bacağıyla mahzun mahzun oracıkta dikiliyordu.
Ve bir başka düş de şöyleydi: Ormanda koşuyor, okuldan kaçan dostu Heilner'i arıyordu.
Onu hep ilerde ağaçların arasında yürüyüp giderken görüyor, ne zaman kendisine sesleneyim
dese, dostu ortadan kayboluyordu. Sonunda Heilner durup yanma gelmesini bekledi, sonra da
ona şöyle söyledi: "Bak ne diyeceğim, bir kızı seviyorum ben!"
Ardından da kahkahalarla güldü ve ağaçların arasında yine kayboldu gözden.
Bir ara yakışıklı ve zayıf bir adamın bir gemiden indiğini gördü, Tanrısal sakin gözleri,
huzur saçan zarif ve güzel elleri vardı; Hans, adama doğru koştu. Ama her şey yine silinip gitti
birden, Hans gördüğü şey üzerinde düşünmeye koyuldu; İncil'de Onu hemen tanıdılar ve koşup
geldiler denen o yer geldi aklına. Bunun üzerine geldüer'in fiilin hangi çekim şekli olduğunu
anımsamaya çalıştı, geniş zaman kipini, mastar şeklini, geçmiş
zaman ve gelecek zaman kipini bulmaya uğraştı, tekil, ikil ve çoğul olarak çekmeye çalıştı
fiili, işin içinden pek çıkamadığını görerek korktu, ter bastı vücudunu. Kendine geldiğinde sanki
kafasının içi baştan aşağı yara bereyle kaplanmış gibi bir duyguya kapıldı, bir tevekkül ve
suçluluk bilincinin uykulu gülümsemesiyle ne zaman ağzını büz-se, hemen müdür beyin sesini
işitir gibi oluyordu: "Ne diye aptal aptal gülüyorsun öyle? Bir gülmen eksikti!"
Bazı günler düzelir gibi oluyorsa da, genellikle Hans'ın durumu iyiye gitmiyor, hatta tersine
kötüleşiyordu. Bir zamanlar annesini tedavi etmiş, daha sonra da hakkında ölüm raporu
düzenlemiş ve şimdi de guttan rahatsız babasını arada bir gelip ziyaret eden aile doktoru
suratını asıyor, durumla ilgili görüşünü bildirmeyi bugünden yarına erteleyip duruyordu.
Latince okulundayken son iki yıl hiçbir dostu ve arkadaşı olmadığını ancak bu haftalar
Do'stlaringiz bilan baham: |