zamanla gün ışığına çıkarak herkesi şaşırtmıştı.
Sabahları erkenden yataktan kalkıldığında, Lucius ya herkesten önce, ya herkesten sonra
tuvalete gidiyordu; bundan da amacı bir başkasının havlusunu, hatta belki sabununu
kullanabilmek, kendisininkileri ise kollayıp esirgemekti. Böylelikle [•kendi havlusunun iki hafta,
hatta daha uzun süre temiz kalmasını sağlıyordu. Oysa havluların haftada bir değiştirilmesi
gerekmekteydi, her pazartesi öğleden önce başgözetmen bunun yapılıp yapılmadığını
denetliyordu. Lucius da pazartesi oldu mu erkenden tuvalete gidiyor, üzerinde kendi numarası
yazılı çengele yeni bir havlu götürüp asıyordu; ama öğle teneffüsünde gidip aldığı havluyu güzel
güzel katlayıp yine dolabına yerleştiriyor, onun yerine temiz tutmaya çalıştığı eski havluyu
götürüp asıyordu. Kendi sabunu sertti, çabuk tükenmeyerek aylarca dayanıyordu. Ne var ki,
bütün bunlara bakılarak üstüne başına dikkat etmeyen, kendini koyvermiş biri olduğu
söylenemezdi Lu- cius'un, eli yüzü, üstü başı her zaman temizdi; sarışın seyrek saçlarını özenle
tarayıp tepeden ikiye ayırıyor, çamaşır ve giysilerine elden gelen
titizliği gösteriyordu.
Tuvaletten sonra kahvaltı salonuna inilmekteydi; kahvaltı da bir fincan kahveyle bir tek
şeker ve çörekten oluşuyordu. Öğrencilerden pek çoğu yeterli görmüyordu bunu; sekiz saatlik
uykunun ardından gençlerin sabahleyin yataktan kalkınca duydukları açlık normalde hiç de
azımsanacak gibi değildir kuşkusuz. Gelgelelim, Luci-us durumundan şikâyetçi değildi;
kahvaltıda verilen bir tanecik şekeri boğazından kesip biriktiriyor, biriktirdiği şekerleri her
zaman okutacak kimseler bularak, ikisini bir feniğe elden çıkarıyor ya da yirmi beş tanesini bir
defterle değiştiriyordu. Akşamları kendi lambasmdaki gazyağmı harcamamak için başkalarının
Do'stlaringiz bilan baham: |