Sevgili Milena
Download 0.97 Mb. Pdf ko'rish
|
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )
Pazartesi
Şu geçirdiğim iki gün korkunçtu, Milena. Şimdi anlıyorum ki, suç sende değilmiş, perşembeden bu yana yazdığın mektupları kötü bir şeytan alıkoymuş. Cuma günü yalnız telgrafını almıştım, cumartesi, pazar tek satırın geçmemişti elime, bugün dört mektubun birden geldi: perşembe, cuma, cumartesi günü yazdıkların. Karşılık verecek durumda değilim, yorgunum. Umutsuzluk, üzüntü, sevgi, sevgime karşılık veren şeylerle dolu mektupların; dağ gibi yığılmış bu nesnelerin içinden, kendime düşeni hemen bulup çıkaramayacak kadar yorgunum... Kişi yorgun olunca bencil de oluyor... Hele benim gibi iki gün iki gece bin bir olasılıkla kendini yiyip bitirdikten sonra... Gene de -bu da senin yaşama gücü sağlamandan geliyor, "Ana Milena" - gene de şu son yedi yıl içindeki kadar bitkin değilim... Köyde geçen o bir yılı saymıyorum. Perşembe akşamı çektiğim telgrafa neden karşılık vermediğini anlayamıyorum bir türlü. Bayan K'ye de telgraf çekmiştim, ondan da ses çıkmadı. Kocana yazacağımdan korkma, yazmaya hevesli değilim. Ama Viyana'ya gelmeye hevesliyim, hem de nasıl... Gene de gelmeyeceğim, korkma, senin istememen, pasaport güçlükleri, işim, yorgunluğum, öksürüğüm, kız kardeşimin düğünü (perşembeye) gibi engeller olmasa bile... Cumartesiyle pazar günü geçirdiklerimi geçirmektense, bu yolculuğu yapmak daha elverişlidir ya, o da başka! Cumartesi günü ne mi yaptım? Biraz amcamla, biraz da Max'Ia dolaştım, her iki saatte bir de yazıhaneye uğrayıp mektup var mı diye baktım. Akşam L'ye gittim, mektup almış senden, kötü bir haber vermedi, rahatladım biraz; "Yeni Gazete"de çalışan K'ye telefon etti, seni sordu, o da kötü bir şey demedi; kocana telefon etmeye çekindi, bu akşam gene de soruşturacak. Ben de yanında oturdum L.'nin, sık sık adını duyduğumdan ötürü mutluydum. Ama rahat değil konuşmak onunla, hoşuma da gitmiyor pek. Çocuk gibi, hem de öyle akıllı bir çocuk gibi davranmıyor, kendini övüyor durmadan, yalan söylüyor, tıpkı çocuklar gibi, birtakım numaralara da kalkışıyor, hiç karşılık vermeden onu dinlemek zorunda kalınca, olağanüstü kurmaz, tiksinti verecek kadar yapmacıklı geliyor insan kendine. Yalnız çocuk yanı ağır bassa göz yumacağım, ama iyilik, yardım etme, paylaşma konularında da inadına çok ciddi, çok aklı başında biri gibi davranıyor. Bu çelişmelerin içinden sıyrılmak güç... Ne var ki, bir daha adını duyarım, bir daha söyler belki diye umutlanmasaydım, çoktan kalkar giderdim yanından. Salı günü de evlenmesini anlattıydı böyle. Pazar günüm daha kötü geçtiydi: Gömütlüğe gidecektim, en iyisi de o olurdu ya, ama öğleye kadar yattım. Öğleden sonra kız kardeşimin kaynanasına gitmem gerekiyordu, hiç gitmemiştim. Saat altı olmuştu döndüğümde. İşe uğradım, telgraf sordum, yoktu. Ne yapabilirdim bu saatte? Tiyatro afişlerine baktım, söz arasında J., Stassa'nın pazartesi günü Wagner operalarından birine gideceğini söylemişti de. Gösteri altıda başlıyormuş, oysa altıda da buluşacaktık. Kötü. Evi görmeye O. Sokağına gittim. Sessizdi burası, giren çıkan yoktu, biraz bekledim, tam kapının yanında durdum, sonra karşı yana geçtim. Kendilerini gözetleyen insanlardan daha akıllı bu türlü evler. Bir vakitler sergilerin açıldığı Lucerna Geçidine gittim sonra, bir şey yok artık orda. Stassa'ya mı gitsem, diye düşündüm, fena olmaz, nasıl olsa evde değildir bu saatte. Güzel, sessiz bir ev; arkasında küçük bir de bahçesi var. Sokak kapısında bir asma kilit; hiç çekinmeden çalabilirim kapıyı demek. Libesi ve J.'nin adlarını söyleyebilmek için ev sahibi kadınla birkaç söz ettim, yazık ki, "Milena" adı anılmadı. Yapacak bir şey bulamayınca artık, Arco Pastanesi'ne(*) gittim. Yıllardır uğramıyordum oraya, ama birini bulurum, seni tanıyan birini bulurum umuduyla uğradım oraya. Kimseyi göremeyince de sevindim, hemen çıktım oradan da, Milena! Böyle pazarlar geçirtme bir daha bana! (Viyana çok karanlık göründü dün... Onun için yazamadım sana.) (*) Sanatçıların gittiği yer. F. Salı, biraz daha sonra Ne denli yorgunsun cumartesi akşamki mektubunda! Çok diyeceğim var o mektup üstüne, ama yorgunsun, onun için susuyorum. Bende yorgunum, Viyana'dan beri ilk olarak böyle yorgunum, uykusuz, çatlayacak gibi bir başım var. Bir şey söylemeyeceğim bugün sana, büyük koltuğa oturtacağım seni, o kadar. (Yeterince sevgi gösteremedim sana diyorsun, daha ne yapacaktın Milena? Oturmama izin verdin, karşımda oturdun, yanımdaydın. Bundan büyük sevgi, saygı olabilir miydi hiç?) Şimdi de ben seni oturtuyorum koltuğa, mutluluğumu anlatabilir miyim sözcüklerle? Ellerime, gözlerime, zavallı yüreğime nasıl anlatayım burada olmanın mutluluğunu? Benim olmanın? Oysa tutkunluğum sana değil, senin sağladığın yaşamımı seviyorum. L.'nin sözünü etmeyeceğim bugün, kızdan da söz açmayacağım, bir çıkar yol bulunur elbet... Ne denli geride kaldı bütün bunlar! F. "Zavallı Çalgıcı" için yazdıkların çok doğru. Değer vermiyorum o öyküye dememin nedeni: senin nasıl karşılayacağını bilmediğimden ötürüydü; sonra, kendim yazmış gibi utanıyorum o öyküden. Gerçekten de kötü başlıyor, bir sürü gerçeğe aykırı şeyler de var içinde, gülünçlükler, beceriksizlikler, kötü özentiler (yüksek sesle okurken daha da belli oluyor, bir bir gösterebilirim sana); hele bu türlü ezgi denemesi çok gülünç, çok zavallıca bir buluş, ancak kızı kızdırmaya yarar, dükkânda eline geçeni -herkes katılırdı kızın bu davranışına, başta ben- öykünün kafasına atardı, böylelikle bu öykü de hak ettiğini bulur, kendi yapısı içinde yok olurdu. Öyle ki, bu türlü yok oluş, bir öykünün başına gelebilecek en güzel şey. Öyküyü anlatan o gülünç psikolog da boyun eğer buna; bilinmez, belki zavallı çalgıcı öyküyü böylesine ezgiden yoksun bir biçimde anlatan yazarın kendisidir... Üstelik gözyaşlarınla hiç ummadığı gibi alkışını almış oldu. |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling