Hercai II meftun hercai II / meftun
Download 1.49 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Meftun
olacaktı bu adamı son görüşü? “Anlayacaksın,” diye mırıldandı kapıya doğru adımlarını atarken. “Doğruları
söylediğimi bilecek ve beni bu şekilde uğurladığın için pişman olacaksın.” Bir zamanlar tüm ömrünü adadığı adama dönüp son bir kez baktığında, içine dert olacak sözler sarf etti. Bu ona, son sözüydü. “Sen babanın kim olduğunu bilmiyorsun daha!” Miran’ın dünyasını başına yıkan sözlerinden sonra ardına bile bakmadan kapıdan çıktı. Şimdi gitme vaktiydi, ona acıdan başka bir şey vermeyen bu şehirden kopma vakti. Birkaç adım gerisinde bıraktığı adam acı içerisinde kıvranıyordu, onu öylece bırakmanın acısı kalbini kavursa da gitmekten başka çaresi yoktu. Çünkü Miran kendisinden ölesiye nefret ediyordu. Gönül ona yürek darbesi vuran adama, hayatının en ağır darbesini vurmuştu. Şimdi o adamın hayatından mütemadiyen çıkıp gidiyordu. Miran ise kara kara düşünüyordu sırtını yasladığı duvarda. Yalan olmalıydı Gönül’ün söyledikleri. Başka bir açıklaması yoktu. Olamazdı ki. O adam, düşmanıydı. Annesiyle hiçbir ilgisi olamazdı. Kendisinin hiçbir şeyi olamazdı. “Yalan söylüyor,” dedi kendinden emin bir sesle. “Yalan söylüyor.” “Bir kere benim teyzem benden hiçbir şey gizlemez!” Neredeyse ağlamaklı çıkan sesi, Arda’nın da yüreğini dağlamıştı. “Reyyan benim arkamdan iş çevirmez!” Anlamayı reddettiğini gösterir gibi kafasını salladı üst üste. “Yalan Arda, yalan!” Kafasını kaldırıp karşısında şaşkınlıktan dilini yutmuş adama baktı. “Yalan değil mi?” Sırtını duvardan çekip, Arda’nın yanına vardı ve omuzlarından tutup sarstı. “Lan yalan desene!” “Ya… yalan...” Oysa yalan olduğunu hiç sanmıyordu Arda. İlk defa gerçek dost, acıyı söyleyemiyordu. “Sanmıyorum Miran, mümkün değil!” Duyduğu her bir sözle, sırtına saplanan kaç bıçak darbesine göğüs germişti bilmiyordu. Annesi bildiği teyzesine, canı bildiği Reyyan’a güvenemeyecekse kime güvenecekti bu hayatta? Kan oturmuş gözleri evin içinde gezindi. Bu ev ve Gönül... Bir kez daha acıtmıştı canını. Hepsine bedel olacak büyüklükte. “Çıkıp Reyyan’a gideceğim,” dedi kısık sesle. “Biliyorum, o bana yalan söylemez!” Miran mantıklı düşünemiyordu ancak Arda’nın aklında her şey yerli yerine oturmuştu. Fırat ve Reyyan arasındaki mesele, Fırat’ın Hazar Şanoğlu’yla görüşmesi, Gönül’ün sarsıntı yaratan sözleri... Tüm bu olanlar, o kadının söylediklerini doğru kılıyordu ve Arda bir zaman sonra kopacak tufanı şimdiden hissediyordu. Miran’ı durdurmak istedi, ne yapacağını, buna nasıl engel olacağını da bilmiyordu halbuki. “Gel önce kafamızı toplayalım,” dedi Miran’ın sırtına dokunurken. “Şimdi Reyyan’a gitmenin sırası değil.” Miran sadece ters bir bakış attı ona. Duvarlardan destek ala ala kapıya yürüdü ve Arda’yı beklemeden evden çıkıp arabasına doğru yürüdü. Arkasından seslenmesini bile umursamıyordu. Arda’nın, “Arabayı ben kullanayım,” diye bağırmasını duymazlıktan gelerek arabanın kapısını açtı ve daha kapısını örtmeden arabayı çalıştırıp gazladı. Arda son anda yetişebildi ve hareket halindeki arabaya tehlikeli olduğunu bile bile atladı. Gelirken yaptığı hızın çok daha fazlasıyla yol alırken dümdüz bir noktaya bakıyordu gözleri. Arda bir şeyler söylüyordu ama Miran duymuyordu. Konuşmuyor, tek kelime dahi etmiyordu. Onun bu sessizliği neyin alameti bilinmezdi ancak iyi şeyler olmayacaktı. “Miran,” dedi Arda sessizce. “Eğer duydukların doğruysa o zaman ne yapacaksın?” Gözlerini yoldan çekip Arda’ya oldukça kötü bir şekilde baktı. “Doğru değil!” diye bağırdı. Yıllarca doğru bildiklerine sığınmak istiyordu, aksini düşünmüyordu bile. Kuralları ihlal ede ede gitmişti tüm yolları. Arda, direksiyonu Miran’a kaptırmanın verdiği korkuyla yine üç buçuk atıyordu. Böyle zamanlarda, canlarını tehlikeye atmak pahasına gözü hiçbir şeyi görmezdi Miran’ın. Aradan ne kadar zaman geçtiği belirsizdi. Ne zaman ki evlerinin olduğu semtin sokaklarına giriş yapmışlardı, o zaman hızını düşürmek zorunda kalmıştı Miran. Yine de hızlıydı, sadece yola bakıyordu ancak ne gördüğü muammaydı. Bu nedenledir ki diğer sokaktan çıkan aracı fark edemedi ve Arda’nın uyarmasına rağmen hızını alamayıp aracın arka kapısına çarptı. Ani ve hızlı bir şekilde çarpmanın etkisiyle sarsılan iki araba yolun ortasında münasebetsiz bir şekilde durduğunda Miran kaldırdığı ellerini direksiyona vurdu. Aksilikler hep böyle zamanlarda mı gelirdi? Çarptıkları aracın kapısı fena dağılmış durumdaydı ama neyse ki kimseye bir şey olmamıştı. “İyi misin?” diye sordu yanındaki adama. Arda kafasını salladıktan sonra ikisi birlikte arabadan çıktı. Miran buradan koşa koşa eve gidecekti. Kaybedecek vakti yoktu. Çarptıkları arabadan çıkan adam mağdur durumda olduğundan fazlasıyla sinirli görünüyordu. Miran o adamın üzerine doğru gelmesine aldırmadan yürümeye başladı fakat adam kolundan tutarak durdurdu. “Arabamın içine sıçtın! Niye dikkat etmiyorsun dengesiz herif!” Arda araya girmek istese de yetişemedi. Miran bu haldeyken ona ters bir kelam etmek, patlamaya hazır bombanın pimini çekmek gibi bir şeydi. Duraksadı Miran, her an kavga etmeye hazır olan adama istediğini verecekti. Hiç düşünmeksizin, karşısındaki adamın suratına kafayı gömdükten sonra bir de okkalı bir küfür savurdu. Sonrasında ardına bile bakmadan koşmaya başladı. Böyle durumlarda perişan olan hep Arda oluyordu. Miran’ın peşinden mi gitsin, adama yardım mı etsin bilemedi. Tek yapabildiği arabanın kapılarını kapatıp adama kartını uzatmak oldu. “Zararını fazlasıyla ödeyeceğim kardeşim, sen onun kusuruna bakma. Çok mühim bir meselemiz var. Yarın ara beni, halledelim.” Arkasında bıraktığı adamın saydırdıklarına aldırmadan o da Miran’ın ardı sıra koşmaya başladı. Nasıl olsa adamın kendisine ulaşmaktan başka bir çaresi yoktu. İsterse polis de çağırabilirdi. Şu anda yiyecekleri ceza umurlarında değildi. Miran evine kalan beş dakikalık yolu sanki yıllardır koşup bitiremiyormuş gibi bir hisse kapıldı. Ciğerleri hızlı solumaktan ve koşmaktan patlama noktasına gelmişti. Reyyan her şeyi yalanlayana kadar asla rahat bir nefes almayacaktı. Kafasının içindeki kötü düşünceler onu bitirmişti. Oysa onu daha beter bir çıkmaza sürükleyecek olan sırrı henüz öğrenmemişti bile. Evin olduğu sokağa doğru koşarken hızını yavaşlattı. Zaten artık dermanı kalmamıştı. Üzerindeki dar gömlek koşmasına engel olduğu gibi terletmişti de. Evin çatısı uzaktan göründüğünde kalbi dışına çıkacakmış kadar sertçe dövüyordu bedenini. Zihninde düşmanının silueti canlanıyordu, gözlerini sımsıkı kapatmak ve her şeyi silmek isterdi. O adama duyduğu nefret, aklını yitirmesine sebep olacaktı neredeyse. Evinin bulunduğu sokağa geldiğinde duraksadı. Nefes nefese kalmış bir halde ellerini dizlerine yasladı. Buğulanan gözleri, gördüğü manzaranın, zihninin ona sunduğu sahte bir oyun olduğuna inanmak istedi. Geceden rol çalan karanlık saçları dağılmış ve alnına dökülmüştü. Neler oluyor bilmiyordu ancak gördüğü manzara gerçekti. Arda, Miran’ın arkasından koşup yetiştiğinde yanında durdu ve Miran gibi o da evin demir kapısının önünde bekleyen arkası dönük adama dikti gözlerini. Ellerini göğsüne bastırıp soluğunu düzene sokmaya çalışırken o adamın kim olduğunu tanımaya çalışıyordu. Tanımakta da geç kalmamıştı. “Miran o...” dediğinde sustu. Sözlerinin devamını Miran tamamlamıştı. “O Arda... O adam, Hazar Şanoğlu!” |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling