bedeni, soğuk ve mavimsi bir sonbahar gecesinin üzerine çevrilmiş gözlerinin altında yatıyordu,
elleri, saçları ve kanı çekilmiş dudaklarıyla karanlık sularda oynayıp durmaktaydı. Kendisini ilk
gören, şafaktan önce avlanmaya çıkmış ürkek bir susa-muru oldu; kurnaz susamuru önce şöyle
bir süzdü, gözden geçirdi Hans'ı, sonra sessizce yanı başından kayıp gitti. Hans'ın nasıl olup da
ırmakta boğulduğunu kimse anlayamadı. Belki yolunu şaşırmış, kıyıdaki sarp bir yerden ayağı
kayıp suya düşmüştü; ama belki de ırmaktan su içmek istemiş, dengesini yitirip ırmağa
yuvarlanmıştı. Belki de o güzel güzel akıp giden suların manzarası onu büyüleyip kendine
çekmiş, o da suyun üzerine eğilmişti; gecenin ve ayın soluk ışığının öylesine huzur dolu, öylesine
dinlence vaat ederek sulardan kendisine * baktığını görünce, üzerindeki yorgunluğun, içindeki
korkunun sessiz zorlamasına karşı durama-" yarak kendini ölümün kollarına bırakmıştı.
Gündüz Hans ırmaktan çıkarılıp eve getirildi. Dehşete kapılan Bay Giebenrath, oğlu için
hazırladığı sopayı kaldırdı ortadan; oğluna karşı birikmiş öfke uçup gitti içinden. Her ne kadar
ağlamadı, üzüntüsünü pek belli etmediyse de o gece bir önceki gibi uyuyamadı, arada bir
gözlerini çevirip aralık kapıdan sesi soluğu çıkmayan oğluna baktı; oğlu tertemiz bir yatakta
uzanmış yatıyor, narin alnı zeki ifadeli solgun yüzüyle olağanüstü bir çocuk, başka
çocuklarmkinden değişik bir yazgıya sahip olmayı daha doğuştan hak etmiş bir çocuk olduğunu
hissettiriyordu.
Oğlunun alnındaki ve ellerindeki deri biraz sıyrılmış, morumsu kırmızı bir renk almış,
sevimli yüz hatları adeta -
uykuya dalmıştı. Beyaz gözkapakları gözlerin üzerine kapanmış
duruyor, biraz açık kalmış ağızda halinden memnun, neredeyse neşeli bir ifade okunuyordu.
Hani öyle bir manzaraydı ki, sanki Hans ömrünün baharında dalından koparılmış bir çiçekti,
Do'stlaringiz bilan baham: |