Filler Sultani
Download 60.22 Kb. Pdf ko'rish
|
ııHaydi yolunuz açık olsun.ıı Ve ala şafağın ıhırcık karanlığında sancalar orta dan o anda yitip gittiler, bir v armı ş bir yokmuş oldular. Başbuğ sanca da topal demirelnin kovuğuna doğ ru yollandı. Topal demirci kovuğunda, topal bacağını k arnm a çekmiş uyuyordu. Başında da üç tane çok genç kırmızı sakal. Burada · şu topalla birlikte, şu üç genç kırmızı sakalı da öldürsem, diye düşündü ba.şbuğ. Bıça ğını çekti kovuğa daldı, birden ayağına takılan bir çel meyle tepe üstü yere düştü. ııDur, yasak! ıı ((Ben başbuğum,ıı dedi sanca kannca. ııKafdağı ar kası kırmızı sakallılanİlın başbuğuyum. Sizde konuk 142 böyle çelmelenerek mi ağırlanır? Az daha beynim par çalanıyordu.n ((Kusura kalma,ıı diyerekten özür diledi ondan genç kı rmızı sakal. ((Ustamız uyuyor da . . . » «Hemen onu uyandır,» dedi başbuğ. ((Hemen şim di. B'en kırk günlük yoldan geldim. thkelerimizi fill�r yıktı yaktı, yağrnaladı, kanncalanmızı da köle ettiler. Ben canımı zor kurtanp ona geldim.» Genç kırmızı sakal, ustayı uyandırdı, başbuğla onu tanıştırdı: ;,İşte bu Kafdağlannın ardından geliyor. Katdağla rının kırmızı sakallısı bu da . . . Kırk günlük yoldan ge liyor.» ((NaSıl geldin, ey yoldaş? » diye sordu usta, yeni ge lene. 11Ulu bir kuş vardır, adına leylek derler, temiz yü reklidir, alçakgönüllüdür, iyilik severdir, işte o kanadı na aldı da beni, sana buraya ulaştırdı,» dedi başbuğ, yorgun, uykusuz, boynu bükük. ııBenim burada olduğumu kim söyledi sana? •> ııLeylek söyledi,» diye gülümsedi başbuğ. 11Leylek ne biliyormuş benim burada olduğumu? >> 11Görmüş.n < «0 leylekler öyledir,» dedi başbuğ. ııOnlann gözü kırk yıl uzaklıktaki k _ ara taşın üstündeki kara kanncayı görür. Beni de öyle gördü. Bizim ülkeyi filler yakıp yı kınca, çoğumuzu öldürüp, azımızı köle yapınca ben kaç tım Kafdağının tepesine sığındım, orada karların, ka yalann. içinde kaldım. Kafdağının tepesinde hiç bir yi yecek yok. Açlıktan gözlerim görmez oldu. Hiç gücüm kalmadı, yıkıldım oraya kann üstüne, can çekişiyordum ki, bir ağır hışıltı duyd m, üstüme bir sıcaklık indi, bir 143 ses de duydum arkasından, 'in misin cin misin, ey yara tık, sen kimsin?' diye sordu bana ses. Ona gözümü kor kudan açamadan karşılık verdim, başımıza gelenleri zar zor anlatabildim. 'Sen de kimsin?' diye sordum ona. 'Ben�· dedi, 'leyleğim. Dile benden ne dilersen.' Çok hal sizdim, açlıktan elden ayaktan düşmüştüm. 'Açım,' de dim ona, 'karnımı doyur da gözüro açılsın, ondan sonra konuşuruz.' Bana hemen bal özü, çiçek özü verdi, o an da gözüro açıldı. Ona, 'ben bir kırmızı sakalım,' dedim. 'Beni kırmızı sakallara götürür müsün?' diye de sor dum. Beni bir kayanın sıcak kovuğuna yatırdı, önüme de çok bal özü, çok çiçek özü koydu, hiç bir şey söyleme den uçtu gitti. Tam beş gün sonra onun geriye döndü ğünü gördüm, sevincimden deliye döndüm. 'BUldum,· dedi, 'öteki yüce dağın doruğunda bir demirci var, dün yanın da bütün kırmızı sakalları orada. Seni oraya gö türeyim,' dedi- bana. Dedim ki ona, 'sağol, varol! Dedim ki ona, 'beni oraya götür. • Beni kanadının üstüne aldı, tüylerinin arasına, sıcacık . . . . Oradan uçtuk, işte az ön ce, şura y a, şu çakıltaşının ardına indirdi beni. ıı «Hoş geldin,ıı dedi demirci ustası ona. Kendi yiye ceğindtm yiyecek verdi. Onunla uzun uzun konuştu . inceden ineeye sakallanna baktı, yokladı, soyunu sopu nu araştırdı sordu, inandı ki bu bir kırmızı sakal, hem de kırmızı sakalların başbuğu. «Senin gibi bir kanncanın çok bir gerekliği vardı bana, kardeşim,,, diye sevindi. «Sen hoş gelip safalar getirmişsin. Başım üstünde yerin var. Dün buraya, kır mızı sakal diye, sakalı kırmızıya boyalı bir sürü sarıca geldi, fillerin adamlan . . . ,, «Ne oldu onla.ra, nerede orilar şimdi?• diye ürkün tüyle sordu başbuğ. «0 sarıcalar yıktı bizim ülkeyi de, o sarıcalar ki. . . Amanın ustam, onlan hemen bulmalı.ıı ••Bulamayız artık onlan, bizim kırmızı sakaHar ba- 144 na karşı savundular onları. İstesem, ölsem bile bizim ahmaklar o sarıcaların sakalının bir tek san telini bile vermezler bana,ıı diye iç geçirdi. Acıdan yüreği sökülü yordu demirel ustasının. ((Ben bulurum onları sana, sen hiç �üzülme, demirel kardeşim,ıı diye umut verdi topala ba§buğ. < da hayın olduklarına inandınnm.ıı . Başlıuğla demirel topal sevgiyle kucaklaştılar: To pal nasıl sevinmesindi ki, bu kadar ahmağın içinde ken disine yardımcı bir akıllı çıkmıştı. üstelik de soylu bir kırmızı sakaldı bu. üstelik de onun ülkesi kutsal Kar dağının eteğindeydi. üstelik de kırmızı sakalı hiç bir . S&.icala benzemiyordu. Üstelik de uzun sakallı çenesinden geniş göğsüne bir aydınlık, bir ışık olmuş ıınldayıp akı yordu. Topal kannca düşünüyordu, sevinçle, güvenle, içi ö.zlenmiş bir dostluğun sıcaklığıyla dolarak. Bir elin ne si var, iki elin sesi var, diyerek düşünüyordu. Düşün menin tadırida, mestliğinde. Bu yaşlı kırmızı sakal, baş buğ, bellr ki çok çekmiş. Belli ki çok da akıllı, kurnaz. Bununla birçok sorun çözülebilirdi. o sabah bütün dağ . k a . yaJıklar, yollar beller, kıraÇ topraklar, · akar sıılarır.. k• yıları , göllerin, göleklerin, pınarların içleri, ağaçların gövdeleri birden çiçeğe dur du. Ortalık inceden bir çiçek kokusuyla dalgalandı. Bu lutlar apak, yukarda, utakta, güneyde kabardılar. Dün ya bir yağmur sonu ışııt.ısındaydı. Kanncalar körele rinden, kaya .yar1kla�ndan, oyuklardan çıkmışlar, gü neşte sıvazıa · nıyor, sakallarını tanyorlardı: Rahat, mest kurunuyorla-r; geniş, düz alanı dolduruyorlardı. Topal karınca da yanğının önüne çıkmış, bi r çöpe FS/LO 145 sırtını dayamış güneşlenerek · , başbuğla konuşuyordu. Başbuğun sözüne sohbetine doyamamış, onun kültürü ne, devrimciliğine hayran kalmıştı. Kendi kendine di yordu ki : «Şu karıncalar arasında böyle üç tane kann ca daha olsa, değil filleri, insanlan bile şu dünyadan söker atardım.ıı Böyle akıllı bir arkadaş, d�t kırmızı sakal bulduğundan sonsuz mutluluklar içinde geriniyor du. Hüdhüdün kanadından atlayıp buraya geldiğinden bu yana ilk olaraktan böyle akıllı bir kanncayla karşı karşıya geliyordu. üstüne titriyordu başbuğun. Fill eri bir gün yenebileceklerse eğer, bu başbuğun akİı yüzün den yeneceklerdi. Ne de yakışıklı bir karıncaydı bu. Sır_. tı sapsarı, gözleri büyük, tıpkı an gözleri gibi gözenek li, kıskaçları güçlü, sakalı ışıl ışıl, hacaklari bir atlı ka nnca hacakları gibi güçlü, çabuk. Bu yaşa gelmişti, bü- · tünüyle teke anlaşabildiği · karınca bu başbuğ olmuştu. Başbuğ da bacaklarını uzatmış, doğan güne karşı sıvazlanarak kurunuyor, dinleniyordu. Çok yorulmuş tu fıkara, ne yapsın, fillerin ayaklan altından kurtu lup taaa Katdağı eteklerinden buraya gelmi§ti. Oranın kanncalan böyle değildi, oola.nn .üç, beş, yedi katlı sa raylan vardı yeraltı kentlerinde. Fillere de öyle kolay kolay teslim olmamışlar, savaşınışıardı sonuna kadar, güçleri tükenene kadar. Kafdağı kanncalannın büyük bir çoğunluğu dağlara çekilmişler, umutsuz da olsa fil lei'e karşı savaşlarını sürdürüyorlardı. . Geldiği günden beri ilk olaraktan sordu: «Usta, siz burada ne yapıyorsunuz, fillere karşı bir savaş sürdürüyor musunuz?ı> Şimdiye kadar hep kendisi kendi maceralannı e.n latmıştı. Usta da kendisine herhangi bir şey üstüne soı ru sorulmadığından dolayı kıvançlanmıştı. ((Biz bekliyoruz şimdilik başbuğ kardeşim, !illere . 146 karşı savaşmak o kadar kolay değil,ıı diye ona karşılık verdi demireL «Hiç kolay değil, ama böyle de eli kolu bağlı dur mak olur mu hiç? Sonra boş dura dura, buradaki kırmı zı sakaUar tembelleşir, savaşı unuturlar.ıı ııFiller çok büyük, kanncalar çok küçük başbuğ kardeşim, günlerdir, aylardır düşünüyorum düşünüyo rum, hiç . bir yolunu bulamadım fillerle savaşmanıı'i. Na sıl savaşılır ki onlarla?» diye başbuğa merakla sordu. ııDoğru,ıı diye onu onayladı başbuğ. ııŞu üsteki bü tün kanncalan toplasak, savaşa soksak, bir tek fil he pimizi kırtaeana çevirir. Bir ülke varmış, oranın karın caları til kadar iriymiş, ama o ülk� çok uzak, o karın calara haber salsak, gelseler de bizi tutsaklıktan kur tarsalar.» ııOnlar gelirler, biliyorum onlan, filleri koğarlar, sonra da bizi onlar tutsak alırlar. Kendi başımızın çare sine biz kendimiz bakalım.>> 11Biz kendi başımızın çaresine kendimiz bakamayız, ustam. Filler çok büyük.ıı � . ne, her ülkeye kı rmızı sakallılar gönderdim . . Onlar sa kallannı kesip tıpkı öteki kanncalar gibi oldular, on- · larla birlikte çalışıyorlar, onlarla birlikte zulüm görü yor, a.ç kalıyorlar. Bir de ben gece gündüz filler üstüne, kanncalar üstüne, bundan önceki fillerle kanncaların üstüne kitap okuyorum, adanilanın da kitap okuyarlar durmadan. Biz burada kitap okuyor düşünüyoruz, tek mil dünyadaki karınca kardeşlerimiz kitap okuyor, ça lışıyor, düşünüyorlar.» �tBundan bir şey çıkmaz ki,» dedi başbuğ. «Kitap okumakla, tutsak kanncaların arasında çalışınakla fil ler yenilmez ki . . . n 147 . ((Bak başbuğ kardeŞim, beni di n l e , onlan örgütlü- � "' y o r um da . . . Bir gün bir yolu bulununca, te k m il kann üstüne s a ldı rın ca . , , " aşbuğ gülrneğe başladı, güldükçe gülüyor, gül- d gülü y p r d u . · . <� Ne gülüyorsun, başbuğ kardeşim?" 1 B.e.şbuğ gülrnekten karşılık veremiyor, tıkanarak g:ü�üy.Ordu. . . . gülü . . . gülüyornın ki . . . n gülüyorsun? Çok mu gülünç söyledijderim?" . "' jt ; §! e . . . ço . . . çok . . . n : ( ı if� ola ki? ıı . Başbuğ güldü güldü, sonra azıcık kendine geldi, yüzü kıpkırmızı olmuş, soluğu taşıyordu . . «Bak, ustam,ıı dedi. «Yiği�, yürekli, aslan ustam, filler hiç yenilir mi? Bu dünya dünya oldu o l a lı kim gör m ü ş karıncalann tilleri yendiğini? Bu dünya böyle dir ve hem de bu dünya hiç değişmez. Fil fildir, kann ca kannca . . . Filler yönetecek, onların işleri bu, kann calar çalışacak, filler yan gelip yatacak, en güzel _ yiye cekleri on l a r yiyecek, en güzel giyitleri onlar giyecek. en görkemli saraylarda onlar oturacak . . . Kanncalarsa. işte böyle, halleri duman, yıl on iki . ay çalışıp sonunda ellerindeki avuçlanndakini fillere verecek ; . kendileri de açlıktan kınlacaklar. Doğanın yasası bu, insanlann, o k e nd i l e rini doğanın kutsal yaratığı sanan o - öğüngeç in sanların eta yasası bu. Bu dünya böyle gelmiş böy l e gi der. Düşün bir ustam, bir düşün kardeşim, şuraya bir dağ kadar karınca toplan · s ak bir araya, bir tek fiJ sal d i r s a bize, ne oluruz? ıı Topal demirel ustası onun gözlerinin içine ilk ola rak kÜ ş ku y la baktı. Bu bir sanca olmasın, diye düşün- • dü. Bu bir hayın sarıca . . . Sonra da, bu başbuğ yılmiş diye düşündü kendi kendine. Böylesine bir kırgından 1 48 ge 9 kalmış, fillerin belasına uğramış bir karınca bu kadar umutsuz olmasın da ya ne olsun? ••Haklısın,ıı dedi ona demireL uHaklısın ya bu ka rıncalar ki şu evrende en güçlü yaratıklardır. Filler da ha da güçlü olsalar bile onların bu tut s aklığından � kur� tulmanın bir yolu bulunmalı. Ve hem de bulunacak ! ıı •Ama bunun için d e hiç bir şey yapmıyor, hiç bir eylemde bulunmuyoruz ki,ıı dedi başbuğ. uEylem g€rek, hiç olmazsa. bizimkiler gibi savaşı sürdürmek gerek. Ben bizim filleri yenebileceğimizi bir kere olsun düşünme dim bile ya, ama savaş g€rek. Yenmesek de sava.şmalı- yız. Bir tek umut savaşta. n . Topal demirel de öyle düşünmüştü ya, bir sonuca varamamıştı. Bir tek umut savaştaydt ya, nasıl bir sa vaşta? Savaşın umutsuzu olur mu? Umutsuz girilmiş savaş, savaş değil, ölümdür, savaşın biçimi, türü var. Sava:ja umutla girersin, yenilirsin o başka, ama umutla. . girersin. Bu düşüncelerini başbuğa söylemedi. Sadece: «Sizinkiler savaşıyariarsa filleri yenernernek ıçın, bu deliliktir. İnsan yenrnernek . için savaşır mı? Filleri de yenecek bir yöntem bulacaktır kanncalar. ıı Başbuğ gene gü ldü : .. Ha h hah hah . . . Bulunamayacak, bulunamaz. Fil ler yenilir ini?)) .. '1t'enilir,)) diye gürledi topaJ demireL ((Bir yolunu bulacağız tilleri yenmenin. Ve kalıreden ve vareden ka nncalardır. Yeneceğiz filleri . . . n «Öyleyse savaşın,)) diye bağı rdı başbuğ. uBöyle dağ başında oturarak f�ller yenilmez.ıı •Bir yolunu . . . ıı . • Tam bu sırada ·· ·�landa bir gürültü patırtı koptu ki, topa.l demirel � buraya geldi geleli böyle bir gürültü duy maınıştı. Sanki koca dağ ortasından çat diye çatıamış- 149 tı, işte öyle bir gürültü. Kırmızı sakallı topal kannca hemen alana koştu ki ne görsün, alan ağzına kadar ka nncayla dolmuş, kanncalar üstüste, kıvıl kıvıl . . . Genç bir kttmızı sakal da bir karaçalının en üst dalına çık mış, coşkuyla konuşuyor, gür sesi dağlarda yankılanı yor: «Ne fi)..ler, ne kırrnızılar ! ıı diyor. ııNe filler ne kırmı zıLar, özgür bağımsız karıncalar . . . ıı Ve . alan d aki kanncalann bir bölüğü onu alkışlıyor. ııBiZ,H diyor karaçalının üstündeki, ııbiz tekmil ka rıncalan bu dağa çekeceğiz, karınca ülkelerini boşaltıp buraya getireceğii, dünyanın evrenin tekmil kanncala nın ve savaşa başlayacağız. Ne filler ne kırmızı sakal lılar, ne de eli nasırlılar; çalışan tutsak kanncalarLa ba şaracağız kurtuluşu . . . ıı Ve alkışlar çoğalıyor, büyüyor, genişliyor. ııVe tutsak kanncalan, ancak kendileri kurtara . caklardır. Eli nasırlılann bize hiç bir ge(eği yok. Ne eli · nasırlı kanncalar, ne filler, özgür bağımsız tutsak ka nncalar. Fillerin gözlerini oyacağız. Gözleri kör olan fil ler kannca ülkelerini bulamayacaklar, ondan sonra da yollanın şaşırıp denize düşüp ölecekler. Böylelikle de bu dünya fillerden kurtulacak. ıı Alkışlar kıyamet. Uzun konuştu, ne eli nasırlılar, ne filler diyen, ka raçalıdan indiğinde kanter içinde kalmıştı. Alkışiayan kanncalar onu omuzlanna aldılar. Onun ar�asından uzun boyunlu, kapkara bir karın ca çıktı karaçalıya, çalının dikenleri onun karnma bat tı, çünkü karnı çıplaktı. Söze: «Arkadaşlar, kırmızı sakallılar,, diye başladı. ııSö züm y alnız sizedir, beni dinleyin, iyi kulak verin bana . . . Hemen şimdi savaşa gireceğiz. Filleri yok edeceğiz. Bir 150 karıncaaa, hele karıncaların kırı mızı sakallısııı, bir evre ne bedeldir. Filler hiç bir zaman yenilmez yaratıklardır . Onları hiç bir güç yenemez. Biz de onları yenemeyece ğiz ama, sava§ac�ğız. Örümcek ağianndan ağ toplayaca ğız, fillerin yollarına gereceğiz, filler bu ağıara dolana caklar . . . Evet arkadaşlar, filleri yenemeyeceğiz ama, on ları örümcek ağiarına düşüreceğiz. Dün örümceklerin başkaroyla konuştum, size, dedi, örümcekler ba§kanı, her örümcek yedi kulaç, yani karınca kulacı ağ örecek, siz değil filleri bu ağlara, şu koca dünyayı bile düşürür, torlar toplar güneşin yanına atarsımz. Ama filler yenil meyecekler. Bu dünya değişmeyecek . . . Biz kanncalar savaşacağız. Ned«�n savaşmayalım, değil mi, elimizde bu kadar örümcek ağı varken. Kahrolsun bizim yolumuzu kesen, bizi savaşmaktan alakoyan, o pısırık topal demir ci kahrolsun 1 ıı «Kahrolsun! ıı diye bütün alan inledi. «BiZ de ağianınıza filleri, hüdhüd kuşlarını dÜŞÜ rüp özgürluğümüze 'kavuşunca bize yardım etmiş olan örümcek kardeşlerimize dünyanın bütün sineklerini ve receğiz. Hiç bir karınca bu dünyadaki hiç bir sineğe el bile sürmeyecek, acından ölse de . . . » «Ölse de,» diye iniedi alan. <(Örümcek ağlanmız varken biiüz . . . ıı naııa çok uzun sözler söyledi .örümcek ağları üstü ne, bu ağların sağlamlığı üstüne: ((Bir örümcek ağı, değil bir fili zaptetmek, kırk bin katırı bile zapteder. Bir örümcek ağı, değil bir fili, bir insanı bile zapteder. Bir örümcek ağı . . . » Ve kürsüden utkulu bir komutan gibi kabararak indi. Alkıştan alan yikılıyordu. Topal demirci orada, alanın kıyısında durmuş, tek başına oraya dikilmiş, yanında başbuğ, bir de o ·ÜÇ de likanlı kırmızı sakal, öfkeden kuduruyor: 151 uZart zurt,ıı diyordu. ııZart zurt ... Sizi bre zartzurt çular. Hay sizi bre ! ıı Derken karaçalıya, sakalı yerde sürünen, üç köşe gözlü, sarkık bıyıklı, saçlan ta beline inmiş bir deli kanlı çıktı. Azıcık kekeliyordu ya, düzgün konuşuyordu: uBiz tilleri hiç bir zaman, hiç bir biçimde yeneme yeceğiz,ıı dedi. Çok dingin, kendine güvenmiş, inandın cı, kandırıcı konuşuyordu. Arada bir coştuğunda 7onun kekemeliğini de farketmiyorlardı karıncalar, kulak k� silmişlerdi. «Gerçekçi olalım arkadaşlar. Biz tilleri hiç bir za man yenemeyeceğimize göre, yenebilseydik dünya ku rulduğundan bu yana onların tutsağı olur muyduk, de ğil mi?ıı ııOlmazdık,ıı diye alan gürledi. ıcDünya kurulduğundan beri değil, daha yeni tut sak düştük fillere,ıı dedi topal demireL Onun sesini kim secikler duymadı. Ya da duydular duymamışcılığa vur dular. ııOnun için fillerle savaşı, tilleri yenıneyi aklımızdan çıkaralım da tilleri karınca ülkelerine nasıl sokniayız onu düşünelim, değil mi?ıı ııEn doğrusu da bu,ıı diye mırıldandı kalabalık. 11Öyleyse arkadaşlar, ben aradım, danıştım, fil hu yunu bilenlere, yılanlara çıyanlara, insanlara sordum, fillerin her bir huylarını öğrendim. Filler en başta hen dek atlayamazlarmış. Biz kannca ülkelerini hendekle çevireceğiz . ve filler ülkelerimize giremeyecekler. Yok filleri kör edeceğiz de, yok örümcek ağıarına düşürüp evrenin dışına atacağız da, bunlar hep uyduruk ... Fil lerin gözlerini kör edebilir mi hiç bir kannca, söyleyin, bir til örümcek ağına sığar mı?ı> uSığmaaaz,ıı diye kalabalık birbirine girmiş bağırdı. uGerçekç_i olalım arkadaşlar, ve şimdiden tekmil 152 kırmızı sakallılar ülkelerimize dağılıp, ülkelerimizin yö resine hendek kazmak için vatandaşlarımızı kandıralı m . " Alan alkıştan, bağırtıdan bir kalktı bir indi. Bu uzun sakallı, uzun saçlı kırmızı sakalı da sırt Iadılar karıncalar. Sonra da karaçalıya, ortalık azıcık durulunca, kü çücük, iğne ucu kadar ufacık bir kırmızı sakal kannca çıktı. Bu kannca o kadar küçücüktü ki, kanncalar bile onu karaçalının ucunda ancak zarzor görebiliyorlardı. Bu küçücük karıncanın sesi amma da gürdü : ((Arkadaşlar, gerçekçi olalım,'' diye başladı o da. · uHiç biz fillerin gözlerini kum atarak kör edebilir mi yiz? Benim bildiğiine göre fillerin gözleri zaten o kadar az görüyormuş ki, biz onlan kör edebilsek bile, bir şey değişmeyecek. Filler kulaklanyla görüyorlarmıŞ. Fille rin de kulaklarını kesebilir miyiz, arkadaşlar, söyleyin, onlann o yelken kulaklannı kesmeye gücümüz yeter mi? u cc Yetmez ! u diye bağırdı kalabalık. ccÖrümcek ağına gelince . . . )) ccOlmaz, olmaz.!» dedi kalabalık. ((Hendeği de geç." ccÖğrendim ki hiç bir file hiç bir hendek dayanmaz, her m her hendeği . atlayıp geçermiş.)) . ((Geçer,ıı diye bağırdılar karıncalar. cıBu dünyada tilleri altedecek güç yoktur. Filleri altedecek hiç bir güç daha yaratılmamıştır.n «Yaratılmamıştır,ıı diye gene gürledi kalabalık. ı�Öyleyse ne yapmalıyız, eeey arkadaşlar, eeey evre nimizin çok . değerli, en değerli yaratıktan, siz kırmızı sakallar, tanrı sizi öğmüş de yaratmış, sultan kılmış şu karıncalann üstüne. Öyleyse ne yapmalıyız?)) Kanncalardan çıt çıkmadı, hep bir kulak kesilip k üçük karıncanın ağzına baktılar. ccBu dünyada fil gücünden daha üstün güç olma- 1 53 dığına göre biz de fillerin gücünden faydalanarak kur tuluşumuzu sağlarız. Fillerin bir kısmı vardır ki, o filler, fil sultanı kadar karıncalann nimetlerinden faydalana mıyorlar. Biz o fakir, leyleğin yuvadan attığı · fmere de riz ki, eğer bize yardım eder de bizi fillerin tutsaklığın dan kurtarırsanız, biz de kıyamete kadar sizi, sizin so yunuzu, soyunuzun soyunu bar özü, çiçek özü, böcek özüyle besleriz. Size sırça saraylar da yaparız . • Siz filler olmadan, bi� küçücük karıncalar fillerle başa çıkama yız. Söyleyin çıkabilir miyiz?>> «Çıkamayız.» «Öyleyse yaşasın fillerle karıncalar kardeşliği, iş birliği. Filler ve karıncalar elele . . . Kahrolsun ağcılar, dağgezenler, hendekçiler, demirciler, eli nasırlılar, kah - · rolsun ! Yaşasın kannca fil işbirliği . . . » «Filler ve kanncalar elele,>> diye yankılandı kosko caman alan. Kanncalar coşkudan kaynaştılar. Parlak gün ışığında milyarlarca kannca gözü ışılaştı. Ve küçücük karınca şişinerek karaçalının üstünden yere atladı, öteki karıncalann hacakları arasında yitti. Kanncalar onu bulup omuzlarına aldılar. Topal demircinin yanında duran başbuğ karınca: ( Topal demirci ona ters ters baktı. Epeydir bu ya nındaki karınca, başbuğ, her kırmızı saka! karaçalıdan indikçe bir şeyler mınldanıyordu ama, topal demirci onun ne dediğini anlayamıyordu. Oysaki her kanncan)n düşüncelerine, < ru sö�ünü ağzından kaçırmıştı ama, ne fayda, bir kere topal duymuştu. Şimdi bunu nasıl onarmalıydı, onar manın da hiç bir olanağı yoktu. Topal karınca nasıl da öyle kuşkuyla, korkuyla bakıyordu ona. üstüne gitmek- 1 54 ten başka uman yoktu başbuğun, belki bir tek kurtulu şu üstüne gitmekte bulabilirdi: «Hepsi doğru söylüyor, değil mi ustam?ıı Topal karınca öfkeyle homurdandı. <ıFilleri kör edebilirlz.ıı cc.Ahmıak.ı> ccFilleri örümcek ağlanyla . . . ıı «Budala.» «Filler le işbirliği. . . ıı «Sersem, ben de seni bir şey sanmıştım. üstelik de koca bir kannca ülkesinin başbuğusun. üstelik de bir kır . . . » Bir . kırmızı sakalsın, di yemedi. Çünkü bu kadar yaşlı bir kırmızı sak�l bu saçmalıklara doğru diyeme z di. Topal karınca çok deneyden geçmişti. Düşüncesini birdenbire açığa vurduğuna pişman olmuştu. Kendi ken dini ele verdiğinden dolayı bu başbuğ kannca birtakım olmayacak işlere başvurabilirdi. Bütün kanncalan kış kırtabilir, onu linç ettirebilirdi. Çok cerbezeli bir şeydi bu b�buğ kannca. Onu öldürebilirdi gece uyurken . . . Hiç bir şey yaparnazsa kaçabilirdi. Birden gül m eye başladı topal kannca : « Hay sen çok yaşayasın, başbuğ kardeşim, ıı dedi. ((Senin deneyin herkeslerden fazla . . . Özür dilerim, ilkin birden kavrayamadım da, budalalık, dedim bu güzel dü . şüncelere. Ben bilirim ki her düşünce kutsaldır.» Hayınlık ahmak olur, ne kadar k urna z gözükse de ... Başbuğ kannca hemen topalın bu geriye dönüşünü yut tu. Çünkü kendisini bütün dünyanın en akıllısı sanı yordu. «Her düşünce kutsaldır,)) diye sevinçle bağırcii. ccBu düşüncelerle, o filler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, onlan altedeceğiz.» < 155 Onlar böyle konuşadursunlar, karaçalının üstüne · sıçradı bir kannca çıktı, çalının en üst dalına vanp di kildi. ((Eeey, arkadaşlar,» diye başladı, ı•sayın görkemli, kutsal, emekçi kızıl karıncalar, filler ki bizim soyumuzu kesti kuru tt u, bizi , tutsak kıldı . . . Biliyorum fillerin elle rinden kurtuluş yok. Filler bu evrenin en güçlü yaratık lan. Siz de biliyorsunuz bunu, ben de biliyorum, bütün evren de buna tanık. Bu gerçeği ulu ustamız kırmızı sa kal demirci de biliyor. Onun gözünden de çok değerli bir kişi olan Kafdağı karıncalannın başı kırmızı saka! ar kadaşı da biliyor bunu.» Topa! kannca: ıcDoğru,ıı diye . bağırdı, «doğru,» öfkeden kudura rak. Hem öfkeden kuduruyor, hem de başbuğa çaktır mamak için, {(doğru,)) diyordu bu saçma sapan sözlere. Başbuğ da topa! karıncanın yola gelmesinden mest- olmuş: «Doğru, doğru, doğru,ıı dedi. «Biliyoruz,,, diye bağırdı topa! karınca. uBu dünyada değil kannca, hiç bir güç yenemez filleri, filler · bile yenemezler filleri, insanlar bile . . . Yal nız bir tek güç yener onlan, o da atlı kannca kardeşle rimiz. Filleri bu evrende yenecek güç atlı kanncalar dır. Uzun bacaklı atlı kanncalardır.ıı . « Uzun bacaklı atlı karıncalardır, doğru ! ıı diye ba ğırdı başbuğ. İster istemez onun söylediğini yineledi topa! kann- ca : « Atlı karıncalardır, doğru,n dedi usulca, yan gözle de başbuğa baktı. Başbuğ kıvanç içinde ellerini oğuş turuyordu. Ve topa! demirci dunnadan başbuğa bakı yor, onu tepeden tırnağa süzüyor, araştınyordu. Kesin likie bunun bir kırmızı sakal olmadığını anlamıştı. 1 56 Çalının üstündeki kannca upuzun bir şeydi, bir de· ri bir kemikti de. Saçı sakalına kanşmıştı, sivr,i pembe burunluydu, konuştukça fırlak gırtlak kemi�i iniyor çı· kıyordu. ııBin beş yüz tane atlı kanncıayı şu ma�araya ça· ğıraca�ız. İşte bu ma�ara tam dört milyar kannca alır. Dört milyar karınca alan mağaraya bin beş · yüz atlı karıncayı koyup onlara fil aşısı yapacağız. Atlılara !il aşısı yaptiktan sonra dünyanın bütün yiyeceklerini top layıp getirecek vereceğiz onlara, vereceğiz onlara, yiye cekler. Altı ay sonra fil aşısı almış karıncf;llar beş fil, ori fil kadar büyüyecekler. Bu beş fil, on fil kadar olmuş kanncaların her birisi birer canavar kesilecek. Her biri bir fili kıskaçına alıp ikiye biçecek. Salıvereceğiz cenga ver kanncalarımızı fillerin üstüne, al Allah delini zap teyle kulunu diyerekten. Fillerle atlı kanncalar arasın· da mübalıa�a cen� olacak. Ve gün akşama ererken, şu dünyada soluk alan bir tek fil kalmayacak. Hepsini atlı kanncalar kıskaçlanndan geçirip tam ortalanndan bö lecekler. Ey kardeşlerim, kırmızı sakallı kanncalar, sö züm doğrudur ! )) Koskoca alan: <�Doğrudur ! ı• diye bir indi bir kalktı. ı ı < dolup taşıyordu. Tez günde anlamıştı başbuğun kim ol duğunu. Bu kannca, sanca karıncaların başlarından başkası değildi ve şu kalabalığı buraya toplayanlar da, kışkutanlar da sarıcalardı. Ama nasıl da yitip gitmişler· di kırmızı S!lkallıların içinde? Onları nasıl ayırdedip de 157 bulmalı, bunların sarıcalar olduklarına bu kalabalığı inandirmalıydı? !şi zordu, zordu · ya, olanaksız değildi. ipince uzun karınca da indi karaçalının tepesinden. Onu da omuzlarına aldılar, «yaşşa, varol,» diye bir süre ortalığı çınlattılar. Sesleri ulu dağlarda yankılandı. Son ra kuyucuların başı çıktı karaçalının üstüne, fillerin yoUanna kuyu kazınayı önerdi, onun arkasından çivici kannca ı.;ıkıp karınci ülkelerinin dört bir yanına çiviler çakmavı salık verdi. Filler hiç bir zaman bu çivilere ba sıp karınca ülkelerine gireniiyecekti. Çiviciyi ağıcılar, sucular, yolkesenler, hırsızcılar, sıvamacılar izlediler, hepsinin de önerisi ilginçti. Alanın kalabalığından her birisini ayrı ayrı onaylayan, onlara doğru, diye bağıran kişiler çıktılar. Topal demirciyle başbuğ da hepsini onaylıyorlardı. Konuşucuların hepsini de kendi bölükleri omuzlarına aldılar. Derken ortalık birden karıştı, karıncalar biribirie rine girdiler. Kılıçlar, yatağanlar çekildi, ağlar, halat lar atıldı, kum gibi taşlar yağdırdı kanncalar . biribirle rinin üstüne, alanın göğünü koyu bir toz bulutu örttü. Bir feryadü figan aldı ortalığı ki kulaklan sağır eden. Kelleler, bacaklar, kollar, gövdeler uçuşuyordu havalar da. Şu dünya dünya, kanncalar karınca olalı böyle bir cenge tanıklık etmemişti kimse. Topal kanncayla başbuğ, yüksek, kalın, ağaç gibi sağlam bir karaçalının en uç dalının üstüne çıkmışlar cengi buradan izliyorlardı. Topal demirci ked�rinden ölüyor, başbuğsa, içinden seviniyor, kıvanıyor, dışından üzülmüş gözüküyordu ya, artık onun hiç bir davranışı topal demircinin gözünden kaçniıyordu. Topal demirci çok kaygılıydı, bu savaş böyle ne ka dar bir süre sürüp gidecekti? B �lki de savaşın 'SOnunda 1 58 sağlam hiç bir kannca kalmay ac aktı. . Ne yapmalıydı bu korkunç kınının önüne geçmek için? Genç kırmızı sakallardan bir ; borazan istedi, üste çok borazan vardı, en büyüğünü getirip demirciye ver diler. Demirci başladı konuşmağa, bağırmağa, söğme- ğe, ama duyan, dinleyen kim? , Topal demircinin içinden kan gidiyordu. Bunca emek verip kırmızı sakal eylediği karınca uluslannın tek umutlan karıncalar, birkaç sarıcanın iğvasına kapılıp biribirlerini öldürüyorlardı işte. Hem de göz göre göre. Bundan sonra bu kırmızı sakallılar tükenince artık kı yamete kadar karıncalar fillere tutsak kalacaklardı. Baş buğun yüzüne yaş dolu gözlerle baktı. B aş bu ğ . tepeden tımağa kıvanca kesmiŞti. Topa! demirci ona kederini b�lli etmerneğe çalıştı. Azıcık da güldü : < var, öyle mi?» . . ((Vardılar ama,» dedi başbuğ, < her ne sebeptense biribirierine düşüp böyle birbirlerini öl dürdüler. Bir tek, bir tek kırmızı sakal kalmadı benim görkemli ülkemde.ıı ((Varsın bunlar biribirlerini öldürsünler, daha iyi. ahmak, sersem karıncalardı bunlar zaten. Ölmeleri ka nnca ulusları için daha iyi olacak, ulusların böyle akıl sız kırmızı karıncalan olacaksa hiç olmasın daha iyi. Bizde daha çok kırmızı saka! var, üstelik onlar akıllı da ... ıı 11Nerdeler?» diye sordu hemen başbuğ. Aaah, onla ' rm da yerini bir öğ r enebilsey t � l . . . Şu dünyada, başbuğ sağiken, bir tek kırmızı karınca bile kalmamalıydı. «Çini maçinde,» dedi topal . demireL <ıSarı benizli karıncalar ülkesinde.» «Sarı benizillerin de sakalları kırmızı mı olurmuş?ıı < katlılan böyle ahmak değil, onlar böyle biribirlerini öl dürmüyorlar.ıı Görürsünüz, dedi içinden başbuğ, hele ben bu . de neylerden geçmiş sancalanını bir göndereyim senin Çini maçinine, gör sen o zaman · gümbürtüyü , oradakileri de buradakilerden beter etmez miyiz ! Alanı kalın bir toz tabakası örttü, alandan akan kanlar çığılayarak yamacı aşağı iniyor, dereye doluyor du. Bu kadar yükseklikten bile, kesilmiş uçan kol, ba cak, gövde, baştan başa hiç bir şey göremiyordu topal demireL Bağırdı çağırdı, çabası hiç bir işe yaramayınca, topal demirci elindeki borazanı fırlattı sava.ş alanına at tı. Umarsızlık öldürüyordu onu. Derken uzaklardan gökgürlemesi gibi bir kahkaha patladı. Kahkaha dağlan salladı, kayalan titretti. ıcFiller sultanı, filler sultanı,ıı diye kendini bir daha ele verdi başbuğ. ııFiller sultanı kırmızılann bu haline gülüyor.)) ((Ne biliyor ki filler sultanı buradaki halimizi?ıı Coşkunluklıa kendini ele veren başbuğ hemen bir yalan kıvırdı. ıcFiller sultanının gözü kırk günlük yerdeki kara taşın üstündeki kara kanncayı, yedi dağ ardında da olsa görür. Beni öldürüyordu az daha, kaçtım da Rafda ğının karl.ırma attım · kendimi. Fillerin yüce, kayalık dağbtra, hele dağların soğuk karlarına hiç yüzleri y ok tur.)) Bir kaİ1kaha, bir kahkaba daha patladı. Kahkaha lar yeri göğü sarsarak ardı ardına durmadan top gülle- leri gibi patliyordu. . Tam bu sırada bir tansık gerçekleşti. İnanılmaz bir şey oldu, alanda anında birden kirp diye ses sada kesil di. En küçük bir vızıltı bile duyulmuyordu oradan. To pal demirel kulak verdi dinledi, sonra da hüzünlü: 160 cıNe oldu bunlara, alanda çıt çıkmıyor, ne oldu ki kınnızı sakalla nma ?» diye . sordu. «Hepsi hepsi öldü,» dedi başbuğ. · ••Hepsi biribirleri ni öldürdüler. Bir tek kırmızı sakalımız bile kalmadı. Vah vah; vaaah h> Avazı çıktığı kadar ağlamağa başla dı. cıVah ki vaaah . . . ı> Topal kannca vakurdu, gözlerinden bir damla yaş akmıyordu, orada öyle dikilmiş kaskatı kesilmiş kalmış- tı. . . Filler sultanıinn kahkahalan daha da gürleşerek ge liyordu. Alanın üstündeki toz da yavaş yavaş yere ini yor, ortalık açılıyordu. Topal karıncaysa gözlerini ala na dikmiş . oradan ayırınıyordu. Eli yüreğinin üstündey di. Tozlar indi, ortalık açıldı ve birden de, tam o anda da filler sultanının kahkahası keskin, ezici, öldürücü, sons'Qz hışımda bir öfkeye döndü. Ve topal demirel uzun · bir sevinç çığlığı attı: · cıKarıncalanmın çoğu ölmemiş! ıı diye bağırdı. «Çok şükür, çok şükür, çok şükür ! )) Manzarayı ve alanda karıncalann kıvıl kıvıl kay naştığını gören başbuğ kederinden karaçalıdan düşüp ölüyordu az daha. Topal demirel karaçalının üstünden indi, alana var dı. Alanda ölüler, yaralılar biribirlerinin üstüne yığıl mı§tılar. «Buna da, buna da şükür,ıı dedi topal demirel. «Ben hiç bir kırmızı sakal kalmadı sanmıştım.ıı Ortada da, filler sultanının kahkahasından şaşkın lığa uğrayıp savaşı bırakmış kanncalar daha durmadan sövüşüyodardı. Topal demirel bir çöpün üstüne çıktı: cı Yeter · artık,» dedi. «Kendinize gelin. Bakın filler sultanı sizin bu halinize nasıl gülüyor.)) FS/ll 161 Daha �irçok söz söyledi topa! demirel. Ona hiç bir kannca karşılık veremedi. Kırmızı sakaUar süklüm pük lüm körelerine döndüler. Döndüler ama . . . Başbuğ, topal kanncanın tam arkasındaydı, o ko nuşurken: ((Bak arkadaş,ıı dedi. ((Sen Download 60.22 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling