T. C. Sağlik bakanliğI İstanbul eğİTİm araştirma hastanesi ÜÇÜNCÜ genel cerrahi kliNİĞİ


Download 333.17 Kb.
Pdf ko'rish
bet2/5
Sana09.03.2017
Hajmi333.17 Kb.
#1999
1   2   3   4   5

2.2.2.

 

 Lokal Etkenler 

Bu etkenler doğrudan barsak ile ilgilidir. Kolonun kollateral dolaşımı büyük arterler 

seviyesindedir. Bu yüzden büyük arterlerden birinde kan akımının yeterli olmaması 

kolaylıkla beslenme bozukluğuna neden olur (20,21). Kolonun içeriğinin çok septik olması 

da önemli rol oynar. Özellikle kolon temizliğinin iyi yapılmamaş olduğu olgularda 

kontaminasyon çok kolay olmaktadır (19). Anastomoz hattının beslenmesi, anastomoz 

hattındaki gerilim, anastomoz hattında hematom, dikiş materyalleri, cerrahi teknik, 

barsağın hazırlanma  şekli ve barsaktaki primer patoloji anastomoz iyileşmesini etkileyen 

diğer lokal etkenlerdir (22,23). Tüm bu etkenlerin içinde en önemlisi cerrahi tekniktir. 

Kullanılan teknik barsak uçlarının tam adaptasyonunu sağlamalı, dikiş hattında gerilim ve 

beslenme bozukluğuna neden olmamalıdır (24). 

 

2.3.

 

ANASTOMOZ KAÇAKLARINA YAKLAŞIM 

Neden ne olursa olsun, barsak muhtevasının sızması bir dizi olayın başlamasına yol 

açar; lokalize enfeksiyon, abse oluşumu, fistül gelişmesi vs. tedavinin planlanmasında 

fistül debisinin miktarı  çok önemlidir. Buna göre 24 saatte: 

 

<200 ml olan fistüller düşük debili 



 

200-500 ml olan fistüller orta debili  



 

>500 ml olan fistüller yüksek debili olarak sınıflandırılmışlardır. 



 



2.3.1.



 

Özofagus Anastomoz Kaçakları 

Özofagus anastomozlarından olan kaçakların tanısı için çekilen düz filmlerde trakea 

ile omurga arasındaki mesafenin belirgin şekilde arttığı, mediastinal veya servikal amfizem 

oluştuğu, mediastinumun genişlediği, plevral efüzyon veya pnömotoraks meydana geldiği 

görülür. Suda eriyen kontrast madde ile çekilen pasaj grafilerinde kaçağın lokalizasyonu 

saptanır. Gerektiğinde özofagus içine metilen mavisi verilerek özofagoskopi ve 

bronkoskopi yapılır (25). 

Özofagus kanseri ameliyatlardan sonra anastomoz kaçağı oluşumunda; özofafus 

serozasının olmayışı, kanlanmanın yetersizliği ve anastomoz hattında gerginlik çok önemli 

faktörlerdir. Kaçak iyi sınırlı mediastinal cep ve perianastomotik divertikül şeklinde 

radyolojik görüntü verebilir. Kaçağın bu şekilde küçük olduğu vakalarda ağrı az ve sepsis 

bulguları yoksa; ağızdan gıda alımı kesilip nazogastrik dekompresyon, geniş spektrumlu 

antibiyotikler eşliğinde parenteral  veya feeding jejunostomi yoluyla enteral beslenme 

yeterli olur.  

Anastomoz kaçağından gelen içeriğe bağlı intratorasik birikim toraks tüpüyle drene 

edilir. Ancak toraks grafisinde sıvının boşalmadığı görülür ve sepsis bulguları artarsa 

torakotomi yapılarak abse drene edilip anastomoz bozulur, servikal özofagostomi ve 

gastrostomi yapılır. Daha sonra sepsis ortadan kalktıktan sonra rekonstrüksiyon uygulanır 

(26,27). 


 



2.3.2.



 

Mide-Duodenum ve Safra Yolu Anastomoz Kaçakları 

Mide, duodenum veya safra yolu ameliyatlarından sonra oluşan anastomoz 

kaçaklrının tanısı için hastaya ağızdan suda eriyen kontrast madde verilerek üst 

gastrointestinal sistem görüntülenir (26). Bu hastalarda ciddi sıvı ve elektrolit kaybına 

bağlı bozukluklar ortaya çıkabilir, özellikle treitz  ligamanına yakın kaçaklarda tablo daha 

da ağırlaşır. Hastanın kalp atım hızı, kan basıncı, santral venöz basınç ve idrar çıkışı 

izlenerek kayıplar belirlenir. Kan biyokimya değerleri, osmolarite ölçülmeli ve anemi varsa 

eritrosit süspansiyonu ile tablo düzeltilmeli. Daha sonra TPN ile destek sürdürülebilir (27). 

Enterokutanöz fistül  oluştuğunda sadece TPN ile yapılan nonoperatif tedavi ile zaman 

içinde %60-75 oranında spontan kapanma sağlanmaktadır (25). Somatostatin analoglarının 

fistül debisini azalttığı gösterilmiş olup, nonoperatif tedavide yarar sağlayabilir. Ancak 

hiçbir prospektif çalışmada fistül kapanma hızının arttığı gösterilememiştir (25,26,27). 

Peptik ülser hastalığına bağlı gastroduodenal fistüller hidrojen iyon reseptör 

blokerlere ve uygun nutrisyonel desteğe cevap verebilir. Gastroduodenal fistüllerin çoğu 

ameliyat sonrası dönemde anastomoz kaçağına bağlı olup cerrahi tedavi üç ana başlıkta 

toplanır. Bunlar; 

1- Eksklüzyon 

2- Rezeksiyon 

3- Kaçak olan yerin kapatılması. 

Fistülün eksklüzyonu genelde genel durumu çok bozuk olanlar için tercih edilir. 

Bununla kontrolsüz anastomoz kaçağı kontrollü hale getirilir, daha sonra ikinci bir girişim 

planlanır (26). 

Anastomoz kaçağının olduğu yerin rezeksiyonu ve yeni bir anastomoz yapılması en 

tercih edilen yöntemdir. Ancak anastomoz yaplacak yerde kontaminasyon mevcutsa yada 

iskemi veya gerginlik söz konusu ise bu teknik uygulanmamalıdır. Eğer gastrektomi ve 

Billroth-1 ameliyatından sonra anastomoz kaçağı meydana gelmişse, anastomoz Billroth-2 

şekline dönüştürülmelidir. 

Anastomoz kaçağının kapatılmasının uygun olduğu hallerde serozal yama veya 

Roux-N-Y anastomozu tercih edilmelidir (25). 


 



2.3.3.



 

İnce Barsak Anastomoz Kaçakları 

Ameliyat sonrası ince barsak fistülleri en çok barsak rezeksiyonu sonrası anastomoz 

kaçaklarına bağlı gelişir. Diğer önemli spontan fistül nedenleri; inflamatuar barsak 

hastalığı, radyasyon, divertiküler hastalık, iskemi ve malign hastalıklardır. Batı ülkelerinde 

en sık neden Crohn hastalığıdır (25,26,27). 

İnce barsak fistüllerinin tanısı için eksternal fistüllerde fistülografi, internal 

fistüllerde üst ve alt gastrointestinal pasaj grafileri ve endoskopi uygulanır. Abse kavitesi 

şüphesinde USG, BT ile lokalizasyon belirlenir (27). 

Bu tip fistüllerde tedavi fistülün lokalizasyonu, fistülün nedeni, hastanın nutrisyonel 

durumu, fistül debisi ve sepsis mevcudiyetine göre belirlenir. Tedavide amaç drenaj, 

sepsisin ortadan kaldırılması, sıvı-elektrolit dengesizliklerinin düzeltilmesi, cilt bakımının 

sağlanması, TPN ve somatostatin ile katabolik faz gelişimini en aza indirgemektir. Fistül 

ne kadar proksimalde ise debi ne kadar yüksekse, sıvı-elektrolit kaybı o oranda fazla 

olmaktadır. 4-6 haftalık konservatif tedavi, barsak istirahati, TPN, somatostatin desteği ve 

sepsis kontrolü ile %30 oranında spontan kapanma sağlanmaktadır. 4-6 haftanın sonunda 

düzelme sağlanamayan hastalarda rezeksiyon düşünülmelidir (25,27). 



2.3.4.

 

Kolon Anastomoz Kaçakları 

Bu kaçakların oluşumuında anastomoz hattında gerginlik, yetersiz kanlanma, 

hastanın diabetik olması veya kortizon kullanması yada genel durumun bozuk olması gibi 

lokal ve sistemik faktörler rol oynar. 

Anastomoz defekti küçükse perianastomotik infeksiyon sınırlı kaldığından hastada 

ateş, lökositoz, karın ağrısı ve bulantı  şeklinde klinik tablo ortaya çıkar. Tanı için suda 

eriyen opak madde rektal yoldan verilerek tomografi eşliğinde kaçak saptanır. Bu tür 

hastalarda cerrahi işleme gerek kalmadan antibiyotik ve destek tedavisi ile bir hafta içinde 

düzelme sağlanır (26). 


 

Sağ, sol ve transvers kolon anastomozlarından olan kaçaklar aspirasyon, lavaj, 



drenaj ve kolonun eksteriorizasyonu ile tedavi edilir. Aşağı anterior rezeksiyondan sonra 

oluşan büyük kaçaklarda ise anastomoza en yakın yerden proksimal saptırıcı kolostomi 

yapılır. Anastomozun tam kat ayrıldığı durumlarda aynı  şekilde drenaj ve sonrasında 

Hartmann prosedürü ile tedavi uygulanır (26,27). 



2.4.

 

YARA İYİLEŞMESİ 

Yara, hücresel ve anatomik devamlılığın bozulması olarak tanımlanabilir. Yara 

iyileşmesi ise bu devamlılığın yenilenmesidir (28). Yara iyileşmesinin açıkca 

anlaşılabilmesi cerrahi uygulamaya akılcı bir yaklaşım için önemlidir (29). Hipokrat 

“iyileşme bir zaman meselesidir, ancak bazen de imkan meselesidir” demiştir. Artık yara 

iyileşmesini çözecek ve anlayacak imkanlarımız bulunmaktadır (30). Yara iyileşmesi, 

yaralanma anından itibaren başlayan, lokal yara reaksiyonları ile belirlenen, birbirini takip 

eden ve içiçe geçmiş beş evrede incelenir (31,32,33). 

Yara iyileşmesi fazları: 

1- İnflamasyon 

2- Fibroblast proliferasyonu (fibroplazi) 

3- Damar proliferasyonu (anjiogenesis) 

4- Bağ dokusu sentezi 

5- Epitelizasyon ve remodeling 

Yara iyileşmesi travmadan hemen sonra başlar. Travma dokunun yapısını bozar, 

kanamaya neden olur ve bunu hemostaz izler. Koagülasyon trombinin etkisi altında 

fibrinojenin fibrine dönüşmesi ile gerçekleşir. Koagülasyon, bir reaksiyonlar zinciridir. Her 

reaksiyonda aktif olmayan prekürsör bir protein aktif bir enzime dönüşür ve bu yeni oluşan 

enzim bir diğer proteini aktive eder ve bu olaylar fibrinojenin fibrine dönüşümü ile 

sonlanır. Koagülasyon ekstrensek ve intrensek olmak üzere iki yolla aktive olur.  

Ekstrensek sistemde aktivasyon, doku harabiyeti sonucunda açığa çıkan doku sıvısı 

veya dokuda bulunan bir lipoprotein olan tromboplastin aracılığı ile olur ve on saniye 

içinde pıhtı oluşur.  İntrensek sistemin aktivasyonu için, endotel olmayan bir yüzeyle 

(kollajen gibi) temasa gerek vardır ve pıhtı oluşumu yaklaşık on dakika sürer (34).  



 

Pıhtı özellikle içerdiği fibrin nedeniyle bir örtü görevi görür. Bu yolla 



kontaminasyon ve vücut sıvısı kaybı önlendiği gibi hücre gelişmesi için uygun ortam da 

sağlanmış olur (35). Koagülasyon sırasında hücresel bir cevap görülür. Trombositler 

trombin ve kollajen ile birlikte koagülasyonu tamamlarlar. Trombositlerin kollajen 

fibrillerine adezyonu trombosit kümeleşmesine neden olur ve bu şekilde trombositler 

reversibl şekilden irreversibl şekle dönüşürler.  

Trombositlerden salgılanan ADP, seratonin, adrenalin gibi maddeler reaksiyonun 

sürmesini ve trombosit plağının genişlemesini sağlarlar. Trombositler fibrini mekanik 

etkilere ve fibrinolizise daha dayanıklı kılarak fibrin ağı oluşumunada katkıda bululnurlar 

(36). Fibrin yıkım ürünleri lokal nötrofillerin kemotaksisine neden olduğundan fibrin yara 

iyileşmesinin temel maddelerinden biridir. Fibrin makrofajları da aktive eder (37). 

İnflamatuar faz, travmadan hemen sonra başlar ve 4-5. güne kadar devam eder. Bu 

faz yara iyileşmesinin vital bölümüdür. Lokal nötrofiller birkaç saat içinde artarlar. Lokal 

nötrofillerin asıl görevi yaralı dokuyu uzaklaştırmak ve hücre debrislerini fagosite 

etmektir. Nötrofillerin bu göçüne esas olarak, çökerek kümelenen trombositlerden 

salgılanan  kemotaktik maddeler veya plazma komponenetleri (proteaz, fibrinopeptid A) 

neden olur.  

Birkaç gün sonra inflamatuar fazın en önemli komponenti olan monositler göç 

ederler ve makrofajlara dönüşerek 4-5. günde maksimuma ulaşırlar (38). Makrofajların 

çeşitli işlevleri vardır. Gustafson’a göre bu işlevler; koagülasyonun düzenlenmesi, 

fibrinolizis, doku debrisleri, bakteriler ve hücrelerin eliminasyonu ile fibroblast 

aktivitesinin düzenlenmesidir (39). Makrofajların en önemli görevleri fibrini fagosite 

etmek ve fibroblast ile endotelial hücre proliferasyonunu sağlayan büyüme faktörlerini 

salgılamaktır (40,41). Yara makrtofajlarının anjiogenezisi başlattıkları gösterilmiştir 

(23,42).  



 

10

Makrofajlar yarada sadece neovaskülarizasyondan değil, aynı zamanda kollajen 



sentezinin stimülasyonundan da sorumludurlar. Kollajen sentezi için fibroplaziye gerek 

vardır. Burada makrofajdan salgılanan fibroblast growth faktörü önemli rol oynamaktadır. 

Eğer anti makrofaj serum ilave edilirse yara iyileşmesi ciddi olarak gecikir. Öbür yandan 

makrofajların aktivasyonlarının uzaması (endotoksin, bakteri ürünleri) aşırı fibroplaziye ve 

kollajen birikimine neden olur ve bu da fibrozisle sonuçlanır (23).  

Yara iyileşmesinin hücresel fazında trombositler fibrinle birlikte önemli bir rol 

oynarlar. Trombinle aktive olan trombositler, fibroblastlar ve düz kas hücreleri için bir 

mitojen (trombositlerden salgılanan büyüme faktörü) salgılarlar ve kollajen sentezini 

stimüle ederler. Kollajen, fibroblastların endoplazmik retikulumunda yapılır ve 

ekstraselüler alana salgılanır. Fibroplazi ve kollajen sentezi travmanın ardından ilk 24 

saatte başlar. Trombositler aynı zamanda neovaskülarizasyonu da aktive ederler (43).  

Granülasyon dokusu epitelyal orjinli olanlar hariç tüm dokuların iyileşmesinde 

anahtar konumundadır. Granülasyon dokusu esas olarak makrofajlar, endotelyal hücreler 

ve fibroblastlardan olşur. Granülasyon dokusunun oluşumu temelde fibroblastların 

proliferasyonu ile olur. Proliferasyon makrofajlar tarafından salgılanan bir madde (büyüme 

faktörü) ile stimüle edilir. Makrofajlar bu nedenle inflamatuar reaksiyonun önemli bir 

parçasıdır. 

Deney koşullarında kortikosteroidlerin ilavesi, hücresel infiltratta monosit ve 

makrofaj sayısının belirgin şekilde az olmasına neden olur. Makrofajların azlığı, kollajenin 

az birikmesine ve neovaskülarizasyonun  inhibisyonuna neden olur (44). Biriken kollajenin 

miktarı kollajenin yapısında bulunan bir aminoasit olan hidroksiprolin miktarlarının 

ölçülmesiyle saptanır. 

Fibroblastlar travmadan sonraki ilk üç günde prolifere olurlar. 

Neovaskülarizasyonla bağlantılı olarak fibroblastlar, kollajen ve nedbe dokusunun ara 

maddesi olan proteoglikan sentezinde dominant hücre konumundadırlar. 

Fibroblastlar kollajen ağını saran ve koyu kıvamlı bir jel şeklinde basınç yükünü 

absorbe eden glikozaminoglikanların  yapımından da sorumludurlar (45,46).  


 

11

2.4.1.



 

Yara İyileşmesini Etkileyen Faktörler  

2.4.1.1.

 

Lokal Faktörler 

 



Ateroskleroza sekonder periferik arterlerde tıkayıcı hastalık  

 



Vaskülit-Venöz yetmezlik  

 



Uzun süreli basınç 

 



Doku fibrozis 

 



Yabancı cisim 

2.4.1.2.

 

 Sistemik Faktörler 

 



Beslenme 

 



Yaş 

 



İlaçlar (kemoterapötikler, glukokortikoidler…) 

 



İskemi 

 



Sigara 

 



Radyasyon 

 



Ödem 

 



Diabet 

 



İmmun yetmezlik 

 



Multipl travma 

 



Şok - Sepsis - Asidoz 

 



Renal yetmezlik, Üremi 

 



Karaciğer hastalığı ve/veya yetmezliği (28,29,33). 

 

12

2.5.



 

GASTROİNTESTİNAL SİSTEMDE YARA İYİLEŞMESİ 

Günümüzde gastrointestinal sistem ameliyatları cerrahi ameliyatlar arasında en sık 

yapılanlardır. Gastrointestinal anastomoz iyileşmesine etki eden lokal ve sistemik faktörler 

hakkında bilgimiz artsa da anastomotik kaçak ve ayrılma yüksek mortalitesi olan sık ve 

ciddi problemlerdendir (47). Birçok cerrahi merkezde yapılan klinik çalışmalarda kolon 

anastomozu kaçak oranı %5-69 arasında bildirilmiştir (31,48,49). Sonuçların bu kadar 

farklılık göstermesinin nedeni; değerlendirmede kullanılan değişik kriterlerdir. Klinik 

belirti vermeyen ve tedavi gerektirmeyen küçük kaçaklar ancak titizlikle aranırsa ortaya 

çıkabilir (31,50-52).  

Günümüzde cerrahi teknik ve anestezideki gelişmeler, geniş spektrumlu 

antibiotiklerin kullanımı, preoperatif hasta hazırlığı ve postoperatif hasta bakımının önem 

kazanmasıyla birlikte morbidite %9, mortalite %3-5 düzeylerine inmiştir (31,48,53-55). 

Sağlam gastrointestinal sistemde gerilim gücünün çoğunu submukoza sağlar ve anastomoz 

yapılmış barsak uçlarını biraraya getiren dikişleri tutabilecek güce sahip asıl katman 

submukozadır (31,47,56). Submukoza başlıca kollajen ve elastik liflerden oluşur ki;  %68’i 

tip1 kollajen, %20’si tip 3 ve %12’si tip 5 kollajenden meydana gelir (47). Herrmann ve 

ark.  kolon anastomozu iyileşmesinin histolojik açıdan birbiri içine girmiş üç evrede 

incelenebileceğini ileri sürmüşlerdir (57): 

Evre I: 0-4 gün, inflamasyon ve ödem evresi. 

Evre II: 3-14 gün, proliferatif fibröz onarım evresi. 

Evre III: 10-180 gün, reorganizasyon ve remodeling evresi. Bazı farklar olsada, 

barsak anastomozlarının iyileşmesi temelde yara iyileşmesi ilkelerine uygun olarak 

gerçekleşir. 


 

13

Başlangıçtaki hematom ve vazokonstrüksiyonu, vazodilatasyon ve kapiller 



permaibilitedeki artış izler (31,32,47). İlk dört günde inflamasyon ve ödem mevcuttur. 24-

48 saat içinde invagine olan mukoza ve submukozada yaygın inflamatuar yanıt gelişir ve 

bu kısım nekroze olarak lümene düşer.  İnvagine edilen kısım küçükse primer iyileşme 

görülür. Bu bulgular anastomozu aşırı inverte etmekten kaçınmak gerektiğini gösterir 

(31,56). Mukozal eversiyon ve inversiyon bu işlemi geciktereceği için barsak duvarı tam 

olarak karşı karşıya getirilmelidir (57). Kaçak riskini azaltmak için serozanın da düzgün bir 

şekilde yaklaştırılması gerekmektedir (58-60).  

Dördüncü güne doğru intestinal anastomoz bölgesinde granülasyon dokusu oldukça 

yoğundur. Postoperatif 3-5. günlerde anastomoz hattında daha fazla olmak üzere tüm 

kolonda kollajenolitik aktivite artar. Anastomoz kaçağı açısında en riskli dönem olarak 

kabul edilen bu dönemde, anastomoz dayanıklılığı konulan dikişler ve anastomoz 

çevresindeki submukozanın bu dikişlerin gerilimini karşılayabilmesine bağlıdır (32,56,61-

66).  

Postoperatif ikinci haftada kollajen sentezi ön plana çıkar (65). Postoperatif 



dördüncü günden başlayarak anastomozda güçlü kollajen uyarımı başlamıştır ve izleyen 

hergün yara kuvveti artar. Postoperatif yedinci günde normalin %50-60’ına, onuncu günde 

%100’üne ulaşır (56,67,68). Birinci haftada mukoza epiteli proliferasyonu ve submukozal 

vasküler proliferasyon izlenir (69). Remodeling döneminde granülasyon dokusu azalarak 

yerini düzenli hücre sıralarına, düz kas hücrelerine ve normal dokuya bırakır. Bu evre 10-

180 gün arası bir süreyi kapsayabilir (32). Anastomoz bütünlüğü, kollajen sentezi yıkımı 

arasındaki hassas dengeye dayanır. Bu denge anastomoz komplikasyonlarına neden olan 

çok sayıda faktörden etkilenir (31). 

 

 

 



 

 

14

2.6.



 

ANASTOMOZ İYİLEŞMESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER 

Kolon anastomozunun iyileşmesinde etkili olan faktörler tablo 1’de gösterilmiştir 

(28, 31, 32, 47, 56). 

Tablo 1: Kolon anastomozunun iyileşmesinde etkili olan faktörler 

LOKAL FAKTÖRLER 

SİSTEMİK FAKTÖRLER 

Yeterli kanlanma 

 

Malnütrisyon 



Anastomozda gerginlik olmaması 

 

Şok, sepsis, asidoz 



Sağlıklı doku uçları  

Hipovolemi 

 

Bakteriyel kontaminasyon 



 

Bazı İlaçlar (steroid, NSAİD, KT...) 

Distal tıkanıklık  

Kan 


transfüzyonu 

Radyasyon hasarı 

 

İmmun yetmezlik 



Barsak hazırlığı ve antibiyotik 

kullanımı 

 Habis 

hastalıklar 



Hipertermi  

Karaciğer  yetmezliği 

Cerrahi teknik ve dikiş materyali 

 

Sarılık 



Lokal infeksiyon 

 

Obezite 



Hematom  

Anemi 


Yabancı cisimler 

 

Vitamin ve/veya mineral eksikliği 



Mekanik travmalar 

 

Hipoksi 



Aşırı mobilizasyon 

 

Üremi, Diabet 



 

 

15

Kolonun anastomoz için hazırlanması esnasında kaba ve fazla immobilizasyonu, 



hemostaz için aşırı koter kullanımı, kontaminasyonun engellenmesi için konulan 

klemplerin uzun süreli ve fazla sıkı tutulması, sıkı dikiş ve staplerler kritik damarları 

hasarlayabilir ve dokuda iskemiye neden olabilir (60,70). Mobilizasyon yetersiz olduğunda 

ise anastomozdaki gerilim anastomoz perfüzyonunu bozabilir ve inflamatuar hücre 

infiltratları artar. Lokal mikrosirkülasyondaki gerilim en az kolonda tolere edilir (71,72). 

Yeterli oksijen dağılımı kollajen sentezi sırasında lizin ve prolin hidroksilasyonu için 

gereklidir (29,73,74). İskemik dokular zayıf iyileşir ve kolaylıkla infekte olur. Oksijen 

basıncı 55mmHg altındaki dokularda kaçak oranı %10’dur, 25mmHg ve altındaki 

değerlerde ise iyileşme mümkün değildir (75,76).  

Gastrointestinal sistemde radyoterapinin uzun dönem etkileri arasında fibrozis, 

striktür formasyonu ve endarteritis obliteransa sekonder iskemi yer alır (47). Preoperatif 

irradiasyon ile kombine lokal hipertermi, ekstraperitoneal kolonik anastomozlarda 

iyileşmeyi geciktirir (77). Kolon ameliyatlarından önce, ameliyat sırasında kirlenmenin ve 

kolon florasının azaltılması için yapılan mekanik barsak temizliğinin ve beraberinde 

antibiyotik kullanılmasının anastomoz kaçağı  sıklığını önemli ölçüde azalttığı 

kanıtlanmıştır (78-80). Dikişler kenardan uygun uzaklığa konulmalı ve düğümler dokuyu 

sıkıştırmadan/büzmeden güvenli şekilde bağlanmalıdır (81,82). 

 Anastomoz  tamamlandıktan sonra lümen açıklığı, doku kenarlarının canlılığı 

kontrol edilmeli, gerilim, torsiyon ve distal obstrüksiyon olmadığından emin olunmalıdır 

(47). Everting anastomozlarda kaçak riski yüksektir ve daha çok adezyon oluşumuna sebep 

olur, fakat stenoz insidansı daha azdır (47,59,83,84). İki kat dikiş iyileşmenin erken 

döneminde ekstra dikiş materyali ve inverte dokuda iskemi nedeniyle inflamatuar cevabı 

arttırırlar. İnflamatuar fazda daha fazla kollajen yıkıldığı için anastomozlar daha zayıf olur. 

Tek kat dikişi savunanlar da bu yöntemle doku kenarlarına daha az zarar verildiğini ve 

daha geniş lümen kaldığını öne sürerler (47). 


 

16

Hawley’in tavşanlarda sol kolon anastomozu iyileşmesi üzerine yaptığı bir 



çalışmada, devamlı dikişlerin kullanıldığı deneklerde mortalite ve barsak obstrüksiyonunun 

yüksek sıklıkta olduğu görülmüştür. Jiborn ve ark. sıçanlarda yaptıkları deneysel 

çalışmada, kolon anastomozlarında devamlı dikiş tekniğinin kullanılmasının, tek tek dikiş 

tekniği kullanılmasına göre daha yüksek oranda anastomoz komplikasyonuna yol açtığını  

ve kollajen yıkımını arttırdığını bildirmişlerdir (61). Tüm bunlar göz önüne alındığında, 

kolonda seroza, kas ve submukoza tabakalarından geçerek mukozayı lümene doğru 

çeviren, ayrı ayrı dikişlerle, tek kat üzerinden yapılan anastomoz tekniğinin en güvenli 

teknik olduğu söylenebilir (31).  

Stapler anastomozları daha geniş stoma oluşturur, daha az travma, adezyon ve 

inflamatuar cevap meydana getirir. Ancak staplerde doku uçlarını çekerek gerilim 

oluşturma ve doku kenarlarına kan akışına izin veren “B” şekilli staplere bağlı olarak 

anastomoz hattından kanama riski vardır (47). İdeal dikiş materyali, anastomotik bütünlük 

sağlanıncaya kadar gücünü korumalı, minimal doku reaksiyonu oluşturmalı ve infeksiyonu 

önlemelidir. Ayrıca düğüm güvenliği de iyi olmalıdır (85,88). Lokal infeksiyonlar 

anastomoz kaçaklarının en önemli nedenlerinden biridir. Kolon florasının zengin oluşu ve 

operasyon sırasında çevresel bulaşmalar olması lokal infeksiyonun nedeni olarak 

gösterilmektedir (87,88). İnfekeksiyon yara dokusunda kollajenaz aktivitesini arttırarak 

kollajen miktarında azalmaya neden olur (62,89,90). Karın travması ve geniş doku 

diseksiyonu ile yapılan anastomozlarda peritonun bakteriyel kirlenmeye karşı koruyucu 

özelliği bozulduğundan, infeksiyon ve kaçak oranı artmaktadır (32). 



 

17

Drenler, infeksiyona neden olabilecek sıvıları boşaltırlar. Ancak organizmalar için 



peritoneal kaviteye dışarıdan retrograd bir yol oluşturdukları gibi, anastomoza mekanik 

travma yapabilir, adezyon oluşumunu uyarabilir ve hastaya ağrı verebilirler (47). İntestinal 

operasyonlar sırasında gerek barsak içeriğinin karına boşalmasına ve karnın 

kontaminasyonunu engellemek, gerekse kesilen barsak duvarından kanamayı önlemek için 

kullanılan klempler de hem mekanik travma oluşturarak, hem de lokal iskemi oluşturarak 

barsak beslenmesini bozabilir. Sadahiro ve ark. geleneksel klemplerin barsağın merkezine, 

kenarlara göre yaklaşık yedi kat daha fazla baskı yaparak dokularda hasar oluşturduğunu 

saptamış, bunun üzerine iç yüzeylerine silikon elastomer uyguladığı klempler geliştirerek, 

barsağın her bölümüne ve mezentere eşit ve yeterli basıncın uygulanmasını, böylece 

barsakta minimal hasar oluşmasını sağlamıştır (91). 

Kan transfüzyonları immun cevabı baskılar ve infeksiyona yatkınlığı arttırır. 

İntraperitoneal sepsis insidansını arttırarak kolon anastomozu iyileşmesini bozarlar. 

Abdominal sepsis varlığında primer anastomozdan kaçınmak gerekir (47). Anastomotik 

dokunun kollajen sentez kapasitesi sepsiste belirgin olarak azalır (92). Kemoterapötikler, 

fibroblast proliferasyon inhibisyonu ile veya doğrudan kollajen sentezini azaltırlar. 

Nötropeni ise yara infeksiyonuna sebep olabilir ve yara iyileşmesinin inflamatuar fazını 

uzatır (29).  

NSAİD’ler ilk üç günde kollajenolizi azaltırlar. Kortikosteroidler, nitrojen düzeyini 

azaltarak büyümeyi ve bağ dokusu metabolizmasını baskılarlar. Bu etkileri kollajen 

sentezinin ve fibroblast proliferasyonunun baskılamasına bağlıdır. Ayrıca kortikosteroidler 

antiinflamatuar etkileri ile hücresel fonksiyonlarıda baskılarlar. Sonuç olarak yara 

iyileşmesini geciktirirler (32). Ciddi malnütrisyon karın ve cilt yaralarının gücünde 

azalmaya neden olur, fakat kolon anastomozlarındaki güç değişikliği daha azdır. Bazı 

otörler viseral kollajenin, deri veya pariyetal doku kollajeninden daha fazla korunduğunu 

bildirmektedir (29). İmmun sistemi baskılanmış kişilerde inflamatuar fazda polimorf nüveli 

lökositlerin yokluğu, yara infeksiyonuna neden olabilir ki bu inflamatuar fazı uzatarak yara 

iyileşmesini geciktirir. Hipovolemi, doku perfüzyonunu azaltarak iyileşmeyi olumsuz 

etkiler (32).  



 

18

Schrock, Deveney ve Dunphy ameliyat sırasında 15 dakikalık hipotansiyonun 



anastomoz bozulması riskini arttırdığı bildirmişlerdir (49). 

 Kolon cerrahisi genellikle ileri yaşlarda yapılmakta ve bu da anastomoz kaçağı 

riskini arttırmaktadır. Kollajen sentezi ve yara iyleşmesi için gerkli olan C ve E 

vitaminleri, demir ve çinko eksikliklerinde de iyileşme bozulur (32). Hiperbarik oksijen 

kullanılarak yapılan bir çalışmada, oksijen tedavisinin reepitelizasyonu normal dokuda 

olduğu gibi iskemik dokuda da hızlandırdığı bildirilmiştir (93). Growth hormon anabolik 

etki yaparak ve makrofajları uyararak anastomoz iyileşmesini hızlandırır. Epidermal 

growth faktör (EGF) gibi büyüme faktörleri de fibroblast proliferasyonunu uyararak 

kollajen sentezini arttırır (32). Diabet, inflamasyonda rol alan nötrofil, makrofaj ve lenfosit 

fonksiyonunun bozulmasına, fibroblast proliferasyonunun azalmasına, mikrovasküler 

dolaşım bozukluğu nedeniyle kan akımı azalmasına yol açar. Bu da yara iyileşmesini 

olumsuz etkilemektedir (94). Habis hastalıklar, katabolik etkileri nedeniyle iyileşmeyi 

geciktirirler. Üremi, sarılık gibi yandaş hastalıklar ve protein sentezinin bozulduğu 

karaciğer yetmezliği de anastomoz iyileşmesini bozmaktadır (32). Schrock ve 

arkadaşlarına göre  elektif koşullar altında her iki segmenti de iyi hazırlanmış sağlıklı 

kolon yönteme uygun olarak anastomoz edildiğinde infeksiyon ve diğer kötü etki edici 

faktörler de bulunmuyorsa tüm olguların %98’inin klinik olarak saptanabilen kaçak 

olmaksızın iyileşeceği beklenir (49). 

 


Download 333.17 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling