Ama şu cılız kollara bak! Sonra yüzün de kaşık kadar kalmış. Başın da ağrıyor mu yine?"
"Arada bir."
"Saçmalık bu, Hans! Üstelik günah! Sen yaşta biri doğru dürüst gezip dolaşır, hava alır,
hareket eder, bir güzel dinlenir benim bildiğim. Tatile niçin çıkarırlar sizi? Odalara kapanıp
pinekleye-siniz de eskisi gibi ders çalışasmız diye değil sanırım. Baksana, bir deri bir kemik
kalmışsın."
Hans güldü.
"Her neyse. Uğraşıp didinerek tüm güçlükleri göğüsleyeceğinden kuşkum yok. Ama fazlası
fazla. Peki, şu rahip efendinin derslerinde ne yaptınız bakalım? Ne söyledi, ne konuştu bu
adam?"
"Pek çok şey ama kötü bir şey söylemedi hiç. Doğrusu bilmediği şey yok rahip efendinin."
"İncil'den saygısızca söz
ettiği oldu mu?" "Hayır,
asla!"
"Bak buna sevindim. Çünkü şunu unutma ki,
insanın ruhuna bir tek zarar geleceğine bedenine kin zarar gelsin daha iyi. Sen ilerde rahip
olacaksın, ele geçmez bir şey bu, çetin bir görev, siz gençlerden çoğunun başaracağı şey değil.
Kimbi-Ür, belki sen bu iş
için biçilmiş kaftansın, günün birinde insanların yardımına koşar, ruhlarının esenliği için
çalışır, onlara
doğru yolu gösterirsin. Yürekten dilerim böyle olsun, böyle olması için de dua edeceğim."
Flaig Usta, bunları söyledikten sonra ayağa kalkıp iki eliyle Hans'ın omuzlarını sıkıca kavradı.
"Haydi sana uğurlar olsun şimdi, Hans! Sağlıcakla git! Tanrı seni takdis etsin, seni korusun!
Amin!"
Flaig Usta'nm kendisini uğurlayışmdaki bu resmi hava, bu hayır duası, yüksek Almanca'yla
söylenen bu sözler Hans'm canını sıkmış, keyfini kaçırmıştı. Oysa vedalaşırken rahip efendinin
ağzından böyle şeyler duymamıştı hiç.
Do'stlaringiz bilan baham: |