Filler Sultani
Download 60.22 Kb. Pdf ko'rish
|
mu? Fillere k�rşı savaşacak hiç bir gücümüz yok mu?>>
Ulu alandaki kanncalar denizi susuyor, kaynaşma yı, dalgalanmayı durduruyor düşünüyor, düşünüyor, sonra da hep bir ağızdan bağınyorlardı: «Hiç bir umanmız yok, hiç bir umanmız yok . . . » Filler sultanı sevinçle, kanncaların bu umutsuzluk çığlığını da quyuyordu. �ar kılıklı kannca sonunda kuşun kanadından aşağıya seslendi : «Kardeşler,ı> dedi, «bu iş bizim başımıza nasıl olsa gelecekti. Biz uzun yıllar çalışkanlığımız, mutıuluğumuz, mutlu ülkelerimizle ö�ünmekten başka bir şey yapma dık. Böyle mutlu yaşarken, baş ımıza gelecek böyle bir bela için hiç bir önlem dll§ürunedik. Oysaki çok vaktimiz oldu, yan gelip yattığımız günler oldu, başımıza gelecek belalara karşı önlemler dܧünebillrdik, sellere, yağmur lara, dolulara, karlara, depremiere karşı nasıl önlemler düşünmüşsek, riliere karşı da bir . umannı bulabilirdik, olmadı, işte köle, tşte tutsak olduk.» «Tutsak olduk,» diye iniedi koskoca alan. 29 •Bundan böyle dünyanın sonuna kadar tu� ola- catız fillerin." · ıcBundan böyle biz çaiışac$, fillere verec�z.» ccBundan böyle saraylar, tapmaklar, gömüt anıtlar yapaca�z flllere.n •Bundan böyle inciler, elmaslar, yakutıar, yeşimler. zümrütler taşıyacağız fillere . . . ıı •Bundan böyle bütün yeryüzünün, yeraltının ha: zinelP-rini, detinelerini taşıyacatız fillere.• ıcBunda...rı böyle kuş sütü bile eksik olmayacak sofra- sından fillerin . . . » · · ccBiz ka.zanaca� onlar yiyecek.» ccBiz çalışıp Y<'ksUl olaca�ız, onlar yan gelip yatacak; zengin olacaklar.» Uzun, umutsuz bir �t. buradan taaa dünyanın öte ki ucuna kadar yayılıyordu dalga. �lga . . . «Ölmek bundan daha iyi,» diye bağırdı bir bölük karmca. · «Bunun bir uman olmalı,, diye inatla diretti tuhaf kılıklı karınca. «Hiç bir umanmız yok,» diye batırdı kanncalar de nizi. •Bak kendine, bak kılığına kıyafetinc. :i3ak �uman olm11ş haline . . . HJ� gönn�in Il'J k�ndini sen, tepeden tırna�a kan içindesin.n «üç bacağımı, bıyıkla nmı , sakalımı birden kopar� dı filler,» dedi tuhaf kllı�lı kannca. utn �ğı da senir. yaranı sarayım,ıı dedi atlı kann caların en yaşlısı. «Tuhaf kannca, bana öyle geliyor ki, sen bize gerekli olacaksın sonunda. İn de yaranı iyi edeyim.» Ulukepez onu hemen aşağı indirdi: «Alın,ıı dedi, «şu akıllı kannc anızı da ne yaparsa nız yapın ama, sultana gidip de hemen haber vermez- 30 sek şu o rmanı baştan ayağa yakar da, dünyada bir tek kannca koymaz, elinizi çabuk tutun.• Yaşlı, atlı kannca tuhaf kılıkiının kopmuş ayakla nnın yerini merhemledikten sonra kulağına e�ildl : ((Ey tuhaf karınca, sen kimsln?ıı diye sordu. «Ben,)) dedi tuhaf kannca, ürküntüyle sa�ına solu· na bakındı, ııben kırmızı sakalın çıra�ıyım, en akıllımız, en yi�idimiz odur.ıı «0 nerede?)) diye coşkuyla sordu atlı kannca. «0 kaçtı,)) dedi tuhaf kannca. «Ölmedi. Kuşun ka nadındaydı, oradan aşa�ıya atladı da kaçtı saklandı, öl medi.ıı «İyi,ıı dedi atlı kannca . . . ((İyi. Kırmızı sakal yaşasın da . . . O bize gerek olacak. O benim arkada&rmdır. O yer yüzüne gelmiş en büyük, en usta demircidir. O öyle bir demireldir ki, demirden karınca yapar da, sonra da o yaptığı kanncaya can verir. Sonra o hem de yeryüzüne gei.ıniş ' en yürekli, akıllı, sevgi dolu, dost bir kişidir. O olmasa biz bu sarayı, anıtlan, gömütleri, ambarlan na E!l yapar, yıkılmış · ülkelerimizl onun aklı, bilgisi olma- dan nasıl onannz? İyi ki ölmedi. )) · •Öl::nedi,ıı dedi tuhaf r.ılıklı �nnnca. ((Ah,ıı dedi son ra da, •Aaah, nas ı l düşünmedik başıi:".ıza gelecek bu til belasını, kırmızı sakal nasıl düşünmedi? Şimdi ne ya paa$z?» «Ne y�pacP�z?ı. dedi atlı kannca. Tuhaf - kılıklı kannca yayma basılmış gibi birden ayağa fırladı, kopmuş aya�na P.ldırıru:.dan sıçradı hüd hüd kuşunun kanadına bindi, telekle:re bir iyice ya pıştı: «Aman çabuk olalım hüdhüd kardeş neredeyse ka ranlık kavuşacak, amanın ha, bir daha kızdınrsak fil ler sultam ,ı, yeryüzünde hiç bir kannca bırakmaz, kö kümüzü k�er, soyumuzu kurutur. Çabuk yetişelim de 31 anun isteklerini yerine getireceğimizi söyleyelim. Söy leyelim de şu fillerini, şu somut yıkimlan ülkemizden hemen çeksin.ıı . Onun bu sözleri üstüne hüdhüdler havalandılar, az · sonra da filler sultanının yanına vardılar. Tuhaf kılıklı . karınca söz aldı: «Sultanımız,» dedi, cısana muştuların en güzelini ge tirdim, kanncalar sana dünyanın şimdiye kadar görme diği bir saray yapacaklar. Başka da ne istersen hepsi y� rine getirilecek. Senin tebalığını kabul ettik. Senin te ban olmak kannca ulusu için onurdur.ıı . Filler sultanı göbeğini tuta tuta sevincinden bir gül dü, bir güldü, gülmesinden dağlar, ormanlar, kannca lar ülkesi uzun bir süre sallandı. C elçisin ki, eğer bu kadar küçük olmasaydin da sana elim ul�abilseydi senin · omuzlarını okşar, seni kutsardım. Sana armağanlar vermek, seni yüceltmek, seni onurlan dırmak, seni bir fil yapmak isterdim.ıı Tuhaf kılıklı kannca: · · « Tuhaf, » dedi filler sul tanı. ccYaaa, tuhaf,ıı diye gülerek karşılık verdi tuhaf karınca. ccHerkes bana tuhaf karınca diye söyler deme� miş miydim az önce, sultanımız?ıı Gene: < ((Yok,» dedi tuhaf kannca. «Tuhaflıktan başka.» ((!şte buna çok sevindim,» dedi filler sultanı. «De mek, yeni tebalanm olan kanncalann hiç özelliği olma yanı sensin . . . Ya özelliği olanlan kim?ıı · 32 ccSağolasın, varolasın,» dedi tuhaf karmca. «Benim bir tek özelllğim var, o da tuhaflığım, sultanımız.» Filler sultanı azıcık düşündükten sonra: <;Bundan böyle kan�calarla aramda elçi sen ola caksın,» diye buyurdu ona. «Yapamam,n dedi tuhaf karmca, «yapamam sulta nımız. Ben sakat bir kanncayım, hem de çok yaşlı. Bun dan sonra artık yerimden kalkamam.» «Neyin var, neren sakat, ne oldu sana?>> diye sordu filler suıtanı. ' «Filler ülkemizi yıkarlarken, benim de ayaklanını kopardıla.İ' kökünden, sultanıınrz. Atlı kannca yarala nını az önce sardı da, kan yitirmem durdu da şimdilik ölümden kurtuldum.>> «Vah vah, vaaah, buna çok üzüldüm,» dedi filler sultanı. «Öyleyse sen kendi yerine, senin - gibi dirayetli, akıllı bir kannca bulacaksın. Neden ki dersen, ben bir yanlışlık yüzünden yeryüzündeki tekmil kanncalan öl dürmek istemiyorum. Kanncalar bundan böyle bizim gözbebeğimizdir. Biz filler kannca sevgisiyle dolu bir uıusuz. Karıncalar artık · bizim gözümüzün bebeğidir. Allah bize yardım etti de biz bu karinealan bulduk. Bun dan sonra bu dünyada bizlere yok yok. İşte bu yüzden . sayın tuhaf karınca, bana akıll� bir kannca bulacaksın ki, elçilik ödevini bilerek yerine getire.ı> «Başüstüne suıtanım,ıı dedi tuhaf kannca, daha tu haflaşarak. < «Güle güle akıllı kannca kardeşim,» dedi ona. «Çok da tuhafsın ama . . . Güle güle git kanncalar aslanı. Ka nncalara da söyle ki, yarından tezi yok hemen sarayımın . yapıroma başlasınlar. Ben bundan böyle sırça saraysız edemem. Ben bundan böyle dünyanın en iri yaratıklan FS/03 33 fillerin sultanı oldu� kadar, dünyanın en kalabahk ulusu kanncalann da sultaruyım.ıı Hemen arka ayaklan üstüne dikildi, ön ayaklannı, nartumunu saliayarak konuşmasını böyle sürdürdü: ıcSoylu kanncalann, büyük kanncalann, iri kann calann sultanlan hiç saraysız olur mu?ıı Bütün yaratıklar oriun sesine irkildiler. O da ko- nuştu konuştu, ba�ırdı, sevindi. ııSoylu kanncalaaaar . . . ıı öteki filler de· hep bir ağızdan ba�rdılar: ııSoylu, güzel karıncalaaaaar . . . ıı Fillerin sevinç naralan dünyayı çınlatırken tuhaf kılıklı kannca hüdhüd kuşunun kanadında kanncalar ülkesine geldi, geldi ki ne görsün, kanncalar hemen işe koyulmuşlar ülkeyi onanp dururlar. Ulukepez geldi demirciler çarşısının önüne kondu, a�r a�ır kuşun kanadından aşağı indi tufıaf k.ılıklı ka nnca, arkasından da öteki kanncalar yere ayak bastı lar. Onlar topra�a ayak basar basmaz kentteki karınca.: lar yörelerini alıp: «Ne var ne yok? Ne haber, ey tuhaf Umut la, merakla sordular. Tuhaf kannca: «Ne olacak,» diye karşılık verdi. ••Biz öldük, karınca ulusu bitti artık. Tarih boyunca t_utsak olmamış ulusu muz, f111erin tutsağı oldu. Köle olduk, köle. Aklım, yü re�m diyor ki bana, ke.'jki filler sulta nının koşullanru kabul etmeseydik, diyor. . . Etmeseydik de filler hepimizi öldürseydi. Artık kıyamete kadar tutsak, köle _ y�ya ca�z. Kırmızı sakallı karınca da yolt artık. , K uş un kana dından atıadı da başını aldı gitti. Belki de ölmüştür. Bel ki de tutsaklığa dayanarnayıp kahnndan kendini öldür-: müştür.» 34 «Kırmızı sakalll ölmemiştir,)) diye b�rdı)ar nep bir a�zdan kanncalar. •O ölmez.» ııtnşallah,ıı diyen tuhaf kannca daha da tuhafiaş tı. cKıyamete kadar fillerin kölesi olarak yaşamak . . . Böylesi yaşam yaşama�a de�er mi?ıı •De�er, yaşamak her şeye değer,» dediler kannca lar. «Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bt le her gün umut güneş çiçe� gibi açar.» «Dünya tatlı,» dedi en yaşlı k.annca. «'I'ulia.! kann ca, tuhaf kannca,n dedi sonra da . . . «Bak, üç ayağın, sakalın, bıyı�, bir gözün, kula�. burnun, he şeyin kopmuş, dımdızlak kalmışsın ortada, sen kendini niçin öldürmüyorsun? Yaşamak tatlı değil mi, tuhaf oğlu tuhaf kannca? Umuts� köpek. O umutsuzlu� sana filler mi ö�retti?ıı «Ben diyorum ki,ıı diye gürledi tuhaf kannca, «tut saklık ölümden zordur, diyorum. Sizse bana çatıyorsu nuz. Umutsuzluk bunun neresinde?ıı •Umutsuzluk ölmekte,ıı dedi yaşlı kannca . . . ııÖldü rece�nlize kendimizi, savaşa savaşa. ölürüz.n · «Ben de bunu diyorum işte,» dedi tuhaf kannca. ııFillerden kurtulmanın bir umannı bulmalıyız öyley- .se.ıı •Dur hele, sabırlı ol,ıı dedi yaşlı ka.nnca, «Fillerin elinden kurtulmanın ne gibi bir uman olurmuş?» diye homurdandılar bütün ka.nncalar. « aramak, toptan ölmekten daha iyidir,, dedi yaşlı kannca. «Fillerin elinden ben de kurtulabll menln bir umanru göremiyorum ama . . . » «Olmalı,» dlye bağırdı genç bir ka.nnca. ı · E lb et bir yolu olacak, olmalı, layarnete kadar kannca ulusu fille rin de olsa tutsağı ol.ma.malı, olamaz.» «Olamaz ! ıı diye ba.lPrclı tepeden tlma�a bütün ili - k !:�r. 35 «Durun, uşul usul, böyle bağırmayın,» dedi tuhaf kannca ürkerek. «BU sözlerimizi filler bir duyarl arsa . . . » cc Fillerin kulakları sağır, bizim seslertmlzi · duymaz lar,» diye bağırdı bütün ülke. «Hüdhüd kuşları onlara söylerler,» diye kanncalan uyardı tuhaf kannca. cıHüdhüdler buyruğuna girdiler fillerin. Ne konuştuğumuzu hiç kimse duymamalı . . . • cıDuymamalı,ıı diye bağırdı tekmil ülkelerdeki ka nncalar. «Kurtuluşa kadar, kurtuiuşa kadar, kurtuluşa ka dar . . . » diye biribirlerinin kulağına söylediler bütün ka nncalar. Bir anda, cıkurtuluşa kadar» sözleri bütün ü1- kelerl dolandı tuhaf kanncaya geri geldi. Tuhaf karıncayla filler sult anın dan gelmiş öteki kanncalar hemen kenti on arma kta olan öteki arkadaş Ianna yardıma koştular. Kırk gün kırk gecede, uğraşıp çalışarak başkenti onardılar. Sonra da tüm ülkenin onanmına geçtiler. Az bir sürede ülke de onarıldı. Bir yandan• da flller sulta nının sarayı yükseliyordu, ulu dağın doruğunda. öteki yıkılmış ülkeler de yaralanru sardılar bir süre sonra . . . Ve kanncalar durmadan fillerden kurtulmanın yol lannı araştınyorlar. burada söylenen akıllı bir söz bir anda fısıltı halinde, bütün ülkeleri dolaşıp . geri geli yordu. Filler çok büyük, kanncalar çok küçüktü. Ama ne kadar, ne kadar da küçücüktüler . .. . Filler çok büyüktü ama, kıyamete kadar da böyle tutsak, böyle fillere kul olaraktan çalışama.zdı ya kann calar ulusu! Bunun b�r sonu olmalıydı, olacaktı. Ne za m a n bir yılgınlık, bir umutsuzluk çökse kann calann üstüne, hemen anındS:, ona karşı bir umut sözü bi r ışık gibi yayılıyordu kannc� iHkelerine .. . Ekmeksiz, 36 susuz, havasız y�yabilirlerdi de karıncalar, umutsuz yaşayaınazlardı. Ve bunun için de bu beladan kurtulmak için de ye diden yetmışe kadar tekmil karıncalar ülkesi düşünü yordu. Biliyorlardı ki, akıl akıldan üstündür ta göğe ka dar. Filler çok güçlü yaratıklardır, ama akıl onlardan da çok daha güçlüdür. Küçük kanncalann aklı, büyük tannsal filleri yenebHmeliydi. 37 Filler Sultanının hüdh üdlerle anlaşıp karıncaları yönetme yöntemleri bulduklarıdır. Filler sultanı hüdhüd kuşlannın başı ulukepezi ça- ğırdı: . «Buyur gel şu yanımdaki dala kon hüdhüdler başı,» dedi. «Seninle görülecek bir işim var, ulukepez karde §im.ıı ((Her ne işin varsa başım üstüne,ıı diyerekten hü"ct hüdler başı geldi filler sultanının burnunun ucundaki dala kondu . . ((Benim buyruğuma gireceksiniz biltekmil · hüdhüd kuşlan,ı) dedi filler sultanı. <(BUndan sonra artık gün lerce bir sinek, bir böcek, bir an ardında uçmak yok. Ka nncale.r ne kadar sinek, böcek, an, sizin seveceğiniz yiyecek toplarsa hepsi sizin. Hüdhüd ulusu da bundan böyle, onLar da filler gibi yan gelip yatacaklar.ıı Daldaki hüdhüd kuşla nnın başı ulukepez sevincin den ne yapacağını bilemeyip coştu: ((Her ne buyruğun varsa başım üstüne. Sen yeter ki emret sultarum,» diye şakıdı. (<Şimdi, önce gidecek, sana bağlı ne kadar hüdhüd kuşu varsa şu dünyada alıp getireceksin. Şu ormanı, şu ilerdeki ulu mağarayı size verdim. O o rman a, bu mağa- 38 raya sizden başka kimseyi sokmayacaksınız. Eğer yur dunuza bir kartal, şahin, doğan, kel kafalı akbaba gire cek olursa, beni göst�rirsiniz, korkarlar, bir daha da uğ ramazlar.n ' cc Allah ne muradın varsa versin, haşmetpenan.ıı «Muradım şu ki k arıncalar içinde bana bağlı bir kanncalar soyu bulacaksın, o kanncalar bana öylesine bağlı olacaklar ki benim öl dediğim yerde ölecekler, kal dediğim yerde kalacakLar. Bir de öylesine · ötek i kannca lara düşman olacaklar ki, gözlerinin önünde tekmil ka rıncalar ulusunu ezsem, oh diyecekler. Bir de bize bağlı çok kannca bulacağız, her tür karıncadan.» «Olur,ıı dedi hüdhüdler başı, C ıı <sunun propagandacı başısı yaptım. Dünyada bundan haşka hiç bir işiniz yok. Bana tez günde kırmızı sakal lı karıncadan da haber getireceksinlz, ölüsünden, dirisin den . . . Bir de çalışmayanlan, fillere düşman olanlan, başkaldıranlan saptayacaksınız. Başkaldıran kanncayı önce satın alacağız, satın alamazsak derhal öldüreceğiz işkencelerle . . . Haydi şimdi uç git, önce git, bak bakalım, kanncalar ne yapıyorlar, bana haber ver. Bundan böyle her gün ilk işin bana ka nn calann durumlannı bildir mek olacak. Ondan sonra da karıncalar ülkesine baştan başa adamla nmı z olan karıncalan salacaksın. Adamla nmız yer aıtında yer üstünde, havada denizde hep kır mızı sakallıyı arayacak. Bu kı rmızı sakallıdan korkuyo rum. Öyle bir oyun oynamalıyız ki kanncalara, kırmızı sakallıyı kendi elleriyle yakalayıp bize getireler, · ölüsü nü, ya da dirisini . . . Evet kırmızı sakalın ölüsünü, ya da dirisini isterim. Bütün dünya bilsin ki kı rmızı sakalın ö lüsü ya da dirisi bulunmadan ben rahat etmeyeceğim, hem de kannesiann ülkelerini rahat ettirmeyece� Aniadın mı?» uAnlsdını sult an.ımı z,» diye öttü hüdhüd. cıKarınca ülkelerinde bizden yana olanlarla. bir ör güt kurmak, günü gününe kannesiardan haber almak, karıncalann soluklannı bile dinlemek en can alıcı bir iş tir. Her işin başı budur. Bu içten örgütleme, çürütme işini ele alırsak, insanlar buna beyin yık ama diyorlar, kanncalann beyinlerini yıkayabilirsek, onlara kannca lıklannı unutturabillrsek, her şeyi kazandık . demektir . Bu düzen kıyamete kadar sürer, siz de biz de kann caların �ırtından, onlann alınterleriyle cennet bir dün- ya yaşanz, değil mi?» · ııDoğrudur sultanımız.» ııBeni şimdi iyi dinle . . . n « Başüstüne haşmetpenah! ıı < «Biliyorum suıtanımız.» ıcİşte bu sözcük sözlüklerden silinecek, hiç bir ka nnca bu sözcüğü ağzına alamayacak. Bizim getirdiği miz yeni düzen, yüz bin yıldır kannca uluslannın can atıp da erişemedJkleri bir düzendir. Biz onlara bütün yaratıklarm yüz binlerce yıl özleyip de kavuşamadıklan özgürlük düzenini armağan eyledik. Bundan sonra yer yüzünün bütün karıncaları, bütün filler!, hüdhüdleri, bü tün yaratıkları özgürlük içinde yaşayacaklardır.» ccSultanımız yüzünden yaşayacaklardır, yaşayaca ğız,n diye dalda şakıdı hüdhüdler başı ulukep z. ıcHer işin başı özgürlük. Bundan böyle kıyamete ka dar bütün yaratıklar özgürlük içinde y y ca�z. Öz gürlük, yalnız be yalnız özgürlük için ceğiz.» . 40 Hüdhüdler başı kanatlarını çırparak, «özgürlük,ıı diye şakıdı. «Özgürlük,>> diye gürledi filler sultanı. Dağlar, ova lar, ormanlar sallandı, dünya, «özgürlük, özgürlük,>> di ye yankılandı. «Sömürü sözcüğünü her kim ki ağzına alırsa, he men, derhal öldürülecektir. Yanlışlıkla bile ağzına alsa bir karınca sömürü sözcüğünü derhal öldürülecektir. Bizzat sen öldüreceksin sömürü sözcüğünü söyleyeni.>> ((Ben öldüreceğim.n ııSömürü yok.n uSömürü alçaklıktır.» <<Özgürlük var.ıı tıYalnıZ be yalnız özgürlük var sulta nımı z.ıı "Özgürlük var. . . Haydi yolun açık olsun. Kırmızı sakallıyı hiç aklından çıkarma ı » ((Unutmam.» {(Haydi uç ! )) Ulukepşz uçtu, doğru hüdhüdler ülkesine, yuvalan na gitti. Bütün hüdhüdler bir araya gelmişler onu bek liyorlardı. Mustuyu alınca binlerce kanat sevinçle ha valanıp şakırdadılar, hemen filler sultanının onlara ar mağan ettiği ormana uçtular, ormanın eski kuşlannı yerlerinden atıp · yuvalarına yerleştller. Bazı kuşlar hüd hüdlere karşı koyacak oldu, ötekiler onlara hemen filleri gösterdiler. Filleri gören kuşlann bu alametlerden ödleri koptu, hemen ormanı bırakıp kaçtılar. Hüdhüdler sessiz sızııtısız ormandaki yuvalara ra hatça yerleştiler. Oysa eskiden öteki kuşlann korkusun dan bu ormana yaklaşamıyorlardı bile. Eski bulunduk lan kıraç çalılıklardan çıkamıyorlardı, kovduklan kuş ların biriktirdikleri yiyeceklere de kondular. Hüdhüdler başı bundan sonra kannca ülkelerine uçtu. Yollar boyunca dağlara doğru çekilen kapkara, kıp- 41 kırmızı, sapsarı karınca katarlan gördü. Yönünü kann ca ülkelerinden çevirip filler sultanının sarayının kuru lacağı yere vardı. Karıncalar temelden bir karış kadar .yükseltmişlerdi sırça duvarı, orada onların gücüne hay ran kaldı. Bu karınca ulusunda bu güç, bu çaba, bu çalışkanlık varken bunlardan korkulurdu. Filler sulta nının hakkı vardı, bu karıncalar bir gün ne yapıp, ney leyip fillerin tutsaklığından kurtulacaklardı. Sömürü den . . . diyecekti. Biliyord·u ki artık sömürü sözcüğünü düşünemezdi bile . . . mukepez çok yaşlı bir kuştu. Alacalı kanatlarının, tupturuncu kepezinin tüyleri seyrelmişti. Gözleri de kü çülmüştü ya, ferini yitirmemişti. Hüdhüdler başı oldu ğundan beri yumurtadan çıktığından bu yana işi gücü düşünmek olmuştu. Gökler boyunca hüdhüd soyunu ko rumak için durmadan düşünmüş, şimdi de yeryüzünün tekmil yaratıklarını tutsak kılmak isteyen fillere yanaş mıştı. Fillerin çağıydı bu çağ. Yeryüzünü baskılan altı na alacaklar, tekmil yeryüzünü, kannca, kuş, ağaç, bör tu böcek, çiçek, insan sömüreceklerdi. Bunun için de önce beyinleri, duyguları, toprağı, suyu, bedenleri yoz laştıracaklardı. Filler sultanı çok akıllı gidiyordu, iyi dü şünüyordu. Ona yardım etmeliydi. önce kanncalan on beş, yirmi, kırk, bin parçaya bölmeli, sonra da bu her bölüğü ötekine can düş manı etmeliydi. Bölünmüş ka nncalar, hiç bir zaman bir güç olamazlar, sonuna ka- dar da tutsak kalırlardı. · Sonra kanncalar ü lkesine uçtu hüdhüdler başı ulu kepez. Kentin ortasına inip kanncalarm ileri gelenlerini başına topladı: . «Bakın,ıı dedi, ((arkadaşlar, size elimden gelen yar dımı yapıyorum. Eğer ben olmasaydım, sizleri sırtıma bindirip filler s _ ultanına, o yüce kişiye, o düny anın en güçlü yaratı�ına, var edene, yok edene götünneseydim, şimdiye kadar yeryüzünde bir tek karınca kalır mıydı, kannca soyu yeryüzünden silinmez miydi? Ne olacak, koca bir kannca ulusunun canının bağışlanması karşı lığında bir saray yapıyorsunuz, birazcık da yiyecek taşı yorsunuz fillerin ambarlarma. Bu da iş ml, canınızı b a �ladı ya var eden, yok eden filler sultani . . . Çok şükür filler sultanına . . . •ı Hep bir ağızdan : ((Çok şükür filler sultanına,n dediler. <ıVar eden ki, kalıreden ki odur. ıı ııOdur,ıı dediler gene hep bir ağızdan kanncalar. İçlerinde sanca kanncalann ileri gelenlerinden de vardı. Bakışlan kurnaz, cin fikirli ve hayındı. Hüdhüd lerin başı hiç bir kanncaya belli etmeden onlara bir işa ret çaktı. Sanca kanncalar her şeyi anladılar, sevinçle rinden etekleri zil çaldı. Kanncalar: ((Söyle,ıı dediler, ((sö.yle sultana ki, bir yıl içinde sa rayı bitirilecektir. Canımızı bağışladığı için onun sara yı bütün yeryüzündeki en büyük saray, en görkemli sa ray olacaktır. Onun sarayı doğan güne, doğan aya, siz d oğmayın , çünkü yeryüzüne ben doğdum, diyecektir.ıı Kanncalar yıkılan ülkelerini onarmışlar, yaraWarı nın yaralarını sannışlar, neredeyse düzenleri eski hali ne gelmişti. Eski mutluluklan başladı başlayacaktı. Kanncalar konuşurlarken hüdhüd kuşu hep onlann arasında kınnızı sakallıyı anyordu. Yeni bir kılığa gi rip kanncalarm arasında alaria gelebilirdi. Kuşun şa lain gözleri kanncalan araştırdı araştırdı, kırmızı sa kala benzer bir kimseyi göremedi ortalıkta. Birden onu sonnalı, kanncalan şaşırtıp onun üstüne bir söz almalı mıydı? Birden, tepeden inme konillitu: ((Kırmızı sakallı nerede, aranızda onu gör.emiyo rum,ıı diye gülüınseyerek, yumuşacık sordu. 43 Kanncalar ilk önce tela.şlandılar, sonra da dondu lar kaldılar, ulukepeze bir karşılık veremediler. ııNerede kırmızı sakallı?ıı diye üsteledi hüdhüdler başı. ııBen onu sırtımda taşıyıp ülke ülke dola.ştırmış tım oysaki. Kanı daha kanatlanmda, teleklerimin ucun da kurumuş kalmış. Benim bulundu�um toplantıya ne den gelmez? Ben ki fi1ler sultanının baş danışmanıyım . Ülkelerinizin yerle bir olmasını, kannca soyunun yer yüzünden silinmesini ben önledim ben, ben, ben . . . Ben olmasam sesinizi ulu filler suıtanına siz nasıl ulaştirır dınız?» Ulukepez böylece ba�ırdı ça�ırdı, ortalı� biribirine kattı ya, kanncalann a�zından da kırmızı sakallı üstü-: ne bir çift söz bile alamadı. Baya�ı merak etmişti, ne ol muştu acab� bu kırmızı sakallıya? "Öldü mü acaba kırmızı sakallı? Kanadımdan yere atladı�da ölmedi�ini biliyorum. Nerede o?ıı Gene kimse ona karşılık vermedi. Hep susuyarlardı söz kırmızı sakallıya gelince. Ulukepez öfkeli : < uraca ksınız. Sultan balı çok sever. Şu bizim orma na da dünyadaki bütün çekirgeleri ta.şıyacaksınız. İri meyveler bulacaksınız, bal damlayan, hiç bir yerini ze delemeden saraya kadar taşıyacaksınız tonlarca. . . Si· ze iyilik yaramaz. Bütün bu dediklerimi tez bir süre için de yapmazsanız siz bilirsiniz. Sanki bu dünyanın kann ca ulusuna çok bir gerekli� vardı ! Olmasanız da olur, dünyada o kadar yaratık çok ki, bütün yaratıklar da !il ler için, o ulu, görkemli, erdemli yaratıklar için çalış ma�a can atıyorlar, saraylar kurmak, dünyanın bütün yiyeceklerini onlara toplamak için biribirleriyle yanşı yorlar, bütün yaratıklar. Dün sultanımıza kartaUar pa �hı geldi, önünde o kacaman uzun kanatlanyla yer- 44 lere kapanıp buyur sultanım, dedi, buyur bana ki yer· yüzünde ne var ne yoksa sana getireyim. Kanatıanmız uzun bizim, bütün göklerce uçar, gözlerimiz keskin bi· zim, en küçük nesneyi görür, burnumuz en ince koku· yu alır, bu yüzden dünyada ne var ne yok biliriz. Yü� binlerce varız, emrinize liazınz. Filler sultanı ne dedi, size söyleyim sayın kanncalar, ne karşılık verdi, ne der siniz, söyleyin ne karşılık verdi kartallara? Dedi ki, be nim karıncalarım sağolsunlar, dünya kurulduğundan bu yana onlar, kanncalar benim her !şimi görüyorlar. Ben kannca kullanmla etle kemik, yağmurla toprak gi bi oldum. Zaten bizim aslımız n'eslimiz karıncalardan ge· lir, ta başta bizim atalarımız kanncadır. Dünya kuruldu· ğundan bu yana ne kanncalar fillerden ayrılır, ne de filler kanncaiardan. . . Zinhaaar, kannca kardeşlerimi ze dokunınayasınız, eğer ey kartallar, kannca kardeşle rimizden birisine dakunacak olursanız, işte o zaman ben size yapacağımı blUrim. Uçtuğunuz gökleri yırtanm, konduğunuz kayaları, dağlan yıkarım düz ova eylerim. Kartallar, amanın sultanımız, kim dokunur senin kutsal kanncalanna. Elimizden gelirse kanatlanmızda taşınz senin tekmil kanncalannı. İşte bunu böylece bilesiniz, dedi sultanımız, dünya kurulduğundan bu yana kann calar bizim soyumuz, biz de kanncalarm . . . �en soyum olan karıncalardan ötürü bu dünyada kıvançlıyım. Ben düzenimi değiştiremem, anca bir, kanca bir k.anncalar la . . , Dünya kurulduğundan beri bu böyle işte.» Kepezi kabarmış hüdhüdler başı hışımla sordu ka· rıncalara: «Dünya kurulduğundan beri siz fillerle birlik değil misiniz, fillere çalışmaz mısınız, onlarla birlik değil mi· siniz, söyleyin bakalım, eeeey kanncalar . . . ıı Karıncalar biribirierine bakıştılar, gözleriyle kuşun 45 söyledi� do� m� diye biribirierine sorular sordular, aralannda uzun uzun fısıldaştı la r : ıcNe diyor bu?n ccBiz mi dünya kunıldu�dan bu yana fillerle bir li�?» «Filleri kanncalar mı doğurdu?ıı ııDünya kurulduğundan bu yana biz mi yapıyoruz saraylarını fillerin?» ııBiz mi veriyoruz yiyeceklerin!? » ııBiz m i doyuruyormuşuz onlan?ıı u Kimbilir, belki . . . » ııBelki biz doğurduk filleri.ıı uBiz fillerin atasıyız atası . . . » «Bir kannca, bir fil demektir.» Kanncalar kaynaştılar, konuştular görüştüler, az sonra da hep bir ağızdan bağırdılar: ııKartallar kim oluyor, biz fillerle dünya kuruldu- ğundan bu yana beraberiz.n «Kartallar da neyimiş ki . . . » «Onlar da nereden çıktı?• «Biz variken kartallara ne gere� olur fillerin?» � . » · < «Saraylarını biz yapmıyor muyuz?» ((Her bir işlerini biz görmüyor muyuz?» tnukepez sevinçle kanat çırptı: «Her kannca bir tildir. Karıncalar hep bir ağızdan bağırdılar: ıHer kannca bir !lldlr.n Bunu yollardaki bellerdeki bütün karıncalar da du· yup onlar da hep bir $zdan yinelediler: uHer karınca bir fildlr, bir fildlr, bir fildli'.» Ulukepez: •Bunu günde yüz kez söyleyeceksinlz. Böyle söyle ye söyleye belki siz de fil olursunuz, olmazsanız bile ken dlnizi sonunda fil olmuş, hiç olmazsa fil kadar olmuş görürsünüz.» «Her kannca bir !ildlr, her karınca bir fildir, bir !il dir, bir tildir . . . » Bu sözleri yinelemek bir hoşlanna gitti, bir hoşlan na gitti ki . . . Az daha kanncalar kendilerini fil sayacak lardı. Yollardaki bellerdeki kanncalar da yineliyorlardı: ııHer kannca bir fildir, her kannca, her kannca bir tildir, fildir.» Ulukepez bu coşkudan faydalanmak istedi : durmızı sakallı topa! kannca hazretleri ölü mü, di ri mi, bu ülkede mi, yoksa yitiklere ml kanştı?» diye ge ne usulca sordu. Kanncalar hep bir ağızdan karşılık verdiler: «Her kannca bir fildir.n «Ben size topal kanncayı soruyorum.ıı •Her kannca bir fildir.» •Sizin için çok kötü olacak topa! kanncanın akıbe tinl söylemezseruz.» •Her kannca bir fildir.» •Sizin topa! kannca hakkındaki bu tutumunuzu filler sultanına söyleyeceğim.» •Her kannca bir fildir.» ı.wOörürsünüz siz;» diye kanatlannı öfkeyle şaklat tı ulukepez, uçtu. Uçarken de sanca kanncalara bir ba loş atmayı iınutmadı. Vardı, kentin dışmdakt çmar ağacına kondu, san ca kanncalan beklerneye başladı. Gün kavuşuyordu ld ı.mnca kanncalar yolda gözüktüler, ulukepez hemen on lara karşı uçtu, yere ıncıı kanncaları kanatıanna aldı kalktı. «Sizi k - . tten çıkarken kimsecikler görmedi y�?ı) 47 «<İiç gözükür müyüz, senin ne demek istediğini he men anladık.» cıSultan sizi, sizin soyunuzu kanncalar üstüne bllu mum komvucu atadı. Bundan sonra siz tekmil dünya karıncalannın koruyucusu olacaksınız. Huzuruna va rınca sultana söyleyeceksiniz ki, biz ta ezelden bu yana. fil sultanlannca kanncalar üstüne atanmış koruyucula rız. Bu ödevimizi sonuna kadar yerine getirmişizdir. Ka nncalar bu yeryüzünde bizden sorulur. Aslında da bizler işledi�imiz günahlardan dolayı, filler sultanınca karın ca donuna sokulmuş filleriz. Aslımız ceddimiz fildir bi zim.ıı Sarıca kanncalar hüdhüdün kanatlannda hep bir ağızdan gürlediler: cektir.» Kanncalar yinelediler: «Sadıkane çal�şırsak filler sultanı bizi gene fil ede- cektir., ccBuna inandık iman �ttik.» Sarıca karıncalar yinelediler: ((Buna inandık iman eyledik.» (ltman eyledikb, · Hüdhüdler başı ulukepez birden onların· coşkulu söz lerini kesti: «Kırmızı sakallıya ne oldu?» diye sordu damdan dü §ercesine. Kanncaiar bu soruyu hiç beklemiyorlardı, hık mık ettiler. ((Söyleyin ne oldu?» diye gürledi kuş, öfkesinden tirtir titriyordu. Az daha kanatlanndaki kanncalar dü şeceklerdi zangırtıdan. İyi ki kanncalar tüylerin dip lerine sıkısıkıya sarılmışlardı. 48 «Kırmızı sakallıda bir iş var, bu kadar sustuğunuza göre.» «Biz kırmızı sakallıyı hiç tanımıyoruz,» dedi sağ ka nattaki iri karınca. «Onu ne gördük, ne de 'biliyoruz.ıı ıcBiliyorsunuz,» diye kanatıanın delicesine salladı kuş, nbiliyorsunuz. Kırmızı sakallıyı kanncalar dünya sında, buradan Çine Maçine kadar bilmeyen tanımayan yoktur. O dünyadaki tekmil demirel karıncalannın piri dir. Onu herkes tanır.n < «Olamaz, sizin ülkenizdendir,» diye bağırdı uluke pez. <<Öyleyse, bizler çok genç karmcalanz, o biz doğma dan ölmüştür,» dedi iri karınca. < bulunduğunuz yerdeydi.» «Haaa, anladım,ıı dedi iri, yaşlı sarıca kannca. < öteki yanından olur. Biz oralan bilemeyiz. O kadar ka nnca içinde kırmızı sakallıyı biz ne bilelim? Sultandan buyruk çıkarsa, biz milyarlarca sanca kanncayız şu yer- yüıülıde, o kırmızı sakallıyı arar buluruz.» · «İyi,» dedi ulukepez, öfke s ini unutarak, «Ölüsünü dirisini bulur sultanımıza getiririz. Bizim aslımız neslimiz fildir. Biz sonradan böyle küçücük sa- · nca kannca olduk.>> «Bizim aslımız fildir,ıı diye yinelediler öteki kannca lar da. «Biz sonradan . . . » <<Ölüsünü ya da d.irisini . . . » Filler sult anının huzuruna geldiler böylece. Sultan ak bir dağ gibi kab8.I'llll§tı orada. Kıçını yüzyıllık bir çı- F'S/04 •9 nar ağacının gövdesine dayamış sürtüp duruyor, çınar depreme tutulmuş gibi toz du man içinde, yapraklan dal lan kınlarak dökülüyor, ağaç bir toprağa kadar yatı- yor, sonra çatırtılarla geri doğruluyordu. _ Ulukepez uzun bii süre. sult anın tam gözlerinin ucunda uçtu, çığlık çığlığa öttü ya, fi1 onu görmedi. Ne den sonradır ki çmar, kökünden kopup ortalığı sarsa rak gümbürtüyle toprağa devrildi, til de o tatlı ka.şıru:na uykusunun mestliğinden uyandı, başının yöresinde çığ lık çığlığa dolanan kuşu gördü: «Ooo, hüdhüd kardeşim, baş danışmanım, hoş gel din, hoş gelip safalar getirdin, ne var ne yok, kannca kul larundan ne haber?n Ulukepez: · "! «Ben gelirken bütün kannca ülkeleri hep bii ağız dan bağınyorlardı,)) dedi. ııHer kannca bir fildir, diye. Her kannca bir fildir, bir !iletir . . . » cıtşte bu iyi;)) diye sevinçle kulaklannı şaklattı !il. ı1Doğru, her kannca bir !iletir.)) Bunu duyan ulukepezin kanadındaki kan'ncalar hep bir ağızdan bağırdılar: ııHer kannca bir fildir. Her ka nnca bir fildir. Her karmca . . . )) <1Bir ses duydum,'' dedi sultan. < <1bir> Download 60.22 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling