çıkmalarıyla çelik mavisine dönüşüyordu hemen.
Bu arada güneş yükselmişti, yukarı bentten dökülen suların kar gibi bembeyaz köpüğü ışıl
ışıl parıldıyordu;
suyun üstünde sıcak hava titreşiyor, Muck Tepesi'nde avuç içi büyüklüğünde göz
kamaştıran birkaç bulut görülüyordu. Giderek ısınıyordu hava. Tam yaz ortasındaki bir günün
sıcaklığını, ufukla mavi gökyüzü arasındaki kımıldamadan duran, uzun süre seyredilemeye-cek
kadar göz kamaştırıcı ve ışığa doymuş birkaç sessiz sakin ak bulutçuktan başka hiçbir şey daha
iyi dile getiremez. Bu bulutlar olmadan havanın sıcaklık derecesini anlamanın, ne mavi
gökyüzüne, ne su yüzündeki ışıltıya bakarak böyle
bir şeyi kestirmenin yolu yoktur. Öğle vaktinin köpük beyazlığmdaki bu birkaç yelkenlisi
gökyüzünde belirir belirmez, güneşin yakıp kavuran sıcaklığını hisseder insan, kendine gölge bir
yer arar, elini nemli, ıslak alnında gezdirir.
Hans giderek oltaya dikkatini veremez olmuştu. Yorulmuştu biraz ama zaten öğleye doğru
oltaya pek balık vurmazdı. Bu saatlerde akbalıklar, en yaşlıları ve kodamanları da içlerinde
olmak üzere suyun yüzüne çıkıp güneşlenirdi. Gölge gibi görünen kalabalık kümeler oluşturur,
düşler içinde ırmaktan yukarılara doğru
çıkarlar, suyun yüzüne yakın bir yerde kalır, bazen görünür bir neden olmaksızın ansızın
ürker, bu saatlerde oltaya pek gelmezlerdi.
Hans oltanın ipini bir söğüt dalının üzerinden geçirip suya sarkıttı, kendisi de yere oturup
ırmağın yeşil sularına dikti gözlerini. Balıklar ağır ağır yukarı çıkıyor, esmer sırtları peş peşe su
yüzünde kendini gösteriyordu. Bu suyun diplerinden yukarılara sürüklenen, sakin sakin yüzen,
büyülenmiş sessiz kümeler!
Suyun sıcak yüzeyinde rahatlarına diyecek yoktu anlaşılan. Hans, botlarını çıkarıp
Do'stlaringiz bilan baham: |