Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ
B.Amasya Anlaşmasının Sonuçları
Download 6.7 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- C. Amasya Anlaşmasının Önemi ve Sonraki İlişkiler
B.Amasya Anlaşmasının Sonuçları: Bu barıĢla Osmanlı-Ġran anlaĢmazlıklarını ortadan kaldırmak için ilk adımlar atıldı. Ġki ülkenin 55 yıllık çatıĢmalarına son verilerek her iki güçte birbirinin sınırlarına geçmelerinden kaçındılar. BaĢka anlamda Miladi 1514 (Hicri 920) Çaldıran SavaĢından Miladi 1555 yılı Haziran ayının birinci günü (Hicri 962 yılı Recep ayının on birinci günü) Amasya anlaĢmasına kadar aralarında hâkim olan kırk bir yıllık savaĢ sona erdi. Osmanlı‟nın Doğuya seferi, Anadolu‟nun doğusunda kesin galibiyetine neden oldu. Bu barıĢ yarım asır Osmanlı-Safevi huzurlarını sağlamlaĢtırdı. ġah Tahmasb‟ın iç sorunları çözmesi için bir fırsat olarak kendi egemenliğinde olan topraklarda durumunu sağlamlaĢtırdı. 2234
Amasya anlaĢmasında Özbek Hanlarının rolü de önemliydi. Zira bundan önce ġah Tahmasb doğu ve batı sorunlarıyla karĢılaĢmak zorundaydı. Ama Amasya anlaĢmasından sonra Osmanlı‟nın Türkistan Hanlarıyla münasebeti zayıfladı. Sultan Süleyman barıĢı kuvvetlendirmek için ġah Tahmasb‟ın Türkistan Hanlarıyla savaĢına mecburen müdahale etmedi. Sultan Süleyman Amasya‟da iken Özbek Han‟ı Nevruz Ahmed‟i Burak Han‟a bilgilendirmek için bir mektup gönderdi ve ona ġah Tahmasbla barıĢ yapmak istediğini söyledi. Bu yüzden ona yardım göndermekten çekindi. Dedi ki “ġah Tahmasb Özbeklerin ülkesine saldırmak istediği zaman sadece ona isteksizliğini belirtecektir” 2235 Osmanlıların Safevilerle yaptığı Amasya anlaĢmasından bir süre sonra (Miladi 1569) Don nehri ile Ġdil‟i (Volga) bir kanalla birbirine bağlama projesine karĢı Astarhan'ın Ruslar tarafından fethedilmesi bu iki
2234 DanıĢman, Osmanlı Tarihi, c.II, Ġstanbul 1999, s. 295. 2235 Remzi Kılıç, Osmanlı-İran Siyasi Anlaşmaları, Kültür Sanat Yay, Ġstanbul 2001, s. 74.
703
nehrin birleĢtirme teĢebbüsünü akim bıraktı. 2236 Astarhan ve Türkistan‟a doğru Rusların ilerlemesi, Türkistan halkının hem ticaret hem de Mekke‟yi ziyaret etmek için Hazar Deniz‟inin kuzeyinden ziyaret etmelerini zorlaĢtırıyordu. Bu durum onlara Ġstanbul‟dan yardım etmelerini zorunlu kılmıĢtı. Kanuni Süleyman Don Nehrinden Ġdil (Volga)‟ya kadar bir kanal kazarak bu sorunu çözmek istiyordu. Ama Kanuni Süleyman‟ın ölümünden dolayı ve onun yerine geçen II. Selim‟in zamanında oluĢan sorunlar ve Rusların komploları bu fikrin gerçekleĢmesine izin vermedi. 2237 Kanuni
Süleyman‟ın Don Nehrinden Volga‟ya kadar tünel açmak istemesinin diğer nedeni de Ġran‟ın Hazar denizindeki NevĢehir ve diğer sahillerdeki limanları ele geçirmesi ve buralara azık getirip hazır tutmasıydı. Çünkü Kanuni‟nin Ġran‟a gelip kalmamasının en büyük sebebi azık bulmamasıydı. Bu sorunu çözmek için Ġran‟ın Hazar denizinin sahillerindeki Ģehirlerde azık toplaması ve hazır tutmasıyla çözülecekti. Ayrıca Ġran‟ın kuzey bölgelerini de kendi kontrolünde tutacaktı. 2238 Rus
hükümdarı Ġvan Astarhan‟ı fethettikten sonra diplomatik teĢebbüslere giriĢti ve düĢüncesini Osmanlılar‟a kabul ettirebilmek için II. Selim'in cülusunu bir fırsat bilip onu tebrik etmek amacıyla bir heyet eĢliğinde birçok hediye gönderdi? 2239
2236
1569” Belleten, C. 12, 1948, s. 384. 2237
Saray, Türk-İran munasebetlerinde Şiiliğin Rolu, Ankara 1990, s. 38. 2238
Yücel Oztürk , “Kırım Hanlığı”
Türkler C. VIII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s 490,
naklen Es-seb'ü 's-seyyâr, v. 51b. vd. 2239
Özalp Gökbilgin, Türkler; Kırım Hanlığı'nın Siyasi Durumu, Yeni Türkiye Yayınları, C. IIIV. Ankara 2002, s. 491. 704
Bu barıĢtan sonra birçok mektup bu iki PadiĢahın arasında çeĢitli konular hakkında gidip geldi. Örneğin Rüstem PaĢa‟nın sadrazamlığı hem de Süleymaniye camisinin inĢaatı için büyük bir heyet Ġran tarafından fevkalade selahiyetli olan Tebet Ağa reisliğinde ve onunla gelen diğer elçiler de, tebrik etmeğe gönderildi. 2240
Bu heyet ġah Tahmasb tarafından Sultan Süleyman‟a verdiği cevaptan sadrazam Rüstem PaĢa‟ya Tahmasb‟ın oğlu Hodabende‟nin baĢka bir mektubu da kendilerinde vardı. Kanuni Süleyman da birçok hediye ile teĢekkür edici bir mektup Kemalettin Tebet Ağa aracılığıyla Tahmasb‟a gönderdi. Kanuni‟den ayrılan bu Ġranlı heyet Sadrazam Rüstem PaĢa‟nın yazdığı cevabı ve Tahmasb‟ın kız kardeĢine Hürrem Sultan‟ın mektubunu da taĢıyordu. 2241
Kanuni Sultan Süleyman Anadolu‟nun doğusunu sakinleĢtirmesi ve kendi toprağını bayındırlaĢtırması ve batı cephelerine yönelmesi için Safeviler‟le çatıĢma istemiyordu. Zira Kanuni Süleyman Ġran‟a tekrar saldırarak Safevileri ortadan kaldırmanın imkânsız olduğunu öğrenmiĢtir. Ġran‟ın geniĢ toprağında kendini koruyan Safevi hükümeti, Sultan Süleyman ile birlikte barıĢ bunların doğu Anadolu, Irak-ı Arap ve Azerbaycan‟ın bazı kısımlarından ellerini kesti. Kanuni Süleyman‟ın yerine gelenler; II. Selim ve III. Murad da aynı siyaseti devam ettiler. 2242
2240 Feridun Bey, Munşeatus-Selatin, c. I, Ġstanbul Hicri 1225, s. 524,525,526, 527 . 2241
Kütüköğlü, Osmanlı-İran Munasebetleri, Ġstanbul 1962, s. 15. 2242
M Saray, Türk-İran munasebetlerinde Şiiliğin Rolu, s. 38.
705
Miladi 1555, Hicri 962 yılında yapılan Amasya anlaĢmasından sonra uzun zamandan beri (1533-1555) iki Ġslam devletinin savaĢından dolayı birbirleri çok acı ve kayıp vermiĢlerdi ve bundan ortak düĢmanları yararlanmıĢtır. Ġkisi de bu sebepsiz savaĢlardan yorulmuĢ ve artık rahatlık istiyorlardı. Ġkisi de ortak kadere sahip ve birbirilerini yenemiyorlar farkında olup ve bu savaĢlardan dolayı sadece birbirlerini etkisiz hale getiriyorlardı. Bu anlaĢma ġah Ġsmail ve ikinci Bayezid‟in zamanından beri Osmanlı-Ġran arasında yapılan ilk (barıĢ) anlaĢmasıdır. Bu savaĢların bitmesi iki tarafın halkı içinde rahat bir yaĢam alanı oluĢturdu. Bu anlaĢma yapılırken iki tarafın padiĢahları birbirlerini görmemiĢler ve aynı zamanda iki taraftan da devlet için padiĢahtan sonra gelen en büyük devlet adamları da orada yoktu. Bu anlaĢma mesaj alıp vermek ve mektuplaĢmayla yapıldı yani maddeleri yoktur. Bu anlaĢmadan sonra Sultan Süleyman doğu meselesinden kurtuldu ve rahatladı ve Rahat bir kafayla Avrupa devletleriyle savaĢtı. Aynı zamanda bu anlaĢmadan sonra Tahmasb Gürcistan ve Kafkazyanın kuzey taraflarında çıkan sorunları çözmesi için odaklanabilecekti. Ama bu anlaĢmanın gerçek kazananı ġah Tahmasb'tı. Zira Tahmasb‟ın vur kaç saldırısı ve çok sert direnmesi ile kendi fikrini Osmanlı‟nın gelmiĢ geçmiĢ en güçlü padiĢahı olan Sultan Süleyman‟a kabul ettirdi. Hiçbir Avrupa hâkimi Ferdinand ve V. Karl gibi Osmanlı topraklarına saldırmamıĢtı ama ġah Tahmasb doğru veya yanlıĢta olsa Trabzon‟a kadar Osmanlı topraklarına saldırmıĢtır. O dönemin en büyük ordusuna sahip olan ve dört kez üst üste yaptığı saldırıya direniĢ göstermek ve sonunda bu direniĢi kazanmak kolay bir iĢ değildi. ġunu demeliyiz ki Osmanlı Devleti Sultan Süleyman döneminde imparatorluğunun en geniĢ safhasına eriĢmiĢtir ve üç kıtada büyük bir imparatorluk kurmuĢtur. Sultan Süleyman, dünya toprakları 706
zulümatın hududuna kadar benim egemenliğimdedir, 2243 diyordu. Sekiz yıl Osmanlı sarayında elçilik yapan Avusturya padiĢahı Ferdinand‟ın elçisi Ogfer Ghiselih Busbegue Sultan Süleyman‟ın saldırıları hakkında Ģöyle diyordu: “Allah'ın öfkesi kırbaç Ģeklinde bize nazil olur öyle ki önceden de Atilla ve atalarımızın döneminde de Timur Allah tarafından bize gönderilmiĢ bir belaydı. ġimdi ise zamanımızda Osmanlı Sultanlarını Allah bize bela olarak göndermiĢtir” 2244
. Ogfer Ghiselih Busbegue Sultan Süleyman‟ı Atilla ve Timur‟a benzetiyordu ve Sultan Süleyman‟dan ne kadar korktuklarını söylüyordu. Avrupa halkı onları ilahi bir azap ve her Ģeyi viran eden bir hükümdar olarak biliyordu. O dönemin güç paylaĢımında Osmanlılar Ġslam dünyası tarafından batıyla güç denkliği yapıyordu. Osmanlıların Avrupa‟ya karĢı savaĢması, direniĢi ve onlara karĢı güç denkliği sağlaması Avrupalıları öyle etkilenmiĢti ki bir çocuk uyumayınca ona, uyu uymazsan bir Osmanlı askerini çağıracağım, der ve çocuk hemen korkudan uyurdu. Bu deyim hala Avrupalılar tarafından kullanıla gelmektedir. Osmanlı‟nın dıĢiĢleri politikasında Doğu Meselesi demek Ġran konusuna iĢaret etmek demektir. Bu mesele Ģöyledir: Safeviler vur kaç taktiğiyle savaĢlarına Osmanlıların arka cephesinden devam ediyordu. Buna karĢı Osmanlı Safeviler‟e bir tepkide bulunsa bu yanlıĢ bir politika olurdu. Çünkü Safeviler yeni ve genç bir güç olduğu için Osmanlıların düĢündüğü gibi o kadar da kolay bir konu değildi ve Sultan Süleyman‟ın Ġran‟a saldırması kendisini belaların içine atması demekti. Ġran‟ın değiĢik coğrafyası ve geniĢ toprağı aynı zamanda Ġran halkının ve askerinin direniĢi ve azıkları mehv etmek Osmanlıların beklediğinin aksine savaĢı kazanma hususunda iĢini çok zorlaĢtırmıĢtı.
2243 Nevayi, a.g.e, s. 275. 2244 Anthony Bridj, Taziyane‟ye Aseman, s. 48. 707
Aslında Osmanlı ordusunun Ġran‟a gelmesi stratejik açıdan kendisini etkisiz bir hale getirmesine ve zayıflamasına neden oluyordu. Tahmasb da ne yaptıklarını bilmediğinden dolayı bu çatıĢmalara neden oluyordu. Sultan Süleyman çok kolay bir Ģekilde bu Safeviler ve Rafiziler‟i ortadan kaldıracağım diyordu. Tam aksine düĢündüğünde çok daha zor oldu ve Safevi devletini ortadan kaldıramadığı dıĢında zererlere uğradı. Safevi Osmanlı arasında olan savaĢta yanlıĢlıklar Safevi tarafından baĢlamasına rağmen Osmanlılar onlara tepki gösteriyordu ve bu iĢe politika da doğu meselesi diye adlandırarak çok özen gösteriyordu. O dönemde Müslümanlar tarihsel Ģartları ve tarihin neresinde olduğunu ve ne yapacağını bilmeyenlerdi. Böylece ne düĢündüğü hakkında ve onun arkasından gelenler ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Çünkü Müslümanlar kendi hakiki durumlarından fasile almıĢlardı. Bu nedenle savaĢın yapılması zorunlu bir duruma gelmiĢti. Sultan Süleyman Azerbaycan‟ın kendi elinde olmasını istiyordu ve böylece Ġran‟la Osmanlı arasında Azerbaycan bir köprü olacaktı ve Azerbaycan aracılığıyla Ġran‟ı kontrol edebilecekti. Bundan da Osmanlı kolayca netice almayı düĢünüyordu. Hâlbuki Tahmasb savunmadan sonra Osmanlı topraklarına saldırmıĢtır. Tahmasb‟ın bu saldırıları Avrupalıların mutluluğuna neden olmuĢtur. Çünkü böylece Osmanlı ordusu doğu da meĢgul olup zayıflayacaktı. Avrupalıların rahatlaması ve istediği zaman batı taraftan Osmanlı‟ya saldırabilirlerdi. Bunların savaĢı Avrupa için iyi bir fırsat olurdu zira iki Ġslami devlet iki kardeĢ olarak birbirlerini yok edecek ve birbirinin zayıflaması sonucunda mehv edeceklerdi. Avrupalıların bunların savaĢlarından öyle sevinmiĢlerdi ki Avusturya elçisi Busbeque: ,sadece Ġran bizi Osmanlının yok etmesinden kurtarıyor, 2245
diyordu.
2245
Lorens Lekhart, İranşeihr Dergisin de Makale, Yünesko Milli Komsiyonu, s. 708
Böylece Avrupalılar artık Osmanlı‟nın saldırısında korkmuyorlardı aslında bu Osmanlı Safevi savaĢların da Avrupa‟nın kazanmasından baĢka hiçbir kazanç yoktu. Busbeque Osmanlı ve kendi ülkesi olan Avusturya arasında vuku bulan savaĢlarda bir domuz aracılığıyla gizli bir mektubu savaĢ esnasında kendi ülkesinin vatandaĢlarına gönderiyordu. O domuzu her defasında değiĢik yollardan gönderiyordu. Çünkü Osmanlılar Müslüman olduğu için domuzu pis biliyor ve ona yaklaĢmadıklarını biliyordu. Böylece gönderdiği haber tehlike altına girmiyordu kolaylıkla haber yerine gidip ulaĢıyordu. Venedik elçisi Ġran Osmanlı arasında geçen uzun savaĢları hakkında; “bizim sağlam aklımız bize şahitlik ediyor ki bu savaş Allah‟ın kaderi dışında bir şey değil çünkü Hristiyan dünyasını yok olmaktan kurtarıyor” 2246 diyordu. Venedik elçisi olan Trevisno bu söyleyiĢle yani Müslümanlar, özellikle Safeviler kendi tarihsel durumlarını anlamamıĢlardır. 2247
diyordu. Hâlbuki Avrupalılar Trevisno‟nun bu söyleminden dolayı bu durumu çok iyi anlamıĢlardı. Çünkü bu savaĢlar Avrupa halkını fikri ve ruhu üzerinde beklenmeyen çok iyi bir etkisi vardı. ġah Tahmasb‟ın Osmanlı‟ya karĢı direniĢi Avrupalılar için o kadar önemliydi ki Ġngiltere‟nin önemli Ģairi Milton Tahmasb ve Sultan Süleyman‟ın savaĢlarını kendi Ģiirinde anlatıyordu ve buna bu baĢlıkla
437; Harold Lamp Ģöyle diyor, yalnız Ġran bizimle yokluk arasında fasile icat etmiĢtir, s. 167 ve169. 2246
Krosinsky, Hatıratı Krosinsky, Naklen Hanbaba Beyani, Tarih İnceleme Dergisi, 6. Numara VI. sf. 2247 Trevizino, Tarihi Keşişane Krımlı, c. I, s. 12; Ebulkasim Taheri, a.g.e, s. 193. 709
baĢlamıĢtır “MuhteĢem Sultan Süleyman‟ın Ġran‟a saldırması” 2248 . Avrupalılar Sultan Süleyman Safevi toprağının bazı bölümlerini iĢgal ettiğini ama tamamen ele geçiremediğini ve asıl amacı Azerbaycan‟ı ele geçirmek olduğunu ama bunu yapamadığını biliyorlardı. 2249
Sultan Süleyman Tebriz‟i ele geçirme hususunda çok istekliydi, o kadar ki Avrupa savaĢlarını bırakıp oraya yönelmiĢti. Aslında Tebriz‟in Sultan Selim‟in eline geçmesi ve Osmanlı‟nın Avrupa‟daki fetihleri birbirine bağlıydılar. Çünkü Tebriz‟i fethettikten sonra Avrupa yolu daha kolay açılıyordu. Osmanlılar Safeviler bizim cephemizin arkasındadırlar ve bize ansızın saldırıyordular diye düĢünüyorlardı. Yani Osmanlılar için arka cephenin merkezi olan Tebriz batı cephesine bağlı ve ona nedendi. Zira bir anda ikisine meĢgul olmak mümkün değildi. Her taraf savaĢ açsaydı diğer tarafın yolu açılıp saldıracaklardı. Bu nedenle Sultan Süleyman Tebriz‟i batıdan ayırmamaktadır. Eğer Ġranlılar Tebriz‟i Osmanlı‟nın elinden olmasaydı bundan dolayı yani Tebriz‟in geri alması nedeniyle Osmanlılar zorluklarla uğraĢtılar. Zira Sultan Süleyman Tebriz‟i elde etseydi çok kolay ve daha iyi bir Ģekilde Avrupa‟nın içine girip daha çok yerleri fethedebilirdi. 2250
Bu nedenle bu konuda Safeviler‟in yanlıĢı vardı diyebiliriz. Önemli bir konu da Ģudur ki Osmanlı ve Safevi ordularını kuvvet ve güç açısından birbirleriyle karĢı karĢıya getiremeyiz. Çünkü Osmanlı ordusu Safeviler‟den kat be kat daha güçlü ve kuvvetli bir orduya sahipti. Amasya anlaĢması bir taraftan
2248
Sayks, Tarih-i İran, s. 255; Sandra Mackey, The Iranians Persia, İslam and the Soul of a Nation. Duttun Book, New York 1996, P. 85. 2249
Roemer, a.g.e, s. 244. 2250
Wising Wine, Osmanlı İmparatorluğunun Tarihi, s. 17.
710
Osmanlıların fikrini meĢgul eden Doğu Meselesinden rahatlamasını diğer taraftan ise Safeviler için çok daha önemli olduğu göstermektedir. Çünkü Osmanlı ordusu sabit bir orduydu ve askerleri düzenli bir Ģekilde maaĢ alıyordular. Vergi ödemiyordular hem de askerliğin faydalarından yararlanıyordular. Osmanlı büyük bir imparatorluk olduğu için ganimetler ve savaĢtan fayda kazanıyorlardı. O kadar ki ordunun diğer sınıflara göre durumu iyiydi ve herkes onun gücünden yararlanmak için asker olmak istiyordu. Bu kültür günümüzde hala Türkiye de görünmektedir. Osmanlı askerleri her birisi uzun bir müddet Osmanlı ordusunun hizmetinde kalıyordular ama Ġran ordusu sadece korucular ve muhafızlardan oluĢuyordu ve diğer askerler aĢiretlerden ve KızılbaĢlar‟dan oluĢuyordu aynı zaman da diğer bölgelerin valilerce gönderilen adamlar tarafından oluĢuyordu. Kullanılan silahlar çok basit silahlardı ve ateĢli silahlar kullanmıyordular. Ayrıca yeni savaĢ tekniklerinden de habersizdiler. Osmanlı askerinin düzeni Safevi askeri düzenine göre çok daha iyiydi. Sultan Süleyman bu düzeni kat kat artırdı. Sultan Süleyman halk ve askerler tarafından Kanuni unvanını almıĢtı. Avrupalılar ona MuhteĢem Süleyman diyorlardı. Osmanlı‟nın askeri düzeni o dönemin herhangi bir ordusundan daha güçlüydü. Nowel Barber Ģöyle diyor; “Osmanlı ordusunun bu düzeni onların aldığı sert eğitimden kaynaklanıyordu ve Osmanlı ordusunun düzeni eski Roma‟nın lejyonlarından daha etkili ve düzenlidir” Devam ederek “onlar her açıdan bizden üstündürler çünkü komutanlarının kim olduğunu hiç bilmeden ona tam bir Ģekilde itaat ediyorlar, Osmanlı askerleri savaĢ meydanında canlarına hiçbir değer vermiyorlardı hem de uzun zaman susuz ve aç kalabiliyorlardı. Hardal taneleriyle bile beslenebiliyorlardı” 2251 . ġah Tahmasb‟ın ordusu aĢiret ve düzensizbir orduydu 2251
Nowel Barber, Fermandehane Şah-ı Zerrin, s. 40. 711
ve Osmanlı ordusu gibi askerliğin yeni kurallarını bilmiyorlardı. Osmanlı ordusunun özel eğitimleri vardı ve bazen bir askerlik dönemi 7 yıl sürüyordu. Ama Tahmasb‟ın ordusunun Safevi devletinin yeni kurulmasından dolayı ġah Tahmasb‟a çok inancı ve güveni vardı ve bütün eksikliklerine rağmen Osmanlı ordusuna karĢı çıkabiliyordular. Osamanlılar Yeke Türkmenler‟inden hem de Özbekler‟den Safeviiler‟e karĢı yararlanıyordular. 2252
Hatta bazı Yeniçeri gruplarını onlara yardım için orayagöndermiĢlerdi. Diğer bir konu ise din adamları ve ulemaları idi. Sünni fakihler ġialar‟a Rafizi deyip onları din dıĢında sayarak herkesle evlenmeyi helal ama ġia bir kızla evlenmeyi haram saymıĢlardır. Sultan Süleyman kendi siyasi iradesini fakihlere zorunlu bir Ģekilde kabul ettirmiĢti ve ġialar‟ı dinden çıkan saymıĢtı ve Ġslam Ģeriatını yerine getirmek için Ġran‟a saldırmayı caiz biliyorlardı. Amasya anlaĢması ġialar‟a büyük bir kazanç olmuĢtu. Çünkü kolayca Osmanlı topraklarına gidip geliyorlardı ve ġia Ġmamlar‟ının ziyaretlerinide kolay bir Ģekilde yapıyorlardı. ġaĢkınlık vericidir ki Osmanlı fakihleri eskiden kâfir saydıkları ġialar‟a Ģimdi Müslüman gibi davranıyor ve Allah‟ın evini ziyeret etmeleri için ġialar‟a izin veriyorlardı. Buġia‟yı resmen tanımıĢ olduklarının göstergesiydi. Amasya anlaĢmasından sonra Sultan Süleyman bütün valilerine emir vermiĢ ve bu valiler ġialar‟a dokunmamıĢlardı. Hatta onların mal ve canlarını da korunmaları emrini verdi. 2253
2252 Edward Browne, Tarih-i Edebiyat-ı İran, c.4, s. 91. 2253 Carl marx Kortepeter, Ottoman İmperialism During the Reformation, Europe and Caucasus, New York Universiy Press, New York 1972, P. 40.
712
On altıncı yüzyılda Safevi ve Osmanlı arasındaki çatıĢmalarda mezhebin çok önemli rolü olduğunu söylerler ama eğer böyleyse o zaman Amasya anlaĢması Ġran devleti için büyük bir kazançtır. Ama önemli olan Ģu ki hâkimin siyasi gücü mezhebi çatıĢmadan daha güçlüdür. Çünkü ne zaman padiĢah isterse meĢru olmayan bir konuyu meĢru kılmıĢtır bunun tersi de vardır. Bu iĢi politikanın etkisinde yapıyordu ve bu bize gösteriyor ki Sultanın gücü ve kılıcı âlimlerin güçlerinden daha güçlü olduğunu göstermiĢtir. Faruk Sümer Ģöyle diyor, Amasya anlaĢması aslında Ġran için büyük bir baĢarıdır. Çünkü Tahmasb bu anlaĢmayla ġia bir devlet Ġslam‟ın en güçlü devleti olan Osmanlı‟ya resmiyetini ve varlığını kabul ettirmiĢtir. Faruk Sümer son cümlesinde ise Amasya anlaĢması Tahmasb‟ın liyakat ve dürüstlüğünü bize göstermiĢtir, 2254 demektedir. Bu tarihsel ve hassas bir konudur ve Müslümanlar kendi durumunu ve tarihsel yaĢamını bilmekten acizdirler ve onların tarihsel etkileĢimleri sultanın kılıç gücünden etkileniyordu. Bu sultanlar kendi iradelerini tarihe tahmil ediyorlardı ve din ulemaları da onların isteklerine göre teori ve fetva veriyorlardı. Bir zaman meĢru olan bir konu meĢru olmazdı veya meĢru olmayan bir konu baĢka bir zaman meĢru oluyordu. Bu Ġslam dünyasının baĢına büyük bir belaydı. On altı yüzyıldan beri KızılbaĢlar üç halifeye lanet ediyorlardı. Hatta halkıda küfür etmeleri için zorluyorlardı ve bu zorlamalar uzun müddet savaĢlara neden olmuĢtu ve her Ģeyden habersiz olan halkın ölümüne neden olmuĢtu. Bu bize gösteriyor ki bu konunun Ģeriatla ve mezheple hiçbir bağlantısı yoktur ve Safeviler‟in kendilerinin uydurdukları bir konudur. Çünkü ġah Tahmasb Amasya anlaĢmasında lanet etmeyi kaldırmaya söz verdi ve ondan sonra daha bir kimse lanet etmedi. Amasya anlaĢmasından sonra Rüstem Bey
2254
Faruk Sümer, a.g.e, s. 85. 713
tarafından Masum Bey Safevi, ġahkulu Halife Mühürdar, Sunduk Bey KorucubaĢı, Bedir Han Emir Divan‟a yazdığı mektubun cevabında Ģu konuyu vurgulamıĢtır; “Bazı şerler ilk üç halifeye düşmanlık göstermede ısrar ediyorlardı. Elhamdülillah bu kötü konu yasaklandı ve bertaraf edildi önemli olan İslam şeriatını yerine getirmektir” 2255 . Hürrem Sultan da ġah Tahmasb‟ın kız kardeĢi Sultan Beygüm‟e yazdığı mektubun cevabında destek isteyerek Sultan Süleyman‟ın Amasya anlaĢmasının üzerinde durmasından hem de Hz. AiĢe ve ilk üç halifeye küfür etme bertaraf olmasına söz ediyor. 2256
Kur‟an açıkça Peygamber‟in kendisine, ٍ ِي ٌَُٕػْكَی ٍَیِمَّنا ْإُّثٍَُذ َلأَ ٌَُٕهًَْؼَی ْإَُاَك اًَِت ىُُٓ ِّثَُُیَك ْىُُٓؼِظْهَّي ىِِّٓتَن ىَنِ َّىُش ْىَُٓهًََػ مٍحَّيُ ِّمُكِن اََُّّیَو َكِنَمَك مٍىْهِػ ِهْیَـِت اؤًْكَػ َ ّالله ْإُّثٍَُیَك ِ ّالله ٌُِٔق,
2257
BarıĢ ġah Tahmasb
2255 Feridun Bey, a.g.e, s. 620. 2256 Feridun Bey, a.g.e, c. II, s. 66. 2257 En‟am Suresi, 108. Ayet. Ayrıca KonuĢan Kur‟an (Hz. Ali) da sövülenin değil, sövenin ruhunun çirkinliğinin ve aĢalığının göstergesi olan sövmeye karĢı nefretini açıkça belirtmekte ve kendisini izleyenlerin sövgücü olmalarından rahatsız olduğunu göstermektedir. ,Sizin sövgücülüğünüzden iğreniyorum, Ammar‟ın gözünün önünde anne ve babasını iĢkenceyle öldüren KureyĢlilere karĢı bir zaman ağzından bir küfür çıkmamasını vurgulamıĢtır. Hz. Ali bu Sözü Sıffin SavaĢında Emeviler‟in ona sövdüğü ve izleyenleri karĢı koydukları zaman engel olmuĢtu. Bkz. Nehcül-Belage, Feyzu‟l-Ġslam çevirisi naklen Ali ġeriati, Ali ŞiasıSafevi Şiası, s. 52-53. Aynen bunu Kerbela Olayında da Ġmam Hüseyini Yezid‟in adamları sövdüğü halde kendi 714
için daha da önemliydi. ġah Tahmasb yüreklilikle bu verdiği sözün üstünde durmuĢtu ve bu konu da kendi tezkeresinde Ģöyle demiĢtir; “Şükür Allah‟a ki barış vukuu buldu ve birkaç yıldır Müslümanlar zamanlarını rahat geçirmektedir” 2258 . Bu nedenle Tahmasb fırsat bulduğu her ortamda BarıĢa katkısı için çeĢitli yollarla Sultan Süleyman‟a teĢekkür ediyordu.
izlenlerine biz onlar gibi değiliz diyerek karĢılık vermelerine engel olmuĢtur. diyere kendi izleyenlerinin karĢı koymalarına engel olmuĢtu. 2258 Tahmasb safevi, Şah Tahmasb Tezkiresi, s. 74. |
ma'muriyatiga murojaat qiling