görmeden olta yerleştiriyor, kentteki bütün meyve bahçelerini kendi evleri biliyorlardı; çünkü
hiçbir çit yoktu ki kazıkları kolaycacık aşıp geçemeyecekleri kadar sivri, hiçbir duvar yoktu ki,
üzeri kolaycacık aşıp geçemeyekleri kadar cam kırıklarıyla döşenmiş olsundu.
Ama Hans'm Şahinler Sokağı'nda herkesten çok arkadaşlık yaptığı kişi Hermann
Rechtenheil adında bir oğlandı. Bir yetimdi kendisi; hastalıklı, vaktinden önce serpilip gelişmiş,
başkalarına pek benzemeyen bir çocuktu. Bir bacağı ötekinden kısaydı, bu yüzden koltuk
değneğiyle yürüyor, öbür çocukların sokakta oynadıkları oyunlara katılamıyordu.
Çelimsiz biriydi, vaktinden önce
buruk bir ifadeye bürünmüş bir ağız ve fazlasıyla sivri bir çeneyle sağlıklı denemeyecek
sarı soluk bir yüzü vardı. Türlü el işlerinde alabildiğine becerikliydi, en çok oltayla balık
avlamaya bayılıyordu ki, bu tutku ondan Hans'a da geçmişti. Hans'm o zamanlar balık avlamak
için elinde henüz bir izin belgesi yoktu ama
yine de iki arkadaş kimsenin kendilerini göremeyeceği kıyı köşelerde gizlice avlanmaktan
geri kalmamıştı.
Avlanmak zevkliyse, kaçak avlanmak ondan bir kat daha zevklidir, herkes bilir bunu.
Sakat bacağıyla Rechtenheil olta için kesilmeye en uygun kamışın nerelerde bulunabileceğini, at
kıllarının nasıl örülüp misina yapılacağını, oltaya takılacak iğnelerin nasıl sivriltilebileceğini
öğretmişti Hans'a. Ayrıca havayı rasat etmesini, suyu gözlemesini ve kepekle bulandırmasını,
her balık için en uygun yemi seçip bunları oltaya gereği gibi geçirmesini, balık türlerini
birbirinden ayırmasını, avlanırken balıkların çıkaracağı
seslere kulak vermesini, oltayı suyun istenilen derinliğinde tutmasını da öğretmişti. Hiç
konuşmadan, yalnızca yanında bulundurup kendisini örnek almasını söyleyerek oltayı ne zaman
Do'stlaringiz bilan baham: |