şey vardı ki, gizemli büyülü bir güçle
kendisine çekmişti onu: Evlere, sokaklara, merdivenlere, çitlere, insanlara ve türlü türlü
hayvanlara sevgiyle ve aşina gözlerle bakmış ya da bilme-cemsi bir ayartıcılığı içeren nesneler
gibi görmüştü onları.
Şerbetçiotunun toplanmasına kendisi de yardım etmiş, büyücek kızların söylediği şarkı ve
türküleri
dinlemiş, bunlarda geçen kimi sözleri ezberlemişti; öyle sözler ki, çoğu insanı güldürecek
kadar komik ama kimi de dikkati çekecek kadar yakmmalıydı, işitince insanın gırtlağına bir şey
gelip düğümleniveriyordu.
Bütün bunlar yavaş yavaş geçmişin alacakaranlığına gömülmüş, ortadan kaybolmuştu da
hemen farkına varılamamıştı. İlkin Liese'nin yanında geçirilen akşamların sonu gelmiş, ardından
pazarları öğleden önce ırmakta golyan balığı tutmalar, sonra da masal okumalar tarihe
karışmıştı; böylece tüm eğlenceler, mutluluklar teker teker elden çıkıp gitmiş, geride kala kala
şerbetçiotu toplamalar ve küçük
bahçelerindeki çekiçli değirmen kalmıştı. Ah, ah, nereye gitmişti bütün bunlar?
Hani öyleydi ki, vaktinden önce olgunlaşan Hans, şimdi hastalıklı günlerinde gerçekdışı
ikinci bir çocukluk dönemini yaşamaya başlamıştı adeta. Çocukluğundan yoksun bıraktıkları
ruhu, içinde ansızın patlak vermiş bir özlemle, alacakaranlıklara gömülmüş o güzelim yıllara
kaçıp sığınıyor, sağlıklı denemeyecek kadar güçlü ve duru anımsamalar ormanında ordan oraya
koşturup duruyordu. Tüm anıları, gerçekte yaşadığı olaylardan daha az bir sıcaklık ve coşkuyla
yaşadığı söylenemezdi; oyuna getirilip ayaklar altına alm-mış çocukluğu uzun süre önüne set
çekilmiş bir pınar gibi şimdi gürül gürül akmaya başlamıştı içinde. f
Bir ağaç budanıp da tepesi kesildi mi, köke
I yakın bir yerinden yeni filizler, sürgünler verir: t bunun gibi, henüz ömrünün baharında
Do'stlaringiz bilan baham: |