Tanrım, sınavda da 'siz' demişlerdi kendisine.
Bahçeye çıkıp bir saat kadar alaçamın altına uzanmak da fena sayılmazdı hani. Çamın altı
yeterince gölgeydi; yanma bir kitap alıp okuyabilir, olmazsa havada uçuşan kelebekleri
seyredebilirdi. Saat ikiye
kadar bahçedeki çamın altında uzanıp yattı, az kalsın uyuyakalıyordu. Eh, yüzmenin
sırasıydı şimdi! Irmak
kenarındaki çayırda birkaç küçük oğlan vardı yalnızca, büyükler henüz okuldaydı ve Hans
doğrusu bunu asla çok görmüyordu onlara. Hiç acele etmeden soyunup suya girdi. Dışarının
sıcağıyla suyun serinliğinin sırayla tadını çıkardı bir güzel; bazen biraz yüzüyor, sonra dalıp
çıkıyor, şapur şupur oynuyor sularla, bazen kıyıdaki çayıra yüzükoyun uzanıyor, sıcaktan
hemen kuruyan cildi üzerinde güneşin jakıp kavuran sıcaklığını hissediyordu. Küçük oğlanlar,
sessiz sedasız ve saygıyla çevresinde dolanıyorlardı. Nasıl dolanmasmlardı ki, ünlü bir kişi olup
çıkmıştı Hans!
Dış görünüşü de öteki oğlanlardan o kadar farklıydı ki! Maddilikten soyutlanmış bir yüz ve
üstünlük ifadesi okunan gözleriyle soylu başı, incecik esmer boynunun üzerinde özgür ve zarif
bir biçimde yükseliyordu. Öte yandan pek çelimsizdi, kollan ve bacakları ince ve narindi,
göğsündeki ve sırtındaki kaburgalar sayılabiliyordu, bacaklarında kas diye bir şey hemen hiç
yoktu.
Neredeyse bütün öğle sonrasını güneşle su arasında mekik dokuyarak geçirdi. Saat dördü
geçiyordu ki, sınıf arkadaşlarından pek çoğu ilerden aceleyle, bağırıp çağırarak koşa koşa
yaklaştı.
"Vay Hans! Artık neşen yerinde bakıyorum."
Hans, keyifli keyifli uzanıp gerindi.
"Biraz öyle, evet." "Manastırdaki okula yolculuk ne zaman?"
"Eylülde daha. Şimdi okul tatil."
Arkadaşlarını kıskandırmaktan hoşlanıyordu Hans. Onların alaylı sözleri umurunda bile
Do'stlaringiz bilan baham: |