eskiliğin damgasını taşırlar kendilerinde, onları anlatan meslek mensuplarının yüzünü ağartacak
değme serüvenlerdir. Ama kalfa olmadan sağı solu gezip görmek için yollara düşen çıraklar
arasında öyleleri vardır ki, dâhiyane olaylar geçer başından ya da kafasından dâhiyane şeyler
uydurup anlatır, ki bunun ikisi de aynı kapıya çıkar.
Özellikle August hayran kalmıştı anlatılanlara, neşesi yerindeydi. Sürekli gülüyor,
söylenilenleri onaylıyor, şimdiden kendisini yarı kalfa olmuş
hissederek ağzının tadını bilen biri gibi sigarasının dumanını yukardan bir pozla altın renkli
ışıltılar içindeki havaya üflüyordu. Kalfa ise anlatıcı rolünü sürdürmekteydi; çünkü
kendisi için önemli olan, aralarında bulunmasının oradakiler-ce babacanlık taşan bir
tenezzül gibi
algılanmasını sağlamaktı, aslında kalfa olarak pazar günü eğlenmeye giden çıraklar
arasında yeri yoktu çünkü, August'un ilk haftalığının yenilip içilerek çarçur edilmesine katkıda
bulunması kendi hesabıma utanılacak bir şeydi.
Irmaktan aşağı inen yolda bir hayli ilerlemişlerdi; derken bir yol ayrımıyla karşılaştılar, pek
geniş olmayan araba yolu dolana dolana yavaş
yavaş bayır yukarı çıkıyordu; ötekisi ise dik bir patikaydı, buna karşılık araba yolundan
yarı yarıya daha kısaydı. Uzun ve tozlu olmasına aldırmayarak araba yolunu seçtiler. Patika
haftanın iş günlerinde gezmeye çıkan beylere göredir; ama halktan kimseler, hele pazar günleri
şoseleri sever daha çok, şoseler onlar için şiirselliğini hâlâ korur. Dik patikaları tırmanmak,
köylüler ve kentte yaşayıp doğayı sevenler içindir, buna bir iş olarak bakar onlar ya da bir spor
gibi görür; ama böyle bir şey kentteki sıradan halkı açmaz pek. Oysa bir şose başkadır, bir
Do'stlaringiz bilan baham: |