Hercai hercai


Download 1.36 Mb.
Pdf ko'rish
bet18/66
Sana05.01.2022
Hajmi1.36 Mb.
#215141
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   66
Bog'liq
Sümeyye Koç - Hercai

“Ömür  boyu  mutlu  ol  güzelim,  hayatın  sana  keder  bulaştırmasına  izin


verme. Sevgine sahip çık ne olursa olsun, benim içimde ukde kalan o aşkı, sen
yaşa doya doya!”
Böyle  söylemişti  Zehra  Hanım.  Bu  sözlerle  bir  yandan  Reyyan’ı  mutlu
ederken  diğer  yandan  da  çok  üzmüştü.  Çok  merak  ediyordu  Reyyan…
Madem sevmiyordu kocasını, neden evlenmişti öyleyse? Sırf kendisi için mi?
Kızı için mi razı olmuştu sevmediği bir adama? Babasının da annesini sevdiği
pek söylenemezdi ya… Sanki ikisi de bu evliliğe mecbur bırakılmış gibiydi.
Kızlar  kendi  aralarında  son  konuşmalarını  yapıp  birlikte  geçirdikleri  son
demlerin  tadını  çıkarırken  kapı  çalındı.  Bedirhan’dı  odaya  gelen.  Belli  ki
Reyyan’a  özel  olarak  veda  etmek  istiyordu.  Havin  ve  Elif  sessizce  odadan
çıktı.  Bedirhan,  hüzünlü  bir  tebessümle  gülümsedi  ağlamaya  hazır  olan
ablasına.
Zehra  Hanım  ve  Hazar  Bey’in  evliliğini  ayakta  tutan  yegâne  güçtü
Bedirhan.
İki  adımda  yanına  vararak  ayaklarının  dibinde  durdu  Reyyan’ın.  Titreyen
ellerini  kaldırıp  yanaklarına  dokundu  yavaşça.  Önce  hafifçe  eğilip  alnına  bir
öpücük  kondurdu.  Reyyan’ın  yüzü  kızarmış,  gözleri  sulanmıştı.  Bedirhan
zoraki  gülümseyerek  kafasını  salladı.  “Seni  ağlatmak  için  gelmedim  buraya,
sakın ağlama!”
Çenesini çaresizce sallayan Reyyan da gülümsedi. Gözleri yaşarsa da gittiği
yere kadar direnecekti bugün. Bu hayattaki tek kardeşiydi Bedirhan. Kollarını
beline dolayarak uzun uzun sarıldı. Babaları bir olmasa da anneleri birdi. Ve
bu  büyük  detay  hiçbir  zaman  sorun  olmamıştı  aralarında.  Bedirhan  her  ne
kadar belli etmese de ablasını çok seviyordu. “Hep mutlu ol abla, yüzün hep
gülsün, kaderin kedersiz olsun inşallah!”
Nedense Bedirhan, Azat’ın aksine Miran’a güveniyordu. İçinde ona karşı en
ufak  bir  şüphe  oluşmamış,  gözlerindeki  yalancı  duyguları  fark  edememişti.
Miran’ın  Reyyan’ı  mutlu  edeceğine  ve  gözü  gibi  bakacağına  emindi.  Çünkü
babasına çok güveniyordu Bedirhan. Babası Miran’a kefilse, Miran kötü biri
olamazdı  ona  göre.  Neticede  hiç  kimse  farkında  değildi,  Reyyan’ı  elleriyle
ateşe attıklarının…
Hazar Bey’in isteği üzerine tüm aile avluda toplanırken Havin haber vermek
için  odaya  tekrar  geldi.  Reyyan  ve  Bedirhan  birlikte  odadan  ayrıldılar.
Reyyan’ın  attığı  her  adım,  yüreğinde  ayrı  bir  acıya  dönüşüyordu.  Yine  de
gülüşlerine gölge düşürmemeye çalışacaktı. Bu konaktan çıkarken, annesi onu
üzgün  görsün  istemezdi.  Konağın  kapısında  düğün  konvoyu  için  bekleyen
arabalar  art  arda  dizilmişti.  Şimdi  Miran  onu  orada  birbirinden  kötü


düşünceler eşliğinde beklerken Reyyan her şeyden habersizdi.
Avluya  indiğinde  vedalaşmaya  babasından  başladı.  Bu  yaşına  kadar  onu
yetiştiren  adam  şimdi  tam  karşısında  yüzüne  gülümsüyordu.  Bir  kere  olsun
şefkat  göstermemiş  olsa  da,  hiçbir  zaman  kötü  de  davranmamıştı  Reyyan’a.
Allah vardı, hiçbir şeyden yoksun büyütmemişti, sevgi hariç. Eğilip elini öptü
saygıyla.  Hakkını  ödeyemezdi  ne  de  olsa.  Alnının  akıyla  gelin  de  etmiş,
sırtındaki yükten kurtulmuştu adam böylelikle.
Babasının ardından Cihan Amca’sının elini öptü. Cihan Bey, Reyyan’ı çok
severdi.  Hatta  öyle  ki,  kardeşinin  göstermediği  şefkati  göstermiş,  onu  hiçbir
zaman  kendi  ailesi  dışında  görmemişti.  Havin  neyse  Reyyan  da  oydu  Cihan
Bey için. Çünkü yüreğinde merhamet taşıyan bir insan, küçük, yaralı bir kıza
kıyamazdı.  O  da  hiç  kıyamamıştı.  Gönlü  her  daim,  mutluluğundan  yana
olacaktı.
Sırasıyla  Delal  Yenge’sine,  Fatma  Abla’sına,  Dilan’a  ve  Havin’e  de  uzun
uzun  sarıldı.  Her  birine  ayrı  bir  veda  sözcüğü  sarf  etmiş,  yüreklerini
dağlamıştı.  Ağlamamak  için  sıktığı  çenesi  kalbini  ağrıtıyordu  resmen.
Dişlerini  sıkarak  kendini  koy  vermesini  engellemeye  çalışsa  da  gözyaşları
düşüyordu  bir  bir  yanaklarından.  Sıra  annesine  geldiğinde  ağlamasının
şiddetlenmesini  engelleyemedi.  Bu  anın  provası  olmazdı  ki…  Ne  kadar
ağlamayacağım diye düşünse de engel olamamıştı kanayan yarasına. Anneydi
o, nasıl veda edebilirdi ki? Ellerini öptü, uzun uzun… Sımsıkı sarılarak acısını
dindirmeye  çalışsa  da  böyle  yapınca  sanki  daha  çok  acıyordu  içi.  Anne
kokusu…  Burnunun  direğini  sızlatan  bu  kokuyu  elinde  olsa  ciğerlerine
hapsetmez  miydi?  Dün  gece  bol  bol  ağlayıp  dizlerinde  uyumuş,  kollarında
son  kez  küçük  bir  kız  çocuğu  olmuş  olsa  da  yetmiyordu  işte.  Bu  acıyı
dindirmeye gücü yetmiyordu hiçbir şeyin!
Dışarıdan duyulan davul ve zurna sesleri, arabaların peş peşe çalan kornaları
gelinin  bir  an  evvel  evden  çıkmasını  isteyen  mesajlar  veriyordu.  Büyük  an
gelmişti. Evlenen her kadının ömründe bir kez yaşadığı, baba evinden çıktığı
o anı yaşayacaktı tüm sızısıyla.
Bedirhan, Reyyan’ın yanına yaklaşarak elindeki kırmızı kurdeleyi ablasının
beline  üç  kere  doladı.  Üçüncüsünde  bağladığı  kurdelenin  ardından  son  kez
sarıldı ve duvağını yüzüne kapattı. Duvağının da üzerine örtülen kırmızı pullu
örtünün  ardından  dudaklarını  birbirine  bastırdı  Reyyan.  Bu  anın  bu  kadar
acıtacağını hiç tahmin etmemişti.
Avlunun  bir  köşesinde,  tüm  bu  olanları  yabancı  gibi  izleyen  birisi  vardı:
Azat. Reyyan bir tek onunla vedalaşmamıştı. Azat nasıl yanına gidip sevdiği


kıza mutluluklar dileyecekti? Canı hiç olmadığı kadar yanıyordu şimdi. Öyle
ki, bütün konağı cayır cayır yaksa içi kadar yanmazdı sanki…
Yüreğindeki  acıya  tuz  basarak  son  kez  amcasının  kızına  doğru  yaklaştı.
Kaçamak  bakışlarla  süzdü,  baştan  aşağı.  Diline  kepenk  bağlasalardı  da  sarf
etmeseydi  bu  sözleri.  Yüreğine  bir  hançer  olup  saplanmıştı.  “İnşallah  çok
mutlu olursun Reyyan!” Vurgun yemiş dili, başka kelam edemedi.
“Teşekkür  ederim,”  dediğinde  Reyyan,  Azat  duymamıştı  onu,  yangından
kaçar gibi kaçıp gitmişti Reyyan’dan uzağa.
“Hadi kızım!” Babasının sesi zamanın geldiğini söylüyordu. Reyyan yanına
gelen  adamın  koluna  girip  kapıya  yürüdü.  Miran  kapının  önünde  bekliyordu
onu.  Birazdan  bu  koldan  çıkacak  ve  Miran’ın  kollarına  gidecekti.  Nasıl  bir
yola  çıktığını  bilmeden,  ömrünü,  kalbini,  her  şeyini,  ruhunu  kötülüğün
ellerine sermiş bir adama teslim edecekti.
***
Ellerinin  arasında  duran  sahte  evlilik  cüzdanına  bakarken  içten  içe
gülümsemeden  edemiyordu.  Sahte  düğün  saatler  önce  sona  ermiş,  dakikalar
önce  de  son  vedalar  edilmişti.  Bu  sefer  doyasıya  ağlamış,  kendisini
kasmamıştı  Reyyan.  Bunun  pişmanlığını  taşımak  istemiyordu  üzerinde.
Annesine  doyamadan  ayrılmak  istememişti.  Şimdi  bir  daha  ne  zaman
döneceğini bilmediği bu şehirden tamamen ayrılıyordu, ya da öyle sanıyordu.
Açılan pencereden dışarıya uzattı sağ elini.
“Hoşça kal Mardin, hoşça kal güzel şehrim. Beni hiç unutma… Çünkü ben,
seni  asla  unutmayacağım…”  İçinde  umudun  taze  tohumları,  yanaklarında
yeni  açmış  gonca  güller,  dudaklarının  kıyılarına  yerleşmiş  divane  gülüşler
eşliğinde veda ediyordu memleketine.
Tüm  bunlar  olurken  bu  şehre  gözyaşları  içinde  veda  eden  bir  kadın  daha
vardı. Gönül… Şüphesiz o da Mardin’i hiç unutmayacaktı.
Bir  buçuk  saat  sürecek  bir  yolculuk  başlamıştı  şimdi.  Reyyan  duvağını
tamamen arkasına attı. Artık evli bir kadındı. Bu anı o kadar çok hayal etmişti
ki!  Üzerindeki  utangaçlık  bir  tarafa,  için  için  kanayan  yarasıyla  ağlamamak
için  zor  tutuyordu  kendisini.  Bir  de  Miran’ın  suskunluğu  eklenmişti  bu  ıssız
yolculuğa. Sahi, neden konuşmuyordu ki bu adam?
Çatık  kaşlarının  arasından  parlayan  mavi  gözleri  yoldan  ayrılmıyordu.
Üstelik arabayı haddinden fazla hızlı kullanarak Reyyan’ın gerilmesine sebep
oluyordu.  Yine  de  Reyyan  bir  şey  söylemeksizin  arkasına  yaslandı.  Nereden
bilebilirdi  Miran’ın  kafasında  dolaşan  tehlikeli  düşünceleri?  Kafasını  cama


çevirip  özleyeceği  bu  şehri  doyasıya  seyretmeye  koyuldu.  Geceyi  geçirmek
için  Diyarbakır’a  gideceklerdi,  birkaç  gün  içinde  de  tamamen  İstanbul’a
gitmiş  olacaklardı.  Üzerinde  tatlı  bir  yorgunluk  ve  acı  veren  garip  bir  hüzün
vardı.  Yanındaki  adamın  sessizliği  yüzünden  gönlüne  bir  kasvet  çökmüştü,
gözkapaklarına  binen  uykuya  direnmeye  çalışsa  da  nafile,  çoktan  kafası
düşmüştü yana.
Miran,  Reyyan’ın  uyuduğunu  fark  edince  gülümsedi.  Resmen  çocuk
gibiydi. Gözünde küçük bir kız çocuğundan farkı yoktu hatta. Gaza biraz daha
yüklenerek devam etti. Bir an önce eve varmak istiyordu. Yarın sabah ise bu
oyuna  bir  son  verecek  ve  Reyyan’a  gerçek  Miran  kimmiş  gösterecekti  tüm
zalimliğiyle.
Diyarbakır’a  vardıklarında  hava  kararmıştı.  Miran  geçici  bir  süreliğine
kiraladığı  turistik  evin  önüne  geldiğinde  arabayı  durdurdu.  Yanında  oturan
kıza  döndü  yüzünü.  Reyyan  hâlâ  uyuyordu.  Eğilip  elini  saçlarının  arasına
daldırdı.  Uyanması  için  hafifçe  okşadığında  Reyyan  şaşkınlıkla  araladı
gözlerini. Uyuduğunun farkında bile değildi. Başını camdan kaldırıp Miran’a
baktığında kendisine gülümsediğini gördü. İçi gıdıklanmaya başlamıştı, bu his
çok tuhaftı.
Gözlerini arabadan dışarıya çevirdi fakat hava kararmış olduğu için pek bir
şey  görünmüyordu.  Ürkek  tavrıyla  bakışlarını  mavi  gözlere  çevirdiğinde,
“Neredeyiz?” diye sordu Reyyan.
“Geldik,”  dedikten  sonra  bir  süre  duraksadı  Miran.  “Burada  kalacağız  işte
birkaç gün.” Yine yalan söylemişti fakat bir şeyi fark ediyordu ki artık yalan
söylemek onu mutsuz ediyordu. Normalde yalancı bir adam değildi. Doğruları
söylemekten çekineceği kimsesi yoktu ki. Belki bu söylediği ilk yalan değildi
ancak sonuncu olacaktı.
Arabanın  kapısını  açıp  dışarıya  çıktığında  ilk  önce  bagajdaki  bavulları
indirdi.  Reyyan  ise  yerinde  ne  yapacağını  bilmeden  oturuyordu.  Miran
kendisini unutup eve doğru yürüdüğünde kaşları çatıldı istemsizce. Miran da
evin  kapısına  gelince  hatırladı  Reyyan’ı.  Neredeyse  eve  onsuz  girecekti.
Kafası öylesine doluydu ki, buraya neden geldiğini bile unutacaktı. Arkasını
dönmeden  evvel  yüzüne  son  kez  yerleştirdi  sahte  maskesini.  Reyyan’ın
yüzüne  baktığında  yine  utangaç  tavırlarıyla  kendisine  baktığını  görünce
gayriihtiyari gülümsedi. Her şeyin sahte olduğu bu iğrenç intikam oyununda
sahte olmayan tek şey Reyyan’a olan tebessümleriydi.
Bakışlarını  Reyyan’ın  üzerinden  ayırmadan  gülümsemeye  devam  ederken
birkaç adımda yeni karısının yanına vardı. “Geceyi arabanın içinde geçirmeyi


düşünmüyorsun umarım.”
Reyyan  aptal  bir  gülüşle  kafasını  önüne  eğdi.  Ne  kadar  da  aptaldı  Miran’a
göre.  Arabadan  inmeden  evvel  gelinliğinin  eteğini  toparlamış,  avuç  içlerine
hapsetmişti.
Birlikte,  aralık  olan  evin  kapısından  içeriye  girdikten  sonra  tek  ayağıyla
kapıyı  kapattı  Miran.  Bavulları  kapının  hemen  yanına  dizdikten  sonra
gözlerini  Reyyan’a  dikti.  Sahi  şimdi  ne  yapması  gerekiyordu?  Hayatının
ikinci evliliğiydi bu. İlkinde sevmediği bir kadını almıştı ömrüne. Yüzüne bile
bakası  gelmediği  halde  o  kadını  karısı  yapmıştı.  Şimdi  de  durum  pek  farklı
değildi.  Bu  evlilik,  sahteydi.  Her  ne  kadar  Reyyan’dan  nefret  etmese  de
neticede düşmanının kızıydı o. Sevemezdi.
Reyyan evi ve eşyaları izlemeye başlamıştı. Aslında onu ilgilendiren bu ev
değildi ama bu şekilde oyalanıyordu aklınca. “Ev güzelmiş,” diyerek ona göre
saçma bir cümle kurdu.
Miran,  Reyyan’ın  heyecandan  saçmaladığının  farkındaydı.  Zaten  o
gözlerinden hiçbir şey kaçmazdı. “Evet, öyle,” diyerek gülümsedi.
Miran  tüm  bu  saçmalıklara  son  vermek  için  Reyyan’a  yaklaşıp  uzattığı  eli
tutmasını  bekledi.  Kendisine  uzanan  elle  kalbi  deli  gibi  atmaya  başlamıştı
Reyyan’ın.  Utana  sıkıla  elini  verdiğinde  gözlerini  yere  çevirdi.  Önden
yürüyen  Miran’ı  takip  ediyordu  yavaş  adımlarla.  Miran’ın  arkası  dönükken
yüzündeki  gülümseme  görülmeye  değerdi  doğrusu.  Kazanan  o  olmuştu,
dediğini tutmuş, koca bir aileyi ayakta uyutmuş ve yalan bir düğünle kızlarını
almayı başarmıştı.
Açtığı  odanın  kapısından  içeriye  girdiğinde  bıraktı  Reyyan’ın  elini.  Kapıyı
kapattığı  andan  itibaren  içerdeki  adam  Miran  değildi.  Tüm  düşmanlığını,
kinini ve nefretini kapının ardında bırakmıştı çünkü. Bu gece tüm benliğinden
sıyrılacak, sadece bu geceliğine olmak istediği adam olacaktı. Bu gece sadece
Reyyan’ı  kandırmakla  kalmayıp  kendisini  de  kandıracaktı.  İçinden  geldiği
gibi  davranıp  âşık  adam  rolünü  gerçeğe  çevirecekti.  O  bile  farkında  değildi
ama olmak istediği adam buydu.
Heyecandan  titreyen  Reyyan’a  yaklaştı.  Bu  gece,  yüreğinin  kirini  bu  kızın
gönlüne  akıtacaktı.  Acımadan,  çekinmeden.  Usulca  uzattı  ellerini  ellerine.
Sıcak ellerini avuçlarına hapsederken, uzunca bir süre vuslatı bekleyen gönlü
yaralı  bir  adam  gibiydi.  Bu  anı  kırk  yıl  beklemişçesine,  içinde  büyük  bir
hasret büyütmüşçesine dokundu. Sonra dudaklarına götürdü ağır ağır. O elleri
nazikçe kapattı dudaklarına. Aynı ağırlıkta gözleri de kapanmıştı.
İçi sızım sızım sızlıyordu. Miran bu sızıdan nefret ediyordu.


Reyyan desen, her an bayılacak gibiydi. Odadaki tek ışık kaynağı, abajurdan
saçılan,  kısık,  sarı  pırıltılardı.  Köşede  bir  dolap,  kapının  girişindeki  duvarı
kaplayan büyükçe bir konsol vardı. Yatağın her iki yanına yerleştirilmiş krem
rengi  komodinler  klasik  bir  yatak  odasını  oluşturuyordu.  Bayılmamak  için
etrafı  gözlerken  fark  etmişti  tüm  bunları.  Zira  kalbinin  atışları  birazdan
kaburgalarından taşacak gibiydi.
Her şeye rağmen benzersiz hislerle dolup taşıyordu gönlü. O küçük kalbine
nasıl  böyle  büyük  bir  aşk  sığmıştı  bilmiyordu.  Nasıl  olmuştu  da  o  okyanus
bakışlar tüm benliğini çalıp destansı bir masala hapsetmişti? Reyyan, Miran’ı
çok seviyordu. Gözlerine bakıp ağlayacak kadar çok, bir ömür uyuyan yüzünü
seyredecek kadar çok, adına türküler yakacak kadar divane… Bu adam onun
kalbine dokunmuştu. Kimsesizliğinden sahiplenmiş, her şeyi olmuştu.
Miran  gözlerini  aralayıp  Reyyan’ın  yüzüne  baktığında  ıslanmış  gözlerini
fark etti. Derin bir nefes aldı. Ardından bir elini yüzüne uzattı. En derininden
gelen şefkat duygusu ile yanağını okşarken, başparmağı ile süzülen bir damla
yaşı  yok  etti.  “Ağlamanı  istemiyorum,”  dedi  suçluluğun  işlediği  titrek  ses
tonuyla. “Çünkü sen, hep gülmelisin Reyyan.”
Reyyan gülümsedi. Eliyle diğer gözündeki yaşı sildi fevri bir hareketle. “Bir
ömür boyunca,” dedi kısık bir sesle. “Sadece senin için gülümseyeceğim.”
Miran,  Reyyan’ı  kendisine  çekip  ellerini  beline  yerleştirdi.  Burnunu
Reyyan’ın  saçlarından  içeri,  boyun  boşluğuna  daldırdı.  “Bu  gece  bana,  beni
son  kez  görüyormuşsun  gibi  davran  Reyyan.”  Reyyan’ın  neden  diye
sormasına  izin  vermeden  elini  dudaklarına  kapattı.  “Soru  sorma,  sadece  sev
bizi.” Sonra sessizce mırıldandı. “Lütfen…”
Reyyan’ın  bedenini  kendisine  hapsederken  içinden  sessizce  konuşuyordu.

Download 1.36 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling