kafasından pis pis düşünceler geçirip içleniyordu. Kitap okumaktan medet umulacak gibi değildi,
çünkü ne zaman böyle bir şeye kalkışsa çok geçmeden başı zonkluyor, gözleri ağrıyor,
kitaplarından hangisini açayım dese hemen manastır günleri ve orada çektiği sıkıntılar canlanıp
karşısına dikilerek onu korkulu düşlerin, insanı soluksuz bırakan kâbusların kucağına götürüp
bırakıyor, kor gibi kızgın bakışlarını üzerine dikip onu efsunlayarak bir yere kıpırdamasına
olanak vermiyordu.
Bu çaresizlik ve terk edilmişlik ortasında hasta Hans'a sözde kendisini avutmak isteyen bir
başka hayalet düşünce daha el uzatıyordu; Hans bu düşünceye giderek aşinalık kazanmış,
onsuz yapamaz olmuştu. Ölüm düşüncesiydi bu da. Bir yerden ateşli bir silah ele geçirmek ya da
ormana gidip bir ağacın dalma ucuna
ilmik atılmış bir ip bağlamak nihayetinde zor değildi. Bu gibi düşünceler gezip dolaştığı
yerlerde hemen her gün kafasını kurcalıyordu. Kimsenin uğramayacağı ıssız ve kuytu köşeler
aramaya başlamıştı kendine; sonunda ölmek için güzel bir yer keşfetti, burasını canına kıyacağı
yer olarak belirledi. İkide bir
kaçıp geldi, oturdu, pek yakında kendisini burada ölmüş olarak bulacaklarını canlandırdı
gözlerinde, bundan tuhaf bir haz duydu. İpin ucunu bağlayacağı dalı belirlemiş, ipi çekecek güçte
olup olmadığını sınamış, tasarladığı şeyi yapması için artık hiç engel kalmamıştı. Uzun aralarla
birçok kez oturup iki ayrı mektup yazdı, babası için kısa, dostu Heilner için hayli uzun bir
mektup. Kendisi öldüğünde bu mektupları üzerinde bulacaklardı.
Canına kıymak için sürdürdüğü hazırlıklar ve bunun kendisinde uyandırdığı güven duygusu,
Hans'ın ruh durumu üzerinde olumlu bir etki yapmıştı. O uğursuz dalın altında öyle saatler
geçirmişti ki, sonunda
yüreğindeki sıkıntı kaybolmuş, neredeyse güler yüzlü bir rahatlama his"si yüreğini
Do'stlaringiz bilan baham: |