Hans, birkaç kez daha balık tutmaya gitti. Başı çatlayacak gibi ağrıyor, yaptığı işe doğru
dürüst dikkatini veremiyor, sonbahar öncesinin açık mavi göğünün sularında yansımaya
başladığı ırmağın kıyısında pinekleyip duruyordu. Vaktiyle tatile neden bu kadar sevinmiş
olduğuna akıl erdiremiyor, tatilin sona erip manastır okuluna gideceğine, okulda bambaşka bir
yaşam, bambaşka bir öğrenim süreciyle karşılaşacağına seviniyordu. Eskisi gibi balık da
tutamıyordu artık, çünkü balık tutmak onun için önemini yitirmişti. Bir ara babası bunu alay
konusu yapınca balık tutmayı hepten boşladı Hans ve misinaları götürüp tavan arasındaki
sandığa kapattı.
Tatilin son günleriydi ki, haftalardır Flaig Us-ta'ya uğramadığı aklına geldi. Şimdi de
kendini zorlayarak, istemeye istemeye gidip ziyaret etti onu. Vakit akşamdı, Flaig Usta
pencerenin yanında oturmuştu, her iki dizinde de birer çocuk oturuyordu. Pencere açıktı,
öyleyken deri ve boya kokusu bütün eve sinmişti. Ne
diyeceğini bilemeyerek elini Flaig Usta'mn nasırlı kocaman sağ eline bıraktı. "Ee, nasılsın
bakayım?" diye sordu Flaig Usta. "Rahip efendiye sık sık gittin mi?"
"Evet, her gün yanındaydım, çok şey öğrendim ondan."
"Ne örneğin?"
"En başta Yunanca ve daha
başka bir sürü şey."
"Peki bana uğramak hiç içinden gelmedi mi?"
"Gelmez olur mu, Flaig Usta; ama fırsat bulamadım işte. Her Allah'ın günü rahip efendiyle
bir saat, müdür beyle iki saat oturup çalışıyorduk, haftada dört gün de matematik öğretmenine
gidiyordum."
"Şimdi, tatilde mi? Ne saçmalık!"
"Bilmem ki! Öğretmenlerim böyle uygun gördü. Hem ders çalışmak zor değil benim için."
"Olabilir," dedi Flaig Usta, Hans'm kolundan tutarak. "Çalışmana, öğrenmene sözüm yok.
Do'stlaringiz bilan baham: |