manastır okuluna pek yollamazlardı; kuşkusuz bu, biraz anne ve babalar^ gururundan ya da
aydın kişiler olmalarından, t» i'
raZ da çocukların yeteneklerinden kaynaklanmaktaydı. Ne var ki, lise öğretmenleri ve üst
kademedeki memurlar arasında manastırda geçen İçendi öğrenim yıllarını anımsayıp oğlunu
Maul-bronn'a yollayan pek çok kişi vardı. Dolayısıyla, siyah ceketli kırk oğlanın giysileri
arasında gerek kumaş, gerek biçki dikiş bakımından pek fazla ayrılık görülüyordu ama genç
öğrenciler bundan da çok davranışları, şiveleri ve duruş oturuşlarıyla birbirlerinden
ayrılmaktaydı. Baston yutmuş gibi hantal ve sıska Karaormanlı oğlanlar, saman sarısı saçları ve
kocaman ağızlarıyla Alp yaylasından gelenler, ülkenin alt kesimlerinden şen şakrak delikanlılar,
sivri uçlu potinleri ve bozulmuş, daha doğrusu fazla incelip törpülenmiş
şiveleriyle nazik Stuttgartlılar. Bu gençlerden yaklaşık beşte biri gözlük takıyordu.
İçlerinden biri, Stuttgart'tan neredeyse şık giyimli ufak tefek bir ana kuzusu, başına kalıp gibi
bir kumaş şapka geçirmiş, pek kibar davranıyor ama başındaki o alışılmamış süsün daha
şimdiden pervasız öğrencilerde ilerde kendisine takılma, onu birtakım davranışlara zorlama
heves ve arzusunu uyandırdığı hiç aklma gelmiyordu.
Durumu dikkatle gözleyen biri, bu ürkek ve çekingen öğrencilerin, ülkenin gençleri
arasından hiç de kötü sayılmayacak bir seçim sonucu bir araya getirildiğini kuşkusuz görebilirdi.
Kafalarına vurula vurula kendilerine bir şeyler öğreti-lebildiği daha uzaktan belli olan ortalama
zekâ düzeyindeki öğrencilerin yanı sıra gerek narin, gerek diretken ve sağlam yapılı öğrenciler
vardı okula gelenler arasında, henüz kırışıp buruş-
mamış yüzlerinin gerisinde yüce bir yaşam hâlâ kısmen düşlerle kaplıydı.
Belki öğrenciler arasında o açıkgöz ve dikbaşh Suebyalılardan da birkaç kişi vardı, zamanla
Do'stlaringiz bilan baham: |