firar girişimi giderek bir tarih parçasına ve nihayet bir efsaneye dönüşmüştü. Manastırdan
ayrıldıktan sonra daha pek çok muzipliğe kalkışan, eğri ve yanlış yollara sapan bu ateşli
delikanlıyı yaşamın kahır ve çilesi kıskıvrak yakalayıp sıkı bir disiplin altına soktu. Ve zamanla
bir kahraman değilse bile, eli yüzü düzgün bir adam olup çıktı Heilner.
Manastırda kalan Hans'ın, dostu Heilner'in kaçışını bildiğinden kuşku duyuluyor, bu kuşku
da onu öğretmenlerin sevgi ve desteğinden düpedüz yoksun bırakıyordu. Hans'ın derste
kendisine yöneltilen pek çok soruya cevap vermediğini gören bir öğretmen bir ara ona şöyle
demişti: "Niçin siz de o muhteşem dostunuzun peşine takılıp gitmediniz sanki?"
Müdür de elini çekmişti Hans'tan, içinde küçümseme dolu bir acıma duyarak göz ucuyla
onu izleyip duruyordu. Hans, adeta kendilerinden biri olmaktan çıkmış, cüzzamlılar arasına
karışmıştı.
Beşinci Bölüm
Önceden yaptığı stoklarla yaşayan bir sincap gibi Hans da eskiden kazanılmış bilgilerle bir
süre daha ayakta kalmayı başardı. Derken arada kısa süreli güçsüz atılımlarla kesintiye
uğrayan berbat bir yoksulluk dönemi başladı, yeni atılım-lardaki umutsuzluk neredeyse kolunu
kanadını kırıyordu. Sonunda boş yere uğraşıp didinmekten vazgeçti, Homeros'u Pentateuch'un,
cebir kitabını Ksenophon'un üzerine kaldırıp attı; öğretmenlerin üzerindeki olumlu izleniminin
nasıl adım adım gerileyerek iyiden ortaya, ortadan zayıfa indiğini ve sonunda sıfır noktasına
gelip dayandığını hiç telaşa kapılmadan izledi. Yine düzenli olarak başına yapışan ağrılardan
fırsat buldukça dostu Heilner'i düşünüyor, onun ince bedeninin ve iri gözlerinin hayalini
görüyor, saatlerce düşüncelere dalıp gidiyordu. Öğretmenlerin giderek artan eleştirilerini, son
Do'stlaringiz bilan baham: |