Hercai II meftun hercai II / meftun


Download 1.49 Mb.
Pdf ko'rish
bet30/68
Sana05.01.2022
Hajmi1.49 Mb.
#215120
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   68
Bog'liq
Sümeyye Koç - Meftun

“Ben  de  kandırılmış  hissediyorum  kendimi,”  dedi  Miran  içinden.  Kahretsin,  diline  pranga  vuruyordu  ama
yüreğini  susturamıyordu  işte.  İçini  kemiren  kurtlardan  kurtulmadığı  sürece  de  rahata  eremeyecekti.
Düşünmekten  aklını  yitirecek  bir  haldeydi,  bitsin  istiyordu  ama  bitmiyordu.  “Bunu  bana  hissettiren  de
sensin.”
Hâlâ  yüzüne  bakabildiği,  gözlerine  tutuna  tutuna  yalan  söylemeye  devam  ettiği  için  kendisinden  nefret
ediyordu Reyyan. “Suskunluğum kefenim olacak gibi... Öyle büyük bir korku var yüreğimde. Sanki bir gece
kıyamet bizim için kopacak. Büyük bir yangın çıkacak. Ama bu sefer sadece ben değil, hepimiz yanacağız!”
Reyyan, Miran’a sarıldı. Buna hiç hakkı olmadığını fısıldayan sessiz kelimeleri boğazına bir bir dizildiğinde
kendini  savundu  içten  içe.  Ne  yapıyorsa  sevdiğindendi,  onun  canı  acımasın  istediğindendi.  Reyyan  günün
birinde Miran’a zaten her şeyi bilip sakladığını itiraf edecek ve affettirecekti kendisini lakin şu an hiç zamanı
değildi. “Miran,” dedi kafasını onun göğsüne yaslarken. “Bana sarılmanı, beni sevmeni özledim.”
Genç  adamın  yüzünde  kederli  kıvrımlar  oluştu.  O  da  özlüyordu,  yorgun  yüreği  biçare  sevdasına  yenik
düştüğünde  sevdiği  kadının  bel  boşluğuna  kenetledi  ellerini.  Bencilce  davranıyordu  Miran.  Kollarındaki
küçük  kadın  sevgiye  deliler  gibi  açtı.  “Ben  de  seni  özledim,”  dedi  nahif  bir  sesle.  “Seni  kendimden  uzak
tuttuğum için özür dilerim.”
Reyyan  kafasını  kaldırıp  Miran’a  baktı.  Özür  dilenecek  bir  durum  yoktu  ortada.  Miran  sonuna  kadar
haklıydı.  Sessiz  kaldı  Reyyan,  bu  anın  sarhoş  edici  güzelliğine  teslim  olacaktı.  Günler  sonra  ilk  defa
sarılıyordu  Miran  ona.  Oysa  bir  kez  olsun  kollarından  ayırdığı  yoktu,  Reyyan  bu  uzaklığa  alışkın  değildi.
Sadece  birkaç  ayda  yadsınacak  derecede  alışmıştı  Miran’a.  Yokluğu  deliliğine  sebepti.  Sanki  yıllardır  vardı
bu adam, hayatında onun olmadığı zamanlar ise tam bir felaketti.
Alnına  dokunan  dudaklarla  gözleri  kapandı.  Tek  bir  dokunuşu,  tek  bir  teması  aklını  yerinden  oynatacak
kadar  büyük  bir  güce  sahipti.  “Yani  şimdi,  barıştık  mı?”  diye  sordu  çocuk  gibi  sevinirken.  Gözlerini  açıp
okyanus harelere daldığında dudaklarında hayranlık dolu bir tebessüm geziniyordu.
“Küs  değildik  ki,”  diyen  Miran’ın  şu  sözleri  sarf  ederken  dahi  hissiz  tavrı  Reyyan’ın  tüm  hevesini
sömürmüştü.  Neden  böyleydi  bu  adam?  “Ama  sen  hiç  keyifli  değilsin,”  dedi  korka  korka.  Haklıydı  da.  Şu
sıralar  hiç  tadı  yoktu  genç  adamın.  Bunun  sebebi  sadece  yüreğindeki  kırgınlık  yahut  kollarının  arasına
sardığı kadının kendisinde açtığı yaralar değildi. Kimselere anlatamadığı bir acı vardı içinde, yine esir almıştı


onu günün tam da bu vakitlerinde. Yaşamındaki en büyük eksikliği hissediyordu, üzerinden ne kadar zaman
geçerse geçsin, unutamıyordu. Özellikle buna sebep olan o adamı hiç unutmuyordu.
“Hâlâ kızgın mısın bana?”
“Hayır,”  dedi  Miran,  dudaklarını  saçlarına  bastırıp  öptü  usulca.  “Sana  kızgın  değilim  güzelim,  sadece
biraz...”
Gözlerini masanın kenarında duran çerçeveye dikti. Anne ve babasının yan yana olduğu bir kare duruyordu
yıllanmış çerçevenin içinde. Sapsarı, solmuş, yıpranmış bir fotoğraf karesi. Miran’ın gönlündeki yaranın en
büyük sahipleri. Reyyan, kafasını kaldırıp Miran’ın baktığı noktayı fark edince korkuyla yutkundu. Acaba bir
şey mi öğrenmişti? Neden böyle garip tavırlar sergiliyordu ki?
“Sadece?”
“Bugün annemin doğum günü,” dedi halsiz hissiz. “Yaşasaydı kırk altı yaşında olacaktı.”
Reyyan, Miran’ın kollarından usulca sıyrıldı. Böyle durumlarda ne diyeceğini, nasıl kelimeler sarf edeceğini
bilmezdi hiç. Daha bugün Miran’ın annesinin hakkında birçok şey öğrenmişti. O kadının sevmediği bir adama
duyduğu  nefret  yüzünden  bugün  bu  halde  değiller  miydi  zaten?  Annesinin,  ondan  öz  babasını  sakladığını
öğrenince Miran’ın ne halde olacağını bilmiyor, düşündükçe korkudan bedeni titriyordu.
“Üzülme,” dedi, tek söyleyebileceği buydu sevdiği adama.
Miran  tebessüm  etmeye  çalışsa  da  gözlerindeki  hüzün  denizi  onu  ele  veriyordu.  “Bir  yanım  hep  eksikti
Reyyan,  bir  yanım  hep  yarımdı...”  Okyanus  harelerinin  takıldığı  noktaya  bakmaya  devam  ettikçe
efkârlanıyordu  Reyyan.  Gözlerini  oradan  çekip  karısına  çevirdi.  “Ama  üzülmüyorum  artık,  sen  geldiğin  ve
kızımızı bize getirdiğin gün tamamlandım ben.”
Kafasındaki  düşünceleri  dağıtmak  istercesine  tekrar  masaya  yürüdü  ve  önündeki  dosyaları  karıştırmaya
devam  etti.  Reyyan  da  ardından  takip  etti  onu.  Aradığını  bulduğunda  diğerlerini  toparladı  dosyaların.  “Ver
ben  koyayım  dolaba.”  Reyyan  elini  uzattığında  Miran  dosyaları  ona  teslim  etti.  Reyyan  dolaba  yürürken
Miran telefonuyla birini aramaya koyulmuştu.
“Sarp, dosyayı gelip alır mısın? Ben bugün gelmeyeceğim.”
Reyyan  dosyaları  dolaba  yerleştirip  kapağını  kapattığında  dönüp  Miran’a  baktı.  Miran  da  telefonu
kapatmasının ardından ona baktı. “Bu dosyayı Sarp’a verdikten sonra çıkacağım. Bir işim var.”
“Nereye gidiyorsun ki?”
Miran  kapıya  doğru  yürürken  belli  belirsiz  mırıldandı.  “Annemle  babamın  yanına.”  Kapının  örtülmesinin
ardından  Reyyan  kafasını  geriye  yasladı.  Yarın  veya  öbür  gün  olacakları  düşündükçe  nefes  alamaz  hale
geliyordu. Sayılı saatler sonra belki çok öfkeli, belki de çok yaralı bir adamla karşı karşıya olacaktı. Dağılmış,
yıkılmış ve hatta bitmiş bir adamla.
Reyyan da çalışma odasını terk ettiğinde basamakları ağır ağır çıktı ve yatak odasının kapısını açıp içeriye
girdi.  Miran,  dolabın  başındaydı.  Üzerindeki  gömleği  çıkarmış,  yerine  spor  bir  tişört  giymişti  bile.  “Ben  de
gelebilir miyim?” diye sordu çekimser bir tavırla. Miran’ı yalnız bırakmak istemiyordu.
Miran  omzunun  üstünden  dönüp  baktı  Reyyan’a.  Yüzüne  şaşkınlığın  yanı  sıra  bir  memnuniyet  yayılmıştı.
Reyyan’dan böyle bir şey beklemiyor olsa gerekti. “Gelmek istiyorsan gel tabii.”
“İstiyoruz,”  diyerek  karnına  dokunduğunda,  ona  bakan  adamın  yüzünde  dakikalardır  uğraşıp  bir  türlü
yakalayamadığı tebessüme şahit oldu. Miran, Reyyan’a ne denli kızgın olursa olsun, söz konusu kızı olunca
eriyip bitiyordu. Birkaç adımda Reyyan’ın yanına varıp dizlerinin üstüne çöktü ve karısının büyümüş karnına
dokundu. Yıllar sonra hep tek başına gittiği bu ziyarete üç kişi gideceklerdi.
Bu, yalnızlığı ömrüne ezber etmiş bir adam için o kadar tuhaf bir duyguydu ki...
Ayağa kalkmadan önce dudaklarını Reyyan’ın karnına bastırıp öptü ve sürekli söyleyerek Reyyan’ın kalbini
yerinden söken cümlesini tekrar etti. “Kurban olurum ben size.”
Reyyan  gözkapaklarını  acıyla  yumdu.  Kendi  vicdanının  kuyusunu  kazıyordu  ancak  haberi  yoktu.  Çok
geçmeden evden çıktıklarında kalbinin üzerine bir sıkıntı çöreklenmişti bile.
***
Mezarların insanın yüreğini burkan bir tuhaflığı, iç titreten bir soğukluğu vardı kimine göre. Bazen sadece
önünden  geçerken  bile  acıyan  gözlerle  bakardı  insan,  oysa  günün  birinde  kendisi  de  ölmeyecek  miydi?
Korkardı insan kimi zaman. Toğrağın altında yatan, birbirinden farklı, nice bitmiş hayattan. Bilmezdi oysa, en
yakınlarını o toprağa vermiş insanlar için burası soğuk bir yuvaydı kimi zaman.

Download 1.49 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   68




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling