çalışırken buldu, alabildiğine güler yüzle selamladı kendisini.
"İşte bu güzel, Hans! Bakıyorum yeniden kolları sıvamışsın! İyi ama neden hiç
görünmüyor-sun artık? Her gün çıkıp gelirsin diye bekliyorum seni."
"Gelecektim ama," dedi Hans özür dileyerek, "gelirken yanımda hiç değilse güzel bir balık
olsun istedim." "Balık mı? Ne balığı?"
"Şey, bir sazan ya da onun gibi bir şey."
"Şimdi anladım. Yani sen şimdi balık tutmaya mı gidiyorsun yine?" "Gidiyorum ama öyle
fazla değil. Babam izin
verdi."
"Hımm. Balık tutmaktan çok mu
hoşlanıyorsun?" "Evet."
"Güzel, pek güzel! Eh, bu tatili alnının teriyle hak ettin tabii. Onun için tatil yaparken bir
yandan da biraz çalışıp bir şeyler öğrenmeyi pek düşünmezsin sanırım."
"Niçin düşünmeyeyim, düşünürüm
tabii, müdür bey." "Ama sen kendin
istemezsen, böyle bir şeyi
cana zorla kabul ettirmek aklımın
ucundan geçmez doğrusu." "Ben kesinlikle istiyorum."
Müdür bey derin derin bir-iki nefes alıp verdi, sonra seyrek sakalını sıvazlayıp oradaki bir
sandalyeye
çöktü.
"Bak Hans!" dedi. "Durum şu: Eskiden beri denenmiştir, çok iyi geçen bir sınavı ansızın bir
başarısızlık izler genellikle. Manastır okulunda bir sürü yeni ders çıkacak karşına. Okula da her
zaman tatilde bu derslere önceden hazırlanmış yığınla öğrenci gelir, çoğunlukla da sınavı çok iyi
dereceyle verememiş kimselerdir
bunlar. Bir de bakarsın, tatilde zafer sarhoşluğuyla yan gelip yatmış
pek başarılı öğrencilerden öne geçerler."
Müdür bey, konuşmasının burasında yeniden göğüs geçirdi.
"Bizim okulda sınıf birinciliğini sürekli elinde tutmak işten değildi senin için. Ama manastır
Do'stlaringiz bilan baham: |