yürümek gibiydi âdeta; insan hep ilerliyor, her gün bir gün önce bilmediği, anlamadığı yeni bir
şey öğreniyor ama diyelim bir dağın doruğuna ulaşıp da şöyle zengin bir manzarayla ansızın
karşılaştığı hiç olmuyordu.
Müdür beyle çalışmalar biraz daha renkli geçmekteydi. Kuşkusuz rahip efendi İncil'in
soysuz-laşmış
Yunanca'sından bile çekici ve görkemli bir şeyler kotarıp ortaya koymayı daha iyi
beceriyor, oysa müdür
bey Homeros'un taptaze dilinden aynı şeyi yapma hünerini gösteremiyordu. Ama yine de
Homeros'tu bu; ilk güçlüklerin hemen ardında sürprizler ve hazlar insanı bekliyor, karşı
durulmaz bir cazibeyle onu çekip alarak» daha içerilere götürüyordu. Çoğunlukla Hans içinde
gizemli bir güzellik barındıran zor anlaşınr bir şiirin başına büyük bir ilgi ve sabırsızlıkla
oturuyor, âdeta sessiz ve şenlikli bir bahçenin kapısını kendisine aralayacak anahtarları
sözlükte ne kadar çabuk arayıp bulsa, gözüne yine az görünüyordu.
Bir kez daha ev ödevlerinden başını kaldıramaz olmuştu Hans; kimi akşamlar ödevlerden
birine aklını takıyor, gece geç saatlere kadar masadan kalkmıyordu. Onun bu çalışmasını
koltukları kabararak izliyordu
babası; uyuşuk ve hantal kafasında pek çok kıt görüşlü insanın ideali yaşıyor, kendi kanı ve
canından
fışkıran bir filizin giderek boy atıp yükseldiğini görüyor, bu yüksekliğin önünde aptalca bir
saygıyla eğiliyordu.
Tatilin son haftasında müdür beyle rahip efendi Hans'a karşı yine dikkati çekecek kadar
yumuşak davranmaya, onu el üstünde tutmaya bagianuştı. Hans'm yine eskisi gibi gezip
dolaşmasını istiyorlardı, dersleri kesmişlerdi; onun zinde bir kafayla, dinlenmiş olarak kendisini
bekleyen yeni yolda yürümesinin ne denli önem taşıdığını vurgulamaktan geri kalmıyorlardı.
Do'stlaringiz bilan baham: |