(İsparta) odasına ise her türlü güçlüğe göğüs gerebüen savaşçı ruhuna sahip olanlar ya da çileci-
ler değil, gülüp eğlenmesini, yiyip içmesini seven bir avuç genç yerleştirilmişti. Hans'a ise dokuz
arkadaşıyla birlikte Hellas (Yunanistan) odası düşmüştü.
Akşam dokuz arkadaşıyla o çıplak ve serin yatakhanenin kapısından içeri ilk kez adımını
atıp daracık yatağına uzandığında bir gariplik çöktü Hans'm üstüne. Tavandan büyük bir gaz
lambası sarkıyor, lambanın pembe ışığında herkes soyunup yatağa giriyor, saat onu çeyrek geçe
görevli gelip ışığı söndürüyordu.
Karyolalar yan yanaydı, iki karyola arasında çıkarılan giysilerin konması için bir sandalye
bulunuyordu.
Sütunların birinden sabahları öğrencileri uyandırmak için çalman bir çanın ipi
sarkmaktaydı. Oğlanlardan birkaçı şimdiden birbiriyle tanışmıştı; alçak sesle, ürkek ve
çekingen, birkaç bir şey konuştular uyumadan, çok geçmeden de sesleri kesildi. Ötekiler henüz
birbirine yabancıydı, biraz mahzun ve ölü gibi suskun yatıyorlardı yataklarında.
Uykuya dalanların derin derin soludukları duyuluyordu; arada biri uykusunda elini kolunu
oynatıyor, yorgan hışırdıyordu. Henüz uyumayanların sesi so-I ; W
luğu hiç çıkmıyordu. Uzun bir süre uyku tutmadı, uyuyamadı Hans, oda arkadaşlarının
nefes alıp verişlerini dinledi; bir süre sonra iki yatak ilerden tuhaf, korkulu bir ses geldi
kulağına, biri yorganı başına çekmiş
ağlıyordu; sanki uzaklardan kopup gelen bu hafif hıçkırık sesi, Hans'ı tuhaf biçimde
heyecanlandırdı.
Hans'm evini özlediği söylenemezdi pek ama evdeki küçük sessiz odasını arıyor, ondan ayrı
düştüğüne üzülüyordu; ayrıca, bilinmezliklerle dolu yeni ortam ve çevresindeki bir sürü yabancı
içini belli belirsiz ürpertiyordu. Vakit henüz gece yarısını bulmamışken yatakhanede uyumayan
Do'stlaringiz bilan baham: |