Hercai II meftun hercai II / meftun
Download 1.49 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Meftun
***
Mardin Her seven yüreğin bir yarası oluyordu elbet. Hiç kapanmayanından, hep kanayanından. Her gönlün bir gideni vardı, gidip asla geri dönmeyeninden. Çoğu sevdanın sonu hüsranla biter diyorlardı, ne de haklılardı. Mezarlar ölüleri, şehirler yüreğe gömülen aşkları ağırlarmış günler geceler boyunca. Ulan, dibine kadar haklılardı! Gözlerini sımsıkı yumdu Azat... Elleri titriyordu şimdi. Şu arayışı hiç bitmeyen gönlüne haddini bildiremiyordu ya, kendisine olan nefreti günbegün artıyordu. Çok anlamsızdı bu sızı. Çoktan küllenmişti içinde harlanmayan yangını. Öyleyse neyin nesiydi bu pervasız acı? Onun aşkı hiç başlamamıştı ki bitecekti... Onun sevdası hiç uğramamıştı ki yüreğine, nasıl bir gün çekip gidecekti? Reyyan ona oldu olası uzaktı, hep yasaktı, nasıl da günahtı... Başka bir adamın evindeydi o, başka bir adamın yüreğinde. Ona bakıyordu gözleri, onun ellerini tutuyordu elleri. Ona gülüyor, onu seviyordu. Tüm bunları her gün düşünerek zaten işkence ediyordu ruhuna. Daha ne yapması gerekiyordu unutmak için? Aşkın avuçlarına hapsettiği en çaresiz mahkûmlardan biriydi Azat. Kurtulamadığı bir hastalık gibiydi sevdası, ne kadar savaşırsa savaşsın mağlubiyetti ona kalan. Zaten hiç gülmeyen yüzü, artık hüznün acılarını taşıyordu. Saatlerdir çıkmadığı odasının kapısı çalındığında uzandığı sedirden doğrulmadı Azat. Kimseyi göresi yoktu, kendi derdi zaten ona yetiyordu. Bir de Miran’ın vurulma meselesinde kimse ona inanmamıştı ya, konaktaki herkese yüz çeviresi geliyordu. Alıp başını gidesi, bir daha da hiç dönmeyesi vardı. Kahretsin ki, olmuyordu! “Abi?” Kapı usulca aralandığında Bedirhan kafasını uzatmıştı. Azat’ın bakışları Bedirhan’a kaydığında öfkesinden yitirdiği bir şey olmadığını anladı. Herkese ama en çok da Bedirhan’a öfkeliydi. “Bana kızgınsın biliyorum,” dedi Bedirhan içeriye süzülürken. Kapıyı yavaşça örtmüştü. “Ama hepimiz çok yıprandık be abi, çok gerildik. İster istemez kırdık birbirimizi.” Azat ise Bedirhan’ı yok saymaya çalışarak uyuyormuş gibi gözkapaklarını yumdu. Dinliyordu ama dinlemiyormuş gibi yapıyordu. Bedirhan birkaç adım geride durduğunda, “Affet beni,” dedi. “Hatalı olan bendim, kabul.” “O zaman sus ve odamdan defol git Bedirhan!” İşaretparmağını kapıya doğrulturken oldukça gergindi fakat Bedirhan’ın pes etmeye niyeti yoktu. “Ne zamana kadar böyle davranacaksın abi? Ne zamana kadar aynı çatı altında görmezden geleceğiz birbirimizi?” Azat burnundan soluyarak kalktı uzandığı yerden. Baygın bakışlarını Bedirhan’ın çehresinde gezdirirken, “Bana mı soruyorsun lan?” diye bağırdı. “Hepiniz ben katilmişim gibi baktınız bana, hiçbir şey olmamış gibi davranayım öyle mi?” “Kimsenin sana öyle baktığı yok. Sen fazla mı alıngan oldun ne?” Azat kaşlarını çattı. “Alıngan falan değilim ben, asabımı bozma benim!” “O zaman kalk yerinden de aşağı gel. Sofrada seni bekliyoruz. Yoksa kız gibi trip attığını düşüneceğim artık.” Bedirhan Azat’ın damarına basıp odasından çıkıp gittiğinde genç adam öfkeyle doğruldu. Doğru söylüyordu Bedirhan. Reyyan’a ve Miran’a olan hırsından ötürü İstanbul’dan geldiği günden bu yana kimseyle konuşmaz olmuştu. Kim bilir bu konakta arkasından ne dedikodular dönüyordu. Belki de Reyyan’a olan sevdasından ötürü bu halde olduğunu düşünüyorlardı. Doğrulup yerinden kalktı Azat. Kimsenin böyle düşünmesine izin vermeyecekti. Dakikalar sonra kendini salonda bulduğunda Bedirhan’ın da dediği gibi tüm aile bireylerinin yemek masasında oturduğunu gördü. Hiçbiri de başlamamıştı yemeğe, demek ki onu bekliyorlardı. Hayat bir şekilde kaldığı yerden devam ediyordu işte. Konak sürekli İstanbul’dan gelen haberlerle çalkalanıyordu. Miran’ın iyi olduğu haberi, Miran’ın taburcu olduğu haberi… Azat kendisine ayrılan yere oturduğunda babasının durgun bakışlarıyla karşılaştı. “Nihayet teşrif edebildiniz Azat Bey.” Cevap vermek yerine asık bir suratla kafasını eğdiğinde Dilan yemek servisine başladı. Önce Cihan Bey’in, ardından Hazar Bey’in, Delal Hanım ve Zehra Hanım’ın tabaklarını doldurdu. Bu konakta yemeklerin servis edilme sırası dahi büyükten küçüğe göreydi. Sıra Azat’a geldiğinde ellerinin titremesini önleyemiyordu genç kız ve bu durumu bir tek Havin’le annesi Delal Hanım fark ediyor, çünkü bu kızın Azat’a ne denli yanık olduğunu biliyorlardı. Tek fark, Delal Hanım’ın bildiğini kimse bilmiyordu. Dilan derin bir nefes alıp yemek tabağını Azat’a uzattığında Azat kafasını dahi kaldırmadan gelişigüzel kavradı tabağı. Ve haliyle tabaktan ziyade, Dilan’ın elini avuçlarına aldığını fark etmedi. Bu temas ona hiçbir şey ifade etmezken genç kızın tüm dengesi bozuldu. Azat, Dilan’ın elini tuttuğunu fark ederek hızla geri çekildiğinde Dilan da Azat’ın tabağı kavradığını fark ederek elini çekti. Sonuç olarak yemek yere boca edildi. Delal Hanım gözlerini kocaman açarak bu anı kaçırmak istemezcesine bakıyordu. Dilan telaşlıydı. “Özür dilerim,” dedi kısık sesiyle. “Tamam Dilan, sorun değil.” Azat’ın zaten pek iştahı yoktu. Tekrar önüne dönüp salata tabağına uzandığında Dilan yere düşen tabağı alıp koşa koşa çıktı salondan. “Kalk kız, yeri temizle sen de.” Havin annesinin sözleriyle isteksizce kalktı masadan. “Her şeyi Dilan yapacak değil, bir kere söyletme beni de kalk sen temizle.” Çok geçmeden Dilan ve Havin yeri temizlemiş, Dilan servisi tamamlamış ve yemeğe başlanmıştı. Derin bir sükûnet eşliğinde yenen yemekte sessizliği ilk bozan Hazar Bey oldu. Mardin’e gelmişti gelmesine ancak adamın ruhu İstanbul’da, yıllar sonra kavuştuğu oğlunun yanında kalmıştı sanki. Aklı fikri Miran ile doluydu ve en fenası henüz Azat’ın babası Cihan Bey hariç kimse sırrını bilmiyordu. “Bugün Reyyan’la konuştun mu Zehra?” diye sorduğunda, Zehra Hanım gülümseyerek salladı kafasını. “Evet, konuştum, bugün eve gelmişler. Her şey yolunda.” Sıradan bir şeymiş gibi söz edilen şey Reyyan’dı ve bilhassa Miran. Azat’ın bu konuda ne denli yaralı olduğunu bilmiyor muydu amcası da onun yanında onların adından söz ediyordu? Zaten olmayan iştahı yerle bir oldu ve sıktığı çatalı elinde kalakaldı. Delal Hanım oğlunun bu değişiminin elbette farkındaydı ve o da Reyyan’dan ve Miran’dan bahsedilmesinden haz etmiyordu. Tam da o sırada ortaya yeni bir bomba bıraktı Hazar Bey. Bunu herkesin bilmesi gerekiyordu. En çok Zehra Hanım’la Azat’ın. Fırat söylemişti ona, Reyyan’ın hamile olduğunu. Zehra Hanım’ın bu gerçeği bilmeye hakkı vardı çünkü Reyyan’ın annesiydi. Belli ki Reyyan utanıyordu ve annesine söyleyemiyordu. Azat’a gelince… Her ne kadar Reyyan’ı içinde bitirse de, ufacık bir umut kırıntısı taşıdığını biliyordu Hazar Bey. Yeğeninin taşıdığı o ufacık umudun tamamen kaybolmasını istiyordu. “Sizlere söylemem gereken mühim bir mesele var,” dediğinde herkes dikkat kesildi. Bir tek Azat ilgilenmiyor gibi görünüyordu çünkü aklı hâlâ Miran ve Reyyan’daydı. Ta ki amcasının ağzından yeni bir Reyyan lafı duyana kadar. “Belli ki Reyyan söyleyememiş bunu size,” dediğinde Azat’ın da bakışları amcasına çevrildi. “Reyyan bir bebek bekliyor.” Herkesi kısa süreli bir şokun içine sürükleyen bu haber, gönüllerde buruk bir sevince dönüşürken Azat’ın yüreğinde tehlikeli bir yangına dönüştü. Ve avuçları arasında sıktığı çatal gürültüyle önündeki tabağa düştü. |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling