içindeki kahvelerden dumanlar tütüyordu.
Kahvaltının hemen ardından paltolara bürünmüş, atkılara sarılmış
öğrenciler manastırdan çıktı, hafifçe parıldayan beyaz kar örtüsü üzerinde yürüyüp
ormandan geçerek
hayli uzaktaki istasyona doğru yola koyuldular. Hepsi de konuşup duruyor, yüksek sesle
gülüyor, espriler yapıyor ama hepsinin de içi açığa vurulmayan istekler, sevinçler ve
beklentilerle dolup taşıyordu. Ülkenin dört bir yanındaki kentlerin, köylerin, kuytu çiftliklerin
güzelce süslenip donatılmış odalarında anne, baba ve kardeşlerinin kendisini beklediğini
biliyordu herkes. Aralarında pek çoğu
1 'Sabreden derviş, muradına ermiş' anlamında Latince bir deyiş. (Çev.) için gurbetten eve
dönerek kutlayacakları ilk Noel'di bu, pek çoğu evdekilerin sevgi ve kıvançla yollarını
gözlediğini biliyordu.
Karla örtülü ormanın göbeğindeki küçük istasyona gelip acı soğukta treni beklemeye
başladılar. Şimdiye kadar böyle bir birlik ve beraberlik oluşturmamış, böylesine barışçıl ve neşeli
bir hava içinde bir araya gelmemişlerdi. Yalnız Heilner bir kenarda tek başına dikiliyor, sesini
çıkarmıyordu; tren geldiğinde
arkadaşlarının binmesini bekledi, sonra kendisi ayrı bir vagona bindi.
Bir ileriki istasyonda aktarma yaparken, Hans bir kez daha gördü dostunu; ama yüreğinde
uyanan utanç ve pişmanlık duygusu, eve dönüşün heyecan ve sevinci içinde sönüp gitti.
Evde babası gülümseyerek ve memnun karşıladı Hans'ı. Üstü armağanlarla dolup taşan bir
masa onu bekliyordu. Ne var ki, Hansların evinde tam anlamıyla bir Noel şenliğinden söz
edilmezdi. Noel şarkıları duyulmuyordu örneğin, şenlik için gereken coşkudan eser yoktu, bir
anne yok, bir çam ağacı yoktu. Bay
Do'stlaringiz bilan baham: |