaz adam şaşırır ve her taraf adam doluyken 
yine de elinde fener, adam aramanın tuhaflığını söyler. Rahip, aradığı adamın 
özelliklerini şöyle tarif eder: “İki yolun caddesi üzerinde olan adamı isterim; hışım 
yolunda ve hırs vaktinde / Hışım ve şehvet vaktinde adam hani, nerede? Ben 
mahalle mahalle böyle bir adam arıyorum / Cihanda bu iki hâl içinde olan adam
hani? Ta ki ben ona bugün canımı fedâ edeyim”
357
Hiddetlendiği, öfkelendiği, hırs 
ve şehvete kapıldığı zaman, kendini tutabilen, nefsine hâkim olabilen kişiyi
358
aramaktadır rahip. Bu sözleri duyan birisi (Mutezile inancında olan boşboğazdan 
başka biridir bu) der ki:
- Acayip bir şey istiyorsun; pek nadir bulunur o; fakat sen kazânın hükmünden 
gâfilsin, iyi gör.
- Fer’e nazaran asıldan bîhabersin; Fer’ biziz, aslolan ahkâm-ı kaderdir.
- Kazâ, dönen feleği gümrâh eder (yolunu şaşırtır); yüz Utarid
359
gelse bile 
kazâ onu ahmaklaştırır.
- Tedbîr âlemini dar eder; demiri ve katı taşı suya dönüştürür.
351
Mevlâna, Mesnevî, c. 3, b.: 4460-4470
352
Mevlâna, Mesnevî,c. 5, b.: 2888-2911 
353
Mevlevî, Mesnevî,c. 15, s. 330 
354
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2888 Beyitte “boşboğaz” “bü’l-fudûl” tabiri geçiyor. Mevlâna, 
boşboğaz tanımı ile Mutezile inancında olan kişiyi kastediyor. Mevlevî, Mesnevî Şerhi, c. 15, s. 332
355
Hicr 15/29 “Ben ona kendi ruhumdan nefhettim (üfledim)” ayetine gönderme yapmaktadır. 
Konuk, Mesnevî Şerhi, s. 251
356
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2890 
357
Mevlâna, Mesnevî, c. 5, b.: 2892-94 
358
Mevlevî, Mesnevî, c. 15, s. 331 
359
Utarid’den maksat, Utarid yıldızına mensup olan kişilerdir. Romalıların Merkür, eski yunanlıların 
Hermes adını verdikleri yıldız. Astronomi ilminde Utarid yıldızının, zekâ ve aklı güçlü yaptığı 
söylenir. Yüzlerce Utarid’i bile kaza ve kaderin ahmaklaştırdığı ifade edilmektedir.” Konuk, Mesnevî 
Ş

Download 1.24 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling