Sonraki günler babasının kendisine davranışmdaki çekingen ve ürkek kollayış
dikkatini çekti; böyle davranmak için babasının kendini zorladığı açıkça görülüyordu.
Ayrıca, zaman zaman dikkatini çeken bir şey daha vardı: Babası ona tuhaf tuhaf
bakıyor, insanı
korkutan bir merakla onu süzüyor, sesini kısarak yapmacık bir tonla konuşuyor, belli
etmeden onu göz hapsinde tutuyordu. Babasının davranışı Hans'ı daha da ürkütmüş,
durumundan duyduğu belirsiz bir korkuyla kahrolmaya başlamıştı.
Hava güzelse Hans, evden çıkıp ormanın yolunu tutuyor, ormanda saatlerce yatıyor, bu da
onu rahatlatıyordu. Kimi vakit ormanda, bir zamanki mutlu çocuksuluğunun, hırpalanıp
örselenmiş ruhuna şöyle bir dokunup geçtiğini hissediyordu; çiçeklere, böceklere seviniyor, kuş
seslerini dinlemek ya da bir av hayvanının izini sürmek kıvançla dolduruyordu içini,
gelgelelim, bütün bunlar ancak bir an sürüyordu.
Çokluk yosunların üzerinde tembel tembel yatıyor, başı kazan gibi, belli bir şey üzerinde
düşünmeye çalışı* yor, derken yine o eski düşüncelere dalıyor, düşler onu alıp uzaklara taşıyor,
başka yerlerin başka çevrelerin içine götürüp bırakıyordu.
Bir defasında şöyle bir düş gördü: Dostu Heil-ner ölmüş, bir sedyede yatıyor, kendisi de
dostunun yanma gitmek istiyordu; ama müdür beyle öğretmenler bırakmıyor, onu gerisin geri
itiyor, o yeniden ileri atıldıkça, acıtıcı sert yumruklarla karşılaşıyordu. Yalnızca manastırdaki
öğretmenler ve belleticiler değil,
okul müdürü ve Stutt-gart'taki giriş sınavını yapanlar da ateş püsküren yüzlerle olayda
hazır bulunuyordu. Derken ansızın değişiyordu sahne; dostu Heilner'in yerinde sedyede şimdi
gölde boğulan Hindinger yatıyor, başında yüksek silindir şapkayla komik babası da çarpık
Do'stlaringiz bilan baham: |