Anadolu Sohbet Gelenekleri ve Yaren Bildiriler


Gurbet Havalarının İçeriği ve Söz Yapısı


Download 0.85 Mb.
Pdf ko'rish
bet19/32
Sana03.08.2017
Hajmi0.85 Mb.
#12601
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   32

 
Gurbet Havalarının İçeriği ve Söz Yapısı 
Gurbet  havaları  tema  olarak  sadece  gurbeti  ifade  etmezler. 
Kahramanlık,  sevgi,  aşk,  ölüm  vb.  önemli  olaylar  başta  olmak  üzere 
hemen  hemen  her  konuda  ve  günlük  hayatta  karşılaşılabilen  pek  çok 
konuyu  gurbet  havalarının  sözlerinde  duyabiliriz  (Çine,  1989:  95). 
Sözler,  söyleyen kişilerin o  an için içinde bulundukları ruh  haline göre 
şekillenmiştir. 
İnsan  yaşamına  ait  türlü  konularla  söylenmiş  olan  beyitler, 
üçlükler ve dörtlükler gurbet teması adı altında işlenmektedir. Şiirlerin 
edebi yapısına ve söz dizilimlerine bakarsak önemli bir kısmının (6+5) 
11’li  hece  ölçüsü  ile  koşma  biçiminde  söylendiğini  görürüz.  Yöre 
araştırmacısı  Salih  Urhan’a  göre,  bir  oktav  içerisinde  seyreden  (beşli, 
yedili,  onlu  aralıklarla  söylenen)  tüm  gurbet  havaları  genellikle  11’li 
hece  ölçüsüyle  ve  koşma  tipinde  söylenmektedir  (Urhan,  2014:  138). 
Şiirlerin bazıları on iki ve çok az da olsa bazıları da on üç hecelidir.  
Ayrılıkları dile getiren örnekler daha ziyade askerlik, gelin kınası 
ve  ölüm  olaylarını  konu  eder  ve  yas  olarak  gurbet  teması  içinde 
söylenirler.  
Aşağıda  gurbet  havalarının  çeşitli  konularda söylenmiş  örnekleri 
görülecektir: 
 
Kahramanlık üzerine gurbet: 
Bir yanım dağ deniz bir yanım balkan 
Kır atın üstünde yaldızlı kalkan 
Yanıma gelmesin ölümden korkan 
Tekelioğlu derler ünüm var benim 
Ala bıçak üstünde şanım var benim (KK 14) 

215
 
 
 
Aşk ve sevda üzerine gurbet: 
Eser eser de sabah yeli kesilmez 
Güzellerin kem sözüne küsülmez 
Bir güzel sevmeylen yiğit asılmaz 
Severim güzeli korkmam ölümden (KK 5) 
 
Övgü ve yiğitlik temalı gurbet: 
Adını da sevdiğim Avşar Beyleri 
Size de bir vezirlik yakışıpduru 
Topla da dizginini tanı kendini 
Karşıda düşmanların bakışıpduru (KK 3) 
 
Özlem temalı gurbet: 
Gahpe gençlik geldi de geçti yel gibi 
Tadı damağımda kaldı bal gibi 
Boynu karanfilli yar sevmedim el gibi 
Saran yiğitlere helallar olsun 
Merdivenden indim indim yıkıldım 
Kadir mevlam izin verdi dikildim 
Her çiçekten aldım aldım sokundum 
Kırmızı gül sende kaldı tamahım (Çine, 1989: 95) 
 
Sıla özlemi temalı gurbet: 
Eylen turnam eylen haber sorayım 
Kanadın altına mektup sarayım 
Eğil dağlar ben sılamı göreyim 
Sılamda yavrularım ah çeker ağlar (Ekinci, 2010: 145) 
 
Gurbet Havalarının Dizi ve Ezgi Yapısı 
Gurbet  havaları  genellikle  Hüseyni  ve  Uşşak  makamlarında 
seyreder.  Hüseyni  dizi  içinde  Muhayyer  makamı  hissini  veren  ezgilere 
rastlandığı  gibi  Uşşak  makamı  ailesinden  ezgilere  ve  hatta  Karcığar 
makamı  hissi  veren  (kerem)  örneklerine  de  rastlanır.  Pek  çoğu  inici 
özellik  taşıyan  gurbet  havalarında  az  da  olsa  çıkıcı  özellikteki  ezgilere 
rastlamak da mümkündür.  
Avşar  Beyleri,  Çingir  Çingir,  Güllük  Dağı,  Tekelioğlu,  Sürmelim 
gurbet havaları inici karakterdedir.  Eylen Turnam, Ya da Geceleri, Gelin 
Ümmü  ve  Ali  Bey  gurbetleri  ise  çıkıcı  karakterdedir.  Avşar  Beyleri  ve 
Sürmelim  gurbet  havaları  bir  oktav  ses  aralığını  aşarak  (La-Do) 

216
 
 
aralığında  seyreder.  Güllük  Dağı,  Çingir  Çingir,  Tekelioğlu  ve  diğer 
gurbetler bir oktav içinde seyreder. “Akşamlar da Oldu” yol havası ile “Ya 
da  Geceleri”  gurbetleri  Karcığar  (Kerem)  dizisinde  seyreder.  Ayrıca 
“Akşamlar da Oldu” yol havası inici karakter gösterirken “Ya da Geceleri” 
gurbet havası ise çıkıcı karakter olarak seyreder (Urhan, 2014: 140). 
Gurbet havalarının ezgi yapısı, sözlü yapıya uygun olarak yas-ağıt 
temalarına  uyumlu  ezgilerle  bezenmiştir.  İnsanoğlu  acılarını, 
sevinçlerini  ve  türlü  duygularını  çeşitli  yollarla  ifade  etmiştir.  Teke 
Yöresinde ve özellikle Dirmil’de de ayrılık ve ölüm olaylarında duygular 
sözle, sözler de buna uygun ezgilerle ifade edilir (Yönetken, 1967: 145). 
Bu ezgiler, ağıt-yas temasına uygun düşen yerli ezgi kapılarındandır.  
Gurbet  havaları,  Teke  Yöresinin  karakteristik  bir  uzun  hava  tipi 
olup Hüseyni-Uşşak ve Karcığar dizilerde belli yerel ezgi kalıpları içinde 
söylenen;  çoğunlukla  bağlama-kabak  kemane-sipsi  gibi  özel  çalgıların 
7/8’lik veya 10/8’lik tartımlarla eşlik ettiği; daha çok inici ve bazen de 
çıkıcı  özellikteki  ezgilerdir  (Urhan,  2014:  140).  Sözlerin  yapısına  ve 
anlamına göre ezgilerde de değişiklik olabilmektedir. 
 
Gurbet Havalarının Ritim (Tartım) Yapısı 
Gurbet  havalarının  diğer  uzun  havalardan  farklı  bir  icra  yapısı 
vardır.  Uzun  havalar  ritimsiz  (tartımsız)  serbest  olarak  belli  bir  kalıp 
içinde icra edilir. Saz başta ve aralarda yol gösterir. Söz (vokal) kısmında 
saz genellikle demde kalır ya da susar. Gurbet havaları bu bakımdan çok 
farklıdır. Ezgiler genellikle 7/8’lik ve bazıları da 10/8’lik tartımla çalınır. 
Saz  bu  tartımda  çalmaya  devam  ederken,  söz  serbest  olarak  icracının 
yorumuna göre saz ile uyumu bozmadan devam eder. 
 
Ses Genişliği Bakımından Gurbetler 
1- 
Beş  ses  içinde  çalınıp  söylenen,  meydan  ise 
oktava çıkan gurbetler: 
a. 
Ali Bey 
b.  Gelin Ümmü 
c. 
Ya da Geceleri 
d.  Nice Güzelleri 
2- 
Bir oktav içinde icra edilenler: 
a. 
Eğlen Turnam (Bu ezgi çıkıcı karakterde olup Daş 
Kesiği Ağzı ile söylenmektedir.) 

217
 
 
b.  Akşamlar  da  Oldu  (Yol  Havası  olarak  bilinen  bu 
ezgi Karcığar dizide seyreder.) 
c. 
Dolan da Gel Sevdiğim Burdur Dağını 
d.  Tekelioğlu 
3- 
İnici  karakterde  olup  bir  oktav  içinde 
seyredenler: 
a. 
Çıktım Gurbet Ele Geri Gelinmez 
b.  Çingir Çingir Öter Yaylanın Taşı 
c. 
Güllük Dağı 
4- 
Oktavı aşarak on ses içinde icra edilen gurbetler: 
a. 
Avşar Beyleri 
b.  Sürmelim  (Gara  Daşlara  Benzer  a  Gız  Senin 
Yatışın) (Urhan, 2014: 141) 
 
Oyun Havalarındaki Gurbet Ezgileri 
Gurbet havaları kahramanlık, ayrılık, sevda ve ölüm gibi konuları 
içerdiği  gibi  yörenin  oyun  havalarında  da  yer  almaktadır.  Oyun  öncesi 
gezenneme  denilen  bölümde  türkü  söylenerek  oyuncuya  moral  verilip 
oyun  havasına  da  açış  yapılmış  olur.  Bu  durum,  gelenek  olarak  çok 
eskiden  beri  bu  şekilde  uygulanmaktadır.  Dirmil  yöresi  oyunlarının 
başında  mutlaka  bir  türkü  söylenir.  Teke  yöresinde  de  durum  aynı 
şekildedir. Bu türkü ritimli veya gurbet havası tipinde olmaktadır. Avşar 
Beyleri gurbet havası çalınıp söylendikten sonra Avşar Zeybeği ya da Sarı 
Zeybek bağlı olarak çalınır. Meşesi Meşesi, Haymanalı, A Gız diye başlayan 
oyunların  başında  gurbet  ezgi  kalıbında  söylenen  türküleri  ile  giriş 
yapılır. 
Boğaz  Havası  denilen  ve  gırtlağın  titreştirilmesiyle  çıkartılan 
ezgilerde,  sonrasında  hareketli  bir  yüksek  havaya  veya  yayla  yolları 
havasına  bağlayan  oyun  türünde  de  gurbet  temasının  hâkim  olduğunu 
görmekteyiz.  Boğaz  Havası,  çalacak  bir  enstrümanı  bulunmayan  ya  da 
bir enstrüman çalamayan daha ziyade çocuk ve genç yaştaki insanların 
yaptığı, yöreye özgü bir müzik uygulamasıdır (Ekinci, 2010: 452). Boğaz 
Havaları da meydana getirildikleri bölgelere göre isim alırlar. Bir yörede 
söylenen  boğaz  havasının  diğer  bir  yöredeki  icrasından  farklı  olması 
sebebiyle  Dirmil  Boğazı,  Çörten  Boğazı,  Duguk  Boğazı,  Çömlek  Gırdıran 
Boğazı, Tahtacı Boğazları gibi değişik isimler almışlardır. 
 
 
 

218
 
 
A gız  
  A gız sizin de yaylanızın da çalbaları da gurumuş 
  Sevip sevip de ayrılması da ne de zorumuş 
Fın fındırı, inek sağdırı 
Çömlek gırdırı, dağa sürdürü 
A gız bizim dağlarımız ala garlıdır 
Acep bizim gibi ayrılık çeken var mıdır? 
Fın fındırı, inek sağdırı 
Çömlek gırdır, dağa sürdürü 
Kaynak Kişi: Dirmilli Kadir Turan (1919-1988) (KK 3, KK 4) 
 
Dirmil’de Oturak Âlemleri 
Her  yörenin  kendine  has,  kadimden  beri  süregelen  değişik 
toplantıları,  yaren  meclisleri  ve  dernekleri  vardır.  Dirmil  yöresinde 
usullü, disiplinli ve kat’i kurallı bir şekilde devam etmiş, edep ve terbiye 
dairesinde yapılmış, içkili-kadınlı müzikli ve oyunlu bir eğlence türünün 
adına oturak âlemi denilmektedir (KK 8). 
Bu  âlemlerde  bir  takım  kat’i  kurallar  ve  yaptırımlar  vardır  (KK 
14).  Küçükler,  büyüklere  kesinlikle  saygı  göstermek  zorundadır. 
Büyükler  de  küçüklere  yol  gösterirler  ve  yardımcı  olurlar  (KK  5).  Bu 
şekilde  muhabbet,  karşılıklı  bir  güven  ortamı  ve  sevgi-saygı  kaidesi 
çerçevesinde devam eder (KK 3). Büyüklerin sevk ve idaresi altında içki 
içilir, kadın oynatılır (KK 7), katılanlar üç hava olmak üzere üç değişik 
oyun  oynarlar  ve  hep  beraber  eğlenilir  (KK  6).  On  sekiz  yaşından 
küçükler  hiçbir  surette  bu  meclislerde  bulunamazlar  (KK  8).  Oturak 
âlemi düzenlenen yerin kapısında eli sopalı bir bekçi olur ve gelenlerin 
yaş ve kimlik tespitini yaptıktan sonra içeri girmelerine izin verir. Yaşı 
tutmayanları asla içeri almaz (KK 1).  
Böyle  bir  toplantı  ve  eğlence  için  her  şeyden  önce  uygun  bir 
mekân  lazımdı.  Her  yerde  âlem  yapılmazdı  (KK  11).  Oturağa  elverişli, 
kenar  köşe,  çıkmaz  sokak,  bazen  köy  yakınlarında  bir  han,  bazen 
yaylalarda  bu  âlemler  için  özel  hazırlanmış  oturak  ardıçların  altları, 
dışarıya ses sızdırmayacak kalın duvarlı evler lazım gelirdi. Köy içinde 
yapılan oturak alemleri genellikle üç telli ustası Topar Osman’ın evinde 
(KK  2),  Kürt  Tevfik’inin  evinde  (KK  1),  odalarda  veya  uygun  görülen 
herhangi bir mekanda yapılırdı (KK 8). 
Oturak  âlemleri  gizli  olarak  icra  edilirdi  (KK  14).  Bunun  sebebi; 
devriyelerin  basacağından  veya  halkın  ahlak  bozuluyor  diye  saz-sipsi 
çalmaya,  kız  oynatmaya  karşı  çıkmasından  kaynaklanıyordu  (KK  10). 

219
 
 
Ancak  zaman  zaman  hoca  sınıfından  önemli  kimseler  bile  bu 
toplantılara  iştirak  ediyorlar,  yatsı  namazları  topluca  kılındıktan  sonra 
“cemaat  dağılmayın,  falan  odada  da  oturak  âlemi  yapacağız”  diyerek 
toplu olarak âleme davet ediyorlardı (KK 8, KK 14, KK 5). Bu durum ise 
sosyolojik olarak izaha muhtaç bir konudur. 
Oturak âlemine her önüne gelen kişi de alınmazdı (KK 8). Özellikle 
katılacak  gençlerin  ağzının  sıkı  olmasına  dikkat  edilirdi  (KK  14).  Zira 
ağzı  gevşek  olan  gençler,  oturak  âleminde  meydana  gelen  tatlı-tatsız 
olayları  dışarı  sızdırıp  hocaların,  zaptiyelerin  ve  halkın  gayrete 
gelmesine ve toplantıların yasaklanmasına sebebiyet verebilirlerdi (KK 
1).  Oturak  âlemlerine,  kesin  bir  kural  olmamakla  birlikte,  yirmi-otuz 
civarında  erkek  katılırdı  (KK  11).  Oynatacak  kadın  bulunmadığı 
zamanlarda (KK 15) erkeklerden bu işte marifetli olan bazıları köçekler 
gibi kadın elbiseleri giyerler ve ellerine ziller alarak orta yere çıkarlardı. 
Bunlara “zenne” adı verilirdi (KK 8). 
Oturak âlemine katılan herkes içmek zorunda da değildi (KK 12). 
İçkiye  tövbe  edenler  veya  hiç  içki  içmemiş  olanlar  da  bir  köşeye 
oturarak  âleme  iştirak  ederlerdi  (KK  2).  Gençler,  yaşça  ve  itibarca 
kendilerinden büyük olan kişilere izzet-i ikramda bulunurlar ve hizmet 
ederlerdi  (KK  14).  Aynı  zamanda  yaşlı  ve  tecrübeli  kişilerden  edep-
erkân,  yol-yordam  öğrenirler,  saz-sipsi-kabak  kemane  resitallerine 
aşinalık kazanırlardı (KK 5). 
Oturak  âleminde  en  baş  köşeye  âlemi  tertip  eden  kişi  otururdu. 
Onun  yanına  sırasıyla  o  mecliste  bulunan  diğer  kişiler  yaşlarına  ve 
itibarlarına göre otururlardı (KK 14). Oturak odasında her yaşın kendine 
ait  bir  yeri  ve  oturma  adabı  vardı  (KK  5).  Oturak  odaları  genellikle 
büyükçe bir mekânda seçilir ve başka  yörelerde olduğu gibi sedir veya 
yüksekçe  bir  eşya  bulunmazdı.  Herkes,  özellikle  büyükler,  bağdaş 
kurarak  veya  bir  dizlerini  bükerek  otururlar  ve  hiç  kimse  ayağını 
uzatmaz  veya  ayak  ayaküstüne  atmazdı  (KK  12).  Aksi  bir  durum 
saygısızlık olarak görülür ve o kişi bir daha bu meclise alınmazdı (KK 7). 
Aynı  zamanda  herkesin  yerde  ve  aynı  hizada  oturmasının  sebebi 
kimsenin  kimseden,  yaş  ve  itibar  hariç,  üstün  olmadığını  göstermek 
içindi  (KK  1).  Oturağa  yeni  katılan  gençler  ise  mutlaka  diz  çökerek 
oturmak  zorundaydı.  Büyüklerden  izin  almadan  bir  dizlerini 
kaldıramazlar  veya  bağdaş  kuramazlardı  (KK  13).  Eğer  aksini  yapan 
olursa göreneksiz, terbiyesiz olarak kabul edilirdi (KK 8). Böyle bir genci 
ertesi gün daha yaşlı bir büyüğü, herhangi bir köşeye çeker ve oturakta 
nasıl oturması gerektiğini tatlı sert bir dille anlatırdı (KK 11).  

220
 
 
Oturak âlemlerinde sazlara, sipsilere ve kabak kemanelere düzen 
verildikten sonra, önce bir gurbet havası ile açılış yapılırdı (KK 13). Bu 
gurbet havası genellikle Gahpe Gençlik, Ya Da Geceleri, Avşar Beyleri gibi 
ağır  havalardan  seçilirdi  (KK  5).  Arkasından  yavaş  yavaş  boğazlara 
geçilir ve Dirmil Boğazı, Çörten Boğazı, Çömlek Kırdıran Boğazı, Tahtacı 
Boğazlarından  birisi  veya  birkaçı  arka  arkaya  eklenerek  çalınırdı  (KK 
12).  Bundan  sonra  âlemde  bulunan  gençler  ve  kadınlar  oyun  sırasının 
geldiğini  anlarlardı  (KK  8).  Kadimden  gelen  kurala  göre  âleme  katılan 
herkesin  üç  oyun  oynaması  veya  aynı  havayı  üç  kere  oynaması 
gerekirdi. Bunun için “Oyun üçtür, oynamayan p…tur lafı” lafı söylenirdi 
(KK  8,  KK  1).  Oturakta  herkes  aynı  anda  oynamazdı.  Önce  iki  veya  üç 
tane  kadın  sırayla  birer  gayda  oynarlar,  daha  sonra  onlar  kenara 
çekilirler ve gençler teker teker kalkarak üçer gayda oyun oynarlardı.  
Boğazlardan  sonra  “A  gız”  ile  başlayan  beyit  şeklinde  bir  gurbet 
söylenir arkasından yörede  “yüksek hava” olarak adlandırılan hareketli 
havalardan  biri  icra  edilirdi  (KK  3).  Yüksek  havalara  örnek  olarak  “Şu 
Dirmil’in  Çalgısı,  Dirmil’dedir  Evimiz,  Gökte  de  Yıldız  Ellidir,  Aşağıdan 
Gelen  Hanım,  Cemilem,  Sarı  Zeybek,  Kalenin  Ardındayım”  gibi  havalar 
söylenebilir  (KK  4).  Arkasından  yine  bir  kısa  gurbet  ile  gezenneme 
yapılır  ve  bu  sefer  yörede  “düz  hava”  olarak  isimlendirilen  serbest 
havalardan  birine  geçilirdi  (KK  12).  Düz  havalara  örnek  olarak  “Çek 
Deveci,  Kezban  Yenge,  Oğlanın  Elinde  Kama  Parlıyor,  Orta  Mektep, 
Silibinci, Ala Ala Danalar, Dudu Gız” gibi havalar örnek olarak verilebilir 
(KK 5).  
Bir  yüksek  bir  düz  oynandıktan  sonra  sıra  son  hava  olan  “Yayla 
Yolları” na gelmekteydi (KK 9). Yine ara bağlantı olarak kısa bir gurbet 
çalınır ve arkasından “Yayla Yolları” veya “Menevşeli” havalarından birisi 
(KK 15) çalınarak Teke zortlatmalarının özel bir örneği icra edilirdi. Çok 
usta  oyuncu  olan  kişiler  veya  oyunları  çok  beğenilenler  ritimleri  ve 
hareketleri çok özel olan “Ağır Zeybek”, “Gabardıç”, “Avşar Zeybeği” gibi 
oyunları icra ederlerdi (KK 12). 
Oyun  havaları  bittikten  sonra  yine  ağır  havalara  ve  gurbet 
havalarına geçilirdi (KK 4). Bu sırada yeme-içme de beraberinde olur ve 
özellikle  “Yağmur  Yağar  Şıpır  Şıpır  Buz  Gibi”  diye  başlayan  Kerem 
Havaları  çalınmaya  başladıktan  sonra  o  mecliste  bulunan  herkes  içsin 
veya  içmesin  derinden  bir  ah  çekerek  içlenirlerdi  (KK  8).  Çünkü  bu 
havanın ilk dörtlüğünün son iki dizesinde “Gocanıla Geçincemen Yoğ İse 
/ Boşan da Gel Kabulümsün Gız Gibi” bölümü geçmekteydi ve o mecliste 
bulunanların birçoğu gönül vererek sevdikleri ilk kızı alamamışlardı. Bu 
ah çekişlerin ve iç geçirişlerin sebebi bu olurdu (KK 5). 

221
 
 
Çok  hatırlı  ve  nüfuzlu  kişilerin  tertip  ettiği  oturaklarda  ise  kaba 
sipsi  ve  kaba  zurna  ile  “Yeşil  Kurbağa”,  “Gündüz  Beyleri”,  “Nöbet 
Havaları” gibi özel  ezgiler bireysel  performans olarak ve hatırlı kişinin 
sağ kulağına sipsi ve özellikle zurna dayanılıp çalınarak icra edilirdi (KK 
5).  Bundan  sonra  ise  edepli  ve  usullü  bir  şekilde  oturak  sona  erer, 
taşkınlık yapılmadan herkes birer ikişer evlere dağılırdı (KK 6). 
 
Sonuç 
Bu  bildirimizde,  Burdur  iline  bağlı  Altınyayla  ilçesinde  (eski  ve 
tarihi  adıyla  Dirmil  yöresi)  tespit  ettiğimiz  ve  zamanımızda  çok  büyük 
bir  değişikliğe  uğrayarak  sadece  düğünlerin  belli  geceleri  ve  belli 
saatlerinde  icra  edilmekte  olan  oturak  âlemi  mevzusuna  literatür 
taraması, kaynak kişilerin ifadeleri ve katılımcı gözlem yoluyla yöreden 
kendi  deneyimlerimiz  ile  açıklık  getirmeye  çalıştık.  Bu  âlemlerin 
düzenlenme biçimini, düzenlenme yerlerini, âlem içi hiyerarşiyi, icra ve 
eşlik  sazlarını,  bu  âlemlere  mahsus  çalınan  “Gurbet  Havaları”  ve  diğer 
türküleri,  bu  âlemler  sırasında  uyulacak  usul  ve  kaideleri  sırasıyla  ele 
almaya çalıştık.  
Neticede öneri ve çıkarımlarımızı şu şekilde sıralayabiliriz: 
Oturak  âlemleri,  Dirmil  yöresinde  çok  eski  zamanlardan  beri 
düzenlenmektedir.  Ancak  zamanın  getirdiği  olumsuz  koşullardan 
ziyadesiyle  etkilenmiş  ve  günümüzde  düğün  gecelerinde  küçük 
toplantılar  şekline  dönüşmüştür.  Bizim  bu  hususta  önerimiz,  bahsi 
geçen  toplantıların  içki  ve  kadından  arındırıldıktan  sonra  eğlence  ve 
gösteri amaçlı tekrar canlandırılmasıdır. 
Oturak  âlemlerinde  icra  edilen  bir  takım  yöresel  oyunlar  ve 
havalar  unutulmakta  ve  değiştirilmektedir.  Özellikle  gurbet  havaları 
asıllarına  sadık  kalınarak  icra  edilmeli  ve  yaşatılmalıdır.  Gurbet 
havalarını  doğuran  sebepler,  müzik-sosyoloji  ilişkisinin  en  tipik 
örneklerindendir.  TRT  repertuarına  girmemiş  ve  halen  keşfedilmemiş 
havalar  ivedilikle  kayıt  altına  alınmalı  ve  Dirmil  yöresi  oturak 
âlemlerinde söylenen bütün havaların bir envanteri çıkarılmalıdır. 
Oturak âlemlerinde uygulanan kurallar, yaptırımlar, cezalar, edep 
ve erkân, yol ve yordam, büyük-küçük ilişkisi, gönüllü hizmet, oturma-
kalkma usulleri yeni yetişen neslin eğitiminde kullanılmalı ve toplumun 
yüzyıllar  boyunca  meydana  getirdiği  olumlu  toplumsal  normlar 
işletilmeye devam etmelidir. 

222
 
 
Bu  ve  benzeri çalışmalar  ile  Türk  kültür coğrafyasının  belli  başlı 
bölgelerindeki yaren ve sohbet gelenekleri mukayeseli çalışmalarla ele 
alınmalı,  toplumu  huzur  ve  barış  içerisinde  bir  arada  tutan  kültür 
kodları  ile  kültürel  birliktelik  unsurları  ortaya  çıkarılmalıdır.  Böylece 
gelenekten geleceğe sağlam köprüler inşa edilebilecektir. 
 
Kaynakça 
ÇİNE, H. (1989), Burdur’dan Damlalar - Folklor (Halkbilim), İzmir: 
Uyan Matbaası. 
EKİNCİ, A. (2010), Tekeli’nin Dilinden Telinden 1, Ankara: Burdur 
Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları. 
URHAN,  S.  (2014),  Salih  Urhan  –  Hayatı,  Eserleri,  Derlemeleri, 
Gurbet Havaları, Köy Enstitüleri, İzmir: Tezer Matbaası. 
YILDIRIM,  B.  (2008),  Teke  Yöresinde  İcra  Edilen  Gurbet 
Havalarında Müzikal Açıdan Tavır Farklılıkları, Yüksek Lisans Tezi, Haliç 
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. 
YÖNETKEN,  H.  B.  (1966),  Derleme  Notları-1,  İstanbul:  Orkestra 
Yayınları. 
Kaynak Kişiler 
(Kk 1) Sadık Eraslan (1942): Ünlü Bağlama Ustası Topar Osman’ın 
Torunu 
(Kk  2)  Hatice  Türküz  (1926):  Ünlü  Bağlama  Ustası  Topar 
Osman’ın Kızı 
(Kk  3)  Abdullah  Türen  (1946):  Ünlü  Cura  Ustası  Kadir  Turan’ın 
Oğlu 
(Kk  4)  Mustafa  Türen  (1944):  Ünlü  Cura  Ustası  Kadir  Turan’ın 
Oğlu 
(Kk 5) Mehmet Ali Kayabaş (1950): Ünlü Sipsi Ustası 
(Kk  6)  Müşküle  Sancar  (1936):  Dirmilli  Emin  Demirayak’ın  Kız 
Kardeşi 
(Kk 7) Lütfi Sancar (1957): Dirmilli Emin Demirayak’ın Yeğeni 
(Kk 8) Cemil Özdemir (1936): Emekli Orman Muhafaza Memuru 
(Kk 9) İsmi Yurtsiper (1943): Ev Hanımı 

223
 
 
(Kk 10) Hatice Tekin (1931): Ev Hanımı 
(Kk 11) Ali Tekin (1935): Ünlü Sipsi Ustası 
(Kk 12) Emrullah Kanyıldıran (1926): Ünlü Cura Ustası 
(Kk 13) İsmail Evcil (1941): Ünlü Sipsi Ustası 
(Kk 14) Ömer Özdemir (1905): Çiftçi 
(Kk 15) Cennet Tekin (1928): Ev Hanımı 

224
 
 
YARAN MECLİSLERİNDE MİSAFİR AĞIRLAMA

 
 
Orhan ÖZKAN

 
 
Çankırı yaran meclislerine, karar alındığı ta ilk günden belirlendiği 
sayıda  misafir  davet  edilir.  Bu  da  genelde  o  gece  ocak  yakan  yaran 
ağalarından (o gecenin ikramını yapan iki yaran) her biri 10 kişi olmak 
üzere  toplam  20  kişi  olur.  Bazen  başağalar  da  misafir  ilavesinde 
bulunabilir. Ben bu konuşmamda öz eleştiriye de yer vermek istiyorum. 
Benim bildiğim, büyüklerimizden gördüğüm odur ki, misafir sayısı yaran 
sayısını geçmemelidir ve iki yaranın arasına bir misafir oturtularak gece 
boyunca  o  iki  yaran  misafire  oyunları,  geleneği  anlatır  ve  sorulan 
soruları cevaplar; başağaların davet ettikleri misafir ile birlikte sayı 25-
30 misafiri geçmemelidir. Şimdilerde ise 100-150 misafir davet ediliyor. 
Bu  durumda  çok  kalabalık  olunca  içeride  (yaran  odasında)  yaran 
kalmıyor,  ya  da  misafire  gerekli  ilgi  gösterilemiyor.  Ancak,  başağa 
gecelerinde  misafir  sayısında  sınır  yoktur.  Bana  diyecekler  ki  “çok 
misafir olursa ne olur”? Elbette biz Çankırılılar misafire hizmette kusur 
etmemeye  özen  gösteririz.  Ama  biz  bu  geleneğin  temsilcisiyiz.  Bu 
gelenek  ki  disiplin  okuludur.  Mutlaka  kurallarına  uyulmalıdır.  Yani 
ocağa  giriş,  selamlama,  oturma,  merhabalaşma,  mumların  yanması, 
akşam havası, misafir kabulü, kahve ikramı, mani satma, mahalli oyun, 
orta  oyunu,  kahve  misafirlerini  uğurlama,  yemek,  erkan  (mahkeme), 
arap  verme  ve  Cezayir.  Bu  sıra  terk  edilmez  ve  nerede  ne  yapılacağı 
belirlidir.  Son  zamanlarda  akşam  havası  ile  halay  oyun  havası  bile 
karıştırılır  olmuştur.  Bu  köklü  geleneğin  müziğini  farklı  çalmak  veya 
değiştirmek  bu  kültürü  başka  yerlere  götürmektedir.  Bu  yanlışlar 
söylendiği  zaman  bu  şeklin  daha  güzel  olduğu  iddia  ediliyor.  Güzellik 
ayrı,  doğruluk  ayrıdır.  Her  birimiz  bu  köklü  (Dede  Korkut’a  dayanan) 
geleneğin  bir  yerini  değiştirirsek  kültürümüzü  yozlaştırmış  oluruz. 
Doğru  olanı  aslına  uygun  şekilde  yaşatalım.  İsteyen  bizi  eleştirsin; 
önemli  olan  bu  kültürün  yaşaması  ve  gelecek  nesillere  doğru  şekilde 
aktarılmasıdır.   
Ocağa  giren  misafirler  başağa  ve  yaranların  karşısında  elleri 
kalplerinin  üzerinde  selam  verir  çavuşun  gösterdiği  yere  oturur. 
                                                           

  Çankırı  yâran  geleneğini  yaşatan  önemli  isimlerden  biri  olan  konuşmacının 
sempozyumda yapmış olduğu sunumun metne dönüştürülmüş versiyonudur. 

 Yaran Kültürünü Yaşatma Derneği Başkanı / Emekli Öğretmen.
 

225
 
 
Başağalar  ve  sıra  ile  yaran  merhaba  der.  Eğer  misafirlerden  biri 
cümleten merhaba derse merhabalaşma biter. Aksi halde bütün yaranlar 
misafirlerle  merhabalaşır.  Merhaba  uzun  sürüyor  diyerek  eleştiride 
bulunanlara  en  güzel  cevap  olarak  birbirlerine  sürekli  selam  verenler 
arasında dargınlığın, kırgınlığın olmayacağı söylenir. 
İki çeşit misafir ocağa girer. Bir kısmı kahve misafiri, bir kısmı da 
yemek  misafiridir.  Ocağa  giren  tüm  misafirlere  kahve  ikram  edilir. 
Belirli bir süre oyunlar oynanır, sonra çavuş elinde tepsi ve belirli sayıda 
kahve ile kahve misafirlerine (zamanı az olup ocaktan ayrılacak misafir) 
kahve ikram eder. Kahveler içilince sazendenin çaldığı Cezayir havası ile 
kahve misafirleri ocaktan ayrılır. Zaten bizde ikinci kahve ikramına kalk 
git kahvesi de denir. Kalan misafirle yaran meclisi kaldığı yerden devam 
eder.  Nihayet  çavuş  küçük  başağaya  gelerek  yemek  saatinin  geldiğini 
söyler. Başağalar iki dizleri üstüne oturur. Mecliste bulunan herkes aynı 
şekilde  vaziyet  alır.  O  gece  ocak  yakan  (ikramda  bulunan)  iki  yaran 
ellerinde  leğen,  ibrik  ve  havlu  ile  başağalardan  başlayıp  mecliste 
bulunanların ellerine su döküp ellerinin yıkanmasına ve kurulanmasına 
yardımcı  olur.  Burada  dikkat  edilmesi  gereken  husus,  çok  varlıklı 
(zengin)  olmasına  rağmen  varlıklı  olmayan  arkadaşının  ellerine  su 
dökerek  yıkanmasına  yardım  etmenin,  kibirlenmeyi  unutup, 
alçakgönüllü  olmayı  öğreten  bir  davranış  olmasıdır.  Yaranın  her 
hareketinde  ve  etkinliğinde  sosyal  ve  iş  hayatında  başarı  sağlayacak 
davranışlar  vardır.  Bu  sebeple  yaranın  hiç  değişmeden  yaşatılması 
gerekmektedir. Küçük ve önemsiz gibi görülen bir özelliği değiştirip bu 
daha  güzel  derseniz  zamanla  iyi  olan  her  şey  değişir.  Güzellik  göreceli 
bir kavramdır, tartışılabilir.  
Çavuş ve ocak sahipleri ellerinde sofra bezleri ve tabla altlıkları ile 
içeri  girer.  Çavuşun  duası  ile  sofra  kurulur.  Büyük  başağanın,  küçük 
başağanın,  reisin  ve  kıdem  yaranların  sofralarına  misafirler  dağıtılır. 
Sıra  ile  yaran  yemeği  gelir.  Çorbalar  siniye  konur.  Büyük  başağadan 
başlamak  üzere  sıra  ile  çorbalar  içilmeye  başlanır.  Aynı  şekilde  güveç, 
pilav, tatlı, en sonda ise hazmı kolaylaştırması için bamya ikram edilir. 
Şimdilerde iki  kişinin  ocak  yakması  yerine  3-4-5  ve  daha  fazla  kişi  bir 
araya  gelerek  ocak  yakıyor  ki  bu  durum  yaranın  süresine  ve 
özelliklerine aykırıdır. 
Yemek  ikramından  sonra  çavuş  ikinci  kahveleri  getirerek  yaran 
meclisinde  bulunan  misafirlere  ikram  eder.  Çalınan  Cezayir  havası  ile 
misafirler  uğurlanır.  Çünkü  yarandan  başka  kimsenin  bilmemesi 
gereken  erkan  vaktidir.  Yaran  meclislerinde  misafir  ağırlama  ve 
uğurlama bu şekilde yapılmaktadır. 

226
 
 
Burada başka bir özeleştiride bulunmak istiyorum. Zaman zaman 
“hocam güveciniz ve diğer yemeklerinizin başka illerden ne farkı var?” 
diye sorular soruluyor. Gene son yıllarda televizyonlarda yemek çeşitleri 
ile  ilgili sunumlarda yaran kebabı, vali kebabı, yaran pidesi adı altında 
pek çok yemekten bahsedildi. İşte başta söylediğim gibi herkes kültürün 
bir  bölümünü  değiştirme  peşinde.  Halbuki  kültür  olduğu  gibi 
yaşamalıdır. Bizim kuşağımız, şimdi 60 yaş üzerinde olanlar iyi bilir ki 
bundan elli yıl öncesi Çankırı büyükbaş hayvan eti bilmezdi. Evlerimizde 
genellikle  sonbahar  aylarında  erkeçlerle  (keçinin  erkeği  -  diğer 
mevsimlerde  koktuğu  için  eti  yenmez)  etlik  yapılırdı.  Aileler  maddi 
durumuna  göre  erkeç  keser,  kıymalar  kavrulur,  tenekelere  basılırdı. 
Hayvanın  kaburga  kemikleri  küçük  küçük  kırılır,  kurutulur  buna  da 
sızgıç  denir  ki  kış  aylarında  tarhana  çorbasına,  fasulye,  nohut  gibi 
yemeklere  konur,  çok  lezzetli  olur.  O  yıllarda  kuyruk  yağı  her  evde 
bulunurdu  ve  güveçlere  konurdu.  Bu  güzel  kıymamızla  kış  aylarında 
soğan, kurutulmuş maydanoz, nane ve küpecik peyniri ile birlikte kara 
odun fırınlarında kapalı kıymalılar yapılırdı ki ikinci cumhurbaşkanımız 
İsmet  İnönü  Çankırı’ya  ziyarete  geldiğinde  “Çankırılılar  kapalı 
kıymalınız var mıdır?” diye sormuştur. Hayvanın eti, kekik ile  beslenip 
tuzlu  arazide  otladığı  için  lezzetlidir.  Bizim  yemek  kültürümüzde  vali 
kebabı, yaran kebabı gibi isimlendirilen yemekler yoktur. 

227
 
 
Download 0.85 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   32




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling