Hercai hercai
Download 1.36 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Hercai
Göz rengi okyanusları andıran adamın bakışları karlar kadar soğuktu
şimdi. Miran birbirine kenetlediği kollarını ayırarak masaya dayadı. Haşin bakışları Reyyan’ın ürkek gözbebekleriyle birleştiğinde, tehlikeli bir gülüş acımasızca gezindi dudaklarında. “Yazık sana,” dedi sessizce. “Karım olabileceğini mi düşündün yoksa?” O an durdu zaman, dönmedi dünya. Önce kafasının içinde defalarca tekrarlandı bu cümle. Kulaklarında yankılanırken, yüzüne art arda bir sürü tokat iniyor gibi hissetti. Aslında hiç uyanmamıştı Reyyan, dünden beri uyuyor, kötü bir rüya görüyor olsa gerekti. Yutkunmakta zorlandı. Bu duyduğu şaka olmalıydı, kötü bir şaka! Anlam vermeye çalıştıkça beyni yerinden oynayacak gibi oluyordu. Gözleri istemsizce dolarken hiç olmadığı kadar da yenik hissediyordu kendisini. Konuşmasına engel olan, titreyen dudaklarına rağmen, “Bu ne demek?” diye sordu. “Hiçbir şey anlamadım ben.” Miran oturduğu sandalyeden yavaşça kalktı. Ellerini cebine atıp Reyyan’ın buruk çehresinde alayla gezdirdi gözlerini. “Sen benim karım falan değilsin!” Arkası dönüp mutfaktan çıktığında Reyyan da ardından kalkıp sarsak adımlarla onu takip etmeye başladı. Kendisine hâlâ şaka yaptığını düşünüyordu. Aksi takdirde, tüm dünya omuzlarına yıkılacaktı ve Reyyan ölecekti. Miran, “Biliyor musun Reyyan?” dediğinde olduğu yerde duraksayıp birden arkasını döndü. Salon kapısının girişindeydi. Reyyan ürkerek bir adım geriye gitti. “Bazı çocukların kaderi, başka çocukların kötü babaları tarafından belirlenir.” Reyyan yine bir şey anlamadı. Hoş, yerinde kim olsa idrak edemezdi bu durumu. “Anlamıyorum hiçbir şey,” dedi titreyen sesiyle. “Yani?” Miran arsızca gülümseyerek salladı kafasını. “Anlamanı beklemiyorum zaten. O yüzden direkt konuya gireceğim.” Parmağını kendisine çevirdi. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” Cümlesinin sonlarına doğru sesindeki alay yerini korkunç bir tona bıraktı. Reyyan çaresizliğin en dibini yaşıyordu şimdi. Karşısındaki adamın dudaklarından dökülen kelimeler zihninde acı verici bir şekilde yankılanıyordu. Ne dese, ne söylese Miran eski haline dönüşürdü bilmiyordu ama söyleyeceklerinden ölesiyle korkuyordu. “Miran ben… Korkuyorum!” “Soruma cevap ver, sen benim kim olduğumu biliyor musun?” Reyyan kafasını iki yana salladı. “Bilmiyorum…” Islak gözlerinden yaşlar yanaklarından süzüle süzüle döküldü. “Bilmemen normal tabii…” Önünde durduğu saksının içinde kocaman bir ev çiçeği vardı. Dalından kopardığı yaprağı avuçları arasında sıkıştırdı Miran. Reyyan’ın gözleri o yaprağa takıldı, yavaş yavaş parçalayışını seyretti. Şimdi o yapraktan ne farkı vardı ki? “Ben, senin tanıdığın Miran değilim,” dedi korkunç bir sesle. “Şu gördüğün adam var ya…” Tek kaşını ima ile kaldırdı. “Onu tanımak istemezdin sen. İntikam yeminleriyle büyüyen, kimine göre kötü bir insanım ben. Ama bana göre, sadece adaletliyim. Bu hale gelmemdeki en büyük sebep, senin baban. Ondan alacağım çok şey var.” Öyle sakin konuşuyor ve tüm bunları sıradan bir şeyden bahseder gibi anlatıyordu ki, Reyyan olayın ciddiyetini bir türlü kavrayamıyordu. Zavallı yüreği, hâlâ şaka olmasını arzuluyordu bu durumun. “Benden aldıklarının karşılığında onu iliğine kadar kurutacağım diye bir söz verdim kendime. Ve ben yeminimi tuttum, intikamımı almak için attığım ilk adımda seni kullandım…” Elinde parçaladığı yaprağı parmaklarının arasından yere bıraktığında Reyyan’a bakıyordu. Şu an onun korkudan ağlıyor ve titriyor oluşu hiç umurumda değildi, üzerine doğru bir adım attı rahatlıkla. Aralarındaki mesafeyi sıfırladığında ellerini iki yana açtı. “Nasıl ama?” diyerek yüzüne doğru eğildi. “Güzel inandırabildim mi seni?” Reyyan ellerini kaldırıp karşısındaki adama bir tokat atmak istedi. Kanı donmuş, dili tutulmuştu. Düzgün cümleler kuramayacak kadar şaşkın, ne yapması gerektiğini idrak edemeyeceği kadar afallamıştı. Kalbi tutuk, dimağı bomboştu. Eğer bu durumu kavrayabilmiş olsa Miran’a nefretini kusan cümleler kurabilir, ona ne kadar aşağılık bir adam olduğunu haykırırdı. Ne yazık ki, anın şokuyla hâlâ idrak edemiyordu olup biteni. “Kafam karmakarışık.” Reyyan titreyen dudaklarına elini kapattı. “Bunu neden yapıyorsun bana?” Sessizce ağlamaya devam etti sözlerinin ardından. “Sana yalan söyledim Reyyan, seni kandırdım işte!” Ses tonu haddinden fazla yükselince Reyyan korkudan gözlerini yumdu. “Neyini anlamıyorsun ha, nesi şaka geliyor sana?” Bağırışının ardından, Reyyan’ın dudağına bastırdığı elini sertçe çekerek kendi bedenine bastırdı. “Bu dokunduğun adam, senin en büyük düşmanın!” Reyyan o an haykırır gibi hıçkırdı. Dokunduğu adam düşmanı mıydı bilmiyordu ama katiliydi. Bugün bu evde ölecek olan kızın, katiliydi. Miran’ın elinde olan eli, onun bedenine dokunuyordu şimdi. Ölüm gibiydi. “Sen, sen…” Gözlerini aralayarak tüm cesaretiyle baktı gaddar gözlere Reyyan. “Kimsin?” Bir kere daha sordu. “Kimsin Miran?” “Miran Karaman,” dedi gaddar sesiyle. “Senin baban olacak o şerefsizin yıllar önce öldürdüğü adamın oğluyum!” Tuttuğu eli sertçe savurunca, Reyyan ayakta duramamış yere kapaklanmıştı. “Şimdi anladın mı?” diye sordu Miran. Reyyan sırılsıklam olmuş gözlerini Miran’a çevirdi fakat hiçbir şey söyleyemedi. Bedenini bir titreme almış, boğazına kesif hıçkırıklar oturmuştu. Aynı zamanda düşünme yetisini kaybetmiş, algıları kapanmış gibiydi. Söyleneni anlamayacak kadar da hissizleşmişti. Kafasında yankılanan sesler bedenini halsiz bırakmıştı. Miran’ın bağıra çağıra sarf ettiği sözler kanını donduruyordu. Bütün bu olanlar gerçek miydi? Miran’ın ona şaka yaptım diyerek sarılması için neler vermezdi… Kötü bir rüya olduğunu düşünüp uyanmak için neler yapmazdı şimdi… Ancak gerçekler bütün çıplaklığıyla gün yüzündeydi. Ve hiçbir rüyanın acıtamayacağı kadar gerçekti tüm bu yaşadıkları. Ellerini kulaklarına kapattı. Delice titriyor, hüngür hüngür ağlıyordu. Ağlamak istemiyordu ancak gözyaşlarına söz geçmiyordu. Ellerini yüzüne kapattı çaresizce. “Ben, ben sana ne yaptım, ben sana ne yaptım?” İsyan dolu bu haykırışı kimin umurundaydı? Miran cevap vermeksizin arkasını döndüğünde Reyyan’ın kıyameti kopmuştu o an. Her insanın ölümü kendi kıyametiydi. Ve bazı insanların kıyameti yaşarken kopardı. Reyyan da onlardandı. Son bir gayretle, boğazını patlatacak kadar hiddetle bağırdı arkasından. “Nereye gidiyorsun Miran? Beni bırakıp nereye, Allah’ın cezası!” Miran duraksadı. Kapıya doğru yürüyordu. Her şeyi sabah erkenden uyandığında halletmiş, alacaklarını arabasına yerleştirmişti. Sadece bu kapıyı çarpıp gitmesi ve arkasına bile bakmaması gerekiyordu. Geriye dönüp münhasır bakışlarıyla süzdü Reyyan’ı. “Oyun bitti, perde kapandı güzelim.” Parmağını kaldırıp Reyyan’ın üzerinde gezdirdi. “Sen yoluna, ben yoluma!” Duyduğu kelimeler kurşun olup saplanmıştı yüreğine. Acısını, hissettiklerini tarif etmek mümkün değildi. Tüm bunları hak edecek ne yapmıştı ki? Sadece sevmişti. Kalbini, ruhunu ve bedenini, ona gözü kapalı emanet edebilecek kadar çok sevmişti! “Seni seviyorum derken, yalan söylemiş olamazdın…” diye mırıldandı. Miran onu duymuyordu. “Yalan olamayacak kadar gerçektin…” Elini sol göğsüne bastırdığında kalbi bu sefer heyecandan değil, korkudan atıyordu. Bu gerçeğin ağırlığını kaldıramıyordu Reyyan. Hiçbir zaman güçlü bir kız olamamıştı… Bu yüzdendir ki şimdi Miran’ın karşısına dikilemiyor, bitkin bedenini milim oynatamıyordu. Tüm bu olanları idrak etmesi ne kadar da zordu, nasıl gelmişlerdi böyle bir oyuna, nasıl kandırılmıştı? Ayakta dikilen adama baktı. Âşık olduğu gözler ona sevgiyle değil, nefretle bakıyordu artık. Aslında hiçbir zaman sevgiyle bakmamıştı… Reyyan o gözlerdeki intikam duygularını aşk sanmış, ne kadar da yanılmıştı… Ömrünün baharında, canım dediği adam canını alırken, o sadece seyrediyordu. Her bir uzvu titrerken ayağa kalkıp karşısına dikilmek istedi ancak güç bulamadı. Kolunu kanadını, yüreğini… her şeyini kırmıştı Miran. Miran son sözlerini söylemek için yere eğilip dizlerinin üzerine çöktü. Reyyan’dan birkaç adım uzaktaydı şimdi. “Her şey buraya kadardı, şimdi geldiğin yere geri dön. Ayrıca…” dediğinde parmağını sakallarının arasına daldırıp düşünceli bir şekilde kaşıdı. “Hazar Şanoğlu’na, Miran Karaman’dan selam iletmeyi unutma!” Diz çöktüğü yerden usulca kalktı ayağa. Arkasını döndüğü andan itibaren Reyyan’ı bir daha görmeyecek, hayatının bir perdesini daha kapatmış olacaktı. Adımlarını hızla atıp evin kapısına kadar geldi. Bu anın onu hiç bu kadar zorlayacağını tahmin etmemişti. Oysa çok düşünmüş, bu sahneyi defalarca kurmuştu kafasında. Canı yanmayacak, haz duyacaktı. Aldığı intikamın sevincini nedensizce buruk yaşıyordu. Bu düşüncelerden sıyrılmak için Reyyan’dan uzak kalmanın yeterli olacağını düşünüyordu. Bitmişti her şey. Tam kapıyı açacağı sırada Reyyan’ın sözleri durdurdu onu. “Ben bu anı ömrüm boyunca unutmayacağım,” dedi hıçkırıkları arasında. “Sen de unutmayacaksın. Unutturmayacağım!” Miran paramparça olmuş surat ifadesini anında değiştirip arkasına döndü son kez. “Meşhur bir söz var bilir misin?” diye sordu. Reyyan’ın öfkeli gözleri, yüreğini yakıyordu. “Ateş olsan, cürmün kadar yer yakarsın! Elinden geleni ardına koyma.” Daha fazla oyalanmanın da, kendi canını acıtmanın da bir faydası yoktu. Hızla açtı kapıyı. Açtı ve gürültülü adımlarla çıktı. Arkasına bile bakmadan gidiyordu şimdi. Miran’ın gidişini seyrederken ellerini tekrar dudaklarına kapattı Reyyan. Bu şehrin bilmediği sokaklarında bir başınaydı artık. Evlilik sandığı şeyin bir oyun olduğu gerçeği kalbinde pervasızca patlıyor, Reyyan’ı cayır cayır yakıyordu. “Benimki yalan değildi,” diye mırıldandı. “Ben gerçekten Download 1.36 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling