Adalet Menzili
Download 1.1 Mb. Pdf ko'rish
|
Adil Yakubov - Adalet Menzili
Adil Yakubov
179 — Laçin, - dedi Selim. - Biz vedalaşmaya geldik.. Laçin kıpırdamadı. Gümüş Bibi birden sesini yükselterek: — Laçin, - dedi yalvarmaklı bir edayla. - Yapma bunu Laçin! Ölüm herkesin başında. Bu dünya hiç kimseye kalmaz! Hepimiz bir gün öleceğiz! - Fakat Gümüş sözlerini bitirir bitirmez yıkılıp kaldı. Laçin hiç bir şey söylemeden sırtını dönüp: — Sağolun! Yolunuzdan kalmayın. Gidiverin! - diye karşılık verdi soğuk ve boğuk bir sesle. - Ben size olan hakkımı helal ediyorum, siz de edin! Selim birden bir tuhaf oldu: — Laçin! - dedi. - N’oldu sana? Ne diyorsun sen, Laçin? Laçin halsizce elini salladı: — Söyledim ya, gidebilirsiniz, sağolun.. Gümüş Bibi eşarbının ucunu ağzına basıp öğürerek çadırdan dışarı çıktı. Selim bir şeyler söylemek istediyse de başaramadı. Arkasına baka baka Gümüş’ün peşinden dışarı attı kendini. Onların çıkmasıyla birlikte çadıra koyu bir sessizlik yayıldı. Sanki çevrede bir tek canlı yokmuş gibi her taraf su basmışçasına sessizliğe gömüldü. Ama bu fazla uzun sürmedi. Birden otağda lambalar yanıverdi. Lambaların yanmasıyla birlikte öteki otağ tarafından çocukların gürültüleri, uzaklardan bir yerden at kişnemesi, it havlamaları işitildi. Laçin, ayağa kalkıp, otağ aralığından dışarı baktı. Ortalık kararmıştı. Yandaki çadırda da kimseler yoktu.. Sadece otağ arkasındaki ocaklarda gürül gürül ateş yanıyor, kim olduğu bilinmeyen kadınlar kıpırdanıp duruyorlardı. Laçin, bir an onlar arasında bulunan Altınay’ı tanır gibi oldu. Galiba kadınlar yemek pişiriyorlardı. Laçin, nedense ayak uçlarına basarak yerine döndü. Yastığı altından kalın bir defter, cebinden de bir kalem çıkararak masanın üzerine koydu, ama düşündüklerini yazmak yerine tekrar deliğe dikildi kaldı. Delikten ilk çıkan yıldızlar, hayır, yeni doğmuş buzağılar gibi masum, cansız parlayıp duran yıldızlar gözüne çalındı. Laçin, bu yıldızların kendisini çağırdığı hissine kapıldı.. Sonra eline kalemi alarak yazmaya başladı: Adalet Menzili Adil Yakubov 180 “Ana! Anacanım benim! Günahkâr oğlunu affet. Bu akşam ben size haber vermeden uzak yollara gidiyorum. Adalet aramak için sefere çıkıyorum. Bu yol çok uzun. Belki birkaç yıl, belki onlarca yıl adaleti yerine teslim edip, babamı aklamam gerek. Çünkü ben kendi yurdum şöyle dursun, Moskova’nın dahi hakikati ortaya çıkaracağına inanmıyorum. Şimdilik gerekirse Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na gideceğim. Dikkat edin ana, yazacağım demiyorum, gideceğim diyorum! Nasıl mı diyeceksiniz? Bir yolunu bulurum. Dışarı giden gemilere çımacı da olsam, okyanusları aşan teknelere de binsem bir yolunu bulurum. Şunu demek istiyorum ki, başıma neler gelirse gelsin, babamın ismini temize çıkarmadan, onun helal süt emmiş insan olduğunu ispat etmeden, adaleti yerine diklemeden geri gelmeyeceğim. O zamana kadar sabırla beni bekleyin. Hatırınızda mı anacan, bir gün siz edebiyat dersinde Rus şairi K. Simonov’un ‘Bekle beni, geri döneceğim!’ diye başlayan şiirini okumuştunuz. Bu şiirde harbe giden şair kendisini bekleyen karısına şöyle diyordu: ‘Ola ki benden haber almazsan, yahut kocan öldü diyen bir kara haber alsan bile, sakın inanma! Herkes, hatta beni doğuran anam inansa dahi sen inanma bu sözlere. Ben sağ dönerim. Mutlaka dönerim.’ Şiir çok hoşumuza gitmişti. Ama siz o zaman şöyle demiştiniz: ‘Bu güzel şiirdeki ‘öldü’ sözüne herkes, hatta anam inansa dahi sen, yani sevgilim, inanma şeklindeki satırlar o kadar da doğru değil; aksine savaşa giden insanın öldüğü sözüne herkes Download 1.1 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling