ağrımaya başlamıştı, ikide bir vücudunun ağırlığını bir ayağından ötekine aktarıyor, kimse
görmeden arada bir esneyip geriniyor ama bütün bunlar pek bir işe yaramıyor, vücudundaki
yorgunluğu gideremiyordu. Derken eğeyi bir an için elinden bırakıp mengeneye yaslandı ve
kimsenin dikkatini çekmedi bu. Hans oracıkta öylece dikilip dinlenmeye çalışır ve başının
üstünde vınlayarak dönen kayışların sesine kulak verirken, hafif bir sersemlik çöktü üzerine,
kısa süre gözlerini yumdu. Tesadüf bu ya, tam o anda ustası arkasında dikiliyordu.
"Ne o şimdiden yoruldun
mu yoksa?" "Biraz," diye
itirafta bulundu Hans.
Kalfalar gülüştü.
"Geçer, az sonra," dedi usta sakin. "Şimdi gel de, lehim nasıl yapılıyor, onu gör! Gel
haydi!"
Hans, nasıl lehim yapıldığını merakla izledi. İlkin lehim kızdırılıyor, sonra lehimlenecek
yere lehim suyu sürülüyor, ardından da kızdırılmış
lehim çubuğundan lehim söz konusu yerin üzerine damlatılıyor, etrafa hafif bir cızırtı
yayılıyordu.
"Bir bez al da iyice sil üzerini bakayım! Lehim suyu madeni dağlar yoksa; lehim
yapıldıktan sonra madenin üzerinde lehim suyu bırakılmaz."
Az sonra Hans yine işinin başına döndü, mengenesinin önüne gelip dikildi, eğeyle
üzerindeki çapakları uzaklaştırıp küçük çarkı perdahlamaya başladı. Kolu ağrıyor, eğenin
üzerine bastırdığı sol eli kızarmış
sızlıyordu.
Öğleyin büyük kalfa eğesini bırakıp da ellerini yıkamaya yollanınca, Hans çarkı götürerek
ustasına gösterdi;
ustası çarka şöyle bir göz attıktan sonra, "İyi," dedi. "Bu kadarla kalabilir.
Çalıştığın yerin altındaki sandıkta böyle bir çark daha olacak, öğleden sonra da onu eğeler,
perdahlarsın." Bunun, üzerine Hans da gidip ellerini yıkadı
Do'stlaringiz bilan baham: |