birkaç kadeh bira yuvarlarken herhalde Scharfes Eck'in bir yere kaçmayacağını, sonradan
oraya da uğrayabileceklerini bir göz kırpışıy-la ima etmişti ve hepsi de uygun görmüştü bunu.
Derken köye girdiler, ahırların ve sardunya çiçekleriyle bezenmiş alçak köy evlerinin önünden
geçerek Anker meyhanesine yöneldiler; üzerine güneş vurmuş meyhanenin altın yaldızlı
tabelası körpe ve yuvarlak iki kestane ağacının üstünde ışıl ışıl parlıyor, müşterileri kendisine
çekiyordu. Meyhane ağzına kadar doluydu, bu da içeride
oturmaya can atan kalfaıAAn canını sıktı; çaresiz bahçede kaldılar.
Anker meyhanesi boanın müdavimlerine göre kibar bir yerdi, eski v«e ilkel bir köy
meyhanesi değil, pek çok pencAesi, peyke yerine sandalyeleri ve demirden bir alay reklam
tabelası, ayrıca kentliler gibi giyijAn garson kızıyla kırmızı tuğladan bir yapıydı. Asla gömlek
konuklarıyla ortada dolaşmayıp jmodaya göre dikilmiş kahverengi bir takım ej,biseyle
müşterilerin karşısına çıkan meyhaneci, aslında iflas bayrağını çekmiş
biriydi, kenAi meyhanesini baş alacaklı bir bira fabrikatörümden kiralamış, o günden beri
de kibarlığa daha çok özenmeye başlamıştı.
Bahçe bir akasya ağacıyla büyük bir tel çitten oluşuyor, çitin neredeyse bir yarısını yabani
üzümler örtüyordu.
"Haydi şerefe!" diyereA sesini yükseltti kalfa ve üç arkadaşıyla kadeh tokuşturdu.
Gösteriş olsun diye bardağı kafasına dikip bir içişte boşalttı.
"Bakar mısınız, güzel naatmazel! Bu bardağın içinde de bir şey yokmuş bana hemen bir
tane daha getirir misiniz lütfeAT" diye seslendi, masanın üzerinden bardağı garson
kıza uzattı.
Bira da nefisti hani, soluktu, üstelik tadı fazla acı da değildi. Hans zevk ve neşeyle içti
Do'stlaringiz bilan baham: |