kalmamıştı. Yan yana dizilmiş yataklarda yatıyordu manastırın genç öğrencileri; yüzlerini çizgili
yastıklara bastırmış, üzgün, hayata meydan okuyan, şen şakrak, ürkek ve çekingen oğlanlar;
tümü de tatlı dinlencelere ve unutmalara yenik düşmüş.
Eski sivri çatıların, kulelerin, çıkmaların, sivri payanda uçlarının, mazgal dişlerinin, Gotik
galerilerin ardında yükselen bir yarımaym sarı soluk ışığı pervazlarda ve eşiklerde yansıyor,
Gotik pencerelerin ve Roman üslubundaki kapıların üzerine dökülüp saçılıyor, iç avludaki
fıskiyeli havuzun kocaman görkemli çanağında soluk altın renkli titreşimler oluşturuyordu.
Sarımsı birkaç parlak çizgi ve aydınlık birkaç leke Hellas isimli odanın üç penceresinden de
içeri vurmuştu ve nasıl bir zamanlar manastırdaki rahiplerin düşlerine eşlik etmişlerse, şimdi de
yataklarında uyuyan öğrencilerin düşleriyle aynı şeyi sürdürüyorlardı.
Ertesi gün konferans salonunda yapılan bir
törenle öğrenciler resmen okula kabul edildi. Frak giymiş öğretmenler salonda dikiliyordu;
derken başöğretmen bir konuşma yaptı. Öğrenciler düşünceli yüzlerle sandalyelerinde iki
büklüm oturuyor, arada bir arkalarda oturan anne ve babalarına başlarını çevirip yan gözle
bakmaya çalışıyorlardı. Anneler derin düşünceler içinde gülümseyerek gözlerini oğullarının
üzerinden ayırmıyor, babalar ise dimdik oturmuş
başöğretmenin konuşmasını izliyor, vakur ve kararlı bir görünüm sergiliyorlardı. Gururla,
övünçle ve güzel umutlarla göğüsleri kabarıyor, bugün kendi çocuğunu maddi çıkar uğruna
elden çıkardığı hiçbirinin aklına gelmiyordu.
Konuşmanın sonunda, adları okunan öğrenciler tek tek kalkıp öne çıktı, başöğretmen
ellerini sıktı her birinin, resmen öğrenciliğe kabul edilip okul yaşamına uyum sağlamakla
Do'stlaringiz bilan baham: |