hazırlanan bir arı halkı bulunuyormuş gibi dört bir yanı bir uğultudur kapladı; itiş kakışların ardı
arkası kesilmedi.
Ertesi sabah tuvaletin kapısı baştan aşağı taşlama yazılarıyla dolmuştu; önceki taşlamalara
cevaplar döşenilmiş, kimileri onaylanmış, arada yeni taşlamalara yer verilmişti. Ne var ki, bu
muziplikte başı çeken kimse, yeniden aynı işe kalkışmak gibi bir aptallığa düşmedi. Amacına
erişmiş, samanlığı ateşe vermişti, şimdi ateşin karşısına geçmiş, büyük bir hazla ellerini
ovuşturuyordu. Neredeyse bütün öğrenciler birkaç gün boyunca taşlama yarışma katıldı, herkes
düşünceli düşünceli ortalıkta dolaşıyor, kafasından bir taşlama uydurmaya çalışıyordu. Belki
Lucius, olup bitenlere aldırmayıp eskisi gibi derslerine çalışan tek kişiydi. Sonunda
öğretmenlerden biri söz konusu muzipliğin farkına varıp ortalığı heyecana veren bu oyunun
daha fazla sürdürülmesini yasakladı.
Gelgelelim, kurnaz Dunstan kazandığı başarının sarhoşluğuyla yan gelip yatmamış, bu
arada asıl vurucu darbeyi hazırlamıştı. Günün birinde bir gazetenin ilk sayısını çıkarıp koydu
ortaya; gazete müsvedde kâğıdı üzerine minicik boyutlarda teksir edilmiş, bunun için Dunstan
haftalardır malzeme devşirmişti. Gazete
'Oklu Kirpi' ismini taşıyordu ve özellikle mizah yazılarına ayrılmıştı.
Yuşa kitabının yazarıyla Maulbronnlu bir öğrenci arasındaki şaklabanca söyleşi ilk sayının
en parlak yazısıydı. Yaklaşık dört hafta gibi bir süre küçük gazete manastırı heyecandan
soluk soluğa bıraktı.
Elde edilen başarıya diyecek yoktu. Gazetenin pek meşgul yazı işleri müdürü ve
yaymlayıeı-sı pozundaki Dunstan, bir zaman Venedik'teki o yaman Aretinol gibi, manastırda
biraz netameli bir üne kavuşmuştu adeta.
Derken herkesi şaşırtan bir şey oldu. Her-mann Heilner de büyük bir şevkle gazetenin yazı
Do'stlaringiz bilan baham: |