Anadolu Sohbet Gelenekleri ve Yaren Bildiriler
Gurbet Havalarının İçeriği ve Söz Yapısı
Download 0.85 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Aşk ve sevda üzerine gurbet
- Sıla özlemi temalı gurbet
- YARAN MECLİSLERİNDE MİSAFİR AĞIRLAMA Orhan ÖZKAN
Gurbet Havalarının İçeriği ve Söz Yapısı Gurbet havaları tema olarak sadece gurbeti ifade etmezler. Kahramanlık, sevgi, aşk, ölüm vb. önemli olaylar başta olmak üzere hemen hemen her konuda ve günlük hayatta karşılaşılabilen pek çok konuyu gurbet havalarının sözlerinde duyabiliriz (Çine, 1989: 95). Sözler, söyleyen kişilerin o an için içinde bulundukları ruh haline göre şekillenmiştir. İnsan yaşamına ait türlü konularla söylenmiş olan beyitler, üçlükler ve dörtlükler gurbet teması adı altında işlenmektedir. Şiirlerin edebi yapısına ve söz dizilimlerine bakarsak önemli bir kısmının (6+5) 11’li hece ölçüsü ile koşma biçiminde söylendiğini görürüz. Yöre araştırmacısı Salih Urhan’a göre, bir oktav içerisinde seyreden (beşli, yedili, onlu aralıklarla söylenen) tüm gurbet havaları genellikle 11’li hece ölçüsüyle ve koşma tipinde söylenmektedir (Urhan, 2014: 138). Şiirlerin bazıları on iki ve çok az da olsa bazıları da on üç hecelidir. Ayrılıkları dile getiren örnekler daha ziyade askerlik, gelin kınası ve ölüm olaylarını konu eder ve yas olarak gurbet teması içinde söylenirler. Aşağıda gurbet havalarının çeşitli konularda söylenmiş örnekleri görülecektir: Kahramanlık üzerine gurbet: Bir yanım dağ deniz bir yanım balkan Kır atın üstünde yaldızlı kalkan Yanıma gelmesin ölümden korkan Tekelioğlu derler ünüm var benim Ala bıçak üstünde şanım var benim (KK 14) 215 Aşk ve sevda üzerine gurbet: Eser eser de sabah yeli kesilmez Güzellerin kem sözüne küsülmez Bir güzel sevmeylen yiğit asılmaz Severim güzeli korkmam ölümden (KK 5) Övgü ve yiğitlik temalı gurbet: Adını da sevdiğim Avşar Beyleri Size de bir vezirlik yakışıpduru Topla da dizginini tanı kendini Karşıda düşmanların bakışıpduru (KK 3) Özlem temalı gurbet: Gahpe gençlik geldi de geçti yel gibi Tadı damağımda kaldı bal gibi Boynu karanfilli yar sevmedim el gibi Saran yiğitlere helallar olsun Merdivenden indim indim yıkıldım Kadir mevlam izin verdi dikildim Her çiçekten aldım aldım sokundum Kırmızı gül sende kaldı tamahım (Çine, 1989: 95) Sıla özlemi temalı gurbet: Eylen turnam eylen haber sorayım Kanadın altına mektup sarayım Eğil dağlar ben sılamı göreyim Sılamda yavrularım ah çeker ağlar (Ekinci, 2010: 145) Gurbet Havalarının Dizi ve Ezgi Yapısı Gurbet havaları genellikle Hüseyni ve Uşşak makamlarında seyreder. Hüseyni dizi içinde Muhayyer makamı hissini veren ezgilere rastlandığı gibi Uşşak makamı ailesinden ezgilere ve hatta Karcığar makamı hissi veren (kerem) örneklerine de rastlanır. Pek çoğu inici özellik taşıyan gurbet havalarında az da olsa çıkıcı özellikteki ezgilere rastlamak da mümkündür. Avşar Beyleri, Çingir Çingir, Güllük Dağı, Tekelioğlu, Sürmelim gurbet havaları inici karakterdedir. Eylen Turnam, Ya da Geceleri, Gelin Ümmü ve Ali Bey gurbetleri ise çıkıcı karakterdedir. Avşar Beyleri ve Sürmelim gurbet havaları bir oktav ses aralığını aşarak (La-Do) 216 aralığında seyreder. Güllük Dağı, Çingir Çingir, Tekelioğlu ve diğer gurbetler bir oktav içinde seyreder. “Akşamlar da Oldu” yol havası ile “Ya da Geceleri” gurbetleri Karcığar (Kerem) dizisinde seyreder. Ayrıca “Akşamlar da Oldu” yol havası inici karakter gösterirken “Ya da Geceleri” gurbet havası ise çıkıcı karakter olarak seyreder (Urhan, 2014: 140). Gurbet havalarının ezgi yapısı, sözlü yapıya uygun olarak yas-ağıt temalarına uyumlu ezgilerle bezenmiştir. İnsanoğlu acılarını, sevinçlerini ve türlü duygularını çeşitli yollarla ifade etmiştir. Teke Yöresinde ve özellikle Dirmil’de de ayrılık ve ölüm olaylarında duygular sözle, sözler de buna uygun ezgilerle ifade edilir (Yönetken, 1967: 145). Bu ezgiler, ağıt-yas temasına uygun düşen yerli ezgi kapılarındandır. Gurbet havaları, Teke Yöresinin karakteristik bir uzun hava tipi olup Hüseyni-Uşşak ve Karcığar dizilerde belli yerel ezgi kalıpları içinde söylenen; çoğunlukla bağlama-kabak kemane-sipsi gibi özel çalgıların 7/8’lik veya 10/8’lik tartımlarla eşlik ettiği; daha çok inici ve bazen de çıkıcı özellikteki ezgilerdir (Urhan, 2014: 140). Sözlerin yapısına ve anlamına göre ezgilerde de değişiklik olabilmektedir. Gurbet Havalarının Ritim (Tartım) Yapısı Gurbet havalarının diğer uzun havalardan farklı bir icra yapısı vardır. Uzun havalar ritimsiz (tartımsız) serbest olarak belli bir kalıp içinde icra edilir. Saz başta ve aralarda yol gösterir. Söz (vokal) kısmında saz genellikle demde kalır ya da susar. Gurbet havaları bu bakımdan çok farklıdır. Ezgiler genellikle 7/8’lik ve bazıları da 10/8’lik tartımla çalınır. Saz bu tartımda çalmaya devam ederken, söz serbest olarak icracının yorumuna göre saz ile uyumu bozmadan devam eder. Ses Genişliği Bakımından Gurbetler 1- Beş ses içinde çalınıp söylenen, meydan ise oktava çıkan gurbetler: a. Ali Bey b. Gelin Ümmü c. Ya da Geceleri d. Nice Güzelleri 2- Bir oktav içinde icra edilenler: a. Eğlen Turnam (Bu ezgi çıkıcı karakterde olup Daş Kesiği Ağzı ile söylenmektedir.) 217 b. Akşamlar da Oldu (Yol Havası olarak bilinen bu ezgi Karcığar dizide seyreder.) c. Dolan da Gel Sevdiğim Burdur Dağını d. Tekelioğlu 3- İnici karakterde olup bir oktav içinde seyredenler: a. Çıktım Gurbet Ele Geri Gelinmez b. Çingir Çingir Öter Yaylanın Taşı c. Güllük Dağı 4- Oktavı aşarak on ses içinde icra edilen gurbetler: a. Avşar Beyleri b. Sürmelim (Gara Daşlara Benzer a Gız Senin Yatışın) (Urhan, 2014: 141) Oyun Havalarındaki Gurbet Ezgileri Gurbet havaları kahramanlık, ayrılık, sevda ve ölüm gibi konuları içerdiği gibi yörenin oyun havalarında da yer almaktadır. Oyun öncesi gezenneme denilen bölümde türkü söylenerek oyuncuya moral verilip oyun havasına da açış yapılmış olur. Bu durum, gelenek olarak çok eskiden beri bu şekilde uygulanmaktadır. Dirmil yöresi oyunlarının başında mutlaka bir türkü söylenir. Teke yöresinde de durum aynı şekildedir. Bu türkü ritimli veya gurbet havası tipinde olmaktadır. Avşar Beyleri gurbet havası çalınıp söylendikten sonra Avşar Zeybeği ya da Sarı Zeybek bağlı olarak çalınır. Meşesi Meşesi, Haymanalı, A Gız diye başlayan oyunların başında gurbet ezgi kalıbında söylenen türküleri ile giriş yapılır. Boğaz Havası denilen ve gırtlağın titreştirilmesiyle çıkartılan ezgilerde, sonrasında hareketli bir yüksek havaya veya yayla yolları havasına bağlayan oyun türünde de gurbet temasının hâkim olduğunu görmekteyiz. Boğaz Havası, çalacak bir enstrümanı bulunmayan ya da bir enstrüman çalamayan daha ziyade çocuk ve genç yaştaki insanların yaptığı, yöreye özgü bir müzik uygulamasıdır (Ekinci, 2010: 452). Boğaz Havaları da meydana getirildikleri bölgelere göre isim alırlar. Bir yörede söylenen boğaz havasının diğer bir yöredeki icrasından farklı olması sebebiyle Dirmil Boğazı, Çörten Boğazı, Duguk Boğazı, Çömlek Gırdıran Boğazı, Tahtacı Boğazları gibi değişik isimler almışlardır. 218 A gız A gız sizin de yaylanızın da çalbaları da gurumuş Sevip sevip de ayrılması da ne de zorumuş Fın fındırı, inek sağdırı Çömlek gırdırı, dağa sürdürü A gız bizim dağlarımız ala garlıdır Acep bizim gibi ayrılık çeken var mıdır? Fın fındırı, inek sağdırı Çömlek gırdır, dağa sürdürü Kaynak Kişi: Dirmilli Kadir Turan (1919-1988) (KK 3, KK 4) Dirmil’de Oturak Âlemleri Her yörenin kendine has, kadimden beri süregelen değişik toplantıları, yaren meclisleri ve dernekleri vardır. Dirmil yöresinde usullü, disiplinli ve kat’i kurallı bir şekilde devam etmiş, edep ve terbiye dairesinde yapılmış, içkili-kadınlı müzikli ve oyunlu bir eğlence türünün adına oturak âlemi denilmektedir (KK 8). Bu âlemlerde bir takım kat’i kurallar ve yaptırımlar vardır (KK 14). Küçükler, büyüklere kesinlikle saygı göstermek zorundadır. Büyükler de küçüklere yol gösterirler ve yardımcı olurlar (KK 5). Bu şekilde muhabbet, karşılıklı bir güven ortamı ve sevgi-saygı kaidesi çerçevesinde devam eder (KK 3). Büyüklerin sevk ve idaresi altında içki içilir, kadın oynatılır (KK 7), katılanlar üç hava olmak üzere üç değişik oyun oynarlar ve hep beraber eğlenilir (KK 6). On sekiz yaşından küçükler hiçbir surette bu meclislerde bulunamazlar (KK 8). Oturak âlemi düzenlenen yerin kapısında eli sopalı bir bekçi olur ve gelenlerin yaş ve kimlik tespitini yaptıktan sonra içeri girmelerine izin verir. Yaşı tutmayanları asla içeri almaz (KK 1). Böyle bir toplantı ve eğlence için her şeyden önce uygun bir mekân lazımdı. Her yerde âlem yapılmazdı (KK 11). Oturağa elverişli, kenar köşe, çıkmaz sokak, bazen köy yakınlarında bir han, bazen yaylalarda bu âlemler için özel hazırlanmış oturak ardıçların altları, dışarıya ses sızdırmayacak kalın duvarlı evler lazım gelirdi. Köy içinde yapılan oturak alemleri genellikle üç telli ustası Topar Osman’ın evinde (KK 2), Kürt Tevfik’inin evinde (KK 1), odalarda veya uygun görülen herhangi bir mekanda yapılırdı (KK 8). Oturak âlemleri gizli olarak icra edilirdi (KK 14). Bunun sebebi; devriyelerin basacağından veya halkın ahlak bozuluyor diye saz-sipsi çalmaya, kız oynatmaya karşı çıkmasından kaynaklanıyordu (KK 10). 219 Ancak zaman zaman hoca sınıfından önemli kimseler bile bu toplantılara iştirak ediyorlar, yatsı namazları topluca kılındıktan sonra “cemaat dağılmayın, falan odada da oturak âlemi yapacağız” diyerek toplu olarak âleme davet ediyorlardı (KK 8, KK 14, KK 5). Bu durum ise sosyolojik olarak izaha muhtaç bir konudur. Oturak âlemine her önüne gelen kişi de alınmazdı (KK 8). Özellikle katılacak gençlerin ağzının sıkı olmasına dikkat edilirdi (KK 14). Zira ağzı gevşek olan gençler, oturak âleminde meydana gelen tatlı-tatsız olayları dışarı sızdırıp hocaların, zaptiyelerin ve halkın gayrete gelmesine ve toplantıların yasaklanmasına sebebiyet verebilirlerdi (KK 1). Oturak âlemlerine, kesin bir kural olmamakla birlikte, yirmi-otuz civarında erkek katılırdı (KK 11). Oynatacak kadın bulunmadığı zamanlarda (KK 15) erkeklerden bu işte marifetli olan bazıları köçekler gibi kadın elbiseleri giyerler ve ellerine ziller alarak orta yere çıkarlardı. Bunlara “zenne” adı verilirdi (KK 8). Oturak âlemine katılan herkes içmek zorunda da değildi (KK 12). İçkiye tövbe edenler veya hiç içki içmemiş olanlar da bir köşeye oturarak âleme iştirak ederlerdi (KK 2). Gençler, yaşça ve itibarca kendilerinden büyük olan kişilere izzet-i ikramda bulunurlar ve hizmet ederlerdi (KK 14). Aynı zamanda yaşlı ve tecrübeli kişilerden edep- erkân, yol-yordam öğrenirler, saz-sipsi-kabak kemane resitallerine aşinalık kazanırlardı (KK 5). Oturak âleminde en baş köşeye âlemi tertip eden kişi otururdu. Onun yanına sırasıyla o mecliste bulunan diğer kişiler yaşlarına ve itibarlarına göre otururlardı (KK 14). Oturak odasında her yaşın kendine ait bir yeri ve oturma adabı vardı (KK 5). Oturak odaları genellikle büyükçe bir mekânda seçilir ve başka yörelerde olduğu gibi sedir veya yüksekçe bir eşya bulunmazdı. Herkes, özellikle büyükler, bağdaş kurarak veya bir dizlerini bükerek otururlar ve hiç kimse ayağını uzatmaz veya ayak ayaküstüne atmazdı (KK 12). Aksi bir durum saygısızlık olarak görülür ve o kişi bir daha bu meclise alınmazdı (KK 7). Aynı zamanda herkesin yerde ve aynı hizada oturmasının sebebi kimsenin kimseden, yaş ve itibar hariç, üstün olmadığını göstermek içindi (KK 1). Oturağa yeni katılan gençler ise mutlaka diz çökerek oturmak zorundaydı. Büyüklerden izin almadan bir dizlerini kaldıramazlar veya bağdaş kuramazlardı (KK 13). Eğer aksini yapan olursa göreneksiz, terbiyesiz olarak kabul edilirdi (KK 8). Böyle bir genci ertesi gün daha yaşlı bir büyüğü, herhangi bir köşeye çeker ve oturakta nasıl oturması gerektiğini tatlı sert bir dille anlatırdı (KK 11). 220 Oturak âlemlerinde sazlara, sipsilere ve kabak kemanelere düzen verildikten sonra, önce bir gurbet havası ile açılış yapılırdı (KK 13). Bu gurbet havası genellikle Gahpe Gençlik, Ya Da Geceleri, Avşar Beyleri gibi ağır havalardan seçilirdi (KK 5). Arkasından yavaş yavaş boğazlara geçilir ve Dirmil Boğazı, Çörten Boğazı, Çömlek Kırdıran Boğazı, Tahtacı Boğazlarından birisi veya birkaçı arka arkaya eklenerek çalınırdı (KK 12). Bundan sonra âlemde bulunan gençler ve kadınlar oyun sırasının geldiğini anlarlardı (KK 8). Kadimden gelen kurala göre âleme katılan herkesin üç oyun oynaması veya aynı havayı üç kere oynaması gerekirdi. Bunun için “Oyun üçtür, oynamayan p…tur lafı” lafı söylenirdi (KK 8, KK 1). Oturakta herkes aynı anda oynamazdı. Önce iki veya üç tane kadın sırayla birer gayda oynarlar, daha sonra onlar kenara çekilirler ve gençler teker teker kalkarak üçer gayda oyun oynarlardı. Boğazlardan sonra “A gız” ile başlayan beyit şeklinde bir gurbet söylenir arkasından yörede “yüksek hava” olarak adlandırılan hareketli havalardan biri icra edilirdi (KK 3). Yüksek havalara örnek olarak “Şu Dirmil’in Çalgısı, Dirmil’dedir Evimiz, Gökte de Yıldız Ellidir, Aşağıdan Gelen Hanım, Cemilem, Sarı Zeybek, Kalenin Ardındayım” gibi havalar söylenebilir (KK 4). Arkasından yine bir kısa gurbet ile gezenneme yapılır ve bu sefer yörede “düz hava” olarak isimlendirilen serbest havalardan birine geçilirdi (KK 12). Düz havalara örnek olarak “Çek Deveci, Kezban Yenge, Oğlanın Elinde Kama Parlıyor, Orta Mektep, Silibinci, Ala Ala Danalar, Dudu Gız” gibi havalar örnek olarak verilebilir (KK 5). Bir yüksek bir düz oynandıktan sonra sıra son hava olan “Yayla Yolları” na gelmekteydi (KK 9). Yine ara bağlantı olarak kısa bir gurbet çalınır ve arkasından “Yayla Yolları” veya “Menevşeli” havalarından birisi (KK 15) çalınarak Teke zortlatmalarının özel bir örneği icra edilirdi. Çok usta oyuncu olan kişiler veya oyunları çok beğenilenler ritimleri ve hareketleri çok özel olan “Ağır Zeybek”, “Gabardıç”, “Avşar Zeybeği” gibi oyunları icra ederlerdi (KK 12). Oyun havaları bittikten sonra yine ağır havalara ve gurbet havalarına geçilirdi (KK 4). Bu sırada yeme-içme de beraberinde olur ve özellikle “Yağmur Yağar Şıpır Şıpır Buz Gibi” diye başlayan Kerem Havaları çalınmaya başladıktan sonra o mecliste bulunan herkes içsin veya içmesin derinden bir ah çekerek içlenirlerdi (KK 8). Çünkü bu havanın ilk dörtlüğünün son iki dizesinde “Gocanıla Geçincemen Yoğ İse / Boşan da Gel Kabulümsün Gız Gibi” bölümü geçmekteydi ve o mecliste bulunanların birçoğu gönül vererek sevdikleri ilk kızı alamamışlardı. Bu ah çekişlerin ve iç geçirişlerin sebebi bu olurdu (KK 5). 221 Çok hatırlı ve nüfuzlu kişilerin tertip ettiği oturaklarda ise kaba sipsi ve kaba zurna ile “Yeşil Kurbağa”, “Gündüz Beyleri”, “Nöbet Havaları” gibi özel ezgiler bireysel performans olarak ve hatırlı kişinin sağ kulağına sipsi ve özellikle zurna dayanılıp çalınarak icra edilirdi (KK 5). Bundan sonra ise edepli ve usullü bir şekilde oturak sona erer, taşkınlık yapılmadan herkes birer ikişer evlere dağılırdı (KK 6). Sonuç Bu bildirimizde, Burdur iline bağlı Altınyayla ilçesinde (eski ve tarihi adıyla Dirmil yöresi) tespit ettiğimiz ve zamanımızda çok büyük bir değişikliğe uğrayarak sadece düğünlerin belli geceleri ve belli saatlerinde icra edilmekte olan oturak âlemi mevzusuna literatür taraması, kaynak kişilerin ifadeleri ve katılımcı gözlem yoluyla yöreden kendi deneyimlerimiz ile açıklık getirmeye çalıştık. Bu âlemlerin düzenlenme biçimini, düzenlenme yerlerini, âlem içi hiyerarşiyi, icra ve eşlik sazlarını, bu âlemlere mahsus çalınan “Gurbet Havaları” ve diğer türküleri, bu âlemler sırasında uyulacak usul ve kaideleri sırasıyla ele almaya çalıştık. Neticede öneri ve çıkarımlarımızı şu şekilde sıralayabiliriz: Oturak âlemleri, Dirmil yöresinde çok eski zamanlardan beri düzenlenmektedir. Ancak zamanın getirdiği olumsuz koşullardan ziyadesiyle etkilenmiş ve günümüzde düğün gecelerinde küçük toplantılar şekline dönüşmüştür. Bizim bu hususta önerimiz, bahsi geçen toplantıların içki ve kadından arındırıldıktan sonra eğlence ve gösteri amaçlı tekrar canlandırılmasıdır. Oturak âlemlerinde icra edilen bir takım yöresel oyunlar ve havalar unutulmakta ve değiştirilmektedir. Özellikle gurbet havaları asıllarına sadık kalınarak icra edilmeli ve yaşatılmalıdır. Gurbet havalarını doğuran sebepler, müzik-sosyoloji ilişkisinin en tipik örneklerindendir. TRT repertuarına girmemiş ve halen keşfedilmemiş havalar ivedilikle kayıt altına alınmalı ve Dirmil yöresi oturak âlemlerinde söylenen bütün havaların bir envanteri çıkarılmalıdır. Oturak âlemlerinde uygulanan kurallar, yaptırımlar, cezalar, edep ve erkân, yol ve yordam, büyük-küçük ilişkisi, gönüllü hizmet, oturma- kalkma usulleri yeni yetişen neslin eğitiminde kullanılmalı ve toplumun yüzyıllar boyunca meydana getirdiği olumlu toplumsal normlar işletilmeye devam etmelidir. 222 Bu ve benzeri çalışmalar ile Türk kültür coğrafyasının belli başlı bölgelerindeki yaren ve sohbet gelenekleri mukayeseli çalışmalarla ele alınmalı, toplumu huzur ve barış içerisinde bir arada tutan kültür kodları ile kültürel birliktelik unsurları ortaya çıkarılmalıdır. Böylece gelenekten geleceğe sağlam köprüler inşa edilebilecektir. Kaynakça ÇİNE, H. (1989), Burdur’dan Damlalar - Folklor (Halkbilim), İzmir: Uyan Matbaası. EKİNCİ, A. (2010), Tekeli’nin Dilinden Telinden 1, Ankara: Burdur Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları. URHAN, S. (2014), Salih Urhan – Hayatı, Eserleri, Derlemeleri, Gurbet Havaları, Köy Enstitüleri, İzmir: Tezer Matbaası. YILDIRIM, B. (2008), Teke Yöresinde İcra Edilen Gurbet Havalarında Müzikal Açıdan Tavır Farklılıkları, Yüksek Lisans Tezi, Haliç Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. YÖNETKEN, H. B. (1966), Derleme Notları-1, İstanbul: Orkestra Yayınları. Kaynak Kişiler (Kk 1) Sadık Eraslan (1942): Ünlü Bağlama Ustası Topar Osman’ın Torunu (Kk 2) Hatice Türküz (1926): Ünlü Bağlama Ustası Topar Osman’ın Kızı (Kk 3) Abdullah Türen (1946): Ünlü Cura Ustası Kadir Turan’ın Oğlu (Kk 4) Mustafa Türen (1944): Ünlü Cura Ustası Kadir Turan’ın Oğlu (Kk 5) Mehmet Ali Kayabaş (1950): Ünlü Sipsi Ustası (Kk 6) Müşküle Sancar (1936): Dirmilli Emin Demirayak’ın Kız Kardeşi (Kk 7) Lütfi Sancar (1957): Dirmilli Emin Demirayak’ın Yeğeni (Kk 8) Cemil Özdemir (1936): Emekli Orman Muhafaza Memuru (Kk 9) İsmi Yurtsiper (1943): Ev Hanımı 223 (Kk 10) Hatice Tekin (1931): Ev Hanımı (Kk 11) Ali Tekin (1935): Ünlü Sipsi Ustası (Kk 12) Emrullah Kanyıldıran (1926): Ünlü Cura Ustası (Kk 13) İsmail Evcil (1941): Ünlü Sipsi Ustası (Kk 14) Ömer Özdemir (1905): Çiftçi (Kk 15) Cennet Tekin (1928): Ev Hanımı 224 YARAN MECLİSLERİNDE MİSAFİR AĞIRLAMA Orhan ÖZKAN Çankırı yaran meclislerine, karar alındığı ta ilk günden belirlendiği sayıda misafir davet edilir. Bu da genelde o gece ocak yakan yaran ağalarından (o gecenin ikramını yapan iki yaran) her biri 10 kişi olmak üzere toplam 20 kişi olur. Bazen başağalar da misafir ilavesinde bulunabilir. Ben bu konuşmamda öz eleştiriye de yer vermek istiyorum. Benim bildiğim, büyüklerimizden gördüğüm odur ki, misafir sayısı yaran sayısını geçmemelidir ve iki yaranın arasına bir misafir oturtularak gece boyunca o iki yaran misafire oyunları, geleneği anlatır ve sorulan soruları cevaplar; başağaların davet ettikleri misafir ile birlikte sayı 25- 30 misafiri geçmemelidir. Şimdilerde ise 100-150 misafir davet ediliyor. Bu durumda çok kalabalık olunca içeride (yaran odasında) yaran kalmıyor, ya da misafire gerekli ilgi gösterilemiyor. Ancak, başağa gecelerinde misafir sayısında sınır yoktur. Bana diyecekler ki “çok misafir olursa ne olur”? Elbette biz Çankırılılar misafire hizmette kusur etmemeye özen gösteririz. Ama biz bu geleneğin temsilcisiyiz. Bu gelenek ki disiplin okuludur. Mutlaka kurallarına uyulmalıdır. Yani ocağa giriş, selamlama, oturma, merhabalaşma, mumların yanması, akşam havası, misafir kabulü, kahve ikramı, mani satma, mahalli oyun, orta oyunu, kahve misafirlerini uğurlama, yemek, erkan (mahkeme), arap verme ve Cezayir. Bu sıra terk edilmez ve nerede ne yapılacağı belirlidir. Son zamanlarda akşam havası ile halay oyun havası bile karıştırılır olmuştur. Bu köklü geleneğin müziğini farklı çalmak veya değiştirmek bu kültürü başka yerlere götürmektedir. Bu yanlışlar söylendiği zaman bu şeklin daha güzel olduğu iddia ediliyor. Güzellik ayrı, doğruluk ayrıdır. Her birimiz bu köklü (Dede Korkut’a dayanan) geleneğin bir yerini değiştirirsek kültürümüzü yozlaştırmış oluruz. Doğru olanı aslına uygun şekilde yaşatalım. İsteyen bizi eleştirsin; önemli olan bu kültürün yaşaması ve gelecek nesillere doğru şekilde aktarılmasıdır. Ocağa giren misafirler başağa ve yaranların karşısında elleri kalplerinin üzerinde selam verir çavuşun gösterdiği yere oturur. Çankırı yâran geleneğini yaşatan önemli isimlerden biri olan konuşmacının sempozyumda yapmış olduğu sunumun metne dönüştürülmüş versiyonudur. Yaran Kültürünü Yaşatma Derneği Başkanı / Emekli Öğretmen. 225 Başağalar ve sıra ile yaran merhaba der. Eğer misafirlerden biri cümleten merhaba derse merhabalaşma biter. Aksi halde bütün yaranlar misafirlerle merhabalaşır. Merhaba uzun sürüyor diyerek eleştiride bulunanlara en güzel cevap olarak birbirlerine sürekli selam verenler arasında dargınlığın, kırgınlığın olmayacağı söylenir. İki çeşit misafir ocağa girer. Bir kısmı kahve misafiri, bir kısmı da yemek misafiridir. Ocağa giren tüm misafirlere kahve ikram edilir. Belirli bir süre oyunlar oynanır, sonra çavuş elinde tepsi ve belirli sayıda kahve ile kahve misafirlerine (zamanı az olup ocaktan ayrılacak misafir) kahve ikram eder. Kahveler içilince sazendenin çaldığı Cezayir havası ile kahve misafirleri ocaktan ayrılır. Zaten bizde ikinci kahve ikramına kalk git kahvesi de denir. Kalan misafirle yaran meclisi kaldığı yerden devam eder. Nihayet çavuş küçük başağaya gelerek yemek saatinin geldiğini söyler. Başağalar iki dizleri üstüne oturur. Mecliste bulunan herkes aynı şekilde vaziyet alır. O gece ocak yakan (ikramda bulunan) iki yaran ellerinde leğen, ibrik ve havlu ile başağalardan başlayıp mecliste bulunanların ellerine su döküp ellerinin yıkanmasına ve kurulanmasına yardımcı olur. Burada dikkat edilmesi gereken husus, çok varlıklı (zengin) olmasına rağmen varlıklı olmayan arkadaşının ellerine su dökerek yıkanmasına yardım etmenin, kibirlenmeyi unutup, alçakgönüllü olmayı öğreten bir davranış olmasıdır. Yaranın her hareketinde ve etkinliğinde sosyal ve iş hayatında başarı sağlayacak davranışlar vardır. Bu sebeple yaranın hiç değişmeden yaşatılması gerekmektedir. Küçük ve önemsiz gibi görülen bir özelliği değiştirip bu daha güzel derseniz zamanla iyi olan her şey değişir. Güzellik göreceli bir kavramdır, tartışılabilir. Çavuş ve ocak sahipleri ellerinde sofra bezleri ve tabla altlıkları ile içeri girer. Çavuşun duası ile sofra kurulur. Büyük başağanın, küçük başağanın, reisin ve kıdem yaranların sofralarına misafirler dağıtılır. Sıra ile yaran yemeği gelir. Çorbalar siniye konur. Büyük başağadan başlamak üzere sıra ile çorbalar içilmeye başlanır. Aynı şekilde güveç, pilav, tatlı, en sonda ise hazmı kolaylaştırması için bamya ikram edilir. Şimdilerde iki kişinin ocak yakması yerine 3-4-5 ve daha fazla kişi bir araya gelerek ocak yakıyor ki bu durum yaranın süresine ve özelliklerine aykırıdır. Yemek ikramından sonra çavuş ikinci kahveleri getirerek yaran meclisinde bulunan misafirlere ikram eder. Çalınan Cezayir havası ile misafirler uğurlanır. Çünkü yarandan başka kimsenin bilmemesi gereken erkan vaktidir. Yaran meclislerinde misafir ağırlama ve uğurlama bu şekilde yapılmaktadır. 226 Burada başka bir özeleştiride bulunmak istiyorum. Zaman zaman “hocam güveciniz ve diğer yemeklerinizin başka illerden ne farkı var?” diye sorular soruluyor. Gene son yıllarda televizyonlarda yemek çeşitleri ile ilgili sunumlarda yaran kebabı, vali kebabı, yaran pidesi adı altında pek çok yemekten bahsedildi. İşte başta söylediğim gibi herkes kültürün bir bölümünü değiştirme peşinde. Halbuki kültür olduğu gibi yaşamalıdır. Bizim kuşağımız, şimdi 60 yaş üzerinde olanlar iyi bilir ki bundan elli yıl öncesi Çankırı büyükbaş hayvan eti bilmezdi. Evlerimizde genellikle sonbahar aylarında erkeçlerle (keçinin erkeği - diğer mevsimlerde koktuğu için eti yenmez) etlik yapılırdı. Aileler maddi durumuna göre erkeç keser, kıymalar kavrulur, tenekelere basılırdı. Hayvanın kaburga kemikleri küçük küçük kırılır, kurutulur buna da sızgıç denir ki kış aylarında tarhana çorbasına, fasulye, nohut gibi yemeklere konur, çok lezzetli olur. O yıllarda kuyruk yağı her evde bulunurdu ve güveçlere konurdu. Bu güzel kıymamızla kış aylarında soğan, kurutulmuş maydanoz, nane ve küpecik peyniri ile birlikte kara odun fırınlarında kapalı kıymalılar yapılırdı ki ikinci cumhurbaşkanımız İsmet İnönü Çankırı’ya ziyarete geldiğinde “Çankırılılar kapalı kıymalınız var mıdır?” diye sormuştur. Hayvanın eti, kekik ile beslenip tuzlu arazide otladığı için lezzetlidir. Bizim yemek kültürümüzde vali kebabı, yaran kebabı gibi isimlendirilen yemekler yoktur. |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling