Filler Sultani
Download 60.22 Kb. Pdf ko'rish
|
yaklardan sel gibi karıncalar akınağa başladı ülkelere. Günlerce, haftalarca çekildiler. Kentlerine, evlerine var dılar, vanr varmaz da arnbariara saldırdılar, baktılar ki, ne görsünler, ambarlar tamtakır, hiç bir ülkenin, kentin ambarlannda bir damlacık olsun yiyecek yok. «Amanın, ne oldu bizim yiyeceklere?» Tuhaf kılıklı karınca güldü: «Behey ahmaklar, behey kaz kafalı, beliey incir çe- 1 06 kirdeği beyinli kannca kardeşler, farkında mı sınız biz ne kadar zamandır yiyecek biriktirmiyoruz kendimize? Bütün gücümüzü saray yapmağa, ta yerin ortasından mavi elmas kayasını çıkartarak taht yontınağa harca madık mı? Behey unutkan kuş beyinli kannca kardeş lerim, dünyanın dört bucağından topladığımız güzel yi yecekleri sultanımızın anıbarıanna taşimadık rm? Şim di sultanımızin ambarlan ağzına kadar yiyecekle dolu, değil mi? O kadar aşkla şevkle şu yeryüzünden yiyecek topladık ki suıtanımıza, sultanımız da, filleri de, kuşla n da, biz yeryüzünün tekmil karıncalan da yesek o arn barlardaki yiyecekleri on yılda bitiremeyiz.» «Şimdi ne yapacağız öyleyse?» dediler, bıyıkl arını uzun uzun biribirierine sürterek konuştular. Kentlerde böyle aç susuz, ne yapacaklannı bileme den, durmadan bıyıklannı biribirine sürterek dolaştı lar. Ne hüdhüdler baŞı ortalıkta görünüyor, ne de sul tandan en küçük bir haber geliyordu. Bu koca kentler de ülkelerde tek başlanna, kuyunun dibindeki taş gibi öyle kalakalmışlardı. Yaşlllann büyük bir çoğunluğu da açlıktan yataklara düşmüşler, bir uçtan şişip şişip . ölü yorlardı. En sonunda gene tuhaf kılıklı kannca ortaya atıldı : < bir tek canlı kannca kalmayacak yeryüzünde.:' «Yapı:iacak bir şey var mı, eeey tuhaf kılıklı?" de- diler kanncalann ululan. «Bir düşünelim,ıı dedi tuhaf kılıklı. < tan ölmeyiz." «Bu kış kıyamette, dünyayı boydan boya kar ört müşken biz nereden yiyecek buluruz?» dediler kannca - . ların uluları. 1 07 <•Hele bir deneyelim, belki bir yerlerde bir şeyler bu labiliriz. Belki kar yağmamış bir yer, belki bir buğday amban, belki bir fırın, açık kalmış bir kapı, bir silo bu labiliriz . . . Belki atalarımızdan kalmış, unutulmuş bir yi yecek deposu . . . Belki, belki, belki . . . Hangi günü gördük sabah olmamış . . . Haydiyin karınca kardeşler, yiyecek aramağa yollara düşelim. Az gidelim, uz gidelim, dere tepe düz gidelim, altı aylık bir yol gidelim, görelim ne . olur, ne olursa, ha diyelim, güzel olur. Haydiyin . . . ı> Karıncaların uluları sırtlarını duvarlara dayayıp düşündüler, başlarını önlerine eğdiler, sakallanru par maklarıyla taradılar düşündüler, üç gün üç gece uyu mayıp düşündüler: < düşüp yiyecek arayarak ölmek daha yeğdir,)) deyip ka nncalann başlarına geçip yollara düştüler. Uzun karın ca sürüleri ak karlann üstünden doğudan batıya, gü neye, kuzeye çekildiler, uçsuz bucaksız karlann üstüne serildiler. - K af dağının ardına, Asya ovalanna, bereketli Anadoluya, Çukurovaya, Mezopotamyaya, Nil kıyılanna vardılar. Hikmeti hüda, hiç bir yerde � yiyecek bulama dılar. Çok kannca karlara gömüldü, çok kanncayı seller götürdü, çok kannca kınldı salgın hastalıklarda. Ülke lerine geri döndüklerinde kanncalar arkadaşlannın üç te birini yitirmişlerdi. Geriye kalanlar da yoksul, peıi şan, sakattılar. Açlıktan bir deri bir kemik kalmıştılar. Öfke içinde, dünyayı yakıp yıkma hışmında burunlann dan soluyorlardı. Ilabire bıyıklarını biribirierine sürüp koklaşıyor, ko nuşuyorlardı : "Hahhaaah, biz fil olduk fil ! ıı uBehey akılsızlar, bir kannca fil olabilir _ mi , behey akılsız karıncalar ! ıı 1 08 «Kendimizi fil san dık da, dünyaya, tekmil yaratık- lara rezil olduk.» «Filler gibi kıçımızı ağaçlara da sürdük de . . . » «Sürdük de maskara olduk.» cıFil gibi de karnımızı şişirerek, hortumumuzu uza tarak da bir yürüdük, bir yürüdük . . . » «Kendimizi de fillerin öz bir ataları saydık.>> < < sultan olacak kepçe kulak.» «Sultan olacak sin ekli, kızıl göt. ıı «Çamur hortum.ıı «Düğme göz.» «Solucan burun. ,, < < . . . 11 • < < o iğrenç . fillere benzetmeye çalıştık.>> «Fil olduk fil de, işte göreceğimizi gördük.» Konuşmalar, kimi alaylı, kimi yerici, kimi öfkeli sürüp gidiyordu. Daha şimdiden kanncalann bir çoğu kırmızı saka.l olmuşlar, ülkelerini, kentlerini bırak�ş lar, sırra kadem basıp demirci kırmızı sakalın yanına kaçmışlardı. Açlıktan, soğuktan kanncalar hastalanır, ölürler- · ken: sarıcalar kıvanç içinde yüzüyorlar, kannlan tok, sırtlan pek, sultanın amban buyruklannda, mutluluk tan deliye dönmüşler, ülkelerde, kentlerde dönüp duru- 109 yorlardı. Ve sultana günü . gününe kentlerde, ülkelerde olup bitenleri iletiyorlardı. Duyduklan da deli ediyordu suıtanı: ı sanıyorlardı acaba ! .. Vay be, kanncalar önce . kendile rini fil sandılar, demek şimdi de kendilerini kaplan sa nıyorlar, vay budalalar vay! Gösterirtİn size. Bir tek !il gönderirim, bin tane kentinizi yerle bir ettiririm. Vay budalalar vay, şunların da derdine bakındı hele . . . » · Sultan kannca ülkelerinden her haber alışta öfke den kuduruyor, sarayında dört dönüyorou. Etine de bı- çaklar sokulmuş g i_bi bağınyordu. · ııNe diyorlar ne?>> uSeninle alay ediyorlar, sultanım.ıı «Ne diyorlar ne?>> < «Bak bakalım kuyruğuma, eeey . hüdhüdler başı, hiç yılana benziyor mu?» «Hiç benzer mi sulta.nım, yalan söylüyorlar.n . < «Ahulann gözlerine benziyor gözlerin, sultanım.>>· «Demek yalan söylüyorlar, iftira ediyorlar banap öyle mi?>> «İftira ediyorlar.>> «Neden, ben ne yaptım o nankörlere, alçaklara? Ben onlann her birisine bJrer fillik verınedim mi, o namus suzlann?)) · ı ((Ne istiyorlar öyleyse?» <almış. Açlıktan ölmek korkusu delirtmiş onlan.>> «Çok kannca öldü mü açlıktan?» · ı ı o ııYaaa . . . Çok karınca öldü açlıktan, hem de hastalıklardan, sultanım.» 11Varsın öJsünler, hüdhüdler başı kardeşim. Yeryü zündeki kannca tükenecek değil ya. . . O kadar çoklar ki, hiç kannca ölmekle biter mi · ki? ı> ııBiter sultanım.» · 11Ne diyorsun sen, ey ulukepez kardeşim, her şey bi ter de bu dünyada yalnız karınca tükenmez. O kadar çoktur ki kannca, dünya kanncayla dolu. Bu kadar ka rınca hiç ölmekle tükenir mi? Bak, biri ölünce bini do ğuyor.» ı - kanncalar . gene dayana mazlar, tükenirler.» ı yınca bana bu güzelim yiyecekleri kim toplar, bu bal özlerini, çiçek, çekirdek, ot özlerini kim, kim, kim? Vah kanncalanm, benim yiğit, becerikli kullanın, vaaah ! » Sultan öyle bir vah çekti k i sesi bütün kannca ülkele rinde duyuldu. ı «Vah,» diye - onu destekledi ulukepez. «Bak,» dedi sultan, 11ben onlann bana karşı işledik leri suçlann hepsini bağışladım ama, kır mızı sakallı olup da dağlara kaç:r;nalannı hiç bağışlama�ım. Bana bak ulukepez kardeş . . . » «Baktım sultanım.» ı ı yanın karıncalan kırmızı sakal olsalar ki ne yapabilir ler . . . » (.(Biliyorum, biliyorum, ulukepez kardeş, o kadar kü- l l l çücük yaratıklar fillere, bu koskoc aman fillere bir şey yapamazlar ya, ne demiş insanoğlu, o insanoğlu ki ne kadar ahmaksa o kadar da akıllıdır, ne demi§?ıı ((Ne demiş? ıı diye . sordu hüdhüdler başı. ((Düşmanın kanncaysa da hor bakma, demiş. Bili yorum, kanncalar kıyamete kadar benim buyruğumda kalacaklar. Hiç bir şey yapamayacaklar, gene de kırmızı sakallara meydan vermemek gerek. Ne olur ne olmaz, biz gene tetikte olmalıyız. Zavallılar, o kadar da küçü cüktürler ki . . . ıı Durdu, düşündü, birden hortumunu kal dırdı: ıcBana bak, ey hüdhüd kardeş,>> dedi. cıBeni iyi dinle, şu dünyada hiç bir yaratık benim kırmızı sakal karıncalardan çekindiğiini bilmemeU. Benimle alay eder ler, beni tefe koyar da çalarlar. Aman ha aman, hiç bir kannca, hiç bir yaratık ' benim kırmızı sakallılarla uğ raştığımı bilmemeli.ıı «Bilmeyecek sultanım.ıı cıBen dünyada hiç bir yaratıktan bile korkmam. Aslandan, kaplandan, parstan, boa. yılanından, insan dan bile korkmam.» «Biliyorum, sultanım, korkmazsın.ıı cıBen kızarsam, bu dünyada önüme hiç bir yaratık duramaz.ıı ıcDuram� sultanım.ıı « Ge . ne de bu kırmızı sakaUan ortadan kaldınp dün yayı sütliman edeceğim. Benim sultanlığımda hiç bir · yaratık hiç bir yaratığa düşman olamayacaktır. üste lik bu kırmızı sakaUar bana da düşmanlarmış, öyle mi?ıı cıSana düşmanlar, sultanım.ıı ctŞu yeryüzünde hiç bir kırmızı sakal kalmayacak tır. Kökünü kurutacağım kırmızı sakaUann. Benden başka kimse ağzına eşitlik, özgürlük, . banş sözcüklerini · alamayacak tır. Benim sultanlığımda kimse kimseyi, o kırmızı sakaUar gibi sömümieyecektir. Bu dünyayı tut- 1 12 sak eden, bu dünyada özgürlük, eşitlik, banş, kardeş lik düşmanı olan o alçak kırmızı kanncalardır. O kır mızı sakal kanncalardır ki; karıncalann, hem de endi soydaşlan kanncalann fil olmalarını, fillik yapmaları nı kıskanıyorlar, karıncalar fil oldu diye kıskançlıklann dan deli oluyorlar. Çünkü hiç bir zaman o · alçak kırmı zı sakaHar fil olamayaçaklardır. O yüzden yaşama, ka rıncalara, fillere, dünyaya, qünyada ne ki güzeldir hep sine, ve hem de baıia düşmandırlar. Ben de onlara ya şam tanımayacağım bu dünyada. Öldüreceğim, öldüre ceğim hepsini. Bak hüdhüdler başı, sen gün görmüş, ömür geçirmiş bir kişisin, bu kanncaların hepsi kı rmızı sakal olsa ne yazar ki, de�ll mi? Ateş olsalar cürüm leri kadar yer yakarlar. Bir milyon karınca bir araya toplansa ancak benim bir tilimin bir ay�ı kadar olur lar, ben neden korkayım öyleyse kullanın kanncalar dan? .. Öfkelendim de az dah_a yeryüzündeki bütün ka· rıncaların soyunu k1,1rutuyordum. Ben, ben, ben karın calardan korkmam. Onlar fil olacaklar fil, benim özgür, eşit, filce yönetiminıde mutlu olacaklar. Dünyanın en mutlu yaratıklan kim?» < özgür, eşitlik içinde yaşayan yara- tıklan kim?» d�anncalar. ıı < kannca kullanını ortadan silecektim . . . Şimdi ne hal deler kullanın, hemen git, dolaş da gel, kannca ülkeleri ne alemde, bana bildir.» uBaşü.stüne sultanıınız.» . Hüdhüdler başı, yanındaki hüdhüdlerle doğru ka rıncalar ülkelerine uçtu, vardı ki ne görsün, bir peri- FS /08 1 1 3 · §anlık, yoksulluk, açlık ki sorma gitsin. Durum öylesi ne dayamlmazdı ki, bu kadar gün görmüş, bunca be lalardan, kırgınlardan, salgınlardan geriye kalmış ulu kepez bile oturup kanatıanyla gözyaşlannı sile sile ağ- . Iayacaktı. Geriye, sultanın yanına içi kan ağlayarak döndü. «Ne bu hal, ne oldu sana böyle kardeşim, hüdhüdler başJ, iki gözüm; nedir bu?» diye sordu sultan. «Ba§ına bir iş mi geldi? Senin b1,1 durumunu hiç beğenmedim.» «Sorma,» diye iniedi ulukepez. «Yandık sultamm, kanncalar gidiyor. Aaaah, biz böyle kanncalan, böyle dostları, dünyayı dolaşıp . bize has yiyecekler toplayan eşitlik, özgürlük, barış aşıkı yaratıkları bir daha nere den bulacağız, aaaah, aaaah! ÖlÜyorlar, toptan ölüyor Iar açlıktan.» «Vaaah, vaaah! ıı diye gene bağırdı sultan, tt!kmil . ı kann<;alar bu ah çekişini duydular sultamn ve bu ahın kendileri için çekildiğini aniayıp sevinç içinde kaldılar. ııVaaah, vah, v'aaaht Peki bu ahmak kanncalar yiyecek isternek için bana gelmeyi hiç akıl et�yorlar mı?ıı . ııKiinbillr, belki akıl ediyorlar ya sıkılıy�lar. Ka rıncalar ince düşüneeli kişilerdir. Sultana topladığımiz yiyeceklerden nasıl isteriz, diye düşünüyorlardır belki.» ııAçlık ince düşünce falan bırakmaz yaratıkta,» di ye güldü sultan. «Açlık beni değil, babasım tanımaz. · Bak , az bekle, durum dediğin gibiyse, şi� katınca lar ordusu sarayın alanını doldurmuştur,» demeye kal madı, hüdhüdler başı iki kanat çırptı alana vardı geldi: «Haklısın suıtammız,)) . dedJ., ııalan kanncadan do Jup taşıyor, bütün yamaçlar, sarayın yanı yöresi kann- cadan kıvıl kıvıl. . . » · < Download 60.22 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling