kaybolup gidebilirdi. Yakındaki büyük
tabakhaneydi bu yer, eski ve çok büyük bir binaydı, loş tavan aralarında kocaman deriler
asılı dururdu hep, bodrumda üstü örtülü çukurlar ve ayak atılması yasak dehlizler vardı; akşam
oldu mu, bu dehlizlere Liese bütün çocukları toplar, onlara masallar anlatırdı. Burada, Şahinler
Sokağı'ndakinden daha sessiz, daha güler yüzlü ve insancıl bir hava eser, beri yandan Şahinler
Sokağı'ndaki aynı gizemsellik burada da kendini hissettirirdi. Çukurlarda, bodrumda, bahçede
ve tavan aralarında sepici kalfalarının çalışmaları alışılmadık bir tuhaf duyguyla doldururdu
insanın içini; o kocaman tamtakır odalar sessiz ve korkutucu olduğu kadar çekiciydi.
Tabakhanenin heybetli ve asık suratlı sahibinden bir yamyam gibi korkardı herkes; Liese ise bu
acayip binada bir peri gibi gezip dolaşır, bütün çocukların, kuşların, kedilerin ve köpekçiklerin
üzerine kol kanat gerer, onlara annelik yapar, içi iyilikle dolup taşar, çevresini masallara, şarkı
ve şiirlere boğardı.
İşte şimdi Hans'm düşünceleri ve düşleri kendisine çoktan yabancılaşmış bu dünyada gezip
dolaşıyor, uğradığı hayal kırıklığından ve umutsuzluktan kaçıp gerilerde kalmış o canım günlere
sığmıyordu, içinin
umutla dolu olduğu ve yanma
ulaşılamayacak esrarlı derinliklerinde zümrütten saraylar, tüyler ürpertici tehlikeler,
büyülü hazineler saklı devcileyin sihirli bir orman gibi dünyanın ayakları altına serildiği o
günlere. Hans, bu ıssız ve vahşi ülkenin içinde şöyle birazcık yol almış ama beklediği
mucizelerle henüz karşılaşmadan yorgun düşmüştü;
işte yine o gizemli loşluk içindeki kapısının önünde dikiliyordu bu ülkenin ama bu kez
dışlanmış biriydi, başıboş bir merakla yapıyordu bunu.
Do'stlaringiz bilan baham: |