Çalikuşu reşat Nuri Güntekin’in Eserleri
Download 1.32 Mb. Pdf ko'rish
|
Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu
- Bu sahifa navigatsiya:
- Kuşadası, 16 Aralık
- Kuşadası, 24 Aralık
Kuşadası, 1 Aralık
Bir zamandan beri etrafımda bir muharebe sözü dolaşıyordu. Hayatımı mektebe vakfettiğim için kulak bile vermiyordum. Bugün kasaba birbirine girdi. Muharebe başlamış. Kuşadası, 15 Aralık Muharebe başlayalı on beş gün oldu, hastaneye her gün kafile kafile yaralı geliyormuş. Mektebe bir neşesizlik çöktü, küçüklerimden birçoğunun orduda babaları, kardeşleri, var. Biçareler tehlikeyi, şüphesiz, bilmiyor, fakat hissediyorlar. Üstlerine büyük adam gibi halim bir mahzunluk çöktü. Kuşadası, 16 Aralık Ne aksilik, Yarabbî, ne aksilik! Bugün kumandanlığın emriyle mektebi işgal ettiler. Muvakkat hastane yapacaklarmış. Ne isterlerse yapsınlar, umrumda değil. Fakat mektep kurtuluncaya kadar ben ne yapacağım, nasıl vakit geçireceğim? Kuşadası, 24 Aralık Bugün, mektepte kalan birkaç kitabı almaya gitmiştim. Öyle bir karışıklık ki, insan, kitabını değil, kendini kaybetse bulamayacak. Çaresiz geri dönüyordum. Bir hastabakıcı kadın, kapılardan biri açarak: -Bir kere de Başhekim Bey’e soralım. O, galiba birkaç kitap kaldırmıştı!... dedi. Odanın içi şişeler, sargılar, ecza kutularıyla doluydu. Başhekim, sırtından ceketini atmış, inleye oflaya bu karışık şeyleri düzeltmeye çalışıyordu. Arkasını döndüğü için, yalnız boynunu, ak saçlarını ve sıvalı bileklerini görüyordum. Bu halde bir adamdan kitap sormak saygısızlıktı. Hastabakıcıyı eteğinden çektim. -Vazgeçiniz, dedim. Fakat o, farkında olmadı: -Beyefendi hani siz Fransızca resimli kitaplar bulmuştunuz, nerede onlar? Dedi. İhtiyar doktor birdenbire kızdı. Başını çevirmeden öyle fena, öyle ayıp bir cevap verdi ki, gayri ihtiyari ellerimi yüzüme kapadım, oradan kaçmak istedim. Fakat, tam bu dakikada, yüzünü çevirmişti. Birdenbire: -Vay küçük yine mi sen? diye bağırdı. Yüzünü görür görmez, ben de kendimi tutamadım: -Doktor Bey, Zeyniler’deki Doktor Bey! Diye feryat ettim. Mübalağa etmiyordum. Bu, bir feryattı. Şişeleri devirerek yanıma geldi, ellerimi tuttu; başımı çekerek, çarşafımın üstünden saçlarımı öptü. Yalnız bir gün, hatta bir gün bile değil, birkaç saat birbirimizi görmüştük. Hangi gizli ruh alakası bizi birbirimize bağlamış, iki sene sonra kırk yıllık iki dost, hatta bir baba kız gibi bizi birbirimizin kollarına atmıştı? Ne bileyim, insan kalbi, öyle anlaşılmaz bir şey ki!... Hayrullah Bey, tıpkı Zeyniler’deki gibi bana: -Söyle bakalım, yaramaz, senin burada ne işin var? diye sordu. Çocuk gözleri gibi berrak mavi gözleri, beyaz kirpiklerinin içinde tarif edilmez bir tatlılıkla parlıyordu. Ben, yine tıpkı Zeyniler’deki gibi, bu gözlerin içine gülerek: -Biliyorsunuz ki, ben, muallimeyim Doktor Bey, dedim. Memleket memleket geziyorum. Şimdi buraya tayin ettiler. Bütün hayatımı ve gönlümü biliyor gibi nihayetsiz bir esefle: -Hâlâ mı haber yok, küçük? dedi. Birdenbire yüzüme su serpilmiş gibi ürperdim, gözlerimi kırpıştırdım. Hayret ediyor gibi görünmeye çalışarak: -Kimden, Doktor Bey? dedim. O, canı sıkılmış gibi beni parmağıyla tehdit etti: -Ne yalan söylüyorsun küçük? Dudakların yalan söylemeyi öğrenmiş ama gözlerin, halin daha pek toy. Kimden mi haber soruyorum. Seni böyle memleket memleket gezdiren her kimse ondan. Gülerek omuzlarımı silktim: -Maarif demek istiyorsunuz, sonra tabii memleketimin çocuklarına hizmet etmek emeli. Doktor, yine Zeyniler’deki iddiasını tekrar etti. Bu söz, beni çok müteessir ettiği için kelimesi kelimesine aklımda kalmıştı: -Bu yaşta, bu halle, bu çehreyle mi? Peki, öyle olsun yaramaz, öyle olsun, tek sen vahşilik gösterme. O ilaçlarını, ben kitaplarımı unutmuştuk, konuşmaya devam ediyorduk: -Mektebimizi aldığınıza o kadar üzüldüm ki, Doktor Bey... -Bana başka bir fikir geliyor... Ne musibetti o köyün adı? Orada sana hastabakıcılık ettirdimdi. Hatırlarsın ya? Burada da bana yardım eder misin, ha? Zaten arada büyük bir fark yok, ha senin minimini maymuncukların, ha benim sevgili ayıcıklarım! Zaten ikisi ruh itibariyle öyle birbirlerine benzer ki... Aynı saffet, aynı temiz çocuk yüreği, hem de ateş karşısında yandıkları bu aylarda benimkilere yardım, daha ecirli bir iştir, küçük kız... Birdenbire yüzüm güldü, çocuk gibi sevindim. Bana kuvvetimi ve sevgimi harcayacak bir iş olsun da, ne olursa olsun. -Peki Doktor Bey, ne vakit isterseniz işe başlarım. -Hemen şimdi, bak şurasını ne hale koymuşlar? El değil ki, adeta... Yine hatırı sayılacak derecede fena bir kelime. Ben utanarak: -Fakat bir şartla Doktor Bey... Yanımda pek askerce konuşmayacaksın... O, gülerek: -Gayret ederim küçük, gayret ederim... Mamafih arada bir kaza olursa kusura bakmazsın artık, dedi. Akşama kadar beraber çalıştık, yarın geleceğini haber aldığım hastaları kabule hazırlandık. Download 1.32 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling