Hazirlayanlar


Download 3.23 Mb.
Pdf ko'rish
bet25/42
Sana17.10.2017
Hajmi3.23 Mb.
#18083
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   42

2. Edebiyat ve Ermeniler 

Ermenilerin, Türk tiyatrosunun oluşum ve gelişim sürecine uzun 

soluklu katkıları, herhalde azınlıklar içinde Türk yaşayışına en çok 

uyum sağlamış olmalarıyla ilintilidir. Ermeniler, XIX. yüzyıl sonlarına 

kadar Osmanlı Devleti’nde tam bir huzur, hatta refah içinde yaşamışlardır. 

Ticaretin yanısıra sarrafl ık ve kuyumculuk gibi mesleklerle zengin olmuş 

Ermeni aileleri özellikle İstanbul’da üst düzey bir hayatın sahibi olmuşlar-

dır. Ermenilerle Türkler arasında bir geçimsizlik, yüzyıllar boyunca söz ko-

nusu bile olmamıştır. Bilakis, Babıâli, Ermenilere millet-i sâdıka, yani sadık 

millet gözüyle bakmış

38

 ve onlara pek çok ayrıcalık tanımıştır. Ermeni ya-



zarı C. Oskanyan’ın belirttiği gibi;...Ermeniler Türkiye’de günlük hayatın 

esasını teşkil etmişler, Türkler, sanayiin bütün dallarını onlara bırakmış-

lardı. Aralarındaki his benzerliği karşılıklı güvene dayalı bir birliktelik 

oluşturmuştu

39

.



Gerçekten,  Helmuth von Moltke’nin de âdetlerine, yaşantılarına ve 

Türkçe’yi benimseyişlerine bakarak

40

Hıristiyan Türkler denilebileceğini



41

 

söylediği Ermeniler, edebiyattan, matbuata, ekonomiden sivil toplum örgüt-



çülüğüne, Tanzimat’tan sonra çizgileri artık iyice belirginleşmeye başlayan 

yeni hayatın hemen bütün alanlarında öncü kişilikler sergilemişlerdir. Zira 

1850’li ve 1860’lı yıllarda imparatorluğun yaşadığı büyük değişim ve dö-

nüşüm hareketlerinin estirdiği rüzgârı da arkalarına alan, özellikle İstanbul 

Ermenileri, sosyo-ekonomik bakımdan daha güçlü bir konuma yükselmiş-

lerdir. 


38 Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C.7, ÖtükenYayınları, İstanbul 1978, s.178.

39  Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası. Ankara 1963, s.65; C. Oskanyan, The Sultan and His 

People, New York 1857, s.353-354.

40 Anadolu’da Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerde yaşayan Ermenilerin kendi millî dil-

lerini unuttukları, hâkim topluluk dili olan Türkçe’yi öğrendikleri Ermeni araştırmacılar 

tarafından da kabul edilmektedir. Bu Ermenilere Turcohpone (Türkofon) Ermeniler de-

nilmektedir. Bkz. Hayk Berberian, “La Literature Armeno-Turque”, Philologiae Turcicae 

Fundamenta, II, Wiesbaden 1964, ss.809-819. Güllü Agop’un ailesinin de Kayserili Türk 

Ermenilerden olduğu, anne ve babasının bir kelime bile Ermenice bilmedikleri belirtilmek-

tedir. Bkz. Vasfi  Rıza Zobu, “Memleketimizde Avrupaî Tiyatroyu Kuran Adam: Güllü Ya-

kup Efendi”, Cumhuriyet, 18-23 Aralık 1958. 1878-1879 sezonunda, Osmanlı-Rus Savaşı 

sona ermiş, barış görüşmeleri başlamıştır. Bu sırada Güllü Agop Tiyatrosu Edirne’de bazı 

temsiller vermiştir. Edirne’de yaşayan Ermeniler yalnız Türkçe konuştukları için temsiller 

de Türkçe verilmiştir. Bkz. And, a.g.e., s.176. 

41  Helmuth von Moltke, Türkiye’deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar 1835-1839, Çe-

viren Hayrullah Örs, TTK Yayınları, Ankara 1960, s.25. 



337

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK



2.1. Ermeni Harfl eriyle Türkçe Gazeteler

Daha XIV-XV. yüzyıllardan itibaren Ermeni harfl eriyle Türkçe me-

tinler meydana getirdikleri bilinen Ermeniler arasında da, Türk Halk 

Edebiyatı’nın  Köroğlu, Âşık Garip, Kerem ile Aslı gibi geniş kitlelere 

mal olmuş hikâyeleri nesilden nesile aktarıla gelmiştir. Âşuğ adı verilen 

gezgin veya yerleşik halk şâirleri, tıpkı Türk âşıkları gibi halkın için-

den, halkın dilinden söyleyerek sosyal bir işlevi yerine getirmişlerdir

42



Boğos Arabyan ve Canik Aramyan gibi isimlerle XIX. yüzyılın başından 

itibaren Osmanlı matbaacılığına ağırlığını koyan Ermeni ustalar

43

, giderek 



bu alanda yaygın bir üstünlüğe ulaşmışlardır

44

. Bu yoğun ilgi matbaadan 



matbuata da yansımıştır. Tanzimat dönemiyle birlikte İstanbul’da Ermeni 

harfl eriyle Türkçe birçok gazete ve dergi yayımlanmıştır. 1850-1890 yılla-

rı arasında, yalnızca İstanbul’da, Ermeniler tarafından çıkarılan 100 kadar 

süreli yayın sayılmaktadır ve bunların 54’ü kısmen ya da tamamen Ermeni 

harfl eriyle Türkçe basılmıştır. Bu yayınlar içinde, Ahâbîr-i Konstantiniyye, 

Ararad, Asır, Cerîde-i Şarkiyye, Cihan, Envâr-ı  Şarkiyye, Hüsn-i Niyet, 

İlâve-yi Seda-yi Hakikat, Kheyal (Hayal), Manzume-i Efkâr, Tercüman-ı 

Efkâr, Mecmua-i Ahbâr, Mecmua-i Havadis, Mego (Arı), Münadi-i Erci-

yas, Ruzname-i Muâsır, Tadron (Tiyatro), Varaka-yi Havadis gibi gazete 

ve dergiler

45

 önemli yansımalar uyandırmışlardır. Öyle ki, o günlerde çok 



ünlenmiş ve uzun süre yayın hayatını devam ettirmiş Mecmua-i Havadis 

ve Manzûme-i Efkâr gibi bazılarını izlemek için Türk okuyucuları Ermeni 

harfl erini bile öğrenmişlerdir

46



42 Ayrıntı için bkz. Fikret Türkmen, Türk Halk Edebiyatı’nın Ermeni Kültürüne Tesiri, Aka-

demi Kitabevi, İzmir 1992. 

43 Araboğlu adıyla anılan nesih ve talik karakterlerini icat eden Boğos Arabyan, Osmanlı 

Devleti’ne ve matbaacılığına yaptığı katkılar nedeniyle bir berat ve nişanla onurlandırıl-

mış, 1816’da Hassa matbaası yöneticiliğine getirilmiştir. Boğos Arabyan, Vak’anüvis Asım 

Efendi’nin Kamus tercümesinin 1814 yılında Mühendishane matbaasındaki basımına da 

nezaret etmiş ve bu amaçla, Asvador ve Klaust adlarındaki iki oğlu ile beraber Tabhane’ye 

taşınmıştır.

44 1899 yılında yayımlanan Maarif Nezareti Yıllık İstatistikleri’nde İstanbul’daki 90 mat-

baanın 32’sinin Ermeniler, 23’ünün Türkler, 15’inin Rumlar, 5’inin Yahudiler, 5 ‘inin 

Levanten veya Avrupalılar, 2’sinin İranlılar tarafından yönetildiği görülmektedir.

45 Ermeni harfl eriyle Türkçe yayınların tam listesi için bkz. Berberian, a.g.m., s.816-817. Bu 

yıllarda ayrıca, Osmanlı Devleti’nin resmî gazetesi Takvim-i Vekayi’nin de Ermeni harfl i 

Türkçe edisyonu yayımlanmıştır. Türk edebî ve siyasî hayatında çok önemli bir rol oy-

nayan İbret gazetesini de Aleksan Sarrafyan adlı Osmanlı Ermenisi yayın hayatına sok-

muştur. İbret gazetesi ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Nesime Yazıcı, “İbret”, Türkiye 

Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C.21, İstanbul 2000, s.368-370. 

46  And, a.g.e., s.36.



338

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Osmanlı Devleti’nde günlük hayatın çeşitli yönleriyle sosyal, iktisadî 

ve politik gelişmeler hakkında bilgiler veren bu yayınların Türk okuyucu-

larının da ilgisini çekmesinin sebebi, haftada iki kere yayımlanan Mecmua-

i Havadis ile devrin günlük gazetesi Ruzname-i Cerîde-i Havadis arasın-

daki bir polemikten anlaşılmaktadır. Ruzname’yi idare eden Münif Efendi 

(Paşa) ile Mecmua-i Havadis’in sahibi olduğunu bildiğimiz Vartan Efendi 

(Paşa) arasında geçmiş olması muhtemel bu polemiğe göre, imparatorluğun 

bütün kesimlerine hitap etmek durumundaki Ceride-i Havadis, Tercüman-

ı Ahval, Ruzname-i Ceride-i Havadis gibi gazeteler, politik gelişmeleri, 

hem sorumlulukları hem de sıkıca denetlenmeleri gereği bütün açıklığı ve 

çıplaklığıyla yazamamaktadırlar. Oysa azınlıklara yayın yapan gazeteler 

son derece özgürdür. Yazılarında ve haberlerinde hiçbir sınırlama ve kı-

sıtlama söz konusu değildir. Onların bu özgürlüğünün sebebi, Mecmua-i 

Havadis yazarının belirttiği gibi; Milel-i mahkûmenin serbestâne beyân–ı 

efkâr eylemesi mücerred mahkûmluk sayesindedir. Bunun anlamı, azınlık 

gazeteleri yalnız kendi toplumlarına hitap etmektedirler, dolayısıyla, alan-

ları gibi etkileri de sınırlıdır. Oysa Osmanlı gazeteleri bütün topluma hitap 

etmektedirler. Bu sebeple asıl önemli olan onların ne yazdıklarıdır:



Velhasıl, milel-i mahkûmenin efkârı hiçbir vakit millet-i hakimenin-

kine galib gelemez. Lâkin milel-i hakimenin efkârı buna kıyas olunamaz 

ve bu millete mahsus olan gazeteler hükümetin efkârından çıkamazlar ve 

çıkmamalıdırlar. 

Münif Efendi, hem bu milel-i mahkûme ve millet-i hakime ayırımına, 

hem de buradan yola çıkılarak varılan sonuca karşı çıkmıştır. Ancak, bu 

polemikten yine de azınlık gazetelerinin gerek dış gerekse iç politikaya 

yönelik daha açık ve özgür değerlendirmelerde bulunduğu gerçeği açık bir 

şekilde ortaya çıkmaktadır

47

.

2.2. İlk Türkçe Roman 



Mecmua-yı Havadis’i 1855-1879 yılları arasında yayımlamış ve 

Panosyan’ın çıkardığı Manzûme-i Efkâr ve Tercüman-ı Efkâr gazetelerinin 

başmuharrirliğini yapmış olan Vartan Efendi (Paşa)’nin

48

, 1851 yılında Er-



47  Ruzname-i Cerîde-i Havadis ve Mecmua-i Havâdis arasındaki bu polemik ve ayrıntılı de-

ğerlendirmeler için bkz. Ali Budak, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını 

Münif Paşa, İstanbul 2004, s.164-167. 

48 Asıl adı Hosvep Vartanian olan Vartan Paşa (1815-1879) Viyana’da öğrenim görmüş, Saray 

Tersanesi’nde ve Bahriye’de tercüman ve baştercüman olarak görev yapmış, Napolyon’un 


339

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

meni harfl eriyle Türkçe kaleme aldığı Akabi Hikâyesi batı menşeli bir edebî 

tür olan romanın Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde ilk kez denenme-

sidir

49

. Farklı mezheplere mensup iki Ermeni genç arasındaki sevdayı hikâye 



eden eserde, Gregorian ve Katolik Ermeniler arasındaki çatışmalar ve dinsel 

fanatizm konuları derinlemesine işlenmiştir. Romanın, bu içeriğiyle  devri-

nin İstanbul Ermenilerinin hayatlarına tanıklık ettiği de söylenebilir. Akabi, 

acımasız kişiliğiyle esere yansıyan amcası tarafından büyütülmüş, annesini 

ancak ölüm döşeğindeyken tanımış bir genç kızdır. Akabi ve ailesi Osmanlı 

Ortodoks Ermenilerindendir. Genç kızın bir gezinti sırasında tanıdığı Hagop 

ise Katolik Ermenilere mensuptur. Her iki genç için de mezhep ayrılığı önemli 

bir sorun değilse de aileleri için durum farklıdır. Sonuçta Akabi ile Hagop, 

aşklarının önüne konulan engelleri aşamayacak trajik bir sona sürüklenecek-

lerdir. Dünya edebiyatlarında tekrar tekrar ele alınmış bu eser konusuyla, ilk 

anda batı edebiyat geleneğinin ünlü örneği  Romeo ve Juliet’i çağrıştırsa 

da, aslında, Kerem ile Aslı hikâyesine de hayli yakın durmaktadır. Akabi 



Hikâyesi’nde de, tıpkı Kerem ile Aslı hikâyesi’nde olduğu gibi, âşıkların 

önünde aşılmaz duvar olarak yükselen aileler arası düşmanlık dinî fark-

lılıktan kaynaklanmıştır. Kerem, bir Ermeni keşişinin kızı olan Aslı’sının 

peşi sıra diyar diyar dolaşmış, tam ona kavuşunca da karşısına büyü engeli 

çıkmış, alev alev yanmıştır. Aslı da onun küllerinden tutuşmuştur. Böylece 

iki sevgilinin külleri birbirine karışmış, vuslat öteki dünyada mümkün ol-

muştur. Akabi Hikâyesi’nde de âşıklar ölümden sonra birbirlerine kavuşur-

lar. Sevgilisinden uzun süre haber alamayarak koyu bir ümitsizliğe kapılan 

Akabi, elinde bir zehir şişesiyle bir uçurumun kenarında durmaktadır. Ze-

hiri içecek ve kendisini aşağıya atacaktır. Tam bu sırada Hagop da gelmiş, 

onu kurtarmak için koşmuş, ama yetişememiştir. Üzüntüsünden bir gün 

sonra da o ölmüştür. 

Roman, kilise ayrılığının neden olduğu acıları açık ve etkili bir dille ce-

surca ortaya koyması kadar, ferdî aşka, onu yaşama ve sahip çıkma hakkına 

yaptığı kuvvetli vurgular da çarpıcıdır. Romanı yayına hazırlayan Tietze, 

bu yaklaşımı, Tanzimat devri ideolojisinin insanlar arası ilişkilere bir yan-

sıması olarak görmektedir: 

Hayatı, Risale-i Telgraf adlı kitapları da kaleme almıştır. Bkz. Y. G. Çark, Osmanlı Devle-

ti Hizmetinde Ermeniler 1453-1953, İstanbul 1953, s.173. Ayrıca bkz. Berberian, a.g.m., 

s.817. 

49 Eser, 1991’de Andreas Tietze tarafından Latin alfabesiyle de yayımlanmıştır. Vartan Paşa, Aka-



bi Hikâyesi: İlk Türkçe Roman (1851), Yayına Hazırlayan Andreas Tietze, Eren Yayıncılık, İs-

tanbul 1991. 



340

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



Avrupa terbiyesi görmüş olan baş kahramanlar için ferdî aşk her şeyin 

üstünde semavî bir fenomendir, her insanın hakkı ve hayatın asıl manasıdır 

ki onun için ölümü de göze almak icabeder. Roman bu surette bir aşk hikâ-

yesi bahanesiyle Tanzimat devrinin, kültür değişiminin, asrîleşmenin çok 

esaslı bir meselesini ortaya koymaktadır

50



Romandaki Türkçe, Tiyatro oyuncularının bozuk telaffuzlarının kulağı 

tırmaladığı kadar göze batmasa da metin zaman zaman alışılamayan ifade-

ler ve söyleyişler içermektedir. Ancak dili, daha sonra yazılmış romanlara, 

hatta bugüne göre bile oldukça sadedir. Fakat üslûp biraz karışıktır. Eserde 

hem, XIX. asrın ortalarında İstanbul’da konuşulan halk diline ait önemli 

ipuçlarına rastlanmakta, hem de yazı dilinin karmaşık edebî yapısına öze-

nilmiş bazı örnekler görülebilmektedir. Fakat roman, her durumda, XIX. 

yüzyıl ortalarındaki İstanbul’un bütün fi zikî özelliklerini; âdetleri, eğlence-

leri, tiyatroları, sayfi yeleri, kayıkları ve hatta yeni sefere başlamış şehir hat-

tı vapurlarına varıncaya kadar, bütünüyle yansıtmayı başarmıştır. Özellikle, 

zamanın eviçi yaşantısı, zengin konakları, eşyaları, uşakları, hizmetçileri, 

ahçıları, beslemeleri; aynı şekilde yoksul evleri, giyim kuşamları, misafi rlik 

âdetleri en ince teferruatına kadar anlatılmıştır. Akabi Hikâyesi bu unsurla-

rıyla, trajik bir aşk öyküsü olmanın çok ötesine geçmiş, Tanzimat devrinin 

batılı değerlere göre şekillenmiş yeni bir hayata geçişinden kesitler veren 

belgesel bir eser olmuştur

51



Akabi Hikâyesi Türkçe yazılmış orijinal ve erken bir roman olması-



na rağmen, edebiyat çevrelerinde derin bir etkisi görülmemiştir. Kuşku-

suz, bunun ilk sebebi Ermeni harfl eriyle basılmış, Türk okuyuculara değil 

Ermenilere yönelik yazılmış olmasıdır. Osmanlı Devleti’nde Ermeniler, 

uzunca bir süredir tuhaf bir yazı-dil açmazı içindedirler. Günlük hayatla-

rında Türkçe konuşmakta, fakat Arap harfl erini öğrenmekte zorlandıkları 

için, Türkçe kitap ve gazeteleri okuyamamaktadırlar. Kendi okullarında 

Ermenice harfl eri öğrenmekte, fakat burada da dillerini öğrenmekte zor-

lanmaktadırlar. Zira bu okullarda öğretilen dil, birçok kelimesini bilmedik-

leri eski Ermenicedir ve bu dille günlük hayatı ifade etmek mümkün olma-

maktadır. Bu yüzden Ermeniler, arkaik bir dili öğrenmektense Türkçe’yi 

tercih ede gelmişlerdir. 1850’li yıllarda onca gazete ve derginin Ermeni 

harfl eriyle Türkçe yayımlanmasının nedeni, işte böyle bir tarihî geçmişin 

ve tecrübenin tabii sonucudur. Vartan Efendi’nin Akabi Hikâyesi’ni Erme-

50  Andreas Tietze, Akabi Hikâyesi Önsözü, s.XII. 

51  Akabi Hikâyesi’nin daha ayrıntılı değerlendirmesi için bkz. Akabi Hikâyesi Önsözü, s.IX-

XXI. 


341

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

ni harfl eriyle Türkçe yazmasını da hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bi-

çimde izah etmektedir.

Fakat bu durumda da Vartan Efendi’nin eserini niçin sadece Ermeni 

okuyuculara yönelik olarak yazdığı sorusu akla gelmektedir. Eserin pekâ-

la, küçük bir çabayla Türk harfl eriyle basılmış bir versiyonu da yayımlana-

bilirdi. Tietze’ye göre, bunun sebebi, Ermeni nüfusun Avrupa dillerinden 

tercüme edilen kitaplardan daha fazla haberdar olmaları, roman denilen 

şeyin ne olduğunu daha iyi bilmeleridir. Hiç değilse, onlar, romanı gayri-

ciddi bulmayacaklardır. Onun ne tarih ne de masal, ikisi arasında bir şey 

olduğunun ayırımına varmış, ondan nasıl faydalar çıkarılabileceğini kav-

ramışlardır: 

‘Akabi’ romanını yazan Vartan Paşa da aynı durumdadır. Okuduğu ve 

sevdiği Fransız romanlarına denk gelecek bir eser vermek ve onu kendi 

milletdaşlarına okutmak istemiştir. Belki de Türkler arasında böyle gayri-

ciddi hikâyelerle vakit geçiren henüz pek yoktu ve çok az olduğu için. Onu 

o zamanın çetrefi l, kilise kitaplarında kullanılan arkaik Ermenice ile yazsa 

kimse rahat okuyamayacak ve kendisi onu yazmaktan istediği sonucu ala-

mayacaktır. Kitabını Türkçe yazmağa karar vermiş, Arap harfl eri engelini 

aşmak için de, Ermeni elifbasını almış, onu Türkçe’yi daha iyi ifade edecek 

şekilde ikmal etmiş ve eserini onunla kâğıda geçirmiştir

52

.



Vartan Efendi’nin eserini sadece Ermenilere yönelik olarak yazmış 

olmasının gerçek sebebinin, Ermeni toplumu içinde giderek derinleşen 

Gregorian-Katolik ayrışmasına dikkat çekmek olduğu da düşünülebilir. 

Bu yaklaşım, devrin sosyal edebiyat anlayışına da, hem resmî hem özel 

hayatında pragmatik bir kişilik sergileyen Vartan Efendi’ye de uygundur. 

Bu görüşü destekler doğrultuda, Vartan Efendi, 1852’de yayımladığı mizahî 



Boşboğaz Bir Adem, Lafazanlık ile Husule Gelen Fenalıkların Muhtasar Ri-

salesi adlı kısa romanında da mezhep çatışması konusuna başka bir açıdan 

değinmiştir

53

.

52  Akabi Hikâyesi Önsözü, s.IX-X. 



53  Turgut Kut, Vartan Paşa’nın bu iki eserinin yanı sıra Ermeni harfl i Türkçe telif romanların 

önemlileri arasında Hovannes Balıkçıyan’ın Karnik, Gülünya ve Dikran’ın Dehşetlu Vefat-

leri, Hovsep Maruş’un Bir Sefi l Zevce, Viçen Tilkiyan’ın Gülünya Yahod Kendi Görünme-

yerek Herkesi Gören Bir Kız adlı eserlerini zikretmiştir. Bkz. Turgut Kut, ‘“Ermeni Harfl i 

Türkçe Telif ve Tercüme Romanlar”, Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi-Tebliğler 

II, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, İstanbul 1985, s.195-214.



342

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



2.3. Liberal Düşünceye Doğru 

Balyan ailesinden gelen bir dizi mimarbaşının  İstanbul’da pek çok 

büyük yapıya vücut verdikleri XIX. yüzyılda, klâsik Türk mûsikîsi usûl 

ve üslûbunu benimsemiş, hatta kilise müziklerini buna göre değiştirmiş 

Ermeniler, büyük bestekârlar, kendi icadı olan notalarla birçok eseri kayda 

geçirmiş Hamparsum Limoncuyan gibi müzik adamları da yetiştirmişler-

dir

54



Tiyatro, matbuat, roman, mimarî, müzik.... Şüphe yok ki, bunların her-

biri birer yansıtma biçimidir. İster kişisel olsun ister toplumsal, duygular 

ve düşünceler bu dallarla dışa vurulur. Ancak duygular ve düşünceler, za-

mana ve şartlara bağlıdır, sürekli farklılaşır. XIX. yüzyıl da çok dinamik 

bir yüzyıldır. Dışarıdan yeni yeni aktarmalarla sürekli çalkalanmış, tabiri 

caizse yeniden harmanlanmıştır ve hayat değiştikçe, onu algılayış ve ifade 

ediş biçimleri de değişmiştir. Böyle bir durumda, bir kültürden başka bir 

kültüre savrulmayı iyi anlayabilmek için, değişim-dönüşüm etkenleri di-

yebileceğimiz, hayatı doğrudan etkileyen bilim ve teknikteki gelişmelerle 

bunlara bağlı olarak ortaya çıkan yeni siyasal ve ekonomik sistemleri, asla 

göz ardı etmemek gerekmektedir. Halka ancak böyle tamamlanabilecek-

tir. 


Modern Avrupaî iktisat teorileri konusunda Osmanlı Devleti’nde gö-

rülen ilk çalışma J. B. Say’ın Catéchisme d’Économie Politique adlı ese-

rinin tercümesidir

55

İlm-i Tedbîr-i Menzil ismiyle 1852’de yayımlanan bu 



eserin altında da bir Osmanlı Ermenisinin, Encümen-i Dâniş üyesi Sahak 

Abro Efendi’nin imzası bulunmaktadır. Sahak Abro

56

, Adam Smith’in dok-



trinini popülerleştiren

57

 bu eserden üç yıl sonra da Mustafa Reşid Paşa’nın 



isteği üzerine Avrupa’da Meşhur Ministroların Terceme-i Hallerine Dair 

Risale

58

 başlıklı bir eser kaleme almıştır. Eserde Mösyö Talleyrand, Prens 



Meternich, Lord Wellington, Kont Nesirod (Nesselrode) gibi Avrupa’nın 

ünlü devlet adamlarının özgeçmişleriyle yaşadıkları dönemin siyasal olay-

54 Nikoğos Ağa, Asdik Ağa, Tatyos Efendi, Türk Offenbachı diye anılagelmiş Dikran Çuha-

cıyan, Bimen Şen, İstiklâl Marşı’nı armonize eden Edgar Manas ve diğer Ermeni bestekâr-

larla ilgili ayrıntı için bkz. Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi I-II, Kültür 

Bakanlığı Yayını, Ankara 1990. 

55  İlm-i Tedbîr-i Menzil, İstanbul 1268 (1852) 

56 Voltaire’den bazı hikâyeler de çevirmiş olan Sahak Abro için bkz. Y. G. Çark, Türk Devleti 

Hizmetinde Ermeniler, İstanbul 1953, s.130-132.

57  Şerif Mardin, Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu,  İletişim Yayınları,  İstanbul 1996, 

s.265. 

58  İstanbul Takvimhane-i Amire, Şaban 1271 (Nisan-Mayıs 1855).



343

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

ları konusunda bilgiler verilmiştir. Birçok batı kaynağından yararlanılarak 

hazırlanmış bir derleme niteliğindeki eserin amacı,  fevâid-i mamûriyyet 



ve menafi -i medeniyyetin neşr ve tamîmine cüz’î ve küllî medâr olabilmek 

arzusu olarak açıklanmıştır

59

.

Cemiyet-i  İlmiye-i Osmaniye, Osmanlı aydınlarının batı bilim ve 



kültürünü yaymak için kendi aralarında kurdukları ilk cemiyettir

60



Başka bir söyleyişle resmî ilk sivil bilimsel örgütlenmedir

61

. Tüzüğü ve 



üyeler listesiyle bir manifesto niteliğindeki kuruluş dilekçesinde, ha-

reket noktası olarak, Avrupa milletlerinin uygarlık ve güçte en yüksek 

noktaya ulûm ve maarif-i nafi a ile ulaştıklarına dikkat çekilerek, bunla-

rın tez zamanda Memalik-i Mahrûsa-i Şâhane’de de yaygınlaşması ge-

reği gösterilmiştir. Esasen bu gerçeği, Saltanat da bilmekte ve gereken 

önlemleri almaktadır. Ancak, ülkedeki mevcut eğitim ve öğretim kurum 

ve araçları, bu amaç için henüz istenilen seviyede değildir. Bu durumu 

göz önünde tutan; gerek Avrupa’da gerekse ülkede iyi bir eğitim göre-

rek yetişmiş bazı bendegân-i saltanat-ı seniyye, bir araya gelerek, Ce-

miyet-i İlmiye-i Osmaniye unvanıyla bir cemiyet kurmuşlardır. Tek ar-

zuları; fünûn ve maarif-i mukteziyenin Memalik-i Mahrûsa-i Şâhane’de 

mümkün mertebe yayılmasını sağlayarak, ülkeye olan şükran borçlarını 

ödemektir.

Cemiyet, dinî meseleler ve politika dışında her türlü ulûm ve ma-



arife dair kitap ve risale telif ve tercümesiyle uğraşacaktır. Cemiyet 

bu amaca ulaşmak için Mecmua-i Fünûn adında bir dergi çıkaracak, 

ayrıca belirli günlerde herkese açık dersler verilmesi gibi mümkün ve 

münasib uygulamalarla da hedefi ne ulaşmaya çalışacaktır. Cemiyet’in 

masrafl arı üyeler tarafından her ay verilecek aidatlarla karşılanacak ve 

bütün bu faaliyetler Saltanat-ı Seniyye’nin halk eğitimi hakkındaki ça-

59  Abro, a.g.e., s.2.

60 Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye ile ilgili ayrıntılı bir inceleme için bkz. Ali Budak, “Cemiyet-

i İlmiye-i Osmaniye-Bir Sivil Eğitim Kurumu”, Sivil Toplum 2 (6-7), İstanbul 2004, s.103-

122. Ayrıca bkz. Ekmeleddin İhsanoğlu, “Modernleşme Süreci İçinde Osmanlı Devleti’nde 

İlmî ve Meslekî Cemiyetleşme Hareketlerine Genel Bir Bakış”, Osmanlı İlmî ve Meslekî 

Cemiyetleri, İstanbul 1987, s.197-220.

61 Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin kuruluş arzuhali, 8 Şevval 1277/11 Nisan 1861 tarihinde, 

Petersburg Sefi ri Halil Bey (Paşa) tarafından Sadaret’e sunulmuştur. Bkz. Başbakanlık Ar-

şivi (BOA), İrade Dahiliyye, Vesika No: 31671, Dolap No: 53.



344

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lışmalarına uygun ve paralel seyredecektir

62

. Osmanlının ilk sivil eği-



tim kurumu Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin kurucular listesindeki 33 

daimi üyeden 9’unu Ermeniler oluşturmuştur. Meclis-i hazain memur-

larından Karabet Efendi, ticaret tercümanlarından İstefan Efendi, Ter-

cüme Odası’ndan Ohannes Efendi, tahrîrât-ı ecnebiyye kalemi müdürü 

Kirkor Efendi, tahrîrât-ı ecnebiyye odasından Markor Efendi, ticaret 

tercümanı Karabet Efendi, ticaret tercümanı İstefan Efendi’nin biraderi, 

Zaptiye müstantik-i evveli Manas Efendi. Bu isimlerden; Meclis-i ha-

zain memurlarından Karabet Efendi Tahrîrât-ı Fransavî kâtibi, Ticaret 

tercümanlarından İstefan Efendi ise Sandık Emîni olarak 8 kişilik yöne-

tim kuruluna girmişlerdir

63

.

Cemiyetin yayın organı olan ilk bilim dergimiz Mecmua-i Fünûn’da 



da Ohannes ve Vahan

64

 Efendiler çağdaş iktisat makaleleri kaleme al-



mışlardır. Özellikle Sakızlı Ohannes Efendi (Paşa), imparatorluğa 

modern ekonomi teorilerini tanıtan ilk eser olan Say’ın  Catéchisme 



d’Économie Politique’inin tercümesini 10 yıl önce yapmış olan mil-

letdaşı Sahak Abro’nun açtığı yolu epeyce genişletmiştir. Daha sonra 

Mekteb-i Mülkiye’de hocalık yapacak olan Ohannes Efendi’nin Mec-

mua-i Fünûn’da, İlm-i Servet-i Milel

65

 başlığı altında iki uzun yazısı ya-



yımlanmıştır

66

. Sakızlı Ohannes, araştırmacılar tarafından liberal eko-



nominin Türkiye’deki ilk savunucu olarak değerlendirilmektedir. Tev-

fi k Çavdar’a göre, onun eserindeki temel düşünce; serbest piyasa ko-

şullarının hiçbir engele çarpmadan gerçekleştirilmesi, ekonominin bu 

62 Kuruluş dilekçesiyle birlikte 8 Şevval 1277 (11 Nisan 1861)’de Sadaret’e sunulmuş olan 

Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye Nizamnamesi, bir yıl sonra çıkarılmaya başlanan Mecmua-i 

Fünûn’un ilk sayısında halka da ilân edilmiştir. Bkz. Mecmuâ-i Fünûn, No: 1, İstanbul 

Muharrem 1279/Haziran 1862, s.2-10.

63 Cemiyetin aza-yı müdaveme ve gayrimüdavemesini gösterir liste için bkz. BOA, İrade 

Dahiliyye, Belge No: 31671/3.

64  Üçüncü Ticaret Meclisi reisi Vahan Efendi, “Fevâid-i Şirket”, Mecmua-i Fünûn, Sayı 8, 

s.343-353. 

65  Tanzimat devrinde henüz iktisat kelimesi kullanılmamaktadır. Batıda yaygın olarak kulla-

nılan ekonomi-politik de tercih edilmemekte, Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği eserin-

den ilhamla İlm-i Servet-i Milel yahut sadece İlm-i Servet terimi kullanılmaktadır. Nitekim 

Sakızlı Ohannes, Türkiye’de ders kitabı olarak okutulan ilk ekonomi kitabının adını da Me-

bâdî-i İlm-i Servet-i Milel koyacaktır. Münif Paşa da Mekteb-i Hukuk’ta Ekonomi-Politik 

derslerini İlm-i Servet adı altında verecek, dersin notları yine aynı adla kitaplaştırılacaktır. 

Münif Paşa ve eserleriyle ilgili olarak bkz. Ali Budak, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü 

Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa, Kitabevi Yayınları, İstanbul 2004.

66  Mecmua-i Fünûn, Sayı 2, s.86-92, Sayı 6, s.243-249.


345

Yrd. Doç. Dr. Ali BUDAK

koşulların gerektirdiği doğrultuda işlemesidir

67

. Ahmet Güner Sayar’a 



göre de Sakızlı Ohannes, ekonomik liberalizme verdiği merkezî ağırlık-

la, gelecek kuşaklar için çok anlamlı, öncü bir rolün sahibi olmuştur

68



Sakızlı Ohannes Paşa, ayrıca,  Fünûn-ı Nefi se Tarihi Medhali



69

 adlı 


eserin de sahibidir. Onun, Mekteb-i Fünûn-ı Nefi se-i  Şâhane (Güzel Sa-

natlar Akademisi)’de okuttuğu estetik derslerinin notlarının biraraya geti-

rilmesiyle oluşmuş olan bu eserinin de, münhasıran estetikle ilgili olarak 

yayımlanmış ilk müstakil kitap olduğu ileri sürülmektedir

70

.



Download 3.23 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   42




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling