Bin Muhteşem Güneş
Download 1.16 Mb. Pdf ko'rish
|
Khaled Hosseini - Bin Muhteşem Güneş
30
LEYLA Ertesi gün, Leyla yataktan çıkmadı. Raşit başını uzatıp, berbere gidiyorum, dediğinde, o örtünün altındaydı. Akşamüstü eve döndüğünde, kız hâlâ yataktaydı; gelip yeni kestirdiği saçlarını, yeni aldığı, krem rengi çizgileri olan, lacivert, ikinci el takım elbisesini, kıza aldığı nikâh yüzüğünü gösterdi. Yatağın ucuna ilişti, abartılı, gösterişli hareketlerle kurdeleyi çözdü, kutuyu açtı, zarifçe tuttuğu yüzüğü çıkardı. Meryem’in eski alyansıyla takas ettiğini belirtti. “Aldırmaz. Inan bana. Fark etmez bile.” Leyla yatağın öteki ucuna çekildi. Meryem’in alt katta ütü yaptığını, buharın tıslayışını duyabiliyordu. “Zaten hiç takmadı ki,” dedi Raşit. “Istemiyorum,” dedi kız, cılız bir sesle. “Böylesini değil. Geri götürmelisin.” “Geri mi?” Adamın yüzünden bir sabırsızlık ifadesi gelip geçti. Gülümsedi. “Ustüne biraz da nakit vermem gerekti -işin aslı, epeyce. Bu çok daha iyi bir yüzük, yirmi iki ayar altın. Bak, ne kadar ağır. Hadi, al. Hayır mı?” Kutuyu kapadı. “Peki ya çiçekler? Güzel olmaz mı? Çiçekleri sever misin? En sevdiğin hangisi? Papatya? Lale? Leylak? Istemiyor musun? Güzel! Ne işe yaradıklarını ben de anlayamıyorum zaten. Yalnızca düşünmüştüm ki... Neyse, burada, Deh- Mazang’da tanıdığım bir kadın terzisi var. Yarın gidip düzgün bir elbise ısmarlarız sana.” Leyla başını hayır anlamında salladı. Raşit kaşlarını kaldırdı. “Bence bir an önce...” diye başladı kız. Adam elini onun boynuna dayadı. Leyla elinde olmadan irkildi, geri çekildi. Bu dokunuş, insanın tenini dalayan, eski, yün bir kazağı, gömleksiz, doğrudan giymekten farksızdı. “ Evet?” “Bir an önce yapalım bitsin,” dedi Leyla. Raşit’in ağzı açıldı, sonra sarı, dişlek bir sırıtışla yayıldı. “Ne kadar da hevesliyiz,” dedi. *** Abdül Şeri in ziyaretinden önce, Leyla Pakistan’a gitmeye karar vermişti. Abdül Şeri in getirdiği haberden sonra da, kararını değiştirmemişti. Çekip gitmek. Buradan uzaklaşmak. Her köşe başının bir pusuya dönüştüğü, her dar geçidin, yaylı bir kukla gibi karşısına fırlayıveren bir hayaleti gizlediği bu şehirden kaçmak. Tehlikeyi göze almalı, çekip gitmeliydi. Ama birden, bu seçenek ortadan kalkıverdi. Her gün yinelenen bulantılarla, kusmalarla, mümkün değildi. Dolgunlaşan göğüsleriyle. Ve bütün bu keşmekeşin ortasında, her nasılsa ayrımsadığı gibi, geciken aybaşısıyla. Kendini bir sığınma kampında tahayyül etti; çadır kazıklarına bağlanmış binlerce naylon örtünün ısırgan rüzgârda çırpındığı, çıplak, buz gibi bir arsada. Bu geçici, uyduruk çadırlardan birinin altında, bebeği gördü, Tarık’ın bebeğini; şakakları çökmüş, bir deri bir kemik, teni lekeli, mavimsi gri. Minicik bedenin yabancılarca yıkandığını, pis bir paçavraya sarıldığını, rüzgâra açık, kaskatı toprakta kazılan, küçük çukura indirildiğini gördü -umduğunu bulamayan akbabaların hüsran dolu bakışlarını. Alıp başını nasıl giderdi şimdi? Yaşamına giren insanların bir dökümünü çıkardı; iç karartıcı, kapkara bir liste. Ahmet ve Nur, ölü. Hasena, uzaklarda. Çiti, ölü. Anne, ölü. Babi, ölü. Şimdi de Tarık... Ama mucizevi bir biçimde, eski hayatından bir parça kurtulmuştu işte; böyle yapayalnız, bir başına kalmadan önceki haliyle, eski Leyla’yla arasındaki son bağdı o. Tarık’ın bir parçası, kızın içinde hâlâ sağdı; minicik kollar sürgün vererek, saydam eller çıkararak yaşıyordu. Tarık’tan, eski yaşamından geriye kalan tek şeyi nasıl tehlikeye atardı? Kararını çabucak verdi. Tarık’la seviştikleri günün üstünden altı hafta geçmişti. Biraz daha geçerse, Raşit şüphelenmeye başlardı. Bunun haysiyetsizlik olduğunu biliyordu. Rezilce, fesat, utanılası bir şey. Ve Meryem’e karşı, akıl almaz bir haksızlık. Ote yandan, içindeki bebek henüz bir duttan daha büyük olmasa da, bir annenin yapması gereken fedakârlıkları şimdiden anlamaya başlamıştı Leyla. Ahlaklılık, gözden çıkarılacaklar listesindeki maddelerden biriydi yalnızca. Elini karnına bastırdı. Gözlerini yumdu. *** Leyla sessiz töreni bölük pörçük anımsayacaktı. Raşit’in takım elbisesindeki bej çizgiler. Saç spreyinin keskin kokusu. Ademelmasının hemen üstündeki küçük jilet kesiği. Yüzüğü kıza takarken, tütünden sararmış parmaklarının sert derisi. Dolmakalem. Yazmıyor. Yeni kalem arayışı. Nikâh akdi. imzalar; adamınki sabit, kendininki titrek. Dualar. Aynada, Raşit’in kaşlarını makasla kırpıp düzelttiğini ayrımsamak. Ve odanın bir köşesinde, seyreden Meryem. Hoşnutsuzluğuyla dolan, boğucu hava. Leyla kendini ne kadar zorladıysa da, başını kaldırıp daha büyük olan kadının gözlerine bakamadı. *** O gece, erkeğin soğuk çarşa larının arasında yatarken, onun perdeleri kapatışını izledi. Kalın parmaklar daha bluzunun düğmelerine uzanmadan, pijamasının uçkurunu çekiştirmeden önce, Leyla zangır zangır titremeye başlamıştı bile. Adam heyecanlıydı. Parmakları, kendi gömleğinin düğmeleriyle, deri kemeriyle boğuşup duruyordu. Leyla onun sarkık göğüslerini, fırlak göbek deliğini, tam ortasındaki mavi damarı, göğsündeki sık, kırlaşmış kıl yumaklarını, omuzlarını, kollarını açık seçik görebildi. Adamın gözlerinin de kendi bedeninde gezindiğini hissedebiliyordu. “Tanrı yardımcım olsun, galiba sana âşık oldum,” dedi Raşit. Kız takırdayan dişlerinin arasından, ışığı söndürmesini istedi. Daha sonra, onun uyuduğundan emin olunca, usulca döşeğin altına, önceden gizlediği bıçağa uzandı. Bıçağın ucunu işaretparmağının etli kısmına batırdı. Sonra örtüyü kaldırdı, parmağındaki kanı çarşafa, birlikte yattıkları yere sürdü. |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling