almış, gözleri daha bir
çukura gömülmüş, yüzü sağlıksız bir renge boyanmış, kollar ve bacaklarla omuzlar kemikli
ve cılız bir görünüm kazanmıştı.
Derslerde elde ettiği sonuçlardan duyduğu hoşnutsuzluk büyüdükçe, Heilner'in de
etkisiyle, sınıf arkadaşlarından kendini daha kesin olarak soyutlamıştı. Örnek bir öğrenci,
yarının sınıf birincisi olarak öbür öğrencilere yukardan bakmak
için elinde bir neden yoktu artık, kibirli davranış ve kasılmalar Hans'a gerçekten yakışmaz
olmuştu. Bunu kendisine sezdirdikleri, kendisinin de bunu içi sızlayarak duyumsamasına yol
açtıkları için öbür öğrencileri affetmiyor, en çok da o kusursuz öğrenci Hartner ve küstah Otto
Wenger'le sık sık kapışıyordu. Otto Wenger bir gün yine alay edip kendisini kızdırmış, Hans da
çileden çıkıp bir yumrukla karşılık vermişti.
Bunun üzerine fena halde dayak yemişti Otto Wenger'den. Wenger ödleğin biriydi aslında
ama Hans gibi güçsüz biriyle de başa çıkması zor değildi, hiç acımadan yumruklayıp durmuştu
Hans'ı. Heilner o sıra olay yerinde yoktu; ötekiler de elleri böğürlerinde kavgaya seyirci kalmış,
Hans'm yediği dayağı ona hiç de çok görmemişlerdi. Wenger, Hans'ı iyice benzetmişti; Hans'm
burnu kanamış, bütün kaburgaları sızlayıp durmuştu. Utanç, acı ve öfkedenAece gözüne uyku
girmemişti. Dostu Heilner'e olaydan hiç söz açmadı ama o günden sonra oda arkadaşlarından
iyice soyutladı kendini, onlarla artık pek konuşup görüşmedi.
İlkbahara doğru, yağmurlu öğle saatlerinin, yağmurlu pazarın ve uzayıp giden
alacakaranlıkların etkisiyle
manastır yaşamında yeni yeni oluşumlar ve kıpırdanmalar açığa vurdu kendini. İyi piyano
çalan biriyle flüt çalan iki kişinin de sakinleri arasında yer aldığı Akropolis odasında haftada iki
gece konserler verildi, Germania odasında ise okuma geceleri düzenlendi, ayrıca birkaç piye-
Do'stlaringiz bilan baham: |