Hazirlayanlar
Download 3.42 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Kaynakça Arşiv Vesikası Başbakanlık Osmanlı Arşivleri
Sonuç 1914-1918 yılları arasında korkunç olaylar oldu. Bu korkunç olaylar milyonlarca insanın ölümüne neden olan Birinci Dünya Savaşı’nın ta ken- disiydi. 1915 yılında Türkler ve Ermeniler arasında da yaşadıkları yüzlerce yıllık birlikteliğin en gergin ve olumsuz dönemi yaşandı. 1915’e götüren etkenler ve 1915’te nelerin olduğunun anlaşılması için her iki toplumun yüzlerce yıllık birlikteliklerinin iyi değerlendirilmesi gerekir. 1915 yılı ya da Ermeni ihtilâl hareketlerine bağlı olaylar bir kenara bırakıldığında açık- ça görülmektedir ki, Anadolu’nun en muhafazakar şehirlerinde bile Erme- nilere karşı bir husumet duygusu gelişmemiştir. Tam tersine her iki cemaat çeşitli açılardan birbirleri üzerinde etkilerde bulunmuşlardır. Bu şehirlerden bir olan Yozgat, iç göç yolu ile nüfusunu oluştururken Çapanoğulları uyguladıkları vergi muafi yeti ile Ermenilerin de bölgeye gelmesini sağladılar. 1878 yılına kadar şehre gelen bütün seyyahlar Er- menilerle Türklerin uyumlu birlikteliğinden bahsetmişlerdir. Bu seyyahlar arasında, ön yargılarla ve propagandaların etkisi ile Anadolu’ya gelen ve Yozgat’ın durumunu inceleyen Fred Burnaby vardır. O da bölgeyi gezdik- ten sonra Avrupa’da yapılan propagandaların ne denli yalan ve utanmazlık eseri olduğunu hatıralarında dile getirmiştir. Uzun süren barış dönemlerinde toplumlar arası uyum batılı devletlerin müdahaleleri ile bozulmuştur. Bağımsızlık için mücadele eden Ermeniler kahraman, Türkler ise katil olarak tasvir edilmiştir. Yapılan propaganda- larda Türklerin yüzlerce yıldır Ermenileri öldürmek için fırsat beklediği özellikle belirtilmiştir. Fakat şehir yaşantısına yönelik yapılan mikro çalış- malar bu propagandaların ne denli büyük bir yalan üzerine kurulmuş oldu- ğunu da ortaya koymaktadır. Türkler ve Ermeniler yüzyıllarca düşmanlık içinde değil, iyi komşuluk ilişkileri içerisinde yaşamışlardır. Belgeler bunu göstermektedir. 33 Karaca, a.g.e, s.227.
423 Doç. Dr. Taha Niyazi KARACA Kaynakça Arşiv Vesikası Başbakanlık Osmanlı Arşivleri: Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi, Belge No: 32/70 A.MKT.MHM., Belge No: 74/23, 476/13 Y.PRK.BŞK., Belge No: 12/43 Tetkik Eserler Acun, Hakkı, Tüm Yönleri ile Çapanoğulları ve Eserleri, Ankara 2005. Akgündüz, Ahmet-Said Öztürk, Yozgat Temettuat Defterleri I-III, Yimpaş Holding Yayını, İstanbul 2000. Arık, Rüçhan, “Sanatta Batılılaşma Sürecinde Balkan-Anadolu Beraberliği”, Balkanlarda Kültürel Etkileşim ve Türk Mimarisi Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, Cilt 1, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2004. Bağdatlı, Z. Ahmet, Tanzimat Dönemi Yozgat Kasabasının Sosyo-Ekonomik Yapısı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul 1991. Bağlum, Kemal, Beşbin Yılda Nereden Nereye Ankara, Ankara 1992. Burnaby, Fred, At Sırtında Anadolu, Çeviren Fatma Taşkent, İstanbul 1999. Cansız, İsmail, “Osmanlı Döneminde Yozgat’ta Sosyal ve Kültürel Hayat”, Osmanlı Devleti ve Bozok Sancağı, Yozgat 2000. Cuinet, Vital, La Turquie D’Asie, Paris 1891. Hamilton, William, Researches in Asie Minor, Pontus and Armenia, London 1842. Karaca, Taha Niyazi; “19. Yüzyıl Avrupa Seyyahlarının Gözü ile Bir Anadolu Şehrinin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, Doç. Dr. Günay Çağlar Amağanı, Editör Mehmet İnbaşı, Erzurum 2004. __________, “Yozgat Şehrinde Demografi k Yapı”, IV. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri (10-11 Nisan 2003), Kayseri 2003. __________, Ermeni Sorununun Gelişim Sürecinde Yozgat’ta Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 2005. Karpat, Kemal, Ottoman Population 1830-1914, Demographic and Social Characteristics, The University of Wisconsin Press, Wisconsin/London 1985. Perrot, George, Souvenirs D’un Voyage En Asie Mineure, Paris 1867. Poujoulat, M. Baptistin, Voyage Des l’Asie Mineure En Mesopotamie, A Palmyre En Syrie En Paletsine Et En Egypt, Paris 1840. Texier, Charles, Küçük Asya III, Mütercim Ali Suad, Matbaa-ı Amire, İstanbul 1340. The Famine in Asia Minor, Its History, Compiled From the Pages of the Levant Herald, Constantinople 1875.
424 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER Tozer, Henry Fanshawe, Turkish Armenia and Eastern Asia Minor, Longman&Co., London 1881. Yüzgeçer, Hatice, 2 Numaralı Yozgat Şer’iye Sicilinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi (H.1299-1304/M.1882-1887), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2005. ERMENİLERLE BİRLİKTE YAŞAYIŞIN AZERBAYCAN TİYATRO ESERLERİNDE GÖSTERİLMESİ Doç. Dr.Tamilla ABBASHANLI-ALİYEVA Osmangazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü E-mail: aliyevatamilla@ogu.edu.tr; Tel: 0 222 239 37 50-2728
Özet Azerbaycan’ın tarih kitaplarında Ermenilerin bu toprakla- ra nasıl gelip yerleştikleri hakkında sayısız kaynaklar var- dır. Bunlardan sadece birini okumak bile yeterlidir: Dağlık Karabag: Tarihi Faktlar, olaylar (Bak: “İlim” neşriyatı, 1989). Kitabı Azerbaycan’ın ünlü tarihçisi Ord.Prof. Aliyev yazmış- tır. Bu eserde belirtildiği gibi, Ermenilerin Kafkaslarda hiç zaman toprakları olmamıştır. Onlar Azerbaycan Türklerinin topraklarına sahiplenerek burada Ermenistan adlı bir ülke kurmuşlardır. Dağlık Karabağ’daki Ermeniler ise Türkiye’den, İran’dan ve Suriye’den gelenlerdir ki, onları da Ruslar bura- ya yerleştirmişler. Ermeniler hem Azerbaycan’ın komşulu- ğunda, hem de Azerbaycan’ın tam kalbinde – Karabağ’da dünyanın hiç yerinde olmadıkları kadar çok rahat ve sakin yaşamışlar. Ancak her zaman kendilerini Azerbaycan adlı bir toprağın kanuni sahibi saymış, Ruslara güvenerek bu toprağın “Şımarık çocuğu” olmuşlardır. Hümanist Azerbay- can Türkleri her zaman onlarla insanlık etiğine emel ederek yaşamışlardır. Bunlar da şâir ve yazarların eserlerine yansı- mıştır. Azerbaycan’ın ünlü âlimi Prof. Dr. A.Sultanlı yazıyor ki, sözlü edebiyat döneminde dinî dramlarda Ermeniler bile iştirak edermiş. Azerbaycan’ın ve Doğunun ilk tiyatro yazarı M. F. Ahundov’un eserlerinde Azerbaycan’da yaşa- yan Türklerin Ermenilere dostluk ilişkileriyle yaklaştıkları belirtilir. Kızıl Ordunun (1920. yıl, 28 Nisan) Azerbaycan’ı işgal ettiği dönemlerde Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dos- tu olan ünlü Azerbaycan yazarı ve hekimi N. Nerimanov “Bahadır ve Suna” adlı tiyatro eserinde Türk-Ermeni dostlu- ğundan bahseder ve biri Türk evlâdı (Bahadır) biri Ermeni kızı (Suna) olan gençlerin dinî inançlar yüzünden kavuş- mamalarını lânetler ve üzüntüsünü dile getirir. Sovyet döneminin en güçlü tiyatro yazarı C. Cabbarlı “1905. yılda” eserinde 1905’te Ermeni-Türk savaşını kaleme alarak bu sa- vaşın her iki halkın sıradan insanları tarafından arzulanma- dığını yazar, aynı zamanda üçüncü bir kuvvenin bu savaşı teşvik ettiğini de belirtir. Üçüncü taraf ise Çar Rusya’sıdır. Azerbaycan basılan kitapların çoğunda her dönemlerde Azerbaycan Türklerinin Ermenilere ve burada yaşayan bü- tün milletlere kardeş olarak yaklaştığı ısrarla vurgulanır. Bu da Türklerin büyük hümanizmini gösterir.
429 Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı ALIYEVA Giriş Bu gün Azerbaycan Cumhuriyetinin en önemli ve ağrılı problemi olan Karabag problemi sadece bu ülkenin problemi olmaktan çıkmış, is- ter Batının, isterse de Doğunun gündeminde oturan önemli bir meseleye çevrilmiştir. Çok siyasetçiler baş sındırsa da helelik bu meseleye aydınlık getirilmemiştir. Bele görünür ki, bir ata sözünde denildiği kimi bu hamur çok su aparacak. Bazi siyaset adamları bu işi lâbirente benze diyorlar. As- lında ise bu lâbirenti onlar çizmişler. Kafkasları ve Doğunu sakin görmek istemeyen dünya siyaset adamları, tabii ki, bunların başında Amerika ve Avrupa dayanır, onlar bu suları çok bulandıracaklar, çünkü iyi biliyorlar ki, bulanık suda balık tutmak daha rahattır. Eğer Ermeniler hiçbir hakları olmayan Karabağ: -Bu bizim dede-baba topraklarımız deyirse ve Ermeni Lobisinin elinde oyuncak olan Amerika ve Avrupa”nın siyaset insanları onların nazı ile oynuyorsa, bu meselenin hak-adalet yolu ile çözüleceği müşküle çevrilecek. Konumuzda ele aldığımız tiyatro eserlerindeki olaylar Karabağ köylerinde baş verdiyi için mutlaka Karabağın geçmişine küçük bir ziyaret etsek, iyi olur. Tarih kitaplarında okuyoruz ki, bu gün Azerbaycan topraklarında biz zamanlar Alban devleti yerleşirmiş (MÖ 3. asır). O zamanlar orada hem Alban menşeli, aynı zamanda savdeyler ve gargarlar da olmuş ve onlar şüphesiz ki, Karabağda yaşamışlar. Alimler bele hesap edipler ki, Alban diyalektleri Dağıstan dillerine aittir, Hatta Udinler 1 Pyotra mektup gönde- 430 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER rirken böyle yazıyordu: -Biz avganlarız (yani albanlarız) milliyet itibarile Udileriz”. Ermenistan Ermen etnosunun vatani değildir, bunlar bu toprakla- ra gelmedirler. Eski Ermeni halkı Yukarı Fırat vadisinde, tahminen M.Ö. 1 bin yıllığın birinci yarısında teşekkül tapmışlar(1). Yunan tarihçisi Heredot yazıyor ki, Ermeniler Ermeni yaylası denilen yerin yalnız Batı hissesinde meskûnlaşmışlar. Ermeniler çok geç zamanlarda Kafkaslarda görünmeye başlamışlar. İran devletinin çökmesi onların Doğuya doğru irelilemesine şerait yaratmıştır. Ermeniler Merkezi Ermeni yaylası üzerinde nezareti güzlendirmişler. Yunan tarihçisi Strabon Ermenilerin tecavüzkarlığından yazıyor: “Ermeniler tecavüzkarlığı ile Midiya’lılardan, İberya’lilardan... suriyalılardan toprak kopardılar, arazilerini genişlendirdiler”. (A.g.e. s.24) Ama sonradan bunu Ermeni dilli vilâyetlerin birleşmesi kimi yazdılar. Nispeten kısa müddet arzında Ermeniler irelileyerek arazileri işgal etmiş, yerli halini sıkıştırmağa başlamışlar. Sonradan işkâlcı Ermeniler Kür-Aras nehrinin arasındaki toprakları işgal etmiş, Albaniya’ya Ermeni Albaniya’sı demişler. M.Ö.66 senede Romalılar ‘.Tigranı darmadağın ettiginden sonra hiçbir “Büyük Ermenistan” olmamıştır. Bu zaman Ermenistan işgal etti- ği birçok topraklardan el çekmiştir. Ermeni Çarı özlerini “Roma halkının dostu ve müttefi ki” ilân etmiştir. Bu ise Ermenistan’ın Roma”dan tam asılı olması demek idi. M.Ö.37.senesinde Roma ve Parfi ya arasında imzalan- mış senete göre Ermenistan Parfi yaya, aynı zamanda Mezopotamya”nın idaresine geçir. Ermenistan’ın taliyi o dönemim paraları üzerinde de öz aksini bulur. Orada Ermenistan çarlığının devrilmesi, Romanın Ermenis- tan üzerinde galebesi, Roma İmparatorunun ayakları altında oturmuş ka- dın, öküz şeklinde aman isteyen Ermeni savaşçı resimleri var. 1-2 asırlarda Ermenistan’da Roma askerleri vardı, m.ö.358 –a kadar Ermeniler Romalı- lara vergi vermişler. 1-1V asırlarda “Büyük Ermenistan” hic cüre işkâlcılık ede bilmezdi, çünkü ya Roma”dan, ya Parfi ya’dan asılı idi. Bütün Kafkas- ların Roma”ya tâbi olduğu halde yalnız Albaniya müstakil kalmıştır. V111 asırda Arap işkâlı sonucunda Alban çarlığı çöker. Ahalinin bir hissesi Gre- gorianlaştırılır, sonradan ise Ermenileştirilir. Ama insanlarda Alban ruhu kalmıştı ve Allbaniya Çarlığı Artsak arazisinde kismen barpa edilmiştir. Kadim Albaniya’nın yerinde X11-X111 asırlarda Haçen knyazlığı yüksel- di. Albaniya çarı Hasan Celal”ın zamanında (1215-1261) bura daha da ge- lişti, burada Gandzasar manastır kompleksi inşa edildi. Azerbaycan’ın ünlü bilim adamı Z. Göyüşov’un “Karabagın geçmişi- ne seyahat” adlı eserinde okuyoruz: Karabagda yaşayan Ermeniler menşe itibari ile üç kola ayrılır: Birincisi Fars dilli Ermenilerdir. Bunlar sadece 431 Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı ALIYEVA Karabaga degil, Batı Azerbaycan’a ve Şirvan’a da göçürülmüşler. Eğer X1X asrın evvellerinde Karabagın Dağlık hissesinde 2 Fars dilli Ermeni köyü vardıysa, 30-cu yıllarda bu köylerin sayı 20-ye çatır. Fars dilli Erme- nilerin Karabaga göçürülmesi Rusya-İran Savaşının 1828-de bitmesiyle ilgili başlıyor. Türkmen çay Barış Antlaşmasınnın15-ci maddesinde yazılır ki, bu Antlaşmadan geçen bir yıl süresince Ermeniler Aras nehrinden ge- çerek istedikleri yerde yaşaya bilerler. İlgi çeken ise budur ki, Ermeniler yılı beklemeden Rus Ordusu ile birğe Kuzeye geçir ve Karabagın çeşitli bölgelerinde meskûnlaşırlar, sanki Dede-baba topraklarında olduğu gibi. 1828-1830-cu yıllarda Ruslar Kafkaslara İran’dan 40 bin Ermeni göçür- düler. Rus menşeli N.N.Şavrov yazıyor ki, 1828-in yalnız ayı süresince Arazdan 8249 Ermeni ailesi geçerek Karabagın Dağlık bölgesinde, Göyce gölü civarında, Şirvan”da yerleşti. Gelme Ermeniler yerli ahalinin elinden 200 bin desyatin yani 2 milyon manatlık toprak sahesini alarak öz ellerine geçirdiler. Rus bilim adamı V.L.Veliçko yazıyor ki, Gelme Ermeniler yerli Müslüman ahalisinin şan-şöhretine zarar vurdular, bununla onları gelecek- te bu topraklardan kovmak siyasetini yürütürdüler. Ermenilerin ikinci kolu Karabagın yukarı hissesinde meskûnlaştılar. Onlar 10 bine yakın idiler, Türkiye’den- Rus-Türk Savaşı bittikten sonra Edirne Barış Antlaşması ile Kafkaslara göçürülmüştüler. Çoğunu Gürcistan’a, bir hissesi Karabaga gö- çürüldü. Onlar hem yerli ahalini, aynı zamanda İran’dan gele Ermenileri incitirdiler. Ermenilerin 3-cü kolunu asırlarla Ermenileşme prosesine ma- ruz kalan yerli Alban’lar idi. Z. Göyüşov’un yazdığına göre o dönemde Ka- rabagda Hrıstianlık yayılmıştı. Karabagın ova hissesinde İslâm yayılırdı. Karabağın Kuzey-Batısında bütpesetlik idi. Bu kaos zamanı Arap Hilâfeti ile Bizans İmperiya’sı Kafkaslar uğrunda mücadele ediyordular. Ermeni diplomatiyası bundan istifade etti, Arapların tarafında durdu. Ülkeni öz dinî himayesine geçirmeye çalıştı. 699-da Ermeni Katalikosu İlya Halife Abdulmelike mektup yazdı ki, ülkemiz acizane Sizin tâbiliğinizdedir. Biz de Albanlar da İsaya inanırız. Ama Albanlar Roma İmparatoru ile konuş- maya gedir ki, onlarla bir dinde olsun. Siz bunu dikkatinizden kenarda koymayın ve onları cezalandırın”. Arap Halifesi de İlya”nın sadakatini “ yüksek kıymetlendir, ona yardım ediyor. Yardım bundan oluşur ki, kıyam kaldırmış Albanları Ermenilerin dinini kabul etmesini İlya”ya havale edi- yor. Ermeni Katalikosu Halife Abdulmelikin gönderdiği koşunla Berde”ye gelir, Alban Katalikosunu ve onun hemfi kirlerini idam ettirir, büyük Mec- lis çağırır, karar kabul ediyor ki, Alban kilisesi Ermeni Grigoyan kilisesine tâbi olacak. Yeni seçilen Katalikos Ermenilere sadık kalacağına yemin etti. 432 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER Üç yıldan sonra yine toplantı oldu, bütün Karabaglı rahip ve Yepiskopların dilinden iltizam alındı ki, eğer onlar Grigoryan mezhebine sadık olmasa- lar, kafi r ilân olunacaklar. Ele o zamandan X1-X11 asra kadar Garabagda önce Grigoryanlaşma, sonra Ermenileşme prosesi geddi. Bunlar X1-X11 asırlarda Karabagda yaşayan Ermenileşmiş Albanlar idi. Araştırmacılar İ.P.Petruşevski, İ.O.Orbeli, N.Y.Marr, T.Ter-Grigoryan, M.Barhudaryan ve birçok alimler Karabagda araştırma aparırken haklı olarak Karabagın Dağ- lık hissesinin Albaniyanın-Azerbaycan’ın ayrılmaz hissesi hesap etmişler. V asırdan X1X asıra gibi Ermeni tarihîcileri doğru olarak bu toprakların Alban arazisi olduğunu yazmışlar. X-X1 asırda Karabagın Dağlık hisse- sinde Haçın feodal Devleti yaranmış, X111 daha da gelişmiştir. Karabagın düzen ve Dağlık hissesinde yaşayan ahali arasında özgeleşme sebebi için bir nece amil vardı. Bunlardan en önemlisi Karabagın düzen hissesi Azer- baycan kimi İslâm’ı kabul etmişti,, Dağlık hissesi Grigorinlaşmaya maruz kaldı, burada Hrıstian mefkuresi formalaşırdı. Dinî ayrılık iktisadî-siyasî ayrılık yaratmıştı, düzen ve dağlıkta yaşayan halk her zaman bir-birile iliş- ki kururdu. Rus Çarizmi her zaman “Parçala, hükümranlık et” siyasetini yürüterek V111 asırdan başlayarak Karabağ Hanlığını parçalamak, bura- da küçük Ermeni-Hıristian devleti yaratmak istiyordu. 19 Mayıs 1783-de knyaz G. A.Potyomkin 2. Yekatrına”ya yazıyordu: “Fırsat olan gibi Kara- bagda hakimiyeti Ermenilere verecek,bunlar vasitesiyle Asya”da Hrıstian devleti kuracağız. Bu barede Ermeni meliklerine gösteriş vermişim” (3). Sonradan Ruslar Karabagı aldıklarından daha buranı Ermenilere verme- diler. 1917-ci yıl İhtilâlı’ndan sonra Dağlık Karabagın Ermenistan”a bir- leştirmek hakkında kompaniya başlandı. Yüzlerle Ermeni Ermenistan’dan gelerek Karabagda Türkler aleyhine işe başladılar. 1918-de 22 Haziran’da Şuşa’da Ermenilerin 1 Kurultayı oldu. Karabag müstakil Kurum oldu, Mil- lî Şurası seçildi. Lâkin bu İrevan Ermenilerini temin etmedi. Onlar istiyor- dular ki, Karabag Ermenistan’a katılsın. 1920 –cı yılın Mayısında Dağ- lık Karabag Ermenilerinin 1X kurultayı çağrıldı. Halkın fi kri sorulmadan bir grup Ermeni Karabagın Dağlık hissesinin Ermenistan’a birleştirilmesi hakkında karar çıkardı. 5 Temmuz 1921 de Karabagın Dağlık hissesi öz talihini Azerbaycan’la bağladı. Azerbaycan’ın ünlü tarihçısı Ord.Prof. Dr.İ. Aliyevin Dağlık Karabag” adlı kitabında çok değerli fi kirler var ve o bu fi kirleri dünyanın çok ünlü alimlerinin fi kirleri ile birge takdim eder. O fi kirlerden biri Ermenilerin her zaman “Büyük Ermenistan yaratmak” ideyasıdır. Yüzden ırak Ermeni “alimcikleri” her zaman “Büyük Ermenistan’ın” haritasını çiziyor ve güya 433 Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı ALIYEVA kayıp olmuş toprakları geri almak için gece-gündüz mücadele edeceklerini söylüyorlar. Bu haritada sadece yakın komşuların toprakları değil, uzak komşuların da toprakları var. Bu harita denizden denizedir, içerisine Azer- baycan, Gürcistan, Türkiye, Rusya, İran ve Suriye topraklarını da alır. İ. Aliyev dünyanın en ünlü bilim, devlet ve siyaset adamlarının Ermeniler hakkında fi kirlerini vermekle onların iç dünyasını ustalıkla açıyor, bunlar gelecek konulardır, mutlaka araştırılacak. Şimdi ise esas konumuza geçek. Biz yukarıda yazılarda Ermenilerin Azerbaycan topraklarına nasıl gel- diklerini ve bunların Azerbaycan’da öz evlerinde oldukları gibi çok ra- hat yaşadıklarını anlattık ve bu yerde yalnız Azerbaycan’ın değil, bütün Türk Dünyasının ünlü şâiri olan B.Vahabzade’nin bu şiirini hatırlatmamak mümkün değil:
Şâir burada Azerbaycan Türkleriyle Ermenilerin asırlarca bu toprak da bir kardeş gibi yaşadıklarını söylüyor. Biz Ermenilerle toplum halında yaşamağın en gerçek örneğini gös- termek için Azerbaycan’ın ünlü tiyatro yazarı C. Cabbarlı’nın “1905-ci yılda” eserini götürdük. Elbette bu konuda Azerbaycan’da çok sayıda eser var, ama bu eser bizim arayacağımız sorulara o kadar doğru, dürüst ce- vaplar veriyor ki, o biri eserlere müracaat etmeye lüzum görmedik, As- lında C.Mehmetkuluzade’nin “Kamanca” eseri baresinde de birkaç keli-
434 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER me demeyi düşünüyoruz. C. Cabbarlı Sovyet yazarı hesap olunur, yani eserlerinde en fazla Sovyet dönemi övülür, onun halkları güzel günlere ulaştırdığı okuyucuların nazar-dikkatine çattırılır. Ama biz “1905-ci yılda” eserinde bu tebligatı az gördük, yazar en fazla Kafkaslarda yaşayan iki kardeş halkın mehriban, dostluk şeraitinde yaşamasından sohbet açır. Ya- zar bu dostluğu Sovyetlerin ayağına bağlasa da aslında bu dostluk Sovyet- lerden önce de vardı. C. Cabbarlının yaradıcılıgını inceleyen Prof. Dr.M. Arif yazıyor: “1929-cu yılda C. Cabbarlı Kafkas halklarının medenî birliyi aylığında iştirak etmişti. O Gürcistan ve Ermenistan’a gedmiş, şehir ve köyleri gezmiş, kardeş halkların hayat ve meişeti ile tanış olmuştur(5). M. Arif bu değerli incelemesinde C. Cabbarlının eserinin niye mehz 1905-ci yıl olduğunu açıklıyor. Onun fi krince, 1905-ci yılda Azerbaycan’da- en fazla Bakıda Türk-Ermeni kırgını oldu, ama bu kırgın birden-bire, neden- siz baş vermedi. Artık ömrünün sona erdiğini gören İki başlı koca kartal ömrünü sürdürmek için halkları bir-birine karşı kaldırdı. Bu hakta Rus ya- zarı M. Gorkinin güzel bir fi kri var. M. Gorki “Kafkas olayları hakkında” makalesinde yazıyor: “Tufeyliler (Çarın etrafında halkın emeğini yiyip ça- lışmayanlar nazarda tutulur) can vermekte olduklarını ve ölümlerinin yak- laştığını hiss ederler, ama onlar yaşamak istiyorlar ve halk iradesine karşı becerdikleri gibi, şerefsizcesine, korkakçasına ve biabırcasına mücadele ediyorlar. Onlar acıktan acıga Rusları Yahudilerin, Polyakları Finlerin, Ta- tarları (Azerbaycan Türkleri nazarda tutulur) Ermeni ve Rusların, acından kazeplenmiş avam köylüleri öğrenci ve hatta çocukların üstüne köpek gibi kıskırdırlar. Beşer tarihinde, hiçbir ülkede bizim ülkede olduğu gibi hâkim sınıf hakimiyeti elinde saklamak için bu kanlı günlerde olduğu gibi haya- sız, kobutcasına mücadele etmemişler” (6) C. Cabbarlı bu eserini şahsi müşahedesi esasında yazmıştır ve ona göre de eserdeki olaylar, kahramanlar, Karabagda toplum halında yaşayan Türk ve Ermeni halklarının örf-âdetleri, dostlukları oldukça canlı çıkmıştır. C. Cabbarlı Edebiyat gazetesine verdiyi müsahibesinde diyor ki, “...Ben Gür- cistan, Ermenistan ve Dağlık Karabagda olduğum zaman bütün milletle- re mensup olan insanlara rast geldim. Bunlar sakince sosyalizm kuruluşu ile, yani kendi hayatlarını yaşamakla meşgul idiler. Ben köcerilere tesadüf ettim. Hayvan sürüsünün yanında bir Azerbaycanlı kadın yermekte idi. O, çadrasız idi. Sonra başka bir kadına rastladım. Bu Ermeni kadını idi. Bu kadında aynen Azerbaycanlı kadın gibi giyinmişti. Onları bir-birinden ayırmak zor idi. Ev eşyaları, işlettikleri aletler, şarkıları dansları –hepsi aynı. Aslında bu iki halk aynı halkı oluştururdu. Öyle ise, bu halkları sene- 435 Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı ALIYEVA lerce kanlı vuruşlara ne mecbur etmişti. Bu meseleni derinden öğrenmeye başladım. Öğrendim ki, bu iki kardeş halkı azatlık uğrunda mücadeleden uzaklaştırmak ve sömürgecilik siyasetini sürdürmek için Rus çarı bu yolu seçmiş, iki kardeş halkı bir-birine karşı mücadeleye kaldırmışlar (7) “1905-ci yılda” tiyatro eserinde esas konu halklar dostluğunu ön plana çıkarmaktır. M. Arif yazıyor: “Eserin esas konusu ile ilgili olarak C. Cabbarlı 1905-ci yılda Azerbaycan’da cerayan eden mürekkep olay- lar içerisinden esas hattı doğru seçmiş, eserin esas dramatik süjetini de bu hat üzerinde kurmuştur” (8) C. Cabbarlı bu eserinde gösterir ki, Türk, Ermeni, Gürcü ve Rus emekçileri sınıfı ve talice bir-birlerine yakın ol- dukları olduklarından onlar arasında hiçbir zıtlık yoktur; Çar hükümeti ve ona hizmetçilik yapan burjuaziya inkilapi harekata mani olmak için kar- deş halkları bir-birile savaştırır. M. Arif eserinde (unutmak lâzım değil ki, eser 1956-cı yılda basılmıştır) I.V. Stalinden örnek getirir. Stalin yazıyor ki, çarın siyaseti “Parçala ve hüküm et”tir. Çar bu gırgınları sadece Rus olmayan milletler arasına salmamıştır. O aynı zamanda Ruslar yaşayan – Gomel, Kişinyov şehirlerinde de salmıştır. Stalının fi krince Çar taht-ta- cını korumak için bu kırgını hazırlıyor. Onun fi krince, Çar Şüuru olmayan Müslümanları (her zaman Rusya”da Müslümanlara böyle bakmışlar) dinç Ermenilerin üstüne kaldırmışlar. İfadeye bakın! Şuuru olmayan Müslüman ve her zaman “Dinç” olan Ermeni! Bu “Dinç” Ermeni bu gün dinçlikten çıkmış, dünyada Terör rüzgarı estirir, “dinç” Ermeni sözde Ermeni soykırı- mını Avrupa Parlamentolarında kabul ettirdi. “Dinç” Ermeni Karabağı aldı ve bu gün Türkiye”den, Gürcistan”dan toprak istiyor, Karabag azmış gibi, Nahçıvan da benimdir” diyor. Stalinin “dinç” Ermeni”si sadece bu gün değil, asırlarla sübut etmiş ki, o kadar da dinç değil. Fikrin devamı:-Çar şu- uru olmayan Müslümanlara silâh paylamıştır, Polis ve Kazaklara (aslında bu Kazaklar Kıpçaklardan dönmedir- Bak: M. Adci, “Yavşan çölünün ko- kusu”)(9). Müslüman elbisesi geydirerek Ermenilerin üstüne saldırmıştır. Bakın, o dönemlerde “Dinç” Ermenilere kalbi ağrıyan Stalin 1941-1945-ci yıl ‘-ci Cihan Savaşında da bir daha kanıtladı ki, “Dinç”, “Yazık” Ermeni- lere münasebeti çok iyidir ve buna göre de Ahıska”nın etrafında yaşayan ve gözü topraktan doymayan “dinc” Ermeni”lerin yerini genişlendirmek için (bunun başka nedenleri de var) buradaki Ahıska Türklerini bir gecenin içinde vagonlara doldurup Sibirya’ya, susuz-yeşilliksiz Kazakistan sahra- larına sürgün etti. C. Cabbarlı’nın “1905-ci yılda” eserinde birçok halkın ve sınıfın nü- mayendeleri var. Unutmadan deyek ki, o dönemlerde Kafkaslarda en fazla 436 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER milletlerin yaşadığı yer Azerbaycan ve onun başkenti Bakı idi. Biz bunu bariz örneğini C. Cabbarlının eserinde görürüz. Bu ayrıca bir konudur, biz sadece Türk ve Ermeni ilişkilerine, bu ilişkilerin dostluk ve komşuluk üzerinde durduğuna dikkat yetireceğiz. Tekrarlamağa ehtiyac yok ki, bu kardeş kırgınını Çar Rusya”sı salmıştır. Tarih sübut etti ki, sonradan da Rusya’nın eli ile 1918, 1988-de yeniden kardeş gırğınları oldu, ama unut- mak lâzım değil ki, Rusların “değirmenine” Daşnaksütyün partiyası da su döktü. Aynı zamanda Ermenilerin dünyalarca “ünlü” Terör teşkilâtları da Daşnaksütyün Partisi ile el-ele vererek dünyanın neresinde Türk gördüyse de hiç şeye bakmadan katliam etti ve bu iki halk arasında münasebetleri her zaman gerginlreştirti, dostluk rüzgarını beşikdece boğdu. Unutmak lâ- zım değil ki, dünyada iki şey seçilmiyor: Ata-Ana ve Komşu. Bu Allah”ın eli ile olan bir şeydir. Komşu komşu ile doğruluk, adalet çerçevesinde ya- şamalıdır. Türkiye,Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan... Bunlar tarihten her zaman komşu olmuşlar, isteseler de istemeseler, dost olsalar, düşmen de olsalar... Ama düşmençiliktense dost olsalar daha iyi değimli? Bizim müdriklerimiz hep böyle demişler”Gel, gel kim olursansa gel...”, “Sevelim sevilelim...” Mevlane, Yunus, Nizami, Nesimi böyle demiş... Konudan uzaklaşmayalım. C. Cabbarlının eserinde tesvir ettiği kom- şular talihin yaptığı komşuluktur. Allahverdi Ermeni, İmamverdi Türk... Karabağın Tuğ adlanan köyünde komşudurlar, bunlara sadece komşu de- mek azdır, sanki bir evde yaşayan iki kardeş... Allahverdinin çocukları İmamverdinin evindedir. Yemekler bir yenilir, tavuklar bele öz hinlerinde değil, komşunun hininde yumurtluyor. Eserden örnek: “Gülsüm (İmam- verdinin karısı, Türk): Nebat bacı (Allahverdinin karısı, Ermeni), iki gün- dür çil tavuk yine fal aparır, belki sizin hine geldi. Nebat:-Hine bak, ay Gülsüm bacı, dün hinden iki garip yumurta bul- dum(10).
Eserdeki ünlü kahramanlardan olan Eyvaz Ermenidir, Nebatla Allah- verdinin oğludur. Yine de kardeşliye bir örnek. Eyvaz Bakıya gedecek, yol üstündedir. Nebat başı onu uğurlamağa karışıp ve bazi işlerini Gül- süme havale ediyor:-Sen Allah, Gülsüm bacı, hayvanlar gelende onları yemle, ben Eyvazı uğurluyum. Gülsüm: -Dana gelip, yemlemişim, o bi- rileri de feragat eylerim. Sen rahatsız olma, işini gör (Yine orada, s.112). Bize öyle geliyor ki, eserden getirilen bu örnekler her şeyi açıktan-açığa söylüyor. İmamverdi”nin oğlu Bahşı Allahverdi”nin kızı Sona”ya âşıktır. Yazar Sona’nın sözleriyle ayrı-ayrı milletin nümayendeleri olan bu insan-
437 Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı ALIYEVA ların sima yönünden de bir-birine okşarlığı okuyucunun nezerine çattırı- lır. Elbette, belki de bunlar bir-birlerine çok benzemiyorlar, ama insanlar bir-birlerini sever, saygı gösterirlerse, onlara öyle geler ki, sanki bir-birine benziyorlar. Sona”nın sözlerine dikkat yetirek: “Sona:- Bak, bu babamın sakalı, bu İmamverdi dayının sakalı, bu babamın yüzü, bu da onun yüzü. Gerçekten hiç fi kir vermemişim, babam ile İmamverdi dayım ne kadar bir- birlerine benziyorlar! Evet, evet... (Her ikisini öpüyor).(11). Ara-sıra köyde Ermeni ile Ermeni arasında anlaşılmazlık olanda böyle bunu nizamlayan da Türk”dür. Mes: Sona komşuları Haykanuşun dana- sının gözüne selbe atarak onu sakat etmiştir. Haykanuş savaş için Allah- verdinin üstüne gelir, ama Türk İmamverdi buna razı olmuyor, kadını sa- kinleştirip evine uğurluyor veya: Türk bu savaşın içinde komşusu Ermeni Aramı görür, ona diyor ki, A gede, niye o arvada (Aramın annesi nezerde tutulur) beş-altı köpüy (para anlamında) göndermiyorsun? Kalıp el-aman- da (zor durumda). Ahır o gün gücnen taş-baş elemişim, bir batman buğday vermişim, beş girvenke de arpa; karıştırıp el değirmeninde çekiptir” (12). Buradan böyle bir sonuç çıkıyor ki, Türk-Ermeni ailesine o ailenin oğlun- dan – yani en aziz adamından –oğlundan bele yakındır. Yukarıda söyledik ki, Sona Ermeni olduğu halda Ermeni”nin hayvanını sakat etmiş. Ne için? Çünkü bu hayvan onun canı kadar sevdiği Türk Bahşı için ektiyi karanfi l çiçeğini yemişti. Meğer bu iki halkın dostluğu için örnek deyilimi? Yukarıda yazdık kı, Çar Nikolay toprağının altı-üstü altın olan Azerbaycan”dan rahatlıkla el çekmek fi krinde değil. O düşünür ki, inkılâp olursa, bu yağlı tike onun ağzından çıka bilir. Yağlı tikeni kayıp etmemek için Çarın hizmetçileri hep yollar aradılar ve sonuçta buldular: Türklerle Ermenileri bir-biriyle savaştırmak! Bundan güzel yol ne ola bilir!? Eserde- ki Rus Gubernatorun sözlerine dikkat yetirek: -“Durumdan çıkacak birce yol var:- Yerli Tatarlarla (Azerbaycan Türkleri nezerde tutulur) Ermenileri millî savaşa atmak, böylece inkılâbı ikinci plana çekmektir. Ermeniler en ihtilâlçı millettir (yani durmadan kavga çıkaran) Bunlar aradan çıkarsa, o birilerin de kuvveti sarsılmış olur. Türk ve Ermeni burjuaziyası arasında savaşa neden olacak noktalar vardır” (C. Cabbarlı. a.g.e., s.118) C. Cabbarlının “1905-ci yılda” eseri konu yönden çok zengin eserdir. Doğrudur, eserde en önemli konu Halklar dostluğudur ve bunun da başın- da Türk-Ermeni dostluğu durur. Umumilikte götürsek, bu dostluk daha ge- niş alanı kapsıyor. Burada sadece bu iki halkın dostluğu değil, Rus, Gürcü, Yahudi ve başka halklar da var. Ayni zamanda Çarın Rusya”sının bu halk-
438 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER lara münasebeti var ve Rusya bunların hiç birini delicesine sevmiyor, onun azacık ve yalancı sevgisi maddî meraklar üzerindedir. Eğer Azerbaycan petrol unu sona kadar kullanırsa, Azerbaycan onun dostudur, yarın petrol yoksa, dostluk da yok! Bu günkü gibi. Eserde İhtilâlın karşısının alınması, Rusların bu günkü duruma münasebetleri, Azerbaycan Türklerinden Petrol Milyoncularının Ruslara rüşvet vermesi, Çara yağ çekmeleri, Ermeni zen- ginlerinin aynan Ruslar”ala iyi münasebetleri, ihtilâle darbe için Eyvaz”ın bacısı ile evlenme, Eyvazı dile tutmak, onu yalancı Millî Kahraman et- mek, becermedikçe onun başına fesatlar açmak – bunlar ayrı-ayrılıkta bir konudur, ama yine de unutmadan demek lâzımdır ki, bunların da fazlası Türk-Ermeni dostluğunun çevresinde dolanır, ne kadar yakın ve uzak ol- salar da... Rus Gubernatoru bir kepçe ile birkaç kazanı karıştırır. Meselâ, Gubernatorun zaman-zaman Türkiye”de güya Ermenilerin başına getirilen felâketleri (aslında bu felâket hiç olmamıştı, bu günkü sözde Ermeni soy- kırımı gibi) söylemekle ateşin üstüne petrol dökmeyi de ihmal etmiyor: “Elimde olan bütün vasitelerle Müslümanların hain katillerden korunma- sına çalışıp, Türkiye”deki işlerin kısasının burada alınmasına yol vermeye cem” (135) Böyle sözler zaman-zaman zengin Ermeni ve Azerbaycanlı Türklerin de dilinden çıkıyor: Ermeni Agamyanın dilinden: Türküye”ye fi kriniz gedmesin. Dişlerini kıraçam, hepinizi vere rem pulemyotun ağzı- na” (14). Daha bir örnek: -“Düşmenler Türkiye”deki işlerinden doymayıp burada da işlerini devam ettirirler” (15). “Bu Türkiye”den başlayıp gelen tarihi savaştır. Ermeni milletini bastırmak isteyenleri tarih ve Ermeni mil- leti karışka (karınca anlamında) gibi ezecektir” (16). Rus çarının korkutan mesele Azerbaycan”dakı Türklerle Ermenilerin dostluk halında yaşamala- rıdır. Ne edip, ne yapıp çalışmak lâzımdır ki bunlar her zaman bir-birleri ile savaşsınlar. Gubernator bunu çok güzel becerir. Meselâ, Türkleri gö- rürken Emenileri onların yanında, Ermenileri görürken Türkleri kötüleyir. Türk Bahadır beye diyor ki Agamyan senin neft buruklarını hasara alıp kendi adına geçirecek, onlar (yani Ermeniler) Büyük Ermenistan planının bir hissesini hayata geçirirler, onlar sizi buradan kovacaklar ve ya Ermeni- ye de aksini söylüyor. Ermenilere Tatarların (yani Azeri Türklerinin) vah- şî millet olduğunu söylüyor ve Ermenilere bunlardan ihtiyatlı olun, lâzım gelerse, size hem silâhla, hem asker vererek yardım ede bilirim, kimseye söylemeyin-diyor (17). Şimdi Gubernator aynı şeyleri Türklere de söylü- yor:-Müslümanlara bir az silâh vermek lâzımdır, lâzım gelerse kazaklar da bir az yardım etsinler (18). Belli olur ki, ortada Türk ve Ermenilerden ölenleri Kazaklar-yani Rus askerleri öldürmüşler. 439 Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı ALIYEVA Eserdeki Ağamyan Azerbaycan’da kazandığı serveti korumak için her yolu deneyir. Türk-Ermeni savaşı, Türkün sevdiği kızı oğluna almak, Rus- ların hizmetçiliğini yapmak ve s. Agamyan gemide oturup gemici ile dava ediyor. Aslında onun bu toprakta hiçbir hakkı yok, ama bu azmış gibi ne- yinki burada servet kazanır, aynı zamanda buradaki fakir insanları öldürür. Ağamyanlar öz milletinin nümayendelerinin beyinlerini yıkayarak Türk- lerin onlara düşman olmalarını ne kadar söylese de hiç faydası yok, bu iki halkın sade insanları yine bir-birine kardeş gibi bakıyorlar, dostluklarını devam ettiriyorlar. Eserde iki halkın dostluğu Eyvaz ve Bahşının sözlerin- de çok güzel ifade olunup. Meselâ, Eyvaz öz milletinden olan Ağamyana müracaat ediyor: -Siz kızışmayın, cenap Ağamyan. Bu sözlerle bana tasir
da dar ağacına geden Eyvaz Anne ve bacısını Ermeni akrabalarına değil, Türk Bahşıya emanet eder. Bu iki halkın dostluğu için bundan güzel ne ola biler?!
Eserde iki gencin – Türk ve Ermeni”nin sevgisi de bu halkların ne kadar kaynayıp-kavuştuğunu gösterir. Ermeni kızı Sona ile Bahşı bir evde büyümüş çocuklardır. Artık büyümüşler, sevginin ne olduğunu tatmışlar. Onların bu temiz, saf aşkı anne ve babalarının da kalbini sevinç hissiyle doldurur. Ağamyanın oğlu Haykaz Sona”ya âşık olur, aslında bu aşk de- ğil, sadece olarak Türkü seven bir kızı onun elinden almak, Türk-Erme- ni ilişkilerini bozmaktır. Haykaz Sona ile evlenir, onun kuru cismini alır, ama Sona kalbini Bahşıya verir. Eyvaz bacısının bir Türk”le evlenmesini sevinçle karşılıyor, biliyor ki, bu Türkün ailesi senelerce onların komşu- su olmuş, sevinç ve kederlerini onlarla paylaşmışlar. O bu aşkı sevinçle karşılıyor, korkmadan Agamyana söylüyor: - Onun (Sona”nın) sevdiği bir Türk”dür. “(22). Ağamyana göre ise:- Türkler bizin din düşmanımız, mil- let düşmanımız, kan düşmanımızdir(23). Agamyana göre, Sona”nı Bahşı- ya vermek Ermenilerin millî namuslarına karşı kara bir leke, bir hiyanettir (24). Agamyamnın oğlu da aynen babası gibi düşünür: - Benim evime düş- men bir Türkün sevgisini taşıyıp getirmek?! İki millet bir-biri ile kan dava- sı ederken bir düşmeni sevmek, bir Ermeni kızı için namussuzluk,hem de millî namussuzluktur (25). Eyvazın Ağamyana ve Haykaza verdiği cevap 440 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER onların başında yıldırım gibi çakır. – Bizim Türklerle hiçbir düşmancılı- ğımız yoktur. Bizim düşmanımız Türkler değil, sizler- yani Ağamyanlar- sızınz. Biz Türk”lerle kardeşiz, siz bizi bir-birimize düşmen ediyorsunuz, bizim savaşımız millî savaş değil, sınıfı savaştır” (26). Oğlu Eyvazı kur- tarmak için kızı Sona”nı Agamyanın oğluna veren Allahverdi sonda peşi- mançılık çekiyor: - Ahmak gibi, kızı vermedim İmamverdinin oğluna, hiç olmazsa, atası atası ile, kardeşi kardeşi ile tay idi. Götürdüm öz elimle kızı saldım oda (27). Haykazla zorla evlendirilen, ama her zaman ona nefret eden, kalbi Türk Bahşıda kalan Sona yegâne oğlunun adını ilk aşkının anı- sına Bahşı koyur, oğluna bakarak bu sözleri diyor: - Bahşımın bütün mutlu günlerimden bana kalan bir senin adındır, bir de Bahşıdan alıp bu güne koruyup sakladığım tardır.” (28) Hasta ve ömrünün son günlerini yaşayan Sona”nın tek arzusu oğlu Bahşının elini Bahşının eline vermektir. Sona son arzusuna da çatır. İlgi çeken meselelerden biri de odur ki, Bahşı da kızının adını Sona koymuştur. Yani bu o anlama gelir ki, Bahşılar, Sona”lar ölüp getse de bu iki komşu halkın dostluğu yaşayacak. Azerbaycan’ın ünlü yazarı Celil Mehmetkuluzadenin “Kamanca” ese- rinde de Türklerle Ermenilerin bir yerde yaşamaları, dostlukları gösterilir. C.Mehmetkuluzade 1906-cı yılda çok ünlü satirik dergi olan Molla Nasret-
halklar dostluğu konusu hususî önem taşımağa başladı. Yazar bu adavetin arkasında kimlerin durduğunu iyi anlıyor ve yazıyordu: Bu iki komşunun
na gelmiştir. Eserde çok keskin bir sosyal-siyasî mesele: iki komşu halkın asırlardan beri gelen kardeşlik, dostluk tarihini lekeleyen kanlı, ağır bir dönem öz aksini bulmuştur. Azerbaycan’ın ünlü roman yazarı, uzun dö- nem Azerbaycan Yazarlar Birliyi Başkanı vazifasında çalışan M. Hüseyn bu eser hakkında yazıyor: ‘Kemanca’ eserinde Molla Nasrettin’in (C. Meh- metkuluzade nezerde tutulur) bir defa da olsun dudağı kaçmıyor (yani gül- müyor). O burada ne gülüyor, ne ağlıyor. O yalnız derin hayala dalıp teec- 441 Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı ALIYEVA cüpten ve teessüften geniş açılmış gözleriyle kardeş halkların hayatındaki bu facieni seyir ediyor (30). Eserin esas kahramanları Kahraman Yüzbaşı ve Bahşıdır. Kahraman Bey Türk, kemanca çalan Bahşı Ermenidir. Yine de Türk-Ermeni savaşıdır, her taraftan binlerce günahsız adam ölmüştür. Şim- di Kahraman Bey ormanda tesadüfen ayağı sakat elinde keman olan Bah- şını esir alırlar. Kahraman Beyi birce şey düşündürür: -Ermeniler ne kadar onun yiğit, genç dostlarını kanlarına boyamıştır. Şimdi o da Bahşını öldü- recek, dostlarının kanını alacaktır: Biz onların beş-on dığa-mığasını öldür-
Kahraman hiç de kan içen bir insan değildir, günahsız insanların Ermeni”let tarafından katliam edilmesi, gırğın ve talanlar onu zor duruma düşürüp. Kahraman yüzbaşı tora düşmüş ve aldanmıştır. Ama en iyisi odur ki, onun kalbindeki insanî hisler, güzellik duygusu ölmemiştir. Eğer ölseydi o, mû- sikînin ecazkar sihrine düşmez ve günahsız bir insanı-Bahşını öldürerdi. Bahşı aynı zamanda onu Azerbaycan-Türk mûsikîsi ile evsunlayır ve bu da Kahraman Beyin kafasını iyi anlamda karıştırır. O Ermenilerle sevgi ve hoşgörü içinde geçen günleri hatırlıyor. Gah da onun yadına şehit arkadaş- ları, ateş içinde kalan ve talan olunmuş evler geliyor. Yüzbaşı birden-bire onları kızıştırıp bir-birinin üstüne salan insanlara nefret ediyor, onlara la- netler ediyor, derin ızdırap yaşıyor. Bahşının beklenilmeden ele geçmesi gerilmiş asapları bir az da geriyor. Kısas hissi en yüksek hadde çatıyor. Onlar bütün günahları hiçbir suçu olmayan sakat Bahşının üstüne dökme- ye çalışırlar. Ölümü başı üstünde gören Bahşı da ağlıyor ve onu bu durum- da gören Türkler: - Evet, ağlarsan, ağlarsan. Bu saat başını koyun başı gibi keseceyiz. Şimdi bak, korkutan yoluk cüceye (civ-civ anlamında) benzi- yorsun. Ama vallahi, fırsat bulsan Müslüman kanına yerikleyen Ermeni- lerden birisin” (32). Birden-bire kanlı faciaya geden olayların yönü deyir. Buna neden Bahşının sade, doğal hareketleri elinde tuttuğu keman neden olur. Belli oluyor ki, Bahşı ömrünü Azerbaycan Türklerinin hayır işlerin- de, düğünlerinde geçirmiştir. Bu sakin, mütavazi insan her cür adavetten kenardır. O bu münakişeni yaratanlara nefret ediyor, onlara lanet yağdırır. Bahşı ölüm ayağında bele geleceğe olan inamını kayıp etmiyor. Bu adave- tin aradan kalkacağına, yine de dost, kardeş olacaklarına inanıyor. Hatta o Nevruz Beyden: -Seni and virıyorum bizi yaradan Allah”a. Bu kemanı Ka- zancı köyünde benim Muğuş balama ver deye rica ediyor. Bahşının cok güzel keman ustası olduğunu bilen Kahraman Bey ondan bir şey çalmasını rica ediyor. O da Azerbaycan Türkleriinin çok sevdikleri mûsikîni – “Rast”ı
442 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER çalıyor. Bu mûsikînin tesiri altında Kahraman Beyin kalbindeki kazap, kı- sas hissi dağılıp gediyor. Yadına öten günler, akansız-kadasız zamanlar,Ermenilerle birlikte geçirdiği hoş, sakin günler düşür. Bir az önce Bahşını parçalamağa hazır olan Kahraman Bey değişir, o ittihamçıdan sa- vunana çevrilir. Artık onun sesinde kısastan daha fazla giley-güzarlık du- yulur. Kahraman Bey diyor: - Ay balam, Ermeni bizden ne istiyorsun? Sa- ğır değilsen ki? Bir de görüm, bizden niye el götürmüyorsun?(33). Bahşı- nın: - Ağa, ben ne yaptım ki? Sözü Kahraman Yüzbaşını daha fazla zor durumda bırakır. Onun millî adavete ve münakişe ile hiçbir ilişkisi olma- yan fakir, elsiz-ayaksız kemancacıya el kaldırmağa gücü yetmiyor. Kahra- man Yüzbaşı kalbinde baş kaldıran insanî hislere hakk kazandırmak için iki başlı sözler konuşur: - Siz güman ediyorsunuz ki, ben bu sakat Ermeni”ni öldürmekle kazebim soğuyacak?! Şeytana pabuç dikiyorlar. Bu sakat da kemanı bağrına basıp ne emellerden çıkıyor. Haramzade ele çalıyor ki, öten günler yadıma düşür. Allah”ü Ekber” (34). Azerbaycan Türklerinin ruhunu, zevkini, mûsikîsini iyi bilen, manevî yönden bu halka yakın olan, durumun iyiliğe doğru deyiştiğini gören Bahşı yeni bir hava – Segah Zabul çalıyor. Öten günleri insanın karşısına koyan mûsikînin sedaları altında Kahraman Yüzbaşının içinde iki kuvve- adalet ve şer, adavetle kardeşlik duyguları. Başına gelen facieler, musibetler, kanlı savaş sahneleri, şehit olmuş arkadaşlarının ruhu Kahraman Beyi intikama, kısasa seslese de, Ermeni ve Azerbaycan Türklerinin manevî yakınlığının simgesi olan musi- ki, büyük tarihi dostluktan haber veren öten günler ise kardeşliğe, barışa sesliyor. Bu iki zıt kuvve uzun zaman çarpışır, gah o, gah o biri yenilir, ama sonda fi tne karlık ne kadar güçlü olsa da derin köklere malik halklar dost- luğunun karşısında geri çekilir ve yenilir (35). İş o yere ulaşır ki, kadar Kahraman Bey duygulanır, Bahşını övmeye çalışır. Ama birden-bire şehit arkadaşları gözü karşısında duruyor ve o Bahşıya bağırır: -Ermeni kemanı- nı götür ve git. Yoksa seni de, kendimi de öldürürüm. Çık git (36). Kahra- man Bey silâhını atar. Keman eserini inceleyen Prof. Dr. H. Alimırzeyev yazıyor: “Bunu okuyan insan anlıyor ki, Kahraman Bey bu olaydan ona eline silâh almayacak, hiç zaman elini kardeş kanına batırmayacak. Onun “-Bu saat seni de, kendimi de öldürürüm ve Ey namert dünya “ sözleri çok düşündürücüdür”.(37). Kahraman Beyin dediği sözler günahını anlamış, dahilen deyişmiş bir insanın feryadı, tövbesidir. Kahraman Beylerle Bah- şıların derdi aynıdır. Kahraman Bey “Ey namert dünya” demekle bu adavet tohumunu sepenleri kast ediyor. Kemança- iki kardeş halkı – Türklerle Ermenileri birbirine bağlayan yüreklerinin, örf-âdetlerinin, manevî anla-
443 Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı ALIYEVA yışlarının birliğini gösteren simgedir.. Asırlar boyu bir yerde yaşamış, ağır, zor günlerde bir-birine arka-dayak olmuş, hayır-şeri, derdi-kederi bir ol- muş Türk ve Ermenilerin bir-biri ile kanlı adavet etmeye esasları varımı? Tabii ki yok! Her iki halk kenardan denilen fi tne-fesada uymamalı, yine de hayatlarını barış, hoşgörü içinde sürdürmelidir. Fikrimizi C. Cabbarlının kahramanı ihtiyar Bahşının sözleriyle bitiriyoruz “Onlar komşu idiler. İki külfet: bir Azerbaycan Türkü, biri Ermeni. Onların yaşayışı da bir idi, işle- ri bir, görüşleri bir,dertleri bir, sevinçleri bir, dilekleri bir,emekleri bir idi. Çocukları bir evde büyür,malları bir yerde otluyor, tavukları bir hinde yu- murtluyordu...”(38). Veya: “...Ver elini Sona, ver elini Bahşı! Geçmişin kanlı tarihi bu eski mezarlıkta ebedi gömülsün. Yeni kardeşlik dünyasının kırılmaz kolları sizin ellerinizi, iki kardeş halkın birleşmiş hayatı gibi, ebe- dilik birleştirsin...”(39).
|
ma'muriyatiga murojaat qiling