geçirmişti; diretmiş, inat edip hırsla çalışmış ama pek çok kez umutsuzluğa kapılacak gibi de
olmuştu. Yine de bu odada, yitirdiği bütün çocuksu haz ve sevinçlerden daha değerli birkaç saat
yaşama fırsatı bulmuştu; gurur, esriklik ve zafer havası esen düşsü tuhaf birkaç saat;
okulu, sınavı ve başka ne varsa hepsini geride bırakıp düşlerin peşine takılarak yüce
varlıkların dünyasına adım attığı, böyle bir özlemle yanıp tutuştuğu saatler. Bu gibi saatlerde
yakışıksız, baş döndürücü bir duyguya kaptırırdı kendini; o tombul yanaklı safdil
arkadaşlarından gerçekten ayrı yaradılışta ve daha değerli biri olduğunu, gün gelip onlara belli
bir üstünlük duygusuyla yukarılardan bir yerden bakabileceğini düşünürdü hep. Sanki bu küçük
oda taptaze, serin bir havayla doluymuş gibi şimdi de rahat bir nefes aldı, yatağın üzerine oturup
hayallere daldı birkaç saat, istekler ve sezgiler içinde gezindi. Yavaş yavaş
aşırı çalışmadan yorgun düşmüş gözkapakları, iri gözlerinin üzerine indi, sonra yeniden
hafifçe açıldı, yeniden kapandı, solgun çocuksu yüzü cılız omzunun üzerine düştü, yorgun
düşmüş incecik kollarını uzattı.
Giysilerini çıkarmadan uyumuştu
Hans; uykunun anne sevecenliğini içeren sessiz eli tedirgin ruhundaki kabarmış azgın
dalgaları yatıştırdı, o şirin alnındaki küçük kırışıklar çözüldü.
Görülmüş şey değildi: Okulun müdürü sabahın erken saati demeyip zahmet buyurarak
bizzat istasyona kadar gelmişti. Siyah bir redingot giymiş Bay Joseph Giebenrath heyecan,
sevinç ve gururundan yerinde duramıyordu; ufak ve telaşlı adımlarla müdür beyle Hans'm
çevresinde sinirli sinirli dolanıyor, istasyon şefiyle gardaki tüm görevlilerin oğlunun sınavıyla
ilgili olarak iyi yolculuklar ve şans dileklerini kabul ediyor, kaskatı küçük valizi bir elinden bir
Do'stlaringiz bilan baham: |