T. C. Sağlik bakanliğI İstanbul eğİTİm araştirma hastanesi ÜÇÜNCÜ genel cerrahi kliNİĞİ
Download 333.17 Kb. Pdf ko'rish
|
Şekil 2: Anastomoz yapılacak olan tavşanın kolon segmenti
33
Şekil 4: Meş kısmen fikse edilmiş
34
Şekil 6: Meşin anastomoz etrafına sarılması (transvers kesit).
Şekil 7: Meşin anastomoz etrafına sarılması (önden görünüm). 35 Postoperatif 12. saatte yapılan kontrol sonrası tavşanlar, olağan yemleriyle beslenmeye başlandılar. Tüm tavşanlar postoperatif 10. gün sakrifiye edildiler. Bu işlem için önce standart anestezi dozunda Ketamin ve Xylazine uygulandı. Anestezi sağlandıktan sonra, perkütan olarak kalbe girilerek, intraventriküler 10ml potasyum klorür injekte edildi. Hayvanın öldüğü kesinleştikten sonra tüm peritoneal kaviteyi ortaya koymak için karın ön duvarına ters “u” insizyonu uygulandı. Peritoenal kavite içindeki adezyonlar Evans Modeline göre evrelendirildi (tablo 3) (131). Tablo 3: Evans Modeline göre adezyon derecelendirilmesi Evre Tanım 0 Adezyon yok 1 Spontan ayrışma gösteren adezyon 2 Traksiyon ile ayrışma gösteren adezyon 3 Diseksiyonla ayrışma gösteren adezyon
Kontrol grubunda anastomoz hattı, proksimal ve distalden beşer santimlik segmentlerle birlikte rezeke edildi. Çalışma grubundaysa rezeksiyon sınırları meş kenarlarından beşer santim uzaklıktan yapıldı. Rezeke edilen tüm barsak segmentlerinin distal ucu 0 no polipropilen iple sıkıca bağlandı. Proksimal uçtan lümen içine 18F çapında plastik katater sokularak bu kateterin diğer ucu bir transducer ve hava pompasına bağlandı. Böylece intralüminal basıncın milimetre civa (mmHg) olarak görülebilmesi için gereken düzenek sağlanmış oldu. Barsak segmenti içi su dolu bir cam kap içine sokularak 2ml/dk hızla lümen içine hava verildi. Anastomoz hattından ilk hava çıkışı anastomoz patlama basıncı olarak kaydedildi. 36 Çalışma grubunda ilk hava çıkışı, anastomoz hattı ve/veya meşle sarılı alan dışındaki intakt (dikiş geçilmemiş ve/veya meshle teması olmayan ve/veya meşle komşuluğu olmayan) barsak segmentlerinden olduğunda ve buna anastomoz hattından hava çıkışı eşlik etmediğinde, bu durum “anastomoz patlamadı” olarak kaydedildi. Bu işlem sonrasında anastomoz hattı, her iki yandan 0.5’er santim çevre doku ile birlikte kesilerek histopatolojik inceleme için formol içine konuldu. Anastomoz hattının histopatolojik evrelendirilmesi Erlich-Hunt Modeline göre yapıldı (132). Bu modelde değerlendirme kriterleri: İnflamatuar hücre, fibroblast, neovaskülarizasyon ve kollajen miktarıdır (tablo 4). Tablo 4: Erlich-Hunt Modeli Evre İnflamatuar hücre / Fibroblast / Neovaskularizasyon / Kollajen 1 Az miktarda ama dağınık olarak var 2 Az miktarda ve her alanda var 3 Çok miktarda ama dağınık olarak var 4 Çok miktarda ve her alanda var 37
BULGULAR Kontrol grubundaki deneklerin ortalama ağırlığı 2860±521.11g, çalışma grubundakilerin ise 2700±845,91g olup her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamı fark yoktur (p: 0.971). Anastomoz basıncı ölçümü sırasında kontrol grubundaki deneklerin tümünün anastomozları patlamış olup, ortalama patlama basıncı 149 ±15.84mmHg’dır (Tablo 5). Çalışma grubundaki deneklerin ise dokuzunda (%90) anastomoz ve/veya meşle sarılı alan ve/veya meşe komşu olan alan içinde patlama olmamış (Şekil 8), sadece birinde (%10) 260mmHg basınçta anastomoz patlamıştır. Çalışma grubunda ortalama patlama basıncı 315 ±30.28mmHg’dır (tablo 5).
38
Şekil 8: Patlama basıncı ölçümü sonrası anstomozun değil sağlam barsak duvarının rüptüre olması.
39
Anastomoz patlama Basıncı (mmHg)
Anastomoz patlama Basıncı (mmHg) Denek 1
160 Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı: 300 Denek 2
120 Anastomoz patladı. Patlama basıncı:260 Denek 3 140 Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı: 320 Denek 4 150 Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı: 290 Denek 5 180 Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı>340 Denek 6 160
Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı: 290 Denek 7 150
Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı>340 Denek 8 140
Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı>340 Denek 9 140
Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı>340 Denek 10 150 Anastomoz patlamadı. Normal kolon perforasyon basıncı>340
40 Patlama basıncı ölçümü yapılan cihaz maksimum 340mmHg değerini gösterdiği için patlamanın bu değerin üzerinde gerçekleştiği olguların (n: 5) istatiksel analizinde 340 değeri kullanılmıştır. Gruplar patlama varlığı açısından Fisher Exact test ile, ortalama patlama basınçları açısından ise Mann Whitney U test ile karşılaştırıldığında aradaki farklar istatiksel olarak ileri derecede anlamlıdır (p<0.0001 ve p<0.0001). Erlich-Hunt Modeline göre yapılan anastomoz hattının histopatolojik evrelendirilmesinde gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05, tablo 6, şekil 9-12). Tablo 6: Erlich-Hunt modeline göre histopatolojik değerlendirme sonuçları Değerlendirme Skor Kontrol grubu Meş grubu İstatiksel Anlamlılık İnflamatuar Hücre 1 20% 10%
p: 0,998 2 80%
90% Fibroblast Aktivasyon 2 20% 0%
p: 0,473 3 80%
100% Neovaskularizasyion 1 30% 0%
2 60%
60% χ²:4,8
3 10% 40%
p: 0,09
Kollajen 1 20%
20%
2 60% 80% χ²: 2,28 3 20% 0%
p: 0,318
41
Şekil 9: Meşli barsak anastomozunda yoğun iltihabi infiltrasyonun görüldüğü granülasyon dokusu (H.E. x40).
görüldüğü granülasyon dokusu (H.E. x100). 42
Şekil 11: Meşli barsak anastomozunda kollajen lifler, fibroblastik proliferasyon, kapiller proliferasyon, iltihabi infiltrasyon (Mason trikrom x400).
seyrek kapiller proliferasyon (Mason trikrom x200). 43 Postoperatif peritoneal adezyonlar Evans Modeline göre değerlendirildiğinde; kontrol grubunda 1 (%10) denekte evre-2, altı (%60) denekte evre-3, çalışma grubunda ise 2 (%20) denekte evre-2, beş (%50) denekteyse evre-3 peritoneal adezyonlar görüldü. Gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05, şekil 13).
Şekil 13: Postoperatif anastomozun görünümü ve adezyon. 44
TARTIŞMA Barsak anastomozları, başta habis kolon tümörleri olmak üzere birçok barsak patolojisinde gerekli olur. Kolon anastomoz kaçaklarının morbidite ve mortalitesi diğer anastomozlardan daha yüksektir (133). Üstelik ortalama yaşam süresinin uzadığı günümüzde, yaşlı popülasyon artmaktadır. Kolorektal kanserler yaşlı insanlarda daha sık görülür. Yaşlı kolorektal kanserli olgularda hem anastomoz kaçağı, hem de acil olarak (kanama, ileus vs) ameliyata alınma sıklığı, gençlerden daha fazladır (134,135). Bütün bu nedenlerden dolayı barsak anastomozları üzerindeki çalışmalar kolon üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu nedenle biz de, yeni bir tekniği öne sürdüğümüz bu deneysel çalışmamızı kolon üzerinde yaptık. Bu tür deneysel çalışmalarda model olarak genellikle sıçan kolonu tercih edilir. Ancak biz tavşan kolonunu tercih ettik. Böylece, hem geniş (birkaç santimetrekare), hem de görece sert olan polipropilen meş gibi bir materyeli daha geniş bir barsak yüzeyine ve daha geniş bir peritoneal kavite içine bırakarak biyo-uyum değerlendirmesinin daha iyi olmasını sağlamaya çalıştık. Barsak anastomozları teknik olarak iki temel sınıfa ayrılabilir: Dikişli/zımbalı teknikler ve dikişsiz teknikler. Dikişli/zımbalı teknikler çok çeşitlidir: Tek kat, çift kat, kontiniü, tek tek, yan yana, uçuca, çeşitli tip staplerle zımbalı anastomozlar, vs. Literatürde bu tür teknik farklılıklara dair pekçok çalışma vardır. Dikişli tekniklerin ve staplerli tekniklerin kendi aralarında yapılan karşılaştırmalarda hiçbir tekniğe ait belirgin bir üstünlük belirlenememiştir. Dikişli ve staplerli tekniklerin birbirileriyle yapılan karşılaştırmalarında da sonuçlar benzerdir (136). Dikişsiz tekniklerde genellikle bir cihaz kullanılır ve tekniklerin hemen hepsi kompresyon sağlama mekanizması üzerine kurgulanmışlardır. Bugüne kadar klinik kullanıma girmiş beş dikişsiz anastomoz tekniği tanımlanmıştır:
45 1- BAR (Biofragmentable Anastomotic Ring): Biyoabsorbabl bir materyaldir. Sadece ince barsak ve kolonda uçuca anastomoz yapmak için uygulanır ( 119 ). 2- AKA Gun: Transanal uygulanır. Absorbable değildir, doku nekrozu sonucu doku ile bağlantısı kopar ve uygulandıktan birkaç gün sonra anüsden çıkar (120). 3- Polipropilen Rings: İntralüminal olarak kullanılan üç adet polipropilen ringten oluşan bir sistemdir. Biyoabsorbabl değildir (121). 4- Magnetic Rings: Bu konuda literatürde az veri vardır. Kompresyon magnetic güçlerle sağlanır (122). 5- Fibrin Adhezive: Anastomoz hattı fibrin adhesive ile (cyanoacrylate) birbirine yapıştırılır (123). Dikişsiz anastomozlar, barsak anastomoz teknikleri içine daha sonradan eklenmişlerdir. Bunun amacı, dikişli tekniklerin, dikişlere bağlı olan komplikasyon risklerinden kurtulmaktır. Dikişli tekniklerde en sık karşılaşılan komplikasyonlar şunlardır; dikiş deliklerinden kaçak, dikiş materyaline bağlı yabancı cisim reaksiyonu ve dikişler üzerinde ve bunların dokuda oluşturdukları yuvalarda bakteri kolonizasyonu. Dikişsiz tekniklerin avantajları olarak öne sürülenler ise; dikiş deliği olmadığı için buna bağlı kaçak riskinin olmaması, zaman kazanımı ve staplere görece ucuz olmasıdır (137-139). Dikişsiz tekniklerin komplikasyonları içinde en sık görüleni; kompresyona bağlı olarak aşırı uyarılan fibrozise sekonder anastomoz stenozudur. Ayrıca bu tekniklerin anastomoz kaçağı açısından çok da güvenli olduğu söylenemez. Dikişsiz teknikler içinde klinikte en çok kullanılmış olan BAR cihazıdır. Di Castro ve ark. bu cihazı kullanarak Treitze ligamentinin distalinde 514 anastomoz yapmışlardır. Bunların 18’inde anastomoz kaçağı, 4’ünde stenoz gelişmiştir (124). Anastomoz komplikasyonlarına yol açabilecek çeşitli faktörler vardır: İleri yaş, diabet, kilo kaybı, acil girişim, infeksiyon, hipotansiyon, uzun süren cerrahi girişim, cerrahın deneyimsizlik ve beceri yoksunluğu, hastanın beslenme durumu, anastomoz hattının vaskülaritesi, gerginliği, anastomoz tekniği, vs. Bunlar içinde cerrahın kontrolü altında olanlar sadece; anastomoz hattının vaskülaritesi, gerginliği ve anastomoz tekniğidir (140-142).
46 O halde cerrah, yeterli vaskülaritesi olan ve gerginliksiz olarak biraraya getirdiği iki barsak ansını anastomoz etmek istediğinde, anastomoz komplikasyonu yaşamamak için, onun elinde olan sadece doğru bir anastomoz tekniği uygulamaktır. Nitekim bu çalışmanın amacı şu soruya yanıt bulabilmekti: Temel cerrahi prensiplere uyularak, standart bilgi ve beceri ile uygulanan bir anastomozun komplikasyon riskleri nasıl azaltılabilir? Sonuçta önerdiğimiz çözüm (meş covering); yapı biliminde, lümenleri içinden sıvı geçen boru sistemlerinin bağlantı noktalarındaki eksternal manşonlardan esinlenlenerek bulunmuştur. Yapı biliminde sıvı taşıyan borular birleştirilirken (anastomoz) hiçbir zaman bunları uçuca getirmekle yetinilmez. Sıvı kaçağını önlemek için, bağlantı noktasına daima, her iki boruyu da içine alan ve bunlara içten burgulu (vidalı) sistemlerle monte edilen birkaç santim uzunluğunda eksternal manşonlar monte edilir. Biz çalışmamızda bu fonksiyonu prolen meşle sağlamayı tercih ettik. Aslında bizim bu çalışmada önerdiğimiz anastomozları dıştan destekleyen sistemler, daha önce, farklı dokularda, benzer amaçlarla kullanılmıştır. Bunlar içinde en bilineni arteriel (özellikle de aort) anevrizmalarda kullanılan external synthetic vascular graft’lerdir. Bazı tip aort anevrizmalarında anevrizma alanı longitüdinal olarak kesilir, damar çapı daraltılır ve bu bölgenin üzeri synthetic vascular graft ile sarılır (125). Doku kaybı olmayan ekstrahepatik safra yollarının anastomozları için de tek halkadan oluşan bir metal circle tekniği önerilmiştir. Bu sistem bir yandan anastomoza dıştan destek olurken, diğer yandan anastomoz hattını dıştan sararak striktür oluşumunu engellemektedir (126). Önerdiğimiz mekanizmaya en yakın uygulama belki de, barsak anastomozlarının omentumla sarılmasıdır. Bu tekniğin anastomoz kaçağını önlediğini öne süren çeşitli çalışmalar vardır (127,143-146). 47 Ancak buna katılmayanlar da az değildir: Merad ve ark.’nın prospektif, randomize, çok merkezli çalışmasında; kolonik ve rektal anastomozlarda, anastomotik omentoplasti; anastomoz kaçağını, kaçağın şiddetini, kaçağa bağlı ölüm oranını ve fakal diversiyon gereksinimini azaltmamıştır (128). John ve ark. ise, anastomotik omentoplastinin pedikül nekrozuna bağlı infeksiyon riskini arttırdığını öne sürmüş, Fergussun ise, geç intestinal obstrüksiyona neden olduğunu bildirmiştir (147,148).Bazı çalışmalarda ise, kanser olgularında yapılan anastomotik omentoplastinin adjuvan radyoterapi ile nekroza uğrayarak infektif komplikasyonlara neden olabileceği ve lokal nüks riskini arttırabileceği bildirilmiştir (149,150). Bizce, uyguladığımız bu yeni tekniğe üç temel başlıkta itiraz gelebilir. Bunlar; infeksiyon, peritoneal adezyon ve mekanik travmaya bağlı barsak perforasyonu riskleridir. Bunların tümü polipropilen bir materal olan meşe bağlanabilecek risklerdir. Meş bir yabancı cisim olduğu için infeksiyon riskini bir miktar arttırabilir. Ancak böyle bir risk dikişli anastomozlardaki, dikiş materyallerine bağlı olarak da vardır. Meşli anastomozdaki yabancı cisim miktarı standart dikişli anastomozdan fazla olduğu için infeksiyon riskinin daha fazla olabileceği düşünülebilirse de bu konu henüz spekülatiftir. Kardiovasküler cerrahide polipropilen, teflon, vs türdeki sentetik materyallerle anevrizamaların ya da anastomozların üzerinin sarılması uzun zamandır kullanılmaktadır. Üstelik bu materyallerin bir çoğu deliksizdir. Dolayısıyla bu materyaller kullanıldığında yukarıda sayılan her üç komplikasyona ait risklerin daha fazla olması beklenir. Ancak bu, kabul edilebilir bir risk olarak görülmekte ve uygulamalar devam etmektedir (125). Biz çalışmamızdaki hiçbir denekte barsak hazırlığı, kolon temizliği yapmadık. Dolayısıyla anastomozlarımızda peritoneal kaviteye bir miktar gaita bulaşısı oldu. Buna rağmen çalışma grubundaki hiçbir denek ölmedi ve deneklerde infektif komplikasyon bulgusu ve semptomu da görmedik. Çalışmamıza başlarken peritoneal adezyonların ciddi bir sorun olabileceğini düşünmüştük. Ancak sonuçta, meşli gruptaki peritoneal adezyonların, kontrol grubundan fazla olmadığını gördük. Nitekim, intraperitoneal meşlere bağlı adezyonlar literatürde de enderdir. Fitzgibbons ve ark. çoğu intraperitoneal meşle onarılan 686 inguinal herni olgusu üzerinde yaptıkları çok merkezli çalışmada sadece üç olguda relaparotomi/laparoskopi gerektirecek peritoneal adezyonlar görmüşlerdir (151).
48 Moreno ve ark.’nın 86 olguluk laparoskopik ventral herni onarımı çalışmasında olgular ortalama 42 ay izlenmiştir. Dinamik ultrasonografik değerlendirmede %94 olgunun peritoneal adezyon’un olmadığı tespit edilmiştir (129). Hatzitheofilou ve ark.’nın çalışmasında 50 inguinal herni, Paget’in çalışmasında ise 222 inguinal herni laparoskopik olarak intraperitoneal PTFE meş ile onarılmışlardır. Her iki seride de peritoneal adezyonlara bağlı relaparotomi gerekmemiştir (152,153).Yine de şu nokta göz ardı edilmemlidir: Sunduğumuz sonuçlar postoperatif onuncu güne ait erken dönem verilerdir. İzlem süresi uzadığında peritoneal adezyon sıklığı ve buna bağlı komplikasyonlar sorun olabilir. Ancak böyle bir durumda çeşitli çözümalternatifleri denenebilir: Örneğin; günümüzde sıkça kullanılan bir yüzeyleri antiadezif materyallerle kaplı dual meşler denenebilir. Nitekim, Berger vet ark.’nın çalışmasında 150 insizyonel herni olgusuna laparoskopik olarak intraperitoneal Goretex Dual meş uygulanmıştır. Olguların hiçbirinde peritoenal adezyonlara ait semptom ya da komplikasyon görülmemiştir (130). Diğer bir çözüm önerisi vikril gibi absrobable materyallerden üretilen meşlerlerdir. Ancak bu meshlerin polipropilen mesh gibi yüksek dayanıklılığa (6/7 oranında patlamayan anastomoz) sahip bir sonuç ortaya çıkarabileceği şüphelidir. Bu konuda bilimsel veriler sunabilmek için aynı model üzerinde bu tür meşlerin denenmesi gerekir. Meşin mekanik travmasına bağlı barsak duvarında delinme riski için literatür verileri trans abdominal inguinal herni ve verntral herni operasyonlarına ait çalışmalara aittir. Bu tür ameliyatlardan sonra bu komplikasyonlar oldukça ender görülmektedir. Nitekim bu komplikasyonlar literatürde genelde olgu sunumları şeklinde yer almaktadırlar (154).
49 Fitzgibbons ve ark.’nın çalışmasında hiç perforasyon görmemiştir. Moreno ise ortalama 42 aylık izlem süresince sadece 1 barsak perforasyonu bildirmiştir (129,152).Morales ve ark.’nın çalışmasında 140, Olmi ve ark.’nın çalışmasında 185, Perrone ve ark.’nın çalışmasında 116 ventral hernili olgu laparoskopik olarak intraperitoneal meş ile onarılmışlardır. Her üç seride de hiç perforasyon bildirilmemiştir (155-157). Bizim uyguladığımız teknikte meş ve barsak duvarı birlikte hareket etmektedirler. Birbirlerine sürtünme söz konusu değildir. Herni onarımlarında ise meş karın duvarında sabittir ve her peristaltizm ile hareket eden barsaklar meşe sürtünmektedirler. Üstelik bizim tekniğimizde uyguladığımız meş bir süre sonra duvar içine gömülmekte ve üzeri mezenkimal hücre tabakasıyla kaplanmaktadır. Bu durum meş’in, çevredeki diğer barsak segmentlerinde mekanik travma oluşturması olasılığını da oldukça güçleştirir. Bu teknikte meşi fikse etmek için barsak duvarına hiçbir dikiş konulmamıştır. Meş sadece, anastomozun bazı dikişlerinin uçları uzun tutularak bunlarla barsak duvarına fikse edilmiştir. Üstelik uyguladığımzı bu teknik, anastomoz kaçak riskini azalttığı için, böyle anastomozlarda daha az dikiş kullanılması da önerilebilir. Bu durum dikişli anastomozlardaki dikişlere ait komplikasyon riskleri de azaltabilir. Bu teknik anastomoz stenozu riskini azalabilir. Çünkü meş gibi görece sert bir materyalle sarılı olan anastomozun büzüşerek stenoza uğraması güç bir durum olabilir. Kolon anastomozlarının iyileşmesi, anastomoz hattındaki kollajen doku miktarı ile doğrudan ilişkilidir (158). Polipropilen gibi prosthetic materyallerin ise bulundukları bölgede kollajen yapımını uyardıkları bilinmektedir (159). Dolayısıyla meş varlığı kolon anastomozlarında daha fazla kollajen sentezine neden olarak anastomoz güvenliğini bu yolla da arttırması beklenir. Ama biz çalışma grubumuzun anastomoz hatlarının histopatolojik incelemesinde böyle bir artış görmedik. Ancak uzun dönem izlemlerde doku kollajen miktarlarında daha farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu teknikte kullanılan meş, anastomoz hattında kaçağa neden olabilecek bölgelerde (barsak uçları arasında ya da dikişlerin deliklerinde) mekanik bariyer görevi görerek de anastomoz güvenliğini arttırabilir.Meş, temas ettiği barsak segmentlerinde peristaltizmi bozabilir. Gerçi standart dikişli anastomoz yapılan barsak segmentinde peristaltimin bozulduğu, hatta ortadan kalktığı da bilinmektedir (160,161). Biz çalışmamızda böyle bir değerlendirme yapmadık. Ancak hiçbir denekte anastomoz
50 proksimalinde genişleme ya da mekanik barsak obstrüksiyonu da görmedik. Bizce bu tekniğin en ciddi komplikasyon riski polipropilen reaksiyonudur. Gerçi bu risk oldukça küçüktür. Nitekim, Morales’in serisinde %0.7 olarak bildirmiştir (155). Ama böyle bir immun reaksiyon geliştiğinde anastomoz kaçağı gelişmesi ve relaparotomi kaçınılmaz gibi gözükmektedir. Çalışma grubundaki deneklerde 6/7 gibi çok yüksek bir oranda “patlamayan anastomoz” sonucunun elde edilmiş olması çok önemlidir. Bizce bu sonuçta en büyük pay, meş ile dıştan sağlanan mekanik destektir. Çünkü, anastomoz patlama basıncı lümen içi basıncına karşı anastomoz hattı direncinin bir göstergesi olup, anastomoz iyileşmesinin değerlendirilmesinde kullanılan güvenilir bir yöntemdir. Anastomoz patlama basıncı, bu bölgedeki olgun ve çapraz bağlar oluşturmuş kollajen doku kitlesi ile doğru orantılıdır (162,163). Meşli anastomozlarımızda kollajen doku kitlesi ve diğer histopatolojik değerlendirme kriterleri kontrol grubu ile aynıydı. Dolayısıyla elde ettiğimiz sonuçta asıl payın meşten sağlanan mekanik etki olduğu öne sürülebilir. Kanser olgularında meşin anastomoz hattındaki lokal nüks üzerindeki etkisi açık değildir. Anstomoz hattında lokal nüks geliştiğinde, meşin mekanik blokaj etkisi ile bunun çevre dokulara yayılımını azaltabileceği düşünülebilir. Ancak bu konuda doğru bilgiler verebilmek için kanser modeli oluşturulmuş deneysel çalışmaların sonuçlarına gereksinim vardır. Elde ettiğimiz sonuçlar ne kadar ümit verici olsa da, erken döneme aittirler. Meşle sarılı bir anastomozun uzun dönem izlemine ait verilerimiz henüz yoktur. Dolayısıyla biz çalışmamızda; ölen, infeksiyon bulguları ya da semptomları olan, peritoneal adezyonlara bağlı komplikasyonları olan ya da meş travmasına bağlı barsak perforasyonu gelişen denek görmesek de bu konular henüz tartışmaya açıktır. Bu riskler hakkında bilgi verebilmek için model oluşturulmuş denekler üzerinde yapılmış daha uzun izlem süresine sahip yeni çalışmalara gereksinim vardır. Sonuç olarak, uzun dönem sonuçları hakkında bilgimiz olmasa da, bu yeni anastomoz tekniği ile barsak anastomozlarının en sık ve en ciddi komplikasyonu olan kaçak riski azaltılabilir gözükmektedir. |
ma'muriyatiga murojaat qiling