sevinç ve kıvançla kendi yolunda yürüyüp giderken ansızın çekilip bir kenara alınmıştı. Babası
Bay Giebenrath da o yorgun halinde ve tek başına yüklendiği yas içinde böyle bir aldanışa
kaptırmıştı kendini.
Cenaze alayı hayli kalabalıktı, pek çok da meraklı katılmıştı alaya. Bay Giebenrath bir kez
daha herkesin ilgilendiği ünlü bir kişi olup çıkmıştı.
Latince okulunun öğretmenleri, müdürü ve kasabanın rahibi bir kez daha Bay
Giebenrath'm üzüntüsünü paylaştılar. Sırtlarında redingot, başlarında resmi silindirler tam
tekmil
çıkıp geldiler, cenaze alayına katıldılar, aralarında fısıltıyla konuşarak mezarın başında bir
süre durdular. Latince öğretmeni ötekilerden daha üzgün görünüyordu; bir ara müdür bey
kendisine dönerek usulcacık şöyle söyledi: "Evet, sayın meslektaşım, ilerde büyük bir adam
olabilirdi seninki. Özellikle en iyi öğrencilerimizin çokluk bizi hayal kırıklığına uğratması ne
şanssızlık değil mi!"
Törenden sonra Flaig Usta ötekilerle gitmeyerek mezarın başında, Hans'm babası Joseph
Giebenrath ile yaşlı hizmetçi Anna'nm yanında kaldı; hizmetçi Anna durmadan ağlıyordu.
Bay Giebenrath'm üzüntüsünü paylaşmaya çalışarak, "Haklısınız, Bay Giebenrath. Tanrı
kimsenin başına vermesin, acı bir olay," dedi Flaig Usta. "Doğrusu ben de pek severdim oğlunuz
Hans'ı."
"İnsanın aklı almıyor," diye göğüs geçirdi Bay Giebenrath. "Öyle yetenekli bir çocuktu ki!
Sonra bütün işler yolunda gitmişti, okul, sınav -
ama birden tersine döndü her şey, felaket felaket üstüne geldi."
Ayakkabıcı Flaig Usta o sırada mezarlığın kapısından çıkıp gidenleri işaret ederek,
"Aralarında öyle
saygıdeğer birkaç beyefendi var ki," dedi usulcacık, "işin böyle sonuçlanmasında onlar da
Do'stlaringiz bilan baham: |