Filler Sultani
§imdi bu biribirine dii.§
Download 60.22 Kb. Pdf ko'rish
|
§imdi
bu biribirine dii.§ müşleri, biribirlerinin kanlannı içmişleri bir daha bir araya getirebiiirim mi sanıyorsun? Bundan sonra bu kırmızı sakaUar artık hiç ifiah olmazlar. Sonuna kadar bunlar biribirlerini öldürürler. Araya kan, bencillik, !it ne girdi. Bin parçaya aynlınış kırmızı s&kalWar, artık her şeyi unutup biribirierine düş�rler. Gözleri ne tilleri, ne de düİıyayı görür.ı) Topal kannca hem üzgündü olan bitenden, hem de · sevinçliydi, kanncalar çok şükür ki toptan ölmemişler di. Bu deneyden sonra artık akıllan başi anna gelmiş olmalıydı. Bu olaydan sonra sanca kanncalarm da il' v asına uymayacaklardı herhalde. · Körelerine geldiler, yorulmwılardı. «Gel demirel kardeş,» dedi başbuğ, «gel benimle de Katdağının arkasındaki benim ülkeme gidelim. 8aria başbakanlık veririm kendi ülkemde . . . Sana bal özü, çi çek özü, hem de Kafd$ çiçeklerinin özünü yed.iririm. Seni çok sevdim. Ömrünün bundan son rasını kanncaca değil tiller gibi yaşarsın. İstersen kıçını da g:üı:ı akşama dek kaşırsın. Bak, gördün işte, güvendiğin dağlara da kar Yal'dı, senin k ırmızı c&ıann biribirlerini öldürdü. Bundan böyle onlar itıah olmazlar, sonuna kadar iki tek iki kannca kalıncaya kadar onlar biribirlerinin gözlerini oyarlar. Gel kardeş, inat etme, bu kanncalar senin de terin1 bilemezler, gel bıZım ellere gidelim. İstersen az sonra bir hüdhüd, hüdhüdü istemezsen bir leylek bizi · alır Katdağının ardına götürür bırakır. Haydi kardeş .. . » Kırmızı sakallı topal demirel ona hiç bir k81'§1lık 162 vermedi, yalnız kendisini bekleyen genç kırmızı sakalın üçünü de bir köşeye çekip kulaklarına !ısıldadı: «Aman çocuklar dikkat edin, §U bqbuğ var ya, ha nı sakalı kızıl, benim arkadqım? ݧte o sancalann ba§ı dır. İçimize bunlan filler sultartı soktu. Bugünkü savqı da bunlar çıkardı. Az daha bir tek kırmızı _ sakal kalmı yordu. Dikkat edin, bu bqbuğ kaçabilir, kaçarken ya kalay arnaı.sanız öldürün. Aman çocuklar ona, onun sa ncalar bqı olduğunu bildiğimizi belli etmeyin.>> «Etmeyiz ustamız.» 1 R::I Filler sultamnın karıncalara karıncalıkla:rını unutmaları, kendilerini fil saymaları, tutsaklıklçırının dünyanın sonuna kadar sürmesi için kurduğu düzenler babındadır. Karıncalar kör topal, aç sayn bahara çık.abildiler. Ama milyarlar kışın , · karda kıtlık ta yan yan ya azalmış lardı. Gene de aşkla şevkle, kışın kendilerine yiyecek veren filler sultanının çağnsına minnettarlıkla koştu lar. Filler sultam : ((Bir saray daha isterim bu yıl . . . Eski saray ımın iki büyüklüğünde olacak. Hem de pembe sırçadan elacak. Hem de içinde ku� tüyü yataklar . . . ıı dedi. Hiç karşı çıkmadan, ikircik göstermeden: ccBaşüstüne sultammız, n dediler. < . . . >� «Başüstüne sultammız,ıı diye bağırdılar bütün ka rıncalar hep bir ağızdan. «İstediğin pemb� taht olsun.» «Bu dağlara dünyanın en büyük has bahçesini iste rim, yeryüzünde ne kadar çiçek tohumu varsa hepsin den getirip bu has bahçeye dikeceksiniz.ıı «Başüstüne sultanımız, yeter ki sen iste. Evrenin bütün karıncaları emrinde, Asyadakiler, Arnerikad.aki, 1 64 Afrika, Avrupadakiler de, yıldızlardeJtiler de . . . ıı •Yeryüzünde ne kadar ağaç varsa, ne kadar mey veli, çiçekli ağaç varsa hepsinden de isterim.» � sınız, çiçek özü, bal özü, çekirdek özü, buğday, ot özüy le . . . » 11Sen yeter ki iste, sult anımız .u 11Siz geçen yılki gibi gene kendinize hiç bir şey top lamayacaksmız. Geçen yılki gibi gene ben size verece ğim y-iyeceğinizi. Böylelikle iki yere birden yiyecek top lamaktan kurtulursunuz. Sonra benim arnbarıanın da sağlam, kimse de, hiç bir hırsız da benim ambarlarıma kodrularından yaklaşamazlar.ıı ccBaŞüstüne sultan ımız , sen yeter ki iste.ıı 11Daha çok şeyler isteyeceğim sizden . . . ıı ııSen ne istersen başımız üstüne.ıı 11Bir kıç kaşıma ma)dnası isteyeceğim. Böyle Allah tan reva mı ki, siz karıncalanın dururken, ben karda · kışta kıyamette kaşınmak istedikçe gece yanlan dışa rıya çıkayım da kıçımı şu ulu çınara vereyim? Söyleyin, bir sultana böyle kıç kaşımak yaraşır mı?" ((Kıç kaşıma makinası da yapacağız sultanımız.ıı «Siz hiç kıç kaşıma makinası yaptınız mı?ıı ((Yapmadık ama yapacağız.» ııYa yapa mazs anız?n «İnsanlarda çok kıç kaşıma. makinası var, sultanı mız, yapa mazsa k onlardan aşınnz.» cıÖyleyse siz kıç kaşıma makinası yapınağa uğraş mayın, insanlardan çalıp getirin.» cı!nsanlardan çalıp getiririz, sultanımız.ıı ccSize güveniyorum kanncalanm. Siz benim için, bi zim için her şeyi yaptınız yapacaksınız. Bugün fillerle kanncalann lç_�deşliklerinin yüz bininci yıldönümüdür. 1 65 Yüz bin yıldır kanncalarla tiller böyle bir arada özgür lük, kardeşlik içinde yaşarlar. Kanncalarla fillerin kar deşliği bütün öteki yaratıklam önıek olmuştur.>> «Olmuştur! » diye bağırdı karıncalar. ıcSiz benden memnun musunuz?» diye karıncalara sordu tiller sultanı. , «Çok memnunuz;ıı diye bağırdı kanncalar. · ıcBenim ölmemi istemezsiniz değil mi?>> ıı!stemeyiz, o da ne söz öyle,» diye bağırdı kann calar. <<Öyleyse bana yaşam suyunu bulacaksınız.» Derin bir sessizlik oldu. Ortalıkta bahar sıcağı. � lardan dalga dalga kokular geliyor, dünya ağzına kadar çiçeğe durmuş nennileniyordu. ıcNerede var ondan, neye yarar ki?>> diye birkaç· cılız ses çıktı kalabalıktan. < leşir,» dedi sultan, sesi ikircikli. Gene birkaç cilız ses sordu: <<0 yaşam suyundan �erede bulabiliriz ki?» Filler sultanı artık kannca sesine alışmış, fısıltı ha lindeki sesleri bile duyabiliyordu. Ve tekmil kanncalar bir · tamam tilceyi öğrenmişlerdi. Onun için kanncalar• la konuşması şimdi kolay oluyordu. Hüdhüdler de yöre deki çiçekli ağaçların daUanna konmuşlar, sessizlik için· de olanı biteni seyreyliyorlardı. Ağaçlara sıvanmışlar, turuncu kepezleri dallarda katmer katlJler, çiçekler gibi açmıştı. ıcBilmiyo rum ,» dedi filler sultanı çok hüzünlü bir sesle içini çekerek. «Ah, bir yerini bllseydim onun, çok tan aldınr getirtir içerdinv> Yaşlı bir kannca: «Belki insanlarda vardır, onu da çalar getiririz sul ta nımıza .» Filler sultanı acı acı güldü: . «İnsanlarda da yok ondan, hiç bir yaratıkta da yok. İnsan�lundan onu bir Kö�lu, bir de Köroğlunun kır at� içmiş. Bir de boz atlı Hızır içmiş. Bir de İlyas evliya ... Başka içen yaratığı bilmiyorum yaratıkiar içinde. Bana . bulu rsaruz bulursanız siz kannca kullarım bulursunuz. İnsanoğlu bulsa yaşam suyunu, bir · damlasına neyi ver- , mez ki . . . Bakın katinca kardeşlerim, bu yaşam suyu çok önemli, �er onun kaynağını bulacak olursak . . . >� «Bulacağız ! , diye bağırdı genç yakışıklı bir karın ca. ccSultanımız için de� mi, yeri göğü biribirine kata cak yaşam suyunun kaynağını gene bulacağız. Sultanı mız da o uzun, o görkemli, o kutsal hortumunu dayaya� cak yaşam suyunun gözüne, hiç çekmeden kırk gün kırk gece içecek. Sultanımıza yaşam suyunu da bulacağız ki, Qa.Şımızdan düny anın sonuna kadar eksik olmaya. Hiç bir şey yapamazsak, hiç bir yoldan yaşam suyuna ula ş amazsa k, insanla.rla, o hünerli, akıllı insanlarla işbir liği yapar gene sulta nıımza o yaşam suyu neredeyse bu- . luruz." Su!i�n sesini daha. d& acılaştırarak konuştu: «Ah,>� dedi, < nsan lara en küçük bir umut ba�l ama yın, ben insanlarla çok dene yimlerden geçmişimdir. Şu hüdhüdler başı kardeşim var ya, o dünya kuruldu�dan bu yana tanır insanla n, hem de insanların sultanlannı tanır. Uluke � ! • < apcm dalından uçtu gel di, sultanın burnunun ucundaki dala kondu. erSöyle bunlara insan<*lunu,» diye buyurdu sultan. 167 «Bunlar demek ki, böyle konuş�uklanna göre, insanlan ta nımı yorlar. De söyle.ıı Hüdhüdler başı boynunu uzattı, gırtl$nı temizle di, kanatl arını açtı kapadı, silkindi, çok önemli bir şey lere, bir sözlere hazırl anır gibiydi. ((İnsanoğlu da genellikle iki kısımdır. OrJann da bir kısmı til, bir kısmı kanncadır. Tıpkı buradaki gibi filler azınlık, kanncalar çoğunluktur. Tıpkı buradaki in sanlann fil kısmı yıl on iki ay ellerini ılıktan soğu�a vurmazlar, durmadan buradakiler gibi onlar da kıçlan nı kaşıyıp bal özü, et özü, çiçek özü yerler. Kuş sütü bi le bulur onlara onların kanncalan. Yalnız onların ne filleri, ne de fillerinin sultanlan bizim buradaki filler gibi, suıtanımız gibi tok gözlü de�llerdir. Bakın bu kış siz aç kaldınız da, bizim !illerimiz, sultanmuz nasıl yar dımımza koştu. Kannca insanlar açianndan da ölseler, fii insanlar, onlara bir zırnık bir şey vermezler. Bazı yıl lar çok ürün olur dünyada, insankanncalar lnsanflllere çok ürün üretirler, ambarlar almaz ürünleri, o zaman ne yaparlar fllinsanlar, ne yaparlar biliyor · musuİıuz? ı l Gözlerini alandaki hıncahınç, kıvıl kıvıl kaynaşan kannca kalabalı�nın üstünde gezdirdi: «Ne yaparlar?» Gene sorusuna hiç bir karşılık . _ alamadı . Karınca lar ne bilsinler filinsanlann ürünleri ne yaptıklannı! Bir tanesi: < «Vermezler işte,>, diye acı acı güldü ulukepez. «Ver mezler! Aç kanncainsanlar o ürünlere yutk unar ak ba- karlar. Açlıktan kırfacan gibi kınlırlar, fllln.sanlar o üründen kanncai nsan lara bir damla bile vermezler.ıı < diye sabırsızlıkla sordu gene genç kannca. «Yakarlar, yakarlar, yakarlar fazla ürünü,>� dedi 168 hüdhüdler başı. uO aç kanncainsanlann gözleri · önünde yakarlar. Denizlere, akar sulara dökerler, kanncainsan lar da açlıktan ölürler.» ııÖlürler,» diye hortumunu göğe dikerek, konurlana rak konuştu filler sultanı. «Bizim sultanımız, tillerimiz hiç bir zaman o in sanfillere benzemezler. O insanfiller yeryüzüne gelmiş en hayın canavariardır ki, insankanncalai-a yapmadık lannı bırakmazlar, dünya kurulduğundan bu yana kan kustururlar onlara kan.» ııYa kanncainsanlar öyle mi, eli bağlı mı dururlar bu sömürü, bu işkence, bu açlık, bu?» diye soracak ol du genç kannca . . . Filler sultanı telaşla hüdhüdler başına bir işaret çaktı, öteki hemen anladı genç kannc anın sorusunu. duymamışçılığa vurdu. «Bizim sultanıınız iyidir, hem de yaşam suyu ona bulunmalı. dünyadaki bütün fillere örnektir. tnsanııı lere, öküzfillere, çakalfillere, yılanfillere, eşekfillere, bü tün fillere iyilik ömeğidir.• Filler sultanı sözü aldı: ııKannca kardeşlerim,» dedi, «O insanf1lleri var ya, dünya kuruldu�dan bu yana yaşam suyunu arar du rurlar. Onlar o kadar zalim, o kadar kötü, o kadar sö mürgendirler ki, d�a onlara yaşam suyunu v erme miş tir. İşte bu yüzden siz karınca kardeşlerim, kendi hüne rinlz aklın.ızla bana yaşam suyunu bulacaksınız.» «Bulac$z 1 » diye hep bir ağızdan bağırdı ağaca, ta şa, kayaya, ota, çöpe, çlç�e sıvanmış kıvıl kıvıl alan. ıcS�olun, varolun, ben de bugün size flllerle kann ca kardeşliğinin yüz bininci yıldönümü dolayısıyla yedi tane kccaman, ağzına kadar çiçek özü, buğday özü, · çe kirdek özü . dolu amban açtıracağım. Bütün kannca kul l arım kardeşliğiınizin yüz bininci yıldönümünü yedi gün 169 yedi gece yiyerek içerek kutlayacaklar. Sonra da, yedi gün sonra da en akıllı k ann calardan büyük bir bölük ya§am suyu aramaya çıkacak ve yaşam suyunu · bulma dan dönmeyecekler.» Durdu, uzun hortumunu karınca lann üstünde dola§tırdı: «Ölmek . istemiyorum, ölmek istemiyorum, ölmek istemiyorum,)) diye yeri gö� ttıre terek bağırdı. «Ölmek istemiyorum.» Gene durdu, hortu munu alabildiğince uzattı kanncaların üstüne doğru: cıE�er bana yaşam suyunu bulursa k aruı calar, bu dün yayı değiştireceğim. Bana yaşam suyunu bulan karınca lan fil, y anım daki şu işe yaramaz koca göt tilleri de ka rınca yapaca�m. Yoook, e�er karıncalar bana yaşam su yunun kayna� bul ama zlarsa, bu dünyadan umutlannı kessinler, şu işe yar amaz koca göt filler var ya, işte on lan kannca ülkelerine yollayacağım, şu yeryüzünde bir tek kannca kalmayıncaya kadar hepsini ezecekler. Öl mek istemiyorum, ölmek istemiyorum, ölmek istemiyO rum! Bir filler -sultanı nasıl ölür, ölümü kendime yakış tır�yo rum . Kimsecikler inanmıyor ölüme, ben de inan mıyo rum. Ölüm, ey göklerden üstün, sı�dı ramı yorum gönlüme. Ölmek istemiyo rum. Bu sebeptendir ki bana ya§am suyunun kayna� bulacaksınız.» «Bulac�ız,» nidalarıyla çınladı alan. «Haydi öyleyse şölene.,, Belinden yedi tane kocaman anahtar çıkanp ambar cı file verdi. cıYedi amban da hemen şimdi aç;• Kanncalar alandan sevinç içinde üstüste ambarla ra doğru çekildiler. Şölen şenlik başladı. Kanncalar yi yor içiyor oynuyorlardı. Oyunları çok eski karınca şen liklerinde oynadıklan oywılardı. Yedi gün sonra şölen bitti. Sultan, ul�epezl çaprdı: «Hüdhüdler başı, sayın kardeşim,» dedi, ccbunda bir 170 bit yeniti var. Her ne istedimse hiç karşı çıkmadan, hep sine olur, dediler. Ben bu davranıştan kuşkuluyuın. 01- maza da olur, diyorlar.)) Ulukepez: ccYa ne bekliyordunuz onlardan, sultanımız?» diye . sordu . Sultan: «Hiç ol mazsa bir tek ısteğime karşı çıkmal annı. . . » «Karşı çık amaz lardı sulta nımız .» uN eden?» «Çünkü güvendikleri d�lara kar �dı.» «Ne oldu?» Ulukepez dağdaki olanı biteni, kırmızı sakalların, kı rmızı sakal takmış sancaların i�alanna düşüp biri birlerini kırdıklanriı sultana an ımsa ttı. «Anımsadım, anımsaıtım,ı. diye göbe� on altı ke re hoplatarak güldü sultap. uO günü aiumsı yorum., çok çok iyi anımsıyo rum . De1:_11ek orada hiç kırmızı sakal kalmadı?» «Kaldıysa da kul�aslll8,» dedi ulukepez. «İflah ol mazlar bundan sonra kırmızı sakallar. Aralarına bir ay ncalık tohumu serptik ki, kıyamete kadar bellerini bir -daha d�rultamazlar . . . » . ccO günü anımsıygündü o gün. Ne ·güzel. . . » , «Çok gülmüştün, sult anım. » ccAnımsıyo rum o günü, o kanncaların biribirlerini · öldürüşlerini, sevincimden gülüşümü.• «Da�lar taşlar, denizler kayalıklar, gökler ormanlar la birlikte gülmüştün kahraman karıncalann biribirl� . rini kıyasıyla öldürmelerine, sultanımız.• «Sancalanm, benim yi�tleriml Yazık ki öldürdü ler sarıcalanmı o alçak kanncalar. . . Sakallarinı kırriıı .21ya boyayıp öldürdüler o kanncalar benim sancalan- 171 nu da ölülerini getirip sara yımın kap ısına attılar. Benim de onl arın bu hilelerinl, soysuzluklarını yuttu�mu san dılar.» «Daha da öyle biliyorlar, sultanım. Bizim daha o ölü karıncalan kırmızı sakallı kanncalar olaraktan yuttu �uzu sanıyorlar.» ıcAman öyle sans ınlar ulukepez kardeşimiz ! Bilme sinler hilelerini bildi�iml . . . Bilip de umarsızlıktan onla rm bu cinayetlerini yuttu�mu. Benim sancalanm da iş te onlardan, onlann umutları kırmızı sakallardan fazla sıyla öcümüzü, öçlerini aldılar . . . Aldılar işte, aldılar işte . . . ı) Ulukepez de onun, «aldılar işte, aldılar işte,» diye ba ğıran sevincine katıldı. « kepezin bu coşkularına katıldılar, ttllerse kıçlannı yüzer kez daha a�açlara sürüp mestoldular. «Aldılar işte . . . Bu yüzden bu hileci karıncalan ce zalandırmayacağız, görkemli sultanım.» «Cezalandırmayac$,» diye coşkusunu sürdürdü sultan. «Onlara �ır. çok �ır işler yükleyec�z,» diye öner di ulukepez. «O kadar $r Işler yükleyeceğiz ki onlara, düşünecek bir anlık blle mman lan olıİıayacak. Bu ka. nncalara hiç bir zaman başlarını bile kaşıyacak bir sü re tanımayacağız. Hep ı�. hep çalışma, hep açlık, hep yoksulluk, hep gelecek korkusu içinde olacaklı.u'. Bu kor kular onları kör, sağır, sersem, beyinlerini işlemez yapa- . cak. ! nsa nfiller, tnsankarıncalara hep bunu yaparlar.» «Vay an asınl ! ll diye şaştı tiller sultanı. ııBunu hiç düşünmemiştim. Şu insaniillerde çok akıl var desene.» «Çok kafalar onlar için, o insanfiller için çalışıyor in- 1 7 2 · sanistanda. İnsankanncalann da azıcık düşünenlerini kendileri gibi fil yapıyorlar.» «Biz de öyle . yapalım,» diye söyledi sevinerek sultan. <<Şimdi sen öyleyse bana iş bul, iş . . . O kadar iş yığalıın ki kanncaların üstüne, değil düşünmek, soluk bile ala masınlar, tıpkı insanistandald insankanncalar gibi.11 ıcİşten çok ne var, sultanım, ben kann_calara öyle . sine çok iş bulurum ki, bir tanesine bugün başlasalar on beş yılda bitiremezler.n «Söyle söyle, bana söyle hemen, ondan sonra da git kanncalara buyruğumu ilet.n ccHer file btr saray.ıı «İyi, güzel. Buyruğumu hemen şimdi ulaştır karın calara. Her file bir saray yapsınlar. O kadar çoklar, hem de o kadar çalışkandırlar ki onlar, değil her file bir saray, her file üç saray bile yapabilirler., · ((Daha var efendim, daha var. · Dağın öbür yüzündeki ambarlan da sineklerle, böceklerle benim hüdhüdler içfn dolduracaklar.ıı ııHemen git, buyruğumu kanncalara ulaştır.ıı «Dahası var sultanımız. Şu karşı yüce da�n doru ğuna senin bir heykelini yapacaklar ki, o dağ kadar yük sek, heybetli olacak. Sen hiç ölmeyeceğine göre gömüt istemez. Heykelin başi gökleri delip yıldızlara erişecek. Her hüdhüd kuşuna da bir yuva, bir ambar da çekirge . . . Biz hüdhüdler çekirgeleri ve hem de sultanımızın heyke lini çok severiz . . . ıı «Hemen hemen şimdi şu anda uçacak buyruğumu ulaştıracaksın kanncalara, buyruğumu alır almaz işe baş1ayacaklar. işten başlannı kaldınp, gözlerini açama yacaklar. Haydi uç, git oraya, hiç bir yerde de eğlenme- . den geri gel." Ulukepez hemen kanncalar ülkesine yanında otuz 173 tane genç hüdhüdle uçtu, sult anın buyru� bir baştan bir başa karınca ülkelerine duyuruldu. Hüdhüdler başı az bir sürede saraya geri döndü. ııÇabuk söyle, tepkileri ne oldu?>> ııSultanımızın buyru� başımız üstüne dediler, he men işe koyuldular. Ben buraya gelirken üstlerinden uç tum, gün do�dan gün batıya kannca katarlan üstüste uzanmışlardı, yollara bellere, ovalara dağlara ve hem de yeryüzünün ortasına. Yeryüzünün ortasına varmak, pem be el masa ulaşabilmek için toprağı oyuyorlardı gene.» 11Ya yaşlm suyu?» 110nu da aramak için en seçme, en çevik, bilgin ka rıncalan atlı karıncalarl� birlikte dünyanın, evrenin dört bucağına yollamışlardı bile.» «Demek bütün başkaldırmalar, til olduk diye kıç ka;. şımalar, çiçek özü istemeler hep topal demirel yüzünden oluyormuş. Itaber doğru mu, gerçek mi? Ölmüş mü ro pal demirci? Pek inanamıyorum.» �ıSarıcaların başı öldürmüş onu, sancalar ııimdi ona ba§buğ diyorlar.» - «�er öldürmüşse başbuğ onu, eğer kellesini bana. getirirse o topal demircinin, ben de ona hüdhüdlerln, fil lerin de paşbuğlu�nu veririm.» - ııHüdhüdlerin başbu� benim, sultanım . . . » fiBen de ona toyların, ispinozlann, akb&.balarm, sa kaların, atmacalann, serçelerin başbuğluğunu v.eririm. Hangi kuşun başbuğluğunu isterse. . . Ömür boyu da ona istediği kadar, ambarlar dolusu yiyecek veririm. Bir de saray yaptınnın başbuğa . . . Heykelini de yaptınnm.» «Öldürmüş, sul tanım. Yakında ona · haber gönderi rim , demirelnin kellesini alsın daı gelsin, dlye.)l «Hemen sen git oraya, al gel . . . » < . Ben oraya takma sa kal bir sanca gönderirim. Başbuğ orada andiçmiş ki, ben 174 burada bir tek kırmızı sakaıllı koymay�caya kadar sava şımı sürdürece�m.ıı «Aman sürdürsün,» dedi sultan. c1İstemem, gelme sin. Bir tek kırmızı sakallı kalmasın, sen o takma sakal lı sarıcayı bindir bir hüdhüdün sırtına götürsün oraya at sm onl,L Söyle ona, söylesin başbuğa ki, o fesat ocağını kurutmadan gelmesin. Şimdi beni dinle, demirci öl müştür inşallah, ölmediyse öldürülecektir. Gene de ben bu karıncalann bir şeyler yapacaklarmdan korkuyorum. Bir gün gelecek, bunlar karınca oldukl arını anımsa ya caklar. İşte o zaman da bizden kurtulmaİllil bir . yolunu arayacaklar, bulacaklar da . . . Onlar o kadar kalabalık; o . kadar güçlüdürler ki . . . Onun için gerçekçi olalım, onlar mutlakaı bir gün karınca olduklarıriı anımsayacaklar.» 110nlar karınca olduklarını hiç unutmuyorlar, sul ta nım. Unutanlan da çok ama, çoğunluk unutmuyor. Salt unutmuıı görünüyorlar. öy lesine bir karınca olduk larını biliyorlar ki ! O, biz filiz filiz, diye b&tırmala.n uy durma, kendi kendilerini kandırma. . . Topal demirciyi � bildikleri sürece umutlan vardı, hem her şeye razı oluyorlar, hem başkaldınyorlardı. Şimdi umutsuzlar.ıı ��Umutsuz olmalan iyi. Bizim yapacatımız en birinci iş onlann umutlarını öldürmek olacak. İçlerindeki umut ta mam en söndüğü gün onlann karmcalıklan da bite cektir. Kendilerini filler için, onlara çalışmak için ya ratılmış bir hoş . yaratıklar sanacaklavı ((İnsanfiller, insankarın calara tıpkısını yapıyorlar, orilann içlerindeki umudu çürütüyodar.» «Bu iyi lıjte, demek iyi düşünmüşüm. Biz de bunun için ne yapmalıyız?» ((Karıncalan til etme okulları açacatız. Karınca yav rularını daha yumurtadan çıkar çıkmaz alıp bu okul larda �tec�z. Onlar kannca olsalar da kendilerini !il sayacaklar, filliğe tillerden daha bağlı olacaklar. Yüzler- 175 ce yıldır insanistanda bu �tim düzeni uygulanır. On lar fil olacaklar ama, kendilerini fil sayacaklar ama, ka rınca kadar m olduklannı hiç bir zama n unutmayacak lar.ıı «Bana böyle çok karınca gerek,ıı dedi filler sultanı. «Başka başka, başka ne düşünüyo.l'sun, hüdhüdler ba şı?ıı «Bir de, sultanım, her tepeye, her yere, her karınca kentine yüzlerce borazan koyacağız. O borazanlar her an, hiç ara vermeden fillerin yüceliğini, bu düzenin de ğişmeyeceğini, bu düzen değişirse dünyanın toptan yıkı lacağını, şu yeryüzünde, şu evrende hiç bir canlı kalma yac a.ğıiu , karıncalann aslında fil olduklannı, ama kann ca kadar fil olduklannı durmadan, bıkmadan usanma dan yineleyecekler.» «Hemen, ne kadar borazan gerekse, o kadar bora- zan aldır insanlardan.» ııAldırdım sultanım.ıı < de bulunur. Ol - sebepten hüdhüdlerimi salıverdim dünya ya, nerde ne kadar borazan buldularsa aldılar geldi ler.n «İyi, iyi, işler iyi gidiyor, ulukepez kardeşim. Bunca yıl, bu karıncalar variken, ne demişiz de böyle ahmak ahmak, yok yoksulluk içinde yaşamı.şız! n «Öyle oldu, sultanım, ne yapalım, biz bundan son rasını sıkı tutalım.ıı «Ben bu kanncaların o küçücük gövdeleriyle bana, bize başkaldıracak kadar ahmaklaşacaklanna inanmı yorum ya, bir kannca bir file baksa, ödü patlar.ıı «Ama aralanndan kı rmızı sakallılar da çıkıyor, sul tanım.)) ııDaha var mı kaçıp da oraya gidenler?ıı 176 makinayı o anda kıçının oraya koyup çalıştırdı: < ol mazsam . . . » «Sen her zaman fildin, hem de uçan, akıllı bir fil din kardeşim,» diye onu koltukladı sultan. ffiukepez de bu sözlerden dolayı mestoldu, sevincinden gözlerinden yaş geldi. «Bu İnakina da başbuğun . .. . Ne zaman buraya gelir se alsın makinasını. Bu makinayı sarayın en görkemli ye rine koyun. » Hüdhüdler başı başbuğu kıskandı ya, belli etmedi. «Kanncayı fi1 etme okuluna da bağışlayalım bunlar- dan yeteri kadar.» «Bağışlayalım sultanım.ıı «Bizim filler komutanına da verelim birkaç tane.ıı «Verelim sultanım. ıı «Bu demirci eğer öl�ediyse bir kıç kaşıma makina sı da onaı göndersek, böylelikle o kıç kaşıma tiryakisi ol sa,· mestolsa, kendinden geçse, gelip benim buyruğuma girse olmaz mı? ıı � 1 o çoktan ölmüştür. Bu tür işler insankanncalarda gö- rülmüştür, birçok insankannca başı insanfillerin buy ruğuna girmiştir. Topal demirci sen_in gibi bir yüce sul tanm buyruğuna niçin girmesin, sultanım? Ama biliyo rum, bizim başbuğumuz, sarıcamiz onu öldürdü. Yaman çıktı bu başbuğ sarıca, çok k urnaz , çok örgütçü çıktı.ıı «Orayı ortadan kaldınp da buraya bana gelecek olur sa başbuğ, onu - bilim kuruluna da, fillere de . . . ı> Su'ltan, hüdhüdler başının bu sözlerinden alındı�, sanca baş buğu kıskandığını hemen anl&yıp sözü orada kesti. «Sen ne istersen bu filistanda o olacak . . Sen filistandaki en bilge kişisin. Ben bu mutluluğa senin yüzünden kavuş tum. Ol sebepten sen benim gözümün çiçeği ve hem de 179 ışığısııi. Bunu da böylece bilesin, benim bilgeler bilgesi ulukepez kardeşim.» ccVarol sultanım,ıı dedi ulukepez, şevincinden titredi. Ve kıçında kaşıma makinası işle:yip duruyordu. Gözleri süzülmüştü. ccSultanım,n dedi, ccbu makina yüzünden artık kıçımda tüy de bitecek, değil mi?» ccBitecek,ıı dedi sultan. ccŞu insanfiller de yaman şey ler, isterdim ki onların sultanı dostum olsun. Çok merak ediyorum onu.ıı ccO da öteki tilinsanlar gibi,ıı dedi ulukepez. ccTıpkı sr . . . Yalnız öteki fillnsanlardan taçlan, afur tafurlan farklı. B�razcık da ahmak oluyorlar fillnsanlann baş lan.» ccYaaa ! ıı diye şaştı filler sultanı. ecDemek kannca larla · bizim gibi de�il onLar?)) ccDe�iHer, de�iller, ı ı . dedi ulukepeı. ccBiri öbürünün tıpkısı, f'ninsanlann da iki gözleri, iki ayakları, iki elle ri var, kanncainsanlann da . . . Aralarında, yapılışlann da hiç bir ayrıcalık yok.ıı ccTuhaf . . . ıı ccYaaa, tuhaf,ıı Qedi ulukepez. ccÜstelik de insanista nın karıncalan kuzu gibi . . . İnsanistanın kırmızı sakal ları da bizim kırmızı sakallardan bin beter. Bir tek san ca canıanna okuyup biribirierine kırk yıl düşürebiliyor onları.ıı ccTuhaf.ıı ccYaaa, çok tuhaf, » dedi hüdhüdler başı. Az bir sürede kanncayı fil etme okullan açıldı ve e�itime başladı. Az bir sürede de semer�sini verdi okul lar: Amma da fil cl!naya teşneymiş bu kannca soyu ha! Okula giren karmcalar, çok değil, birkaç ayda tıpkı fil ler gibi fil oluyorlardı. Filler gibi oturup kalkıyor, filler 180 gibi yiyip içiyor, filler gibi davranıyor, filler gibi kıçları nı nazlı nazlı ağaçlara sürüyor, tıpkı tıpkı filler gibi ko nuşuyorlardı. Nerdeyse o küçücük gövdelerine birer fii hortumu takacak, filistanda öyle dolaşacaklardı. Yalnız, onlar hiç bir zaman kannca kadar fii olduklarını unut muyorlardı, öteki şımank, ne oldum delisi olan kann calar gibi. Onlar, bir gün gelecek, fil gibi fil olacaklardL o günü bekliyorlardı. Fil kadar fil olmasalar da ne ya zardı ki, belki de fil kadar fil olmaktan böyle kannca ka dar - fil olmak daha faydalıydı. Hem fil kadar olmanın sorumluluğunu, ağırlığını taşımayacaksın, hem de · fil ler gibi, fillerden de daha iyi yaşayacaksın. Bu okullu ka rıncalar, öteki kanncalara, analanna, babalarına, ülke ctaşıanna öyle bir tepeden bakıyorlardı ki, onla�ı öylesine hor görüyorlardı ki, filler sultanı bile onların yanında Çok alçakgönüllü kalıyordu. Bu küçücük kanncalar daha .şimdiden birer tuhaf iğne ucu kadar küçücük fil olmuş lardı, tıpkı tıpkı . . . Kendilerini öylesine her yönleriyle ça buk değiştirmişlerdi ki ... Yakında bu filkanncalar okul dan çıkacaklar, kanncalarm yönetimini filler sultan _ ı adı na bunlar ele alacaklardı. Eski yöneticilere gelince, sultan iş başından uzaklaştıracaktı ama, k�ndisin� bir ömür bağ lı kalmış bu eski yöneticileri de kaldırıp öteye atmaya cak, sarayında onlara iş verecek, onları danışmanı eyleye_ cekti. Böylelikle daha çok güçlü kişiyi kendine bağlaya cak, o kırmızı saka! hayınlannı daha doğmadan dağlann da boğacaktı. Hele şu okullar bir fiikannca çıkarınaya başlasındı, ondan sonrası kolaydı. Borazanlar da konuşınağa başla�şlardı. Karıncalar nereye gitseler kulaklannda bir borazan sesi, uykuda bile. Borazanlar, bu düzen değişmez, diyorlardı her ağız larını açışlannda. Bu dünya değişmez. Bu kanncalar, bu filler değişmezler, piyeslerinde, şiirlerinde, türkülerinde, 181 romaıı:annda, hikayelerinde hep bunu söylüyorlardı. Ka nnca kanncanın kurdudur, bu dünya ölümlüdür, sonu yokluktur. Bu dünya, bu kötü, alçak, pis dünya yaşan ınağa bile değmez, diyorlardı. Bu dünyayı değiştirmek ahmaklıktan da öte boş bir çabadır. Bu ölüml\4 hiç bir şeyin değişmeyeceği dünyada dünyayı değiştirmeye ça lışmak ahmaklık değil de nedir! Bu dünyada hiç bir ka nnca mutlu olamaz, o filler ki bu kadar iri gövdeleri ol duğu halde, mutlular mı? Fil sultanı bile mutlu değiL Ka rıncayı bir tek mutlu edecek tutum, filler sultanı için ca nını vererek çalışmak, gene çalışmak, gene çalışmak, filistan için kannca kardeşlerine canlannı vermeleridir. Durmadan kanncaların filler için, sultan için yaptıklan fedakarlıklardan örnekler veriliyordu. Evet, kanncalar fil de olacaklardı, zaten onlar · lanetlenmiş fillerdi. Her kannca eskiden bir filmiş ama, lanetlenip b(;>yle kannca kadar küçültülmüşler. Çalışarak, sultanın izniyle her ka rınca. birer fil olabilir. Evet, sultanın izniyle . . . Sultan her Çalışkan kanncaya bir fillik verebilir. Kanncalar fil ola bilirler sultanın izniyle. Ama kannca kadar fil olabilir- . ler, salt. . Ve borazanlar durmadan geceyi gündüzü, sabahı ak şamı çınlatıyorlardı. Borazanıann sesi topraktan, gök ten, ağaçlardan, sulardan, denizden, esen yelle, · akan suyla, yıldızdan, aydan, güneşten, şıriayan ışıkla geli yordu. Kanncalar bir yandan iş, bir yandan borazanlar, bir yandan da başlanndaki yeni, fil okulundan fil olarak çıkmış,. filceyi ana dilleri gibi konuşan yeni kanncafil yöneticilerinden dolayı hiç bir şeyi görmez, düşünmez, duymaz olmuşlardı. Artık öyle eskisi gibi uydurma, öy künme değil, her kannca şimdi kendini küçücük bir fil sayıyor, fil olmanın gururoyla mest, ama kannca kadar fil, filliği, fil olmanın onurunu yüreğinin en derinliğinde 182 , duyarak sultanları için, ulu erişilmez yaratıklar olan fil ler, gökte bile uçan hüdhüdler için karınca gibi fil olarak tan durmadan çalışıyorlardı. Artık onlar ne karıncay� dılar ne fildiler, kendilerini filistana adamış birer maki naydılar. Borazanlar ve karıncalan fil etme okulu, sultanın beklediğinden, umduğundan da çok işe yaramıştı. Sul tan daha başka, türlü borazanlar, gazeteler, sinemalar, radyolar, televizyonlar icat ettirdi karıncalara. . . Karın calar b� icatların çoğunu insanıstandan çahyorlardı ya, sultan yutmuş görünüyor, her bir icadı, icat edenin bin ağırlığınca armağanlandırıyordu. Bu yeni icatlar daha da etkili oldu. Artık hiç bir kannca bunların dışında bir tek sözcük bile düşünemiyordu. Televizyonlar, radyolar, sinemalar. borazanlar bir sabah hep bir ağızdan: «Dünya yok, evren yok, bir tek sultan var, filler var,» diyorlar, karıncalar da durmadan hep bu sözleri kutsal sözler olaraktan ha babam yineliyorlardı : «Dünya yok, evren yok, yalnız sultan, yalnız filler, yalnız hüdhüd ler var.)) Bütün kanncalar, bazı günlerde de televizyon larla, radyolar, sinemalar, şiirler romanl�rla birlikte oy namaya başlıyorlardı: (cSultanı mızı n sarayı görkemli de . görkemli . . . ıı Karınca gazeteleri sultanın, fil okulunda fil o}araktan, tillik rütbesine erişmişterin açık saçık ya şamları, peri padişahlarının yaşamıanna benzeyen im renilecek yaşantılanyla dolup taşıyor ve karıncalar bu erişilmez yaşarnlara bayılıyorlardı. Kanncalar bu gaze teleri kapışıyorlar, onların yaşamlarını okudukça kendi lerini onların yerine koyup fillik düşleri kuruyorlardı. Sultan, filler, hüdhüdler, olan bitenden dolayı kı vanç içinde coşuyorlar, esrikleşiyorlardı. Bu yeni icatlar artık karıncalara kanncalıklannı bir iyice unutt urm uş- 1 83 tu. Hiç bir kannca kannca olduğu günleri anımsayaını yordu bile. Bellekleri yunmuş anndınlmı§tı. Borazanlar, radyolar, sinemalar, televizyonlar, gazeteler onlan her gün yeni bir kalıba döküyorlardı. Kanncalıklanyla bir likte de kanncalar türkülerini, eski babadan atadan kal ma şürlerini, destanlanru, kilimlerini, evlerini, sarayla nnı, yollannı yordamlarıru unutup gitmişlerdi. Hiç bir kannca, en tuhafı da buydu ya, hiç bir şey yarataınıyor du. Bu yeni icatlar, hepsi neyse ne kanncalarm yaratı cılıklannı ellerinden almıştı. Her kannca şimdi artık filler sultaruna yaşam suyu, çiçek özü, türlü yiyecek ara yan, ona saraylar kuran, taht yontan birer makina ol muştu. Ama hiç hiÇ düşünmeyen. Radyolar, gazeteler, televizyonlar, sinemalar işi git tikçe azıtıyorlar, gün yirmi dört saat, «Özgürlük, eşitlik, kardeşlik için,» diye durmadan bağınyorlardı. Bu dün yada her şey karıncalann öıgürlüğü içindi. Onlar eşit, bağımsız kanncalardı. V,e kanncaların kannlan tok, sırt lan pekti. Ve kanncalar sırtla nnın pek, kannla nnın tok olduğunu televizyonlar, radyolar, gazeteler, sinemalar söyledikleri için inanıyorlardı. Fıkara kanncalar mutlu olduklanna da i nanı yorlardı. Bu icatlar büyülemişti on- . lan . . . Bir gün savaş iyidir, diyorlardı televizyonlar, tek mil kanncalar savaşın iyiliğine inanıp, her kannca ken dini savaş tannsı sanıyordu. Ertesi gün suıtanın aklına esiyor, savaş kötüdür diyorlardı televizyonlar, radyolar, ötekiler, kanncalar bir anda savaş düşıfuını kesiliyorlar dı, bulsalar savaş tannsıru kıtır kıtır kesecekler. Sultan istediği an �anncalara: Biz insanız, boa yı lanıyız, timsahız, kart.aıız, hiç kannca karta! olabilir mi, atız, tilkiyiz, balığız, biç kannca balık olabilir mi, ba linayız, gergedanız, zürafayız, biç kannca zürafa olabi lir mi, biz uçatız, treniz, vapuruz, dedlrtebiliyordu, hiç karınca vapur olabilir mi? · Gene kış geldi. Kış gelmeden karıncalar sultana yeni bir sırça saray daha dikınişlerdi ki öteki saraydan da görkemli. Güne, sen doğma artık, ben doğdum, diyordu. Pembe tahtı da yontmuşlardı, yerin ortasından çıkar dıklan elınaslarla. Bu taht sultanın o kadar hoşuna git ti ki, dağın doruğuna koydu da bu pembe ışık sağılan tahtı, bir hafta durmadan, yemeyi içmeyi unutup sey- retti. Tahtına doyamıyor baktıkça bakıyordu. Kanncalar dağın altındaki ambarlan da ağzına kadar yiyecekle dol durmuşlardı. Ambarlar dünyanın türlü nimetleriyle do lup taşıyordu. Hüdhüdleri de unutmamışlar, dağın ar dındaki ambarları da onlar için ağzına kadar zınkazınk doldurmuşlardı. Hele sultanın has bahçesi, dünya dünya oldu olalı böyle bir has bahçe görmemişti. Cennet bile bu bah çeye denk değildi. Sultan bahçesine mestolmuştu. Böyle bir bahçesi olan bir filler sultanı ölemezdi, ölmemeliydi. "Nerde kaldı yaşam suyum?» diye sultan can �av liyle bağırdı. Onun sesini duyan filler, kanncalar, hüd hüdler ve hem de öteki yaratıklar olduklan yerde kalıp titrediler. ccHer şeyim var, her şeyim. Bu dünya benim. Yaşam suyum ner�e?» c1Anyorlar,ıı dedi hüdhüdler başı hortumunun ucun da uÇarak. Yoksa böyle öfkeli zaınşnlannda onun yanı na başka hiç kimse yaklaşamazdı. ((Niçin bulmadılar daha, nerede anyorlar?ıı cıCennetteymiş,» dedi ulukepez. cıYaşam suyu Cen netten başka yerde yokmuş. Kannca kullann da, suıta nım, Cennet yolunu araya taraya ancak yeni bulabildi ler. Yalnız Cennet o kadar uzaktaymış ki . . . Yola çoktan düştüler karıncalar, Cennete gittiler ya, ne zaman varır lar oraya, ne zaman suyu alıp dönerler, onun orasını artık Allah bilir.» · Filler sultanı dinginledi, suyun bulunduğuna sevin- 185 di. Yaşam suyunun yeri, nerede olduğu bulunmuştu ya onun, kannca kullan ne yapar ederdi de bu suyu ona, bin yıl sonra da olsa getirirlerdi. «0 su gelinceye kadar ben ölmem ya, hüdhüd kar deşim?ı> ııNiçin ölecekmişsin, sultanımız, düşmanlanmız öl- •• 1 sun . , ııSuyun yerinin bulunduğuna çok sevindim,ıı dedi sultan. ııPeki, sen neden gidip Cennete alıp gelmiyor sun yaşam suyunu? Bir kannc anın kırk günde gittiği yo lu sen bir göz açıp kap _ ayıncaya · kadar uçarsın.ıı «Haklısın sultanım ya, Cennete yalnız kann�alar, bir de ölüler girebilir.» ııÖyleyse kanncalan alıp da neden götürüp Cenne tin kapısına koymuyorsunuz? ıı «Cennetin nerede olduğunu, hem de kapısını yalnız be yalnız kanncalar bulabilirler, o da tek başlanna.ıı Sultan bütün bu açıklarnalardan dolayı kıvanç için deydi. Dayanacaktı, · yaşam suyu, ne kadar bir sürede ge lirse gelsin, ölmeyecek, bekleyecekti. Kış gelince yollar beller kapandı. Yeryüzünde öyle pek yiyecek de _ kalmadı. Filler sultanı daha faprikalan aşırmamıştı ins.anistandan. Şimdilik ona fabrikaların bir gereği de yoktu. İnsanıstanın her şeyine de öykünecek değildi ya ! Kanncalar gene işsiz kaldılar, kentlerin cad delerinde elleri ceplerinde dolaşmağa başladılar. Şiın4i lik fillerin onlara verdiği azıcık yiyecek, yan aç yarı tok olsalar da onlara yetiyordu. Bir gün, ne tuhaf, birden ken dilerinin fil olduklannı anımsayıp gene ormana doluş tular, başladılar kıçlannı ağaçlara sürtmeye. Oh be, dünya vannış ki dünya varmış ! Fil olmanın bir günü karınca olmanın bin yılına bedelmiş. 1 86 Kanncaiar bununla da kalmadılar, kıç k.aş ımanın es rikliğinde, mestllğinde coşup gene filler gibi bal özü, çi çek özü, buğday özü de iStediler. Filler sultanı bütün bunlan.duyunca gene çileden çıkıp küplere bindi, umut suzluğa. düşüp bağırdı : ((Bu kanncalar ısla11 olmayacak, olmayacaklar. Be nim de zaten ölmemi istiyorlar.ıı Ulukepez söze girip: ((Aman sultanım, ahıan sultanım, dinginle,)) diye tela§landı. Sultanın gözleri yuvalanndan dışanya uğramış, bo- yun damarlan şişmişti. / ((Anlamıyor musun, hüdhüdler başı, bu kanncalar dellrmişler . . . Kudurmuşlat bunlar. Geçen yıl onlara de medim mi ki ben kardeşim, kanncalar kannca, filler til- ı dir. Aaah bu nankörler için ne kadar da borazan, ne ka- dar da televizyon, sinema, gazete kitap yayını yaptırmış tım. Ne kaz kafa yaratıklar bunlar be! Ne kaz kafa . . . Fil olmayacaklar. Bak, hüdhüd kardeşim, bu ekmeksiz.. 1er, ben onlann milyarlarcasını besiemiyor muyum, ben onlara yiyecek vermesem onlar önceki gibi gene açlıktan kırtaeana dönmezler mi? Ekmeklerini kesiyoruro onlann, bakalım ne bok yiyecekler.ıı ((Aman sultanım, dinginle. Ne olur, azıcık filliğe he veslenmişler.ıı «Olamaz ! ıı diye bağırdı sultan. «Olamaz ! Yılanın başını küçükken ezeceksin. Bunlar böyle kıç _ kaşımağa alışırıarsa şimdiden, çiçek özü istemeğe, sonra da benim tahtımı, kellemi isterler. Bunlar, bu alçak kanncalar ıs lah olmayacaklar, hepsini hemen öldürmeliyiz.n «Öldüremeyiz sul tanım. ıı ((Neden öldüremeyiz?n «Çünkü sultanım, biz artık onlar olmayınca bu dün- 1 87 yada y-iyeceğimiz! çıkaramayız. Biz hazır yiyici olduk. Onlar ortadan kalkarsa biz de acımızdan ölürüz.» ııBunu · hiç düşünmemiştim,ıı dedi sultan. ııÖyleyse yiyeceklerini keseceğim . bunlann, tam geçen yılki gibi. Topal kanncadan ne haber? ıı . <ıHiç bir haber yok sultanım, giden sanca kannca:.. lardan bir teki bile dönmedi. Geçen yılki gibi yiyecekle . rini de kesemeyiz bunlann, kesmemeliyiz sultanımız.» ııNe oldu acaba benim yiğLt, benim becerikli sanca larıma?ıı ııBunca zaman onlardan bir haber çıkmaması hayra alarnet değil gibime geliyor, sultanımız. Meraktan ölü yorum. Ölüyorum da hiç bir haber alamıyorum. Ne ol du acaba sancalanmıza?» ((İşte bunu hiç beğenmedim hüdhüdler başı. Şimdi ye kadar onlardan bir haber gelmeliydi, değil mi? Dem� ki güç durumdalar. Onlara hiç bir yardım da yap ama yız, değil mi?» ((Yapamayız suıtanımız, yerlerini bllmlyoruz. Topal kannca öyle bir yere çekilmişti ki, bütün hüdhüdlerimle onu günlerce aradım da bulamadım.ıı ((Sana bir şey soracağım, hüdhüdler başı.» ııBuyur sultanım.» ııBu kannca kullanın yeryüzünün her bir yerinden çiçekler, çiçek tohumlan, ağaçlar, ağaç tohumları geti rip dünyanın güzel, büyülü has bahçesini bana yaptılar, değil mi? Ne istedimse, her bir isteğimi yerine getirdiler, değil mi?ıı ııGetirdiler sultanım.» ııÖyleyse bana yaşam suyunu niçin daha bulmadı lar, benim ölümümü istiyorlar onlar, değil mi?ıı ııSenin ölebileceğin o kadar küçücük yaratıklann ak lına gelemez, sultanım. Yaşam suyunu sana bulacak lar, suıtanım. Senin ölebileceğin akıllanna gelse, sulta- 188 mm, belki senin ölümünü isteyebilirler. Sen onların gö zünde bir tanrı gibi ölümsüzsün, sultanım.)) Sultan, hüdhüdler başının bu sözlerine sevinçten do lup taşarak güldü · : ecDemek benim de ötebileceğim hiç akıllarına gelmi yor, hah haaaaah ! )) ccGelemez sultanım, onlara göre şu gökler, dağlar, denizler, sular nasıl ölümsüzse kocaman filler de öylesi- ne ölümsüzdür.ıı · ıcHah haaah, öyleyse şimdi şu kıç kaşıma işini ne yapalım? Demek benim ölebileceğimi akıllan kesmiyor ha. . . Güzel, güzel, çok güzel. Topal demirel de, sağsa eğer, benim öleceğime inanmaz, değil mi? öteki kırmı zı sakaUar da, öyle mi?ıı ccÖyle sultanım.)) ccNe güzel ! Beni ölmez, hiç ölmez sanıyorlar ha, bü tün karıncalar, kuşlar, böcekler, öyle mi?ıı «Öyle sultanım. Şimdi sana bir önertın var sulta nım.)) < yapardım, söylel ıı ccSultanım, karıncalara var ya dokunmayıalıın. Onla rın · . kendilerini m saymalan, filİer gibi davr anma ları, !illere öykünmeleri iyi . . . Karınca başkaldıran bir yara tıktır, fillere öykünmeleri onların tüm özelliklerini yi tirdiklerini gösterir. Bitmişliklerini, yüreklerirün tüken mişliğini, içierinin çürümüşlüğünü . . . Ben onların bu duruma gelmelerinden çok kıvançlı, mutıuyum. Her şe ye karşın, sana bile karşı gelerek kendilerini fil sayma lan, artık onların kıyamete kadar, bir daha karınca lıklannı anımsayamayacaklarını, kıyamete kadar da se nin kulluğunu sürdüreceklerini k�ıtlar. Bizim . de . bütün istediğimiz bu değil miydi? Onlara filceyi bunun için . 189 öğretinedik mi? Onlara bunun için kendilerini, özlerini, kanncalıklannı . unutsunlar diye, da�lara, a�açlara, yol lara beliere bunun için borazanlar koymadık mı? İ nsan lardan televizyonu, radyoyu, gazeteyi, romariı, sinemayı bunun için almadık mı? Onlan, kannca olduklan eski günleri akınanna piç gelmesin diye, onlan toptan ağır işlere koşmadık mı? İşte kanncalar bizim istedi�- - den de çabuk, üstelik de fil gibi de�il de kannca kadar fil oldular.» Sultanı bu sözler gene kıvanca, sevince garketti. Şu anda, yaşam suyu geldi deseler ancak bu kadar sevine bilirdi. �0> Download 60.22 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling