Hercai II meftun hercai II / meftun


Download 1.49 Mb.
Pdf ko'rish
bet56/68
Sana05.01.2022
Hajmi1.49 Mb.
#215120
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   68
Bog'liq
Sümeyye Koç - Meftun

yıllar  öncesine  sürüklüyordu.  “Koyduğun  mesafeler  beni  yaralamaz,”  dediğinde  aklına  zaten  kaybetmiş
olduğu yirmi altı yıl geldi. “Ben yıllardır mağlup olanım zaten.”
Miran  bakışlarını  yere  indirmiş  bir  halde  cebinden  çıkardığı  telefona  bakıyordu.  Sözde  yanı  başında
zırvalayan  adamı  dinlemiyor,  bambaşka  şeylerle  oyalanıyordu  ama  durum  öyle  değildi.  O  an  Hazar  Bey,
Miran’ın  esasında  çok  öfkeleneceği  bir  şey  yaparak  havaya  kaldırdığı  parmaklarını  oğlunun  sol  göğsüne
bastırdı. “Sen yüreksiz bir adam değilsin ki oğlum…”
Miran  neye  uğradığını  şaşırmış  bir  halde  usulca  yerden  kaldırdığı  bakışlarını  önce  babasının  kendi
bedeninde  duran  eline,  ardından  gözlerine  dikti.  Öfkeyle  büyüttüğü  gözbebeklerinde  aslında  yılların
sevgisizliği  ve  kimsesizliği  çağlıyordu.  Ve  hissediyordu.  Bu  adamın  sözlerinin  devamı  kendisinin  sonu
olacaktı.
“Buraya nasıl söz geçirebiliyorsun?”
Hiçbir şey söylemeden arkasını döndüğünde babasının eli bedeninden kayıp gitmişti ancak sözleri aklından
silinmeyecek  gibiydi.  Ağlamak  istiyordu.  Kimsenin  onu  görmeyeceği  bir  yerde  ağlamak  ve  avaz  avaz
haykırmak... Bir köşede ona tuhaf tuhaf bakan Havin’i yanına çağırdığında genç kız koşa koşa geldi yanına.
“Ben  biraz  hastane  dışına  çıkacağım  Havin,”  dediğinde  cebinden  çıkardığı  kartı  genç  kızın  eline  uzattı.
“Bak burada numaram yazıyor, zaten kapının önünde olacağım. Bir şey olursa hemen ara beni.”
Havin,  Miran’ın  elinden  aldığı  kartviziti  avuçlarına  hapsederken  Miran  arkasını  dönmüş  uzaklaşıyordu.
Dayanamadı  Havin.  “Bir  saniye!”  diyerek  durdurduğu  Miran’ın  yanına  gittiğinde  cebinden  çıkardığı  dörde
katlı kâğıdı Miran’a uzattı.
“Bu nedir?”
Miran’ın aldığı kâğıda bakarken acıyla tebessüm etti Havin. “Reyyan’a ait. Oturma odasında düşürmüştü.
Ona verecektim fakat sana kısmetmiş.”
Miran  kafasını  sallayarak  oradan  uzaklaştığında  hastanenin  dışına  attı  kendini.  Boş  bir  banka  geçip
Havin’in verdiği kâğıdın kıvrımlarını açtı, gözlerini kâğıdı dolduran satırlara dikti.
Sevgilim...  Mutluluğun,  ömrüme  bir  düşman  olduğunu  sezdiğim  nice  zamanlara  şahitlik  ettim.  Bazen,
babasız  olduğum  gerçeğini  yüzüme  acımasızca  vuran  hayatın  herhangi  bir  anında,  bazen  yeterince
sevilmediğimi  hissedip,  saçlarımın  bir  baba  tarafından  şefkâtle  okşanmadığı  dakikalarda.  Bazense  derdimi
kimselere anlatamayıp soluğu hiç tanımadığım bir adamın mezarında aldığımda. Hepsi canımı çok yakardı.
Ama  hiçbiri,  senin  bana  arkanı  dönüp  gitmen  kadar  acı  verici,  yaşadığımız  her  şeyin  bir  oyun  olduğu
gerçeğini yüzüme haykırman kadar can yakıcı değildi.
Hiçbiri senin dudaklarından dökülen tek bir söz kadar dağlamadı içimi.
Ve  ben,  bugün  bir  kez  daha  anladım  ki,  sayısı  olmayan  mutsuz  anlarıma  eşlik  eden  acıların  çoğuna  sen
sahiptin. Bir Leyla değildim belki, sense bir Mecnun. Sen beni ıssız çöllerde yana yakıla aramadın fakat ben
hep  bekledim.  Züleyha’nın  Yusuf’u  beklediği  gibi  bekledim  seni.  Aldatıldığını  bilen  bir  Piraye  olmama
rağmen, Nazım’ı sever gibi sevdim seni.
Hercai'm... İlk ve son kez aldanmışlığım... İçime ateşler salanım... Yürek sızım... Meftun'um...
Saat 03:45... Gözüme uyku girmeyen şu vakitlerde üzerime katre katre sensizlik yağıyor. Kalemim elimde
mürekkeple ölesiye savaşıyor, önümdeki kâğıt çaresiz, ona derdimi anlatmamı bekliyor. Oysa ben sana dert
diyemeyecek kadar çok seviyorum seni. Çünkü limanına demir attığım tek adam sensin. Çünkü kirpiklerine
tutunduğumda, göğsümdeki acıları bir kuş gibi uçuran sensin. Çünkü karanlık bir gecenin sonunda vardığım


en aydınlık sabah sensin.
Uğraşma  diyor  satırlar,  boşuna  debelenme.  Ne  yazarsan  yaz,  ne  karalarsan  karala,  faydasız!  Ona,  kalbin
gitti bir kere...
Oturduğum pencere dibinde gökyüzüne bakıyor, dilimden yana yakıla adının düşmesine izin veriyorum. Bir
de gözyaşlarım var tabii. Onlar da olmasa, sensizlik çekilecek çile mi? Şimdi bir kaldırım taşında oturmayı,
üzerime  haşin  yağmurların  yağmasını  ne  çok  isterdim...  Söndüremeyeceğini  bilsem  de  var  ettiğin  yangını,
yağmurlar da sensizliğime takat benim.
Dakikalar  birbirini  kovalıyor.  Sessiz  ve  hiç  olmadığım  kadar  sakinim.  İçimde  fırtınalar  kopuyor  fakat  ben
terk  edilmiş  bir  kasaba  kadar  dinginim.  Kim  isterdi  mutsuz  olmayı?  Kim  isterdi  hayatının  her  anında
gözyaşlarına tutunmayı? Kader her insana adil davranmıyor, keder bazı insanların ömrüne bir doğum lekesi
gibi ilişiyor sevgilim. Sonra aklıma kederimin bile sen olduğu geliyor ve düşünüyorum. Sensiz bir hayat nasıl
olurdu?
Her aşkın bir doğumu bir de ölümü var derler. Hangi sevda sonsuzdur ki? Her nefis o bitişi tadacak, her
yürek  o  son  bakışın  mahzunluğuyla  dağılacak.  Günün  birinde  seni  unutabilir  miyim  ki?  Adın  hatırıma
geldiğinde, yüreğim sıkışmazsa eskisi gibi? Ya unutursam ellerini, içimi titreten sesini...
Korkunç  sevgilim  bu  düşünce,  çok  korkunç...  Yine  duyuyorum  satırların  sesini.  Uğraşma  diyor,  boşuna
debelenme. Ona, kalbin gitti bir kere!
Ben  mi  çok  zayıftım  yoksa  hayat  mı  adil  değildi?  Neden  sırtıma  taşıyamayacağımdan  fazla  ağır  yükler
yükledi?  Dertler  büyüktü  de  ben  mi  küçüktüm?  Neden  bu  aşkın  nazarında  bu  denli  küçüldüm?  Bir  yerde
okumuştum.  “Sen  hâlâ  küçük  bir  kız  çocuğusun,”  yazıyordu.  “Bir  adamı  oğlun  gibi  sevmek  akıl  işi  değil.
Yapma, ziyan olacaksın!”
Gülümseyerek  teselli  ediyorum  kendimi.  Bak,  halimden  anlayan  birileri  varmış,  görüyor  musun?  Sonra
kollarımı  sıvazlıyorum  geçecek  dercesine.  Halbuki  geçmeyecek.  Ben  biteceğim  ama  acılar  tükenmeyecek!
Sen yokken beni avutacak kimsem yok, görmüyor musun?
Gece uzayıp gidiyor fakat artık dermanı yok kelimelerin. Gözkapaklarıma bir ağırlık biniyor, vücudumu bir
titreme  sarıyor.  Kalemi  devirip,  kâğıdı  ikiye  katlıyorum  ve  gözlerimi  sensizliğe  kapatıyorum.  Soğuk  bir
yastığa baş koyarken son kez düşüyor dilimden hayıflanan sözcükler.
Uğraşma, boşuna debelenme... Ona, kalbin gitti bir kere!
Yüreğini  yangın  yerine  çeviren  mektubu  katlayıp  avuçlarına  hapsettiğinde  hissettiği  dermansızlığın  bir
tarifi  yoktu.  Haykırmak  istiyordu  ama  dudaklarını  aralayacak  gücü  yoktu.  O  kadar  içi  acıyordu  ki...
Parmaklarını alnına dayadığında kafasını önüne eğdi ve sessizce hıçkırdı.
“Ben seni hiç hak etmedim!”

Download 1.49 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   68




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling