T. C. Erciyes üNİversitesi sosyal b
Download 1.24 Mb. Pdf ko'rish
|
2ш3 сипат сабуни
Kâ’bî el-Belhî Bağlamında)
, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İ slam Bilimleri, Kelam Anabilim Dalı, Ankara, 2009. 660 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 286-87 661 Enbiya 21/23 662 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 292 663 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 294. 134 Allah’ın (kıyamet ve benzeri âlemleri) yaratacağına (va’d ve vaîdine) inanmamız da zorlaşırdı. 664 Yine Allah, kullara ait fiillerin yaratıcısı olmasaydı, o halde yarattığı ve yaratacağı âlemlerdeki yönetimi tutarsız ve çelişkili duruma düşerdi. 665 Oysa kulun fiilinin yaratılışı sabittir, O (Allah), her şeyin yaratıcısıdır ve “O’nun (Allah’ın) fiili yaratılmışların fiili gibi olmaz.” 666 Mutezile’nin kulun fiilinde Allah’ın sanatını inkâr ettiğini 667 belirten Maturîdî, fiilin kendisini değil de yapılmasını yarattığını iddia etmeyi tutarsız bir yorum olarak görmektedir. 668 Yaratma fiilinin Allah’a has kılınması gerektiğini savunan Maturîdî, bu konuda “Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?” 669 ayetini delil olarak gösterir ve şu yorumu yapar: “Bu ayet Mutezile’nin sözünü çürütür. Onlar derler ki; “Allah kulun fiiliyatını yaratmaz. Yaratmaya da muktedir değildir.” Eğer Allah yaratamaz olsaydı, onlar kendi inandıkları üzere yaratırlardı. Onlar için yaratma benzeri olurdu. Bu, mezheplerinin ifsadına, sözlerinin batıl olmasına delâlet eder.” 670 Kulların fiillerinin yaratılmış olması kul ile Allah arasında bir ortaklık (iştirak) ihtimalini akla getirse de, bu ancak kul ile Allah’ı şartlarda değerlendirmekle mümkün olacak bir şeydir. Halbuki ihtiyarî fiillerin oluşumunda Allah’ın fiili kulun fiilinden başkadır. 671 Kula nisbet edilen eylem O’nun fiili değil, mef’ûlüdür. Kul yaratma açısından değil, kesb açısından irade koymaktadır. 672 Bu da, böyle olduğu takdirde bir fiilde iki failin ortaya çıktığı tezinin gereksizliğini ortaya koymaktadır. 673 Maturîdî’ye göre Mutezile’nin fiillerin yaratılışını inkâr 664 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 296. 665 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 297. 666 Maturîdî, Tevilât, c. 14, s. 248 667 Maturîdî, Tevilât, c. 6, s. 22, 42 668 Maturîdî, Tevilât, c. 3, s. 172, c. 5, s. 164, c. 12, s. 363 669 Ra’d 13/16 Ayetin tam meali şöyledir: ““De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. De ki, “O'nu bırakıp da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz?” De ki, “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?” De ki: “Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hakimiyet sahibidir.” 670 Maturîdî, Tevilât, c. 7, s. 409. Aynı konuda bkz. c. 13, s. 13. 671 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 303 672 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 305 673 “İnsanın, Allah tarafından yaratılan bir fiili işlemesi, aynı fiilin iki failin bir işi olabileceği itirazına karşılık Matürîdî, “aslında bize göre Allah’ın fiili, insan fiilinden başka bir şeydir; o, insanın 135 edişinin sebebi; “herhangi birine ait bir fiilin başkası tarafından adem statüsünden vücud statüsüne çıkarıldığını müşahede edemeyişleridir. Aslında nesnelerin (a’yan) yaratılmışlığını inkâr edenlerin hareket noktası da budur.” 674 ve fiil konusunda aslolan şudur; kulun fiilini kendi hür iradesiyle gerçekleştirdiğini bilmesi, onun için tercih edilen ve sevilmeye layık bir durumdur ve bu fiilinin Allah tarafından yaratılmış olması kendisini zorlayıcı bir etki doğurmaz. 675 Kulların fiillerinin yaratılmışlığı konusunu “Kaza ve kader” bahsi içinde ayrıca inceleyeceğimiz için bu kadarla iktifa ediyoruz. Diğer bir husus; Allah’ın dilediği gibi yaratıp yaratamayacağı, kulların fiilleri bağlamında her şeyi yaratıp yaratmadığıdır. Maturîdî, “Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah dilediğini yapar.” 676 ayetinin tevilinde bu konuya değinir ve bu ayetin Mutezile’nin iddialarını çürüttüğünü belirtir: “Bu (Bakara 2/253) ve bundan sonra gelen iki ayet (Bakara 2/254–255), Mutezile’nin görüşüne bir reddiyedir. Çünkü “Allah öldürmelerini istemeseydi onlar öldüremezdi” bilgisini vermektedir. (Fakat) onlar (Mutezile) şöyle derler: “öldürmemelerini istedi ancak, öldürdüler.” Öldürme fiilinin iki çeşidi vardır: zalimce öldürme, zulmetmeden öldürme. Bunun delili şu ayettir: “Ancak ihtilaf ettiler, onlardan iman edenler de kâfir olanlar da vardı.” Sonra şu ayet: “Allah dilemeseydi öldüremezlerdi”. O, “öldürmemelerini dileseydi öldüremezlerdi” ve “Allah istediğini yapandır” bilgisini vermektedir. Fiil iradeyle sabit olur. Fakat onlar (Mutezile), ‘istediğini yapan değildir’ demektedir.” 677 Yine, “Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış bir takım sağırlar, dilsizlerdir. Allah, fiili değil, mef’ulüdür.” Şeklinde cevap vermektedir. Bu cevapta Matürîdî kelam ekolünün karakteristik bir özelliği olan “tekvin-mükevven” ayrımını müşahede etmek mümkündür. Burada, “insanın nasıl olup da Allah tarafından yaratılan bir fiilin faili olabileceği” sorusuna da cevap verilmektedir.” Yazıcıoğlu, Maturîdî ve Nesefî’ye Göre İnsan Hürriyeti, s. 62 674 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 308s 675 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 310 676 Bakara 2/253 Ayetin tamamı şu mealdedir: “İşte peygamberler! Biz onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryemoğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkâr edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah dilediğini yapar.” 677 Maturîdî, Tevilât, c. 2, s. 150. Aynı konuda bkz.: c. 9, s. 357 136 dilediği kimseyi saptırır; dilediğini de doğru yol üzerinde bulundurur.” 678 , “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur.” 679 , “Senin Rabbin dilediğini yapandır” 680 vb. ayetlerde Allah’ın dilediği gibi yaratabileceğini, yine Allah’ın bildirdiği gibi O’nun “dilediğini yapan”, “dilediği gibi yaratan”, “herşeyi yaratan” olduğunu vurgular. Maturîdî’nin bu konudaki görüşlerini bir arada bulabileceğimiz bir yorumunu sunmak istiyoruz. O, “Senin Rabbin dilediğin yapandır” (Hud, 11/107) ayetini şöyle yorumlamaktadır: “Şanı yüce olan Cenab-ı Hakk, bu ayette dilediğini yapmakla övünmüştür. Mutezile’ye göre, insandan vuku bulabilecek türden olmak üzere Allah’ın murad ettiği iyilikler, bunları saymak amacıyla herkes bir araya gelse murad ettiğinin binde birine ulaşamayacakları miktarda olup O, bunları yapmamıştır; halbuki izzet ve 678 En’am 6/39. Ayetin tamamı şöyledir: “Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış bir takım sağırlar, dilsizlerdir. Allah, dilediği kimseyi saptırır; dilediğini de doğru yol üzerinde bulundurur.” Maturîdî’nin tevili şöyledir: “Allah Teâlâ, insana kudret verdi. Hepsini irade sahibi kıldı. Bazıları için dalâleti, bazıları için de hidayeti istedi. ‘Hepsi için hidayeti istedi, fakat hepsi hidayet bulmadı yahut, hepsi için dalâlet istedi, hepsi dalâlete sapmadı’ diyen kişinin sözü Allah’ın sözüne terstir. Çünkü O, ş unu bildirdi; sapan kimse için dalâleti istedi, hidayete erene de hidayeti istedi. Bunun aslı şudur: Allah Teâlâ, kâfirin küfrü tercih ettiğini bildiğinde, onun sapmasını istedi ve onda küfür fiilini yarattı. Aynı şekilde, mü’minin imanı ve hidayeti seçtiğini bildiğinde, onun hidayete ulaşmasını istedi ve onda hidayet fiilini yarattı.” Maturîdî, Tevilât, c. 5, s. 60 679 Kasas 28/68 Maturîdî, bu ayete şöyle tevil getirmektedir: “Allah istediğine risalet görevi verir, onu seçer ve insanlara peygamber olarak gönderir. Onların seçme hakkı yoktur ve Allah istediğini seçer. Bu ayet, Zuhruf 43/31-32’de itirazları belirtilen (“Bu Kur’an iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” dediler. Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.” Âyette sözü edilen iki şehir Mekke ve Tâif şehirleridir. İtiraz edenler de müşriklerdir. Müşrikler, peygamberliği, çok sade ve mütevazi bir hayat yaşayan Hz. Peygamber’e yakıştıramıyor, Kur’an’ın; aristokrat sınıfa mensup Mekkeli Velid b. Muğîre’ye, yahut Tâif’li Urve b. Mesud es-Sekafî’ye inmesi gerektiğini söylüyorlardı. İşte Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur.” ayeti bu kimselere bir reddiyedir. Böyle bir tasarruf tarzı, her türlü durumda geçerlidir. Yani, Rabbin dilediğini seçer ve istediğini, onların seçim hakkı olmaksızın emreder. (Başka bir ifadeyle) O’nun emrinden kaçış yoktur, şu ayette olduğu gibi: ‘Allah ve Resulü bir şeyi emrettiğinde (kaza) mümin erkek ve kadına onu yapmak düşer.’ Yani, Allah ve Resulü emrettiğinde (kaza) kişiye (o işi yapma veya yapmama noktasında) bir seçim hakkı tanınmaz…” Maturidi bu ayetin tevilinde, Mutezile’nin şeylerin çoğunun Allah tarafından yaratılmadığı şeklindeki görüşünü eleştirir. Çünkü bu ayet, Allah’ın insanın yapmış olduğu bütün iyilik ve ibadetleri dileyebileceğini ifade etmektedir. Bu durum da onların Allah tarafından yaratılmış olduğunu göstermektedir. Ayrıca ‘Allah her şeye kadirdir’ ibaresini de delil göstererek bu ifadeyi ‘Allah her şeyi yaratandır’ şeklinde anlamış ve Allah’ın bir şeyi yaratmasının anını aynı zamanda onu dilemesinin anı olarak değerlendirmiştir. Yani tekvin ile meşieti birlikte tezahür eden bir mahiyette ele almaktadır.” Maturîdî, Tevilât, c. 11, s. 70. Aynı konuda bkz.: c. 2, s. 127, c. 7, s. 255, c. 9, s. 353, c. 13, s. 13, c. 16, s. 157 680 Hûd 11/107. 137 azamet sahibi rab, bunlarla övünmüştür. Şimdi “Allah nezdinde sadece hayır iradesi vardır” sözü Mutezile’nin dehşet veren veren telakkilerindendir. Eğer Allah’ın iradesi bundan (sadece hayır iradesinden) ibaret olsaydı bütün insanlar hidayet üzere olurdu. Bu düşünce doğrultusundan bakıldığında, Allah’ın vaadindeki bütün bu gerçekleşmezlik ve fiilindeki acz (!) herkesin gözü önünde iken Mutezile’yi kim onaylayabilir? Evet, ileri sürdükleri bu iddiada, Allah’ın sadece hayırda geçerli olan bu kudret ve irade tezlerinde onları kim isabetli bulabilir? Yahut da şöyle söyleyelim: İnsanlara hesap edebileceklerinden daha fazlasını irade edip gerçekleştireceğini vaad eden, sonra da cayan birinin vaadine nasıl bel bağlanabilir, bütün bunlardan sonra O’nun sözüne kim güvenebilir? Mutezilece konumu bu olan (sadece hayrı irade eden) Allah’ın azap uyarısından kim ve ne zaman korkar? Aziz ve celîl olan Allah (faraza) kendi aczini, vaadine sadık kalmayışını ve hikmet vasfına yakışmayan bazı nitelikler izhar etmeyi dilese bunlardan başka neler ortaya koymalıydı ki i’tizal mezhebine göre bu hususus bildirmiş olsun? Rabbimiz böyle bir şeyden yüce ve münezzehtir.” 681 Maturîdî’nin ef’âl-i ibâd (kulların fiilleri) konusunda Mutezile’yi eleştirdiği konulardan bir diğeri, fiilde kudret veya istitaat sorunudur. Maturîdî, fiilin oluşmasını sağlayan kudret konusunda Mutezile’den farklı düşünür ve kudreti ikiye ayırır: Birincisi sebeplerin müsait (selâmetü’l-esbâb) ve vasıtaların sağlıklı (sıhhtü’l- âlât) olmasıdır. İkincisi; fiile mahsus olup herhangi bir şekilde mevcut olunca fiil de onunla birlikte vuku bulur. 682 O, bu görüşünü Tevilât’ında şöyle açıklamaktadır: “Bize göre istitâat iki çeşittir: Biri haller ve sebepler istitâati, diğeri de fiillere ait istitâattir. Haller ve sebepler istitâati fiillerden önce bulunur, ilâhî hitap da bu 681 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 369-70. Yeprem, İrade Hürriyeti ve İmam Maturîdî, s. 281 “Kur'ân-ı Kerîm’in bazı âyetleri ilâhî meşîetin (irâdenin) umûmî olduğunu (hayra da şerre de şâmil bulunduğunu) ifade eder. Meselâ: “Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz”. “Allah dileseydi ona ortak koşamazlardı”. “Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi iman ederdi”. Bazı âyetler de ilâhî irâdenin dalâlete de taallûk ettiğini haber verir: “Dilediğini saptırır” ve “Kimi saptırmak isterse onun kalbini son derece daraltır, sıkar” mealindeki âyetler gibi. Ehl-i sünnete göre meşîet ile irâde arasında fark yoktur. Bu görüşümüzün doğruluğunu gösteren delil ise bütün müslümanların kabule şâyân gördüğü şu hadîs-i şerîfin lâfzıdır: “Allah'ın dilediği olur, dilemediği de olmaz”. Muarızlarımızın görüşü ise bu hadis-i şerifin hükmüne aykırı düşmektedir. Çünkü Allah, bütün kâfirlerin imanını dilediği halde bu, gerçekleşmemiş, dilemediği küfürleri ise tahakkuk etmiştir. O halde muarızın iddiası ümmetin ittifakıyla bâtıldır.” Sabûnî, Maturîdiyye Akaidi, s. 144-45, 149-150. 682 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 328 138 mânadaki istitâate yönelir. Bunun delili azîz ve celîl olan Allah'ın şu beyanıdır: "Yoluna gücü yetenlerin Kabe'yi ziyaret etmeleri Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır.", "Ey Allah'ın Resulü! Gücü yetmek neden ibarettir?" diye sorulmuş, o da "Azık ve binekten ibarettir" şeklinde cevap vermiştir. Herkesin kabul ettiği bir husustur ki müslüman ülkelerin en uzak yerinde bulunan kimseye de hac farizası gerekli olmaktadır. Yine buradaki istitâatin fiilin gerçekleşmesini sağlayan istitâat konumunda tutulması halinde (bir araz olduğundan) fiillerin bulunacağı zamana kadar devam etmeyeceğini herkes bilmektedir, oysa ki hac kendisine farz olmuş durumdadır. Sonuç olarak şu ortaya çıkmaktadır ki yükümlü tutulmak ve ilâhî emre muhatap olmak haller ve sebepler istitâatine bağlıdır. Bütün taat nevilerinde durum bunun gibidir.” 683 Maturîdî bu ayırımı yaparken ayetlerden yola çıkarak iddiasını temellendirir. 684 Fiilden önce olmayıp fiille beraber açığa çıkan 685 ve fiilin oluşmasını sağlayan kudret (istitaat meal fiil) tanımı Maturîdî’yi Mutezilî düşünceden ayıran noktadır. O, sebepleri hazırlayan (mümkün kılan-mümekkine) ve yokluğu halinde muhatabın bu fiili işlemekle mükellef tutulamayacağını savunduğu kudret tanımını ortaya atarken şu ayetleri örnek göstermektedir: “İçinizden imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında imanlı kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın.” 686 , “Yoluna gücü yetenlerin o evi hac amacıyla ziyaret etmesi Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.” 687 , “Allah, her ş ahsı ancak gücünün yeteceği ölçüde mükellef tutar.” 688 , “Onların (çocuklarını emziren annelerin) örfe uygun olarak beslenmesi ve giyiminin sağlanması baba tarafına aittir. İnsan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur.” 689 Fiilin oluşmasını sağlayan (kolaylaştıran-müyessire) kudretin (istitaatin) fiille beraber ortaya çıktığını savunurken de şu ayetleri delil göstermektedir: “Onlar (kâfirler) gerçekleri ne 683 Maturîdî, Tevilât, c. 2, s. 226-27. 684 Maturîdî şu ayet-i kerîmeyi esas almaktadır: “Buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyurur” Mücadele, 58/4. Delil olarak gösterdiği diğer ayet-i kerîme şöyledir: “Eğer yakında ele geçeçcek bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı o münafıklar mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkaltli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar “gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber (Tebük Seferi’ne) çıkardık” diye kendilerini helâk edercesine Allah’a yemin edecekler. Halbuki Allah onların düpedüz yalan söylediklerini bilmektedir.” Tevbe, 9/42 685 Maturîdî, Kitabü’t- Tevhîd, s. 328. Işık, Maturîdî’nin Kelam Sisteminde İman, Allah ve Download 1.24 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling